08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
“Osmanlı Demokrasisi”Nden “Cumhuriyet Mutlakıyeti”Ne Hak Ve Hürriyetler
Günümüzde “diktatörlükle” itham edilen Osmanlı Devleti’nin tarihi demokrasi örnekleri ile doludur Avrupa’da insanlar mensubu olduğu sınıfa göre muamele görürken Osmanlı’da “eşitlik ilkesi” tüm hayata hâkimdir Yakın tarihimizde ise Mevhibe İnönü'nün (İsmet Paşa'nın eşi) fotoğrafının birinci değil, üçüncü sayfada yayınlanması hakaret kabul edilerek Tasvir-i Efkâr Gazetesi kapatılmıştı 
#8220;Osmanlı Demokrasisi”nden “Cumhuriyet Mutlakıyeti”ne hak ve hürriyetler[/url]
“Özgürlük”Amerika ve Avrupa’da kavram olarak var, ama acaba toplumsal sınıflar eşit olarak bunun nimetlerinden yararlanabiliyorlar mı?
Meselâ sokaklarda yatmak zorunda olan çulsuz biriyle bir iş adamına, ya da mevki-makam sahibi birine, demokrasi, aynı imkânları mı sunuyor?
Ya da şöyle düşünelim: Demokrasinin çulsuza verdiği hakla (tabii ki bu insana verilen değerle ölçülür) seçkine verdiği hak aynı mı?
“Hayır” diyor, Fransız tarihçi Ch Seignobos: “Batı’nın eşitliği nisbîdir Aslında her alana müthiş bir eşitsizlik hâkimdir Ülkemi (Fransa) ele alacak olursak evvela “asiller” ve “rahipler” sınıfını görürüz Onların alt katında üç sınıf daha var: Burjuva (Bourgeosie), Vilen (Vilain) ve Sarf (Serf, yani esir, ya da köle)  
Asillerle rahipler, eski dönem boyunca tüm haklardan ve nimetlerden yararlandılar Yeni döneme gelince: Demokrasi yine bu zümrelere çalıştı; çünkü mekanizmaya hâkimdiler, geçişi diledikleri gibi ayarlayıp, mekanizmayı istedikleri gibi işlettiler ”
Avrupa’nın köylüleri
Köylü, derebeylerine ait topraklarda bedava çalışmak zorundaydı (Buna Corvé=angarya denirdi ) Kaçmak istediğinde dövülür, işkenceye tabi tutulur, hatta vurulurdu
“Köylüler, köylerinin sahibi olan derebeyinin her arzusuna, hiçbir savunma hakkı olmaksızın, boyun eğmek zorundaydılar Çünkü isterse derebeyi onları yargılayabilirdi ve hüküm kesindi Köylülerin ise başvurabilecekleri bir merci yoktu ” (Ch Seignobos, Le Moyen Age, Paris 1907)
Fransız Enstitüsü üyesi Funck-Brentano’nun “La société au moyen âge” isimli eserinde köylülerin “namuslarına sahip çıkma” haklarının bile olmadığını yazar:
“Halkın derebeylerine karşı aile namuslarını koruma hakları bile yoktu Çünkü gelinle damat, gerdeğe girmeden önce davetlileriyle birlikte derebeyinin şatosuna gitmek ve gelini derebeyine sunmak zorundaydılar Derebeyi isterse gelinle sabahlayabilir ve hiç kimse bunun hesabını soramazdı (La société au moyen âge, Paris 1937, s 51)
Osmanlı ve eşitlik
Aynı dönemde, hatta daha öncesinde Osmanlılarda “eşitlik ilkesi” tüm hayata hâkimdir Lois Gardet’in deyişiyle, “Bütün mü’minler kanun nazarında eşittir, çünkü kardeştirler ”
Bunun kolayca sağlanmasının sebebini inanç sisteminde aramak lâzım: İnancın gereği olarak Osmanlılarda “imtiyaz=ayrıcalık” yoktur Tabiatıyla “asiller sınıfı”ndan, ya da Hıristiyanlıktaki gibi “ruhban sınıfı”ndan söz edilemez
Selçuklu ve Osmanlı tarihinin aynı döneminde, Avrupa tarihinde gördüğümüz insanlık dışı uygulamalara asla rastlanmaz “Kanun önünde eşitlik ilkesi” hayata öylesine derinden hâkimdir ki, sıradan insanlar kimi padişahları mahkemeye verip yargılatmış, hatta mahkûm ettirmişlerdir
Bunu yapabilmek bugünün demokratik anlayışı içinde bile zordur
Bu anlayışın temelinde, kuşkusuz, İslam’ın “kul hakkını yememe” kuralı yatar Allah’ın kul hakkını bağışlamayacağı inancı, yöneticileri hamiyetli, yönetilenleri emniyetli yapmıştır
Böyle bir ortamda diktatörlüğün herhangi bir versiyonunun yeşermesi neredeyse imkânsızdır Zaman zaman diktatoryal yansımaları olan bazı uygulamalar ise, bugünün anlayışıyla değil, dönemin zaruretleriyle birlikte düşünülmelidir
 
|
|
|