Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıda Kardeş Katli
Osmanlıda kardeş katli devamı  
Fâtih'in Anadolu birliğini sağlamak gayesiyle Uzun Hasan üzerine giderken, "validem" diye hitâb ettiği bu Akkoyunlu hükümdarının anası Sara Hâtûn a verdiği cevap çok manidardır Trabzon üzerine giderken yollarda her türlü zahmete göğüs geren ve bazan atından inip yaya yürümek zorunda kalan Fâtih'e Sara Hâtun'un "Oğul, ufacık Trabzon için tatlı canına bu kadar eziyet değer mi?" şeklindeki sözünü, İstanbul Fâtih'i: "valide, Seyf-i islâm bizim elimizde, cihâd sevabına nail olub, Allah'ın rızâsını tahsilden başka gayemiz yoktur; bizim davamız kuru kavga değildir" şeklinde cevablandırmıştır "BU hanedanın maksad-ı a'lâsı, ilây-ı kelimetullâhdır" ifâdesi de Fâtih'e aittir Netice olarak, kardeş katli meselesini, keyfî iradeyi hâkim kılmak şeklinde değil, nizâm-ı âlemi devam ettirmek için şer'î hükümlerin tatbiki tarzında değerlendirmek icabeder Vatana ihanet suçunun her hukuk nizâmında idamla cezalandırıldığını da unutmamak gerekir
Netice olarak, "siyâseten katl"i, mahkeme kararı olmadan ve yargılama yapılmadan sırf saltanat ve dünyevi menfaat uğruna Padişahın adam öldürmesi olarak anlayanlar, bu manayı nerden çıkardıklarını isbat etmek zorundadırlar Zira nizâm-ı âlem için siyâseten katlin, uygulamada suiistimal yapılsa bile, vatanın ve devletin birliğini tehlikeye sokacak ve emniyet ve asayişi altüst edecek kimselerin fesada sa'y etmelerinden dolayı verilecek bir idam cezası olduğu; hem fıkıh kitaplarında ve hem de fetvâlarda uygulanması için "şer'an sabit" olması yani İslâm muhakeme usulü kaidelerine göre yargılanıp suçun sabit görülmesi şartının tahakkuku aranmaktadır Ayrıca "emr-i eliyy'ülemr ile katl”den kasıt, sadece mahkeme kararının yeterli görülmemesi ve bu tip cezaların infazında veliyy'ülemrin yani Sultânın tasdikinin de şart koşulmasıdır Bu da önemli bir husustur Kanunnâmelerde yer alan şu ifade, yargılama konusunda Avrupa'nın 20 asırda ulaştığı seviyeyi göstermektedir:
•Mücrim olan kimse teftiş olunmadan veyahud üzerine zahir olan şenâyi’ şer'le ve örfle yerine varmadan sancakbeği ve subaşı ve adamları nesne alub salıvermek memnû'dur Kendüler mahall-i töhmet ve adamları mücrim ve müstahakk-ı ikâb olur Ve her mücrim-i müttehemin cerimesi kâdî-i vilâyet katında veya müfettiş huzurunda sabit ve zahir olub ehl-i örfe teslim etmedin dutub siyâset eylemek hılâf-ı şer’ ve örf te'addîdir = Suçlu yargılanmadan veya kendisine isnâd edilen suçlar hukuken sabit olmadan, yetkililer para cezası alarak salıveremezler; ceza uygulayamazlar"
Fıkıh kitaplarında yapılan bu açık izahlara ve şer'î hükümlere rağmen, bir kısım muhterem insanların "1400 yıllık tarihimizde yazılan fıkıh kitaplarının hiç birinde böyle fetva verilmemiştir" diyebilmeleri, neyin verdiği cesarettir; doğrusu biz de tesbit edemedik Eğer bundan, Padişahın keyfî adam asması kasdediliyorsa, böyle bir şeyden ne kanunnamelerde ve ne de fıkıh kitaplarında bahsedilmemiştir Yapılan suiistimaller dahi, "ehven-i şer ihtiyar olunur" kaidesine uyularak yapılmıştır Hem kasdedilen bu menfi mânâyı ve hem de suiistimalleri tasvip etmek mümkün değildir Şunu unutmayalım ki, Osmanlı devleti, onun kadıları ve Şeyhülislâmları, en az bizim kadar İslâm'a ve onun hukuk nizâmının kaynakları olan fıkıh kitaplarına hürmet duyan insanlardır Değerli araştırmacı Abdülkadir Özcan'ın yerinde tesbitleri gibi, Şeyhülislâm veya diğer kadıların fetvası, kadıların kararı ve Padişahın tasdikiyle icra edilen siyâseten katl cezalarının fetvasını veren, kararını yazan yahut en azından "nizâm-ı âlem içün öldürüldü" diyen Hoca Sa'deddin Efendiler, Bostan-Zâde Yahya Efendiler, bu sözlerini Şeyhülislâmlık veyahut kazaskerlik gibi fetva ve kaza makamının en yüksek makamlarında bulunmuş kimseler olarak söylemektedirler
Kardeş Katli ile ilgili kanun hükmü şer'-i şerife uygun olsa bile tatbikat, nazariyata uygun yürümüş müdür?
Bu soruya cevap verebilmek için bazı önemli tatbikat örneklerini incelemek icab etmektedir Ancak tatbikatta suiistimallerin yapıldığını, siyâseten çok idamların icra edildiğini ve bu fiillerin ehliyetsiz bir kısım fakih ve kadılar tarafından meşruiyet kalıbına sokulduğunu, yine tarih bize göstermektedir İsterseniz Bediüzzaman'ın tesbitlerini tekrar ettikten sonra bazılarına beraberce bir göz atalım:
"Hâkimiyetin en esaslı hâssası istiklâldir, İnfirâddır Hatta hâkimiyetin zayıf bir gölgesi, âciz insanlar da dahi istiklâliyetini muhafaza etmek için, gayrın müdâhelesini şiddetle reddeder ve kendi vazifesine başkasının karışmasına müsaade etmez Çok Padişahlar, bu redd-i müdâhale haysiyetiyle ma'sum evlatlarını ve sevdiği kardeşlerini merhametsizce kesmişler Demek, hakîki hâkimiyetin en esaslı hâssası ve infikak kabul etmez bir lâzımı ve daimî bir muktezâsı, istiklâldir infirâddır, gayrın müdâhelesini reddir"
Şehzade isyanlarının ve şehzadeler arasındaki saltanat mücadelelerinin Osmanlı tarihinde önemli bir yer işgal ettiğini bilmeyen yoktur Her şeyden önce şunu tebellür ettirmekte yarar vardır Bir şehzadenin, sultanlığını ilân etmiş bir diğer şehzadeye karşı gelmesi ve saltanat iddia etmesi, tamamen bir bağy suçu mahiyetindedir Ve cezası idamdır Ancak saltanat iddiasına kalkışmadan evvel idam edilmişse, ya siyâseten katl yani fesadın kuvvetle muhtemel olmasından dolayı nizâm-ı âlem içün yahut zulmen idam edilmiştir Şimdi bu gözlükle hâdiselere bakalım:
a) Orhan Bey zamanında üç idam hâdisesi yaşanmıştır Bunların her üçü de had cezası mahiyetinde yani bağy devlete isyan suçunun cezası olarak tatbik edilmişlerdir Zira Orhan Bey'in kardeşleri Halil ve İbrahim'in Padişaha isyan ettikleri ve saltanat mücadelesine giriştikleri bir vâkı'adır İsyan sonucunda katledilmişlerdir ve siyâseten katl ile hiç bir münasebeti yoktur Orhan Bey, ayrıca kendi oğlu Savcı Beyi de, bizzat kendisine isyan ettiği ve ordu toplayarak babası ile savaşmaya bile cesaret ettiği için idam ettirmiştir Hatta Bizans veliahdı Andronikos ile dahi babası aleyhine ittifak kurduğunu tarih kitapları kaydetmektedir Bunun cezası, Orhan Bey istemese dahi, İslâm hukukunda idam cezasıdır
b) Yıldırım Bâyezid devrinde ilk defa siyâseten katl veya şayet siyâseten katlin şartlan gerçekleşmemişse ki bunu tam olarak bilmiyoruz- o takdirde bir nevi zulüm yaşanmıştır Zira Yıldırım Bâyezid, çevresinin tahriki ile, henüz herhangi bir isyana yahut saltanat kavgasına girişmeyen kardeşi Ya'kub'u, ileride saltanat iddiasına kalkışmasın diye katl ettirmiştir Osmanlı tarihçilerinin saltanat uğruna öldürülen ilk insan olarak tesbitleri doğrudur Bazı araştırmacılar, hukukî cihetini bilmediklerinden bunu tenkid etmişlerdir Zira daha önceki idamlar had cezasıdır ve bağy suçunun cezası olarak tatbik edilmiştir Bu ise, ilerde fesada sebep olur korkusuyla siyâseten katl yoluyla idam ettirilmiştir Osmanlı tarihçilerinin tesbiti doğrudur
c) Osmanlı Devleti'nin en karışık devresi olan Fetret Devrinde, Mehmed Çelebi, kardeşleri İsa Çelebi ile Musa Çelebî'yi kendisine isyan ettikleri ve hatta saltanat için orduları karşı karşıya geldiği için bağy suçunun had cezası olan idam cezası ile cezalandırmıştır Aynı şey, sonradan ortaya çıkan kardeşi Mustafa Çelebi için de geçerlidir Bunların idamlarında siyâseten katl söz konusu değildir
d) Fâtih'in babası II Murad'ın amcası Mustafa Çelebi (II Düzmece Mustafa), uzun süren saltanat mücadelesine girişmiş ve hatta Osmanlı ülkesinin Bizans ile paylaşılmasını da göze alarak imparator Manuel ile gizli ittifak dahi kurmuştur Uzun mücadelelerden sonra yakalanarak bâği muamelesi görmüş ve idam edilmiştir Bu bir had cezasıdır II Murad'ın küçük kardeşi Mustafa Çelebi de, Karamanoğulları ve Germiyanoğullanmn tahrikiyle Bursa'ya yürümüş ve had cezası olarak idam edilmiştir Yani bu dönemde de, siyâseten katl cezası mevcut değildir
e) Yavuz Sultân Selim, iki kardeşini, kendisine isyan ettikleri ve bâğî oldukları için, had cezası olan idam cezasıyla cezalandırmıştır Gerçekten Sultân Korkut, topladığı ordu ile Padişah'a isyan etmiş ve sonunda yakalanarak cezası olan idama şer'an mahkum edilmiştir Diğer kardeşi Ahmed ise, sadece saltanat mücadelesine kalkışmamış, ayrıca bu mevzuda Osmanlı'nın can düşmanı olan Safevî devleti ile de ittifak kurmuştur Neticede yakalanarak, had cezası olan idam cezasına çarptırılmıştır
f) Kanunî Sultân Süleyman, rakipsiz sultan olduğu için, kardeş katli mevzu bahis olmamıştır Ancak Kanunî, kendi çocuklarının idamına karar veren bahtsız Padişahlardandır Karısı Hürrem Sultân ve çevresinin tahriki ile, kendisini tahttan indirmeye azmettiği ve Padişah olmak isteği ile isyan ettiği şayiasına inanarak, bâğî vasfıyla Şehzade Mustafa'yı idama mahkûm eylemiştir Bu idam kararı, görünürde bağy suçunun cezası olarak had cezasıdır Ancak bu meselede hem fetvayı veren müftünün, hem kararı veren kadının ve hem de bunları tasdik edip icrası için emir veren Kanunî'nin, yanıldıkları veya yanıltıldıkları bir vâkı'adır
Diğer bir hazin tablo da Şehzade Bâyezid'in İdamında yaşanmıştır Kanunî'nin iki oğlu olan Selim ve Bâyezid, 1558 yılına kadar iyi geçindikleri halde, bu tarihten sonra saltanat hırsıyla araları bozulmuştur Aradaki jurnalcilerin tahriki ile Şehzade Bâyezid, ordu toplayarak kardeşi Selim'in üzerine yürüdü Bu hareketi isyan kabul edildi İran'a iltica eden Bâyezid, kardeşi Selim'e teslim edilince, Ebüssuud'un fetvasıyla bağy suçunun had cezası olan idam cezasına mahkûm edildi Bu hâdiseyle alakalı örnek fetvaları yukanda zikretmiştik
III Mehmed ve III Murad devrindeki olayları yerinde inceleyeceğiz Zira asıl haksızca yapılanlar bunlardır
h) I Ahmed devrinde saltanat usûlünde ciddî bir değişiklik mevzubahistir Artık amûd-ı nesebi yani Osmanlı sülalesinden en büyük olanının padişah yapılması usulü kabul edilmiştir Gerçekten I Ahmed vefat edince, şehzadeleri bulunmasına rağmen, ailenin en büyük ferdi olan amcaları Şehzade Mustafa tahta geçirilmiştir Bu kaide, kardeş katli hadisesini tamamen ortadan kaldıramamışsa da, gevşetmiş ve son derece azaltmıştır
İşte görüldüğü gibi tatbikattaki durum farklıdır Bir kısmı, tamamen şer'î hükümlere uygun olarak bağy suçunun had cezasını tatbik etmekten ibarettir ve bunlara siyâseten katl demek hatalıdır ve meseleyi bilmemekten ileri gelmektedir Zira Padişah istemese de bu ceza mukadderdir Devlete isyan edenin cezası elbette ki idamdır Bir kısım uygulama ise, siyâseten katl müessesesine yani Fâtih'in Kanunnâmesinde "ekseri ulemâ tecviz etmişdür" dediği usule uygundur ve fıkıh kitaplarında şartlarına uyulmak kaydıyla açıklanmıştır Bir diğer grup ise, ne şer'î hükümlere ve ne de Fâtih'in Kanunnâmesinde ifade ettiği, fıkıh kitaplarında da tecvîz edilen siyâseten katle uymaktadır Elbette ki bu uygulamalar, gayr-ı meşrû'dur Fâtih'in Kanunnâmesi de bunu emretmemektedir2
Fâtih Sultân Mehmed'in kendi Kanunnâmesinin ilgili maddesini uygulayarak küçük yastaki kardeşi Ahmed'i katlettiği söylenmektedir Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Burada meseleye değişik yönlerden bakmak gerekir:
Evvela; Bu hadisenin meydana geldiği şüphelidir Zira Kantemir gibi yabancı tarihçiler dahi, II Murad vefat ettiğinde Şehzade Mehmed dışındaki bütün evlâdının vefat ettiğini ve bu arada Şehzade Ahmed'in de Amasya'da vali bulunduğu sırada öldüğünü yazmaktadır ki, bu ihtimalin doğru olması halinde, henüz bebek iken öldürülme iddialan da ortadan kalkar Namık Kemal de, şehzade Ahmed'in katl edildiği iddiasını sadece bir iftiradan ibaret görmektedir Böyle bir zulme, Fâtih Sultân Mehmed'in razı olamayacağını ısrarla savunmaktadır Bazı kaynaklar da, olayı doğrulamakla beraber Şehzade Ahmed'i haksız olarak katleden Evrenoszâde Ali Bey olduğunu ve bu sebeple Fâtih tarafından idam ettirildiğini kaydetmektedirler Şayet vâki ise, yukarıda anlatılan hükümler, Fâtih için de geçerlidir Ancak hangi gruba girmektedir? Bunun tesbit edilmesi gerekir
İkinci olarak, Osmanlı kaynaklarının bir kısmında Sultân Murâd'ın İsfendiyar Bey torunu Hatice Hâlime Hâtun'dan doğma Ahmed isimli bir şehzadesi olduğu ve yaşı küçük olan bu şehzadenin II Mehmed'in tahta çıkmasından kısa bir zaman sonra katl olunduğu kaydedilmektedir Ancak diğer şehzade katilleri gibi, ayrıntılı bilgiler, kaynaklarda mevcut değildir Ayrıca Babinger'in altı ya da sekiz aylık olduğu konusundaki beyanı dışında, yaşının ne kadar olduğu da kesin değildir
Üçüncü olarak, II Mehmed, babası II Murâd'ın vefatından sonra, çok büyük sıkıntılar içinde tahta geçmiştir Bizans'ın şehzadeleri kullanarak Osmanlı Devleti'ni yıkma planlan herkesçe bilinmektedir ve fetret devri de canlı şahitlerle doludur Nitekim Fâtih'in Padişah olması üzerine, Bizans İmparatorunun elinde tutsak olarak tuttuğu Süleyman Çelebi'nin oğlu olması kuvvetle muhtemel bulunan Şehzade Orhan'a aynen şöyle söylediği kaynaklarca ifade edilmektedir:
"Haydi göreyim seni, bu taht benimdür deyü dava eyle Ben Âl-i Osman nesliyim, ben var i-ken bu taht sana neden mustehakdır deyü dava edince, cümle beğler ve paşalar sana dönüb ve tahtı sana teslim ederler Tahta çıktığında, kulağın bende olsun Ben sana ne talimat verirsem, öyle hareket eyle Göreyim seni, nice padişah olursun "
İşte böylesine bir dönemde, yaşının ne kadar olduğu belli olmayan ve ama küçük yaşta bulunduğu kesin olan Şehzade Ahmed'i, devlete isyan suçuna teşebbüs etmeden, nizâm-ı âlem için diyerek katletmiş olabilir Bu tamamen üçüncü guruba girmektedir Eğer bir kusur işlenmiş ise, bunu savunmanın manası yoktur Ancak bu ayrıntıları tam bilinmeyen olaydan dolayı, Fâtih gibi Hz Peygamber'in medhine layık olmuş bir padişahı hunharlıkla suçlamak ve hele bu konuda Bizans İmparatorları ile birlikte hareket eden Bizans tarihçilerini onaylamak mümkün değildir Hammer ve benzeri tarihçiler, sanki şehzadelerin Osmanlı Devleti'nin yıkılması için kullanıldığını bilmiyormuş gibi, bunu vesile ederek Fâtih Sultân Mehmed'e hücum etmişlerdir
Özetleyecek olursak, Fâtih Sultân Mehmed, kendi koyduğu kanunun nizâm-ı âlem için fesada sa'y ihtimalinin bulunması sebebiyle siyâseten kati müessesesini ilk defa kendisi tatbik etmiş ve küçük kardeşi Ahmed'i katl ettirmişti Bu, isyan tahakkuk etmediğinden, bir had cezası değildir Belki nizâm-ı âlem için siyâseten katl müessesesine girmektedir Burada aranan fesadın şer' ile tahakkuku şartının, ne derece gerçekleştiğini bilmiyoruz Ancak tekrar ediyoruz ki, Hz Peygamber'in senasına mazhar olmuş bir Padişah'ın, şartları tahakkuk etmeyen bir cezayı tatbik edeceğine de ihtimal vermiyoruz Önemle İfade edelim ki, 11 aylık bir bebenin öldürülmesini Fâtih'in idam ettirdiğine inanmak istemiyoruz Zaten Evrenoszâde Ali Bey isimli bir zatın Padişah'ın haberi olmadan böyle bir cinayeti işlediğini bazı kaynaklar haber vermektedirler3
1- Konuyla ilgili bazı fetvalar; Nuruosmaniye kütp nr 3209, vrk 358/a vd ; Süleymaniye kütp Esad Efendi, nr 1888; Damad, Mecma'ül-Enhür, 1/707- 709; BA, YEE, nr 14-1540, sh 50-51; İbn-l Âbidin; Reddu'l-Muhtâr Ale'd-Dürri'l-Muhtâr I-VI, Mısır 1967, c IV, sh 62-65; Şeyh Mehmed Arif, Terc Siyasetname, sh 6, 25-35 ;
Bediüzzaman Said Nursi, Lem'alar, İstanbul 1995, Sözler Yayınevi, sh 337-338
2- Berki, A Himmet, İstanbul'un 500 Yıldönümü Münasebetiyle Büyük Türk Hükümdarı istanbul Fâtihi Sultân Mehmed ve Adalet Hayatı, İstanbul 1953, sn 142-148; Alderson, A D , The Structure of the Ottoman Dynasty, Connecöcut 1982, 2 Baskı, sh 30-31; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c I, sn 328, Md 37, 1/114-117, 287, 331 vd ; c II, sh 10 vd ; Konrad, Dilger, Untersuchungen zur Geschichte deş Osmanischen Hofıeremünlells im 15 und 16 Jahrhundert, München 1967, sh 5 vd , 34 vd ; Özcan, Abdülkadir, "Fâtih'in Teşkilat Kanunnâmesi ve Nizâm-ı Alem için Kardeş Katli Meselesi", İÜEFTD, sayı 33 (1980-81), sh 12-13; Taneri; Aydın, Osmanlı Devletinin Kuruluş Aneminde Hükümranlık Kurumunun Gelişmesi ve Saray Hayati-Teşkilati, Ankara 1978, sh, 184 vd
* İbn-i Kemal, Tevârih-i Ali Osman, I Defter, sh 129; Aktan, Ali, "Osmanlı Hanedanı İçinde Saltanat Mücadelesi ve Kardeş Katli", Türk Dünyası Tarih Dergisi, sayı 10 {Ekim 1987), sh 8; Akman, Mehmed, Osmanlı Devleti'n de kardeş Katli BU son eser, bu zamana kadar yapılan en kapsamlı çalışmadır
3- “Pala, Namık Kemalin Tarihî Biyografileri, sn 105-106; Solakzâde, sh 187; Hoca Sa'deddin, Tâc'üt-Tevârîh, c I s 407; İnalcık, Halil, Fâtih Devri Üzerinde Tedkikler ve Vesikalar l, Ankara 1954, sh 110; Âsıkpaşazâde, Tarih, 140; İbn-i Kemal, VII Defter, sh 8-9; Akman, Kardeş Katli, sh 64-69; Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c II, sh 5 vd ; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Mümin Çevik nesri, I-X, İstanbul 1998, c II, sh 258; Gazavât-ı Sultân Murad Han b Mehemmed Hân, Haz inalcık, Halil-Oğuz, Mevlûd, Ankara 1978, sh 37-38; Aktan, 14-15; Kantemir, c I Sh 147
Prof Dr Ahmed AKGÜNDÜZ – Doç Dr Said ÖZTÜRK (Bilinmeyen Osmanlı),s:80-89
Selam ve dua ile 
|