Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıda Kardeş Katli
Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
smanlıda Kardeş Katli[/url]
Osmanlı da Kardeş Katli
Osmanlı Devletlinde kardeş katli, bazı tarihçiler tarafından vahşet ve saltanat uğruna insan katliamı olarak anlatılmaktadır Kardeş katli meselesinin Kanunnâmedeki dayanağı olan madde nasıldır?
Kanunnâmenin ihtilâfa yol açan ve farklı fikirlerin doğmasına sebep olan asıl maddesi, kardeş katli meselesi ile alâkalı şu maddedir: "Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katletmek münâsibdlr Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir Anınla âmil olalar"
Acaba bu maddenin mânâ ve mefhumunun İslâm hukukundaki izahı nasıldır? şayet bu madde sahih ve İslâm Hukukuna uygun ise, Osmanlı tatbikatındaki örnekler, bu kanuna ne derece uygundur? Şer'î hükümlere ters düşen, Osmanlı tatbikatı mıdır yoksa bu kanun maddesi midir? Bütün bu ve benzeri suallerin doğru cevabı nedir? Bütün bu konulan, önemine binâen, ayrı ayrı sorulanın cevaplarında tartışalım
Kardeş katli meselesinin şer'î dayanağı var mıdır?
Bu sorunun cevabı, ilgili maddenin de izahı demektir Önce İslâm hukukundaki suç ve cezaları görelim: Bilindiği gibi İslâm Hukukunda, üç çeşit suç ve ceza vardır:
a) Had suç ve cezalarıdır Hırsızlık (hadd-i şirb), yol kesmek (kat'-ı tarik), zina (hadd-i zina), dinden dönmek (irtidâd) ve devlete isyan (bağy) suçlarından ibaret olan bu suçların, unsurları teşekkül ettiği takdirde, tatbik edilecek cezaları, Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir Bunlarda mühim olan, unsurların teşekkülüdür Unsurlardan birisi eksik olursa had cezası tatbik edilmez; ancak ülü'l-emr tarafından tesbit edilecek ta'zîr cezaları uygulanır Meselâ, dört şahidle zina yaptığı isbat edilemeyen suçluya, zina haddi tatbik edilmeyecektir Ancak üç şahitle zina yaptığı isbat edilen suçlu, bütün bütün cezasız da bırakılmayacaktır İşte unsurları teşekkül etmeyen bu suçlara tatbik edilecek cezalara ta'zîr cezaları denir ve ülü'l-emr tarafından tesbit edilir
b) Şahsa karşı işlenen cinayet suçlarıdır ki, cezaları kısas veya diyettir Bunların da çoğu cezaları, Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir
c) Tazir suç ve cezalarıdır ki, biraz önce zikredilen had veya cinayet gruplarına girmeyen (esrar içmek gibi) yahut girdiği halde o cezaların tatbiki için gerekli unsurlara sahip olmayan (üç şahitle İsbat edilen zina suçu gibi) suç ve cezalardır İşte bu bölümde ülü'l-emrin tesbit ettiği veya kadı tarafından takdir edilen cezalar tatbik edilecektir
Bu kısa mukaddimeden sonra, kardeş katli ve bunu emreden kanun maddesinin tahlilini, yapabiliriz: Her hukuk sisteminde, Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem yani âlemin nizâmı, günümüzdeki ifadesiyle kamu düzeni ve kamu yararı için vaz'edilen idam cezaları vardır Biraz sonra açıklayacağımız veçhile, Türk Ceza kanunun 125 ile 163 maddeleri arasındaki bütün hükümleri, devlete yani âlemin nizâmına karşı işlenen suçları tanzim etmekte ve daha birinci maddesinde devletin toprağı ve bağımsızlığını dağıtmaya ve bölmeye ma'tuf bütün hareketleri, idam cezası ile cezalandırmaktadır Dünyadaki bütün ceza hukuku sistemlerinde de, devlete isyan suçları, benzeri hükümlerle önlenmeye çalışılmıştır
Şimdi bu tür hükümlerin, İslâm hukukunda nasıl yer aldığını ve bu hükümlerin Fâtih'in kanunnâmesindeki hükümle nasıl bağdaştırılabildiğini açıklamaya çalışalım
A) Bağy (Devlete İsyan) Suçunun Tatbiki Sonucu Kardeşlerin Katledilme Meselesi: Kardeş katli meselesinin birinci şer'î dayanağı, her hukuk nizâmında bulunan devlete isyan suçudur Biraz önce açıkladığımız gibi, devlete isyan suçu, İslâm hukukunda, had suç ve cezaları arasında yer alan bağy adı altında düzenlenmiş ve unsurları tahakkuk ettiği takdirde idam cezası İle cezalandırılmıştır Bağy suçunun unsurları, devlete (imama, sultana) karşı ayaklanmak, kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeyi amaçlamak (muğalebe) ve açık bir isyan kasdı içinde bulunmaktır Bağy suçunun cezaları, unsurlarının tahakkukuna göre değişir: Sultândan farklı düşündüğü halde bir isyan grubu teşkil etmeyen ve bir yerde toplanarak baş kaldırmayanlara dokunulmamalıdır Propaganda yaparlarsa ikaz edilirler, ileri giderlerse ta'zîr cezaları ile cezalandırılırlar Devlete isyan ettikleri an, savaşla yola getirilirler ve cezaları idamdır Yalnız bunlar Müslüman oldukları için, çoluk-çocukları esir edilmez ve malları ganimet sayılmaz Bunlara verilen Ölüm cezası bir had cezasıdır ve hikmeti de devleti yani nizâm-ı âlemi korumaktır
İşte Osmanlı hukukçuları, padişahın meşru emirlerine yapılan her çeşit itaatsizliği, umumi rahatı ve nizâm-ı âlemi ihlal edecek olan her türlü isyanı ve memlekette anarşi çıkarma hareketlerini (fesâd bis-sa'y), bağy suçu kabul etmiş ve buna sebep olanları da bâği olarak vasıflandırmışlardır Bu isyan suçunun cezasının da idam cezası olduğunu, fetvalarında açıklamışlardır İsyan eden Padişahın kardeşi de olsa, şer'î hüküm değişmeyecektir Meselâ Yavuz Sultân Selim'in, birisi Şi'îlerle ve bir diğeri de eşkıya ile ittifak ederek Devlete isyan eden ve bağy suçunda aranan şartlara uygun bir şekilde bu suçu işleyen kardeşlerine karşı olan tutumu, tamamen şer'îdir Fâtih'in kanun maddesindeki kardeş katlinin birinci grubunu, bu tip hâdiseler teşkil etmektedir Ancak nazariyat bu olmakla beraber ve söz konusu madde bu şekilde tefsir edilebilmekle birlikte, tatbikat, her zaman nazariyatı takip etmemiş, kanuna rağmen, şartlar teşekkül etmeden idamlar verilmiştir Beşikteki bir bebeğin öldürülmesini, elbette ki müdafaa etmek yahut buna uyuyor demek de mümkün değildir Ancak Fâtih, kanunnâmesinde böyle bir durumu da emretmemektedir
Osmanlı tarihindeki kardeş katilleri ve idamların yarıya yakınının, bir had cezası olan bağy suçuna sokulduğunu verilen fetvalardan anlıyoruz Ancak şunu da hatırlatmak istiyoruz ki, bazen bağy denilen had suçunun şartlan teşekkül etmediği halde, araya giren jurnalcilerin ve yalancı şahitlerin beyanıyla, Şeyhülislâmlardan bağy suçu imiş gibi fetva alındığı da görülmüştür Kanunî'nin oğlu Şehzade Mustafa hakkındaki fetvalar buna misâl teşkil etmektedir Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan şu belgenin izahları enterasandır:
"Buğat yani asiler ise, Mülteka ve benzeri fıkıh kitaplarına göre, mevcut hükümete ve Padişaha karşı Müslümanlardan bir veya bir kaç kişi isyan etmeleri ve hükümetin emirlerine itaat etmemelerinden ibarettir Müslümanlar, bağy ve isyanda ısrar ederlerse, idam olunurlar Ancak fitneyi teskin için idamdan hafif cezalar yeterli ise, bunlar tatbik olunmalıdır Şurası dikkat çekicidir ki, Mülteka'yı şerheden âlimler, bağilerin cinayetleri hakkında, çok geniş mânâlar vermişlerdir Meselâ Padişah'ın meşru emirlerine karşı her nevi itaatsizliği ve umumi rahatı (nizâm-ı âlemi) İhlal edecek her çeşit kıyam, hareket, fitne, fesad, insanları katl, malları gasp ve devlet işlerini engelleme gibi halleri, bağy saymışlardır"
Netice olarak bağy suçunu işleyen Padişahın kardeşi de olsa, eğer unsurları tahakkuk etmişse, gereken cezayı vermek, elbette ki şer'îdir Ancak İslâm hukukunun hükümlerine aykırı olarak, şunun-bunun tahrikiyle unsurları tam teşekkül etmeden insanları dünyevî saltanat uğruna idam etmek, elbette ki şer'î değildir Aksini kim iddia edebilir ki?
Osmanlı Devletinde devlete isyan suçunun cezası olarak ortaya çıkan öldürme vak'alarından bazıları şunlardır:
Osman Bey'in Amcası Dündar Bey (Olay kesin değildir); I Murad'ın oğlu Savcı Bey; I Murad'ın kardeşleri Halil Ve İbrahim; II Murad'ın kardeşi Mustafa; II Murad'ın amcası Düzme Mustafa; Yavuz Suttan Selim'in kardeşleri Korkut ve Ahmed; Kanunî Sultân Süleyman'ın oğlu Bâyezid ve bunun beş oğlu
B) Siyâseten Katl=Ta'zîr Bil-Katl: Bu konunun girişinde açıkladığımız gibi, bağy suçunun unsurları tahakkuk etmediği takdirde, saltanat aleyhinde olanları, bâği olarak kabul edip idam ettirmek mümkün değildir Yani had cezası olarak idam cezası tatbik edilmez Ancak unsurları tam teşekkül etmese de, kamu düzenini (maslahat-ı âmme ve nizâm-ı âlem) bozan bazı hareket ve fiiller, ulûl-emr tarafından ta'zîr yoluyla ve idam cezasıyla cezalandırılmaz mı? Hanefi ve Hanbelî hukukçularının çoğunluğu, maslahat-ı âmme ve nizâm-ı âlem gerektirdiği takdirde, ta'zîr yoluyla idam cezasının verilebileceğini kabul etmişlerdir kî, buna siyâseten katl denmektedir Meselâ, livâta suçu, Hanefi hukukçulara göre, had cezasını gerektiren bir zina suçu değildir Ancak bu, hiç suç değildir anlamına alınmamalıdır Bu suçun cezası, ulûl-emr tarafından tesbit edilir Böylesine bir çirkef işi âdet haline getiren insanın, genel ahlâk, âdâb ve kamu düzeni icabı ta'zir yoluyla idam edilebileceğini İstâm hukukçuları kabul etmişlerdir Aynı şekilde fiilen isyan etmese bile isyana hazırlandığı her halinden belli olan bir insanın, âmme maslahatı ve âlemin nizâmı düşünülerek, ta'zîr yoluyla idam edilebileceğini, Hanefi hukukçuların çoğunluğu kabul etmektedir İşte Fâtih Sultân Mehmed'in "ekseri ulema tecviz etmişlerdir" diyerek ifade ettiği durum budur Ancak bunun için de, fesadın tahakkuku hususunda kesin delillerin bulunması icabeder Eğer bir fâsık, fıkıh kitaplarında aranan fesadın kuvvetle muhtemel olması yani nizâm-ı âlem şartına uymadan, sırf keyfî ve menfaati için böyle bir yola baş vuruyorsa, bu, kanunun ve fıkıhçıların vaz'ettlği siyâseten kati prensibinin hatası değil, belki şer'i bir hükmün suiistimalidir ve işlenen bir günahdır Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem, fesada sa'y edenleri men' ve maslahat-i âmme tabirleriyle ifade edilen durum, bugün devtetin birlik ve beraberliği olarak ifade olunmakta ve bunun aleyhinde harekette bulunanlar, idam cezası ile mahkûm edilmektedir (TCK , md 125 vd ) Şimdi bu hüküm, Türk Ceza kanununda bulununca adalet oluyor da, Osmanlı Kanunnâmelerinde bulununca, Padişahın keyfî adam öldürmesi mi oluyor? Böyle bir iddia çifte standartlılık olur Ancak bugün aynı madde suiistimal edilerek bazen masumların canları yakıldığı gibi, Osmanlı tarihi boyunca da, fıkıh kitaplarında aranan şartlar gerçekleşmeden infaz edilen idam kararları maalesef olmuştur Bu suiistimal, elbette ki kötüdür ve yapanlar da manen mes'uldürler Fâtih'in kanunnâmesindeki hüküm ise, fıkıh kitaplarındaki ifadelere uygundur
Üzülerek ifade edeyim ki, konuyla alakalı fıkhî malumatı, Dede Efetndi'ni âsetname'sinden naklettiğimizden, bazı safdillerin, bu görüşünn Dede Efendi'ye ait olduğu ve onun da böyle bir fetvaya yetkili olmadığı, olsa bile onun fetvasının ne değer ifade edeceği şeklindeki yorumlarına şahit olduk ve üzüldük Halbuki Dede Efendi, o meselede sadece fukahanın görüşlerini nakletmektedir Bu sebeple konuyu biraz daha derinlemesine tahkik etmek ve uygulama örneklerinden bazılarını taakdim etmek istiyoruz
Önce Hanefi fıkıhçılannın son zamandaki en meşhurlarından oldan Ibn-i Abidin’in izahlarını özetleyerek zikredelim "Ta'zir Yoluyla Katl" başlığı altınnda bakınız ne güz bir özetleme yapıyor:
"Ta'zir, katl ile de olabilir İbn-i Teymiyye'nin Es-Sârim'ül-Meslûl adlı eserindde gördüm ki, diyor: Hanefi hukukçularına göre, livâta, âlet-i câriha dışında adam öldürme ve benzeri suçlar tekerrür ettiğinde, imam yani ülü'l-emr suçluyu katledebilir Âmme maslahatı gerektirdiği takdirde, ta'zir yoluyla idam cezası verme esasını, Hz Peygamber ve ashabının tatbikatına hamleden Hanefî hukukçular, bu uygulama siyaseten katl demektedirler  Soyguncular, yol kesenler, dükkân soyanlar, cemmiyetin nizâmın bozarak fesad çıkaranlar, zâlimler ve fesad çıkaranlara yardımcı olanlar, kısaca idam edilmesinde âmme maslahatı bulunanlar için de aynı hükümler geçerlidir"
Delilsiz ve mesnedsiz bazı iddiaların aksine, bütün bu cezaaar, ancak mahkeme kararı ve yargılamadan sonra mümkün olduğunu da, hem bütün fıkıh kitapları ve hem de Osmanlı kanunnameleri kaydetmektedirler
İbn-i Abldln'in şu fetvası da bu meseleyi gayet açık bir şekilde vuzuha kavuşturmaktadır:
"Soruldu: Fesad çıkaran, jurnalcilik yapan, yeryüzünde fesad için koşuşturan, , insanlar arasında şer ve fitne uyandıran, bâtıl yollarla insanların mallarını zabtetmeye gayret eden insanların canlarına kıyan ve hülasa eliyle ve diliyle Müslümanları her zaman rahatsız edip de bu huyundan da idam dşında hiçbir ceza ile vazgeçmeyen bir adamm hükmü nedir?
Cevap: Böyle olduğu kesin ise ve yalan söylemeleri mümkün olmayacak kadarar çok Müslüman da bunu tasdik ediyorsa, katledilir ve şerrini Allah'ın kullarından def’ ettiği için vesile olana sevap va mükafat verilir
İşte bu ve benzeri fıkıh kitaplarındaki şer'î hükümleri nakleden ve kaynakarını da teker teker gösteren Dede Efendi'nin Siyâsetnâme tercümesinden bazı parçalar şöyledir:
"Nizâm-ı memleketin bozulmasına sebep olan, fitne ve fesada teşvik edenler, bu şenî' fiilleri bizzat işlemedikleri vakitlerde dahi, katl edilebileceklerine fetva verilmiştir Ayrıca ülü'l-emre tanınan bu siyaset hakkının tatbiki için bil-fiil fesadın tahakkuku ve sebeb-i adî olan şahsın fil-hakika şerir ve müttehem olması da şart değildir Zira vukuundan evvel def-i fesad, vukuundan sonra refinden daha kolay olduğu müsellemdir Bir bid'atçının bid'atının yayılacağından korkan dindar Padişahın kulları ondan korumak ve nizamı alem için, o mübtedi'i katl ve idam etmesi caizdir”
"Nizâm-ı âlem için şer ve fesadını defetmek üzere, ehl-i fesadı darb, te'dîb, nefy, tağrîb, hapis ve hatta katl ve idam tarzında ta'zir yoluyla cezalandırmak meşru ise de, tek kişinin veya yalancıların jurnali ile bu yola girmek caiz değildir Fesada gayret ettiği ve sebep olduğu şer'an sabit olmalıdır Osmanlı Şeyhülialamlarının fetvalarından anlaşılan da budur"
Dede Efendi'nin çok zayıf fetvaları da esas alarak, kardeş katlinin smırlarını genişlettiğinin biz de farkındayız Zaten bazı kardeş katli olaylarının şartları gerçekleşmeden yapıldığını biz de kabul ediyoruz Ancak meselenin hukukî yönünü j ortaya koymak için bunları da nakletmek durumundayız
Şimdi de aynı mes'eleyi fıkıh kitaplarındaki şartlara göre tannzim eden, Osmanlı Şeyhülislâmlarına ait fetvalardan sadece birini kaydedelim:
“Bu mes'ele beyânında Eimme-i Hanefiyeden cevâb ne vechiledir ki;
Zeyd'in âdet-i müstemirresi sa’i bil-fesâd olduğu şer'an sabit olub ve ibadullaha mazarratı icabeder mevâdd-ı münkerâtın dahi kendüden sudurı tevâtüren isbât olundukda, Zeyd-i müfsid-i merkumun vech-i arzdan izâlesiyçün katli meşru' mudur? Beyân buyurula
El-Cevâb: Meşrû'dur; emr-i veliyyül-emr munzam ise
Harrereh'ul-Fakîr Hacı Muhammed EI-Müfti Bi Harpud-Ufiye Anhu
Kaynak teşkil eden ibarelerin tercümesi:
"Kim bunu âdet haline getirirse, idam edilir Zira o yeryüzünde fesad için sa'yetmektedir Katl ile şerri def edilir Dürer ve Gurer"
"Gayr-i meşru işlerin katl ve idam cezası ile define, imam (sultan) ve hulefâsı daha evlâdır Zira onlar siyâseti daha iyi bilirler Vecîhüddin'in Meşârık'ul-Envâr şerhinden"
Bunlara benzer arşivlerimizde çok sayıda fetva vardır Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, siyâseten katlin de belli şartları ve şer'î hükümleri mevcuttur Bütün yazılanlara ve nakledilenlere rağmen, Osmanlı tatbikatının hep şer'î hükümlere uygun cereyan ettiğini söylemek safdillik olur Ne acıdır ki, bir çok idam hadiselerinde bu esaslara ri'âyet edilmemiş ve jurnalcilerin tahriki ile nice zulümlere sebep olunmuştur Ancak ister Padişahların kardeşlerini, isterse de sadrazamlarını katletmede, keyfe mâyeşâ hareket edemediklerini; Osmanlı Devleti'nde mahkemeden ilâm ve Şeyhülislâmdan fetva alınmadan idam cezasının uygulanmadığını, arşivlerden öğreniyoruz 1
Bir kısım tarihçiler, bu uygulamaların devlet siyâseti açısından haklı yönleri bulunduğunu iddia etmektedirler Bu ne demektir?
Konuyu tarih ilmi ve devlet siyâseti açısından değerlendiren bir araştırmacının görüşlerini özetleyerek verip bitirelim: Osmanlı Devleti'ni tehdid eden en büyük tehlike, yabancılara sığınan şehzade veya diğer hanedan mensuplarının, tahtın mirasçısı olduklarını iddia etmeleri ve başta Bizans ve İran olmak üzere, düşman ülkelerin de bu fırsattan yararlanmak arzusudur Osmanlı sultanları ve bilhassa Hz Peygamber'in senasına mazhar olan Fâtih, ülkenin parçalanıp, bunun kimlere yarayacağının ve i'lây-ı kelimetullâh hizmetinin nasıl sekteye uğrayacağının çok iyi farkında idiler İşte onlar, böyle bir duruma fırsat vermemek için, Şeyhülislâmdan aldıkları fetvalarla, kardeşlerini bile feda etmişlerdir Bazan şer'î esasın tatbikinde, araya giren jurnalcilerin te'siriyle hata etmiş olabilirler Ancak kendilerini, İslâm dinini dünyanın her tarafına yaymayı gaye edinen, ilây-ı kelimetullâhın en büyük temsilcisi kabul etmişlerdir
|