Prof. Dr. Sinsi
|
Batı Kaynaklarında Osmanlı Ordusu
Osmanlı ordusunun sahip olduğu meziyetler, hemen hemen bütün yabancı seyyahların kayıtlarında geçmektedir 2 Murad ve Fatih Sultan Mehmed zamanında 22 yıl Türkler arasında esir yaşayan ve sonradan Almanya'ya dönerek hatıralarını bastıran Georg von Mühlenbach şöyle yazmaktadır: "100 000 atın bulunduğu Türk ordugâhında bir tek atın kişnemesi bile duyulmamaktadır Sessizliğin savaş sırasında ne derecede işe yarayacağı aşikârdır Türk ordusu günde beş veya altı saat yürür, daha fazlası cebrî yürüyüştür ve fevkalâde hâllerde olur Ordunun bütün ağırlıkları at, katır ve develerle taşınır Otağ kurucu ekip, ordudan dâima bir gün ileride giderek otağı hazırlar Otağın sahipleri menzile gelince, otağlarını kurulmuş ve hazır bulurlar Aslında her otağ çifttir, birinde otağ sahibi yatıp dinlenirken, diğer otağ bir menzil ileride kuruluş hâlindedir Türkler her menzili 'konak' tabir ederler Bu durum Türk ordusunda çok büyük sayıda deve, katır ve diğer yük hayvanlarının bulunmasını icap ettirir Bu hayvan kervanlarına memur askerler de çok büyük sayıdadır Bu da büyük masrafı mucip olmaktadır Fakat benim fikrime göre, bu hâlden daha fazla bir ihtişam gösterişi mümkün değildir ve Osmanlı bunu gerçekleştirmiştir "
Georg von Mühlenbach başka bir yazısında Osmanlı ordusu ile alâkalı şunları söyler: "Orduda düzen tek kelimeyle fevkalâdedir Fikrimce bu nizam, içki yasağı ile sağlanmaktadır İçki yasağı, Türk askerini itaatkâr, uyanık ve kanaatkâr yapmıştır Ordugâhta en küçük bir gürültü ve münakaşa duymak mümkün değildir Halk, ordularının geçişi sırasında en ufak bir endişe hissetmez Ordu, geçtiği yerde her şeyi peşin para ile satın alır; hanlarda geceleyen asker, parasını öder Türk ordugâhına, kızlarına tecavüz edildiği için şikâyete gelen anneler görmek mümkün değildir Malının asker tarafından yağma edildiğini, hoş olmayan herhangi bir muameleye muhatap olduğunu söyleyerek şikâyete gelen de yoktur Zîrâ böyle şeyler olmaz Bu anlayış, Türk ordusunu muzaffer kılmış ve devletini muntazam şekilde büyütmüştür Biz Hristiyanların ordularında ise şarap, Türk ordusunda görülenlerin tamamen aksini husule getirir Türkler bunu çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir Ordugâhlarına şarap girmemesi için her türlü tedbiri alırlar İki üç gün önce bir konağa vasıl olduk, bu konakta meyhaneler vardı, ordu orada bulunduğu müddetçe meyhaneler kapatıldığı gibi, her türlü şarap alışverişi de yasak edildi "
Osmanlı ordusunun harp gücünü Mareşal Montecuccoli, birçok Batı diline çevrilerek klâsik olmuş Tabiye isimli kitapta şöyle anlatıyor: "  Osmanlı Devleti o derecede kudretli ve kuvvetlidir ki, çok sayıda, mükemmel eğitim görmüş askerlerden müteşekkil ordusu, her an harbe hazırdır İstenildiği anda yürüyüşe geçebilen bu ordu, her zaman emre âmadedir Ordunun yürüyüşe başladığını daha düşman öğrenmeden Türk ordusu, muharebe sahasına girmiştir 1660 yılında gemilere manda ve öküzleri koşup Tuna yoluyla Belgrat'a, Osiyek'e, Budapeşte'ye Türklerin çektirdikleri gemiler ve taşıdıkları yiyecek ve ağırlıklar tarif edilemez, akıl almaz Gerek ordu yürüyüşünü, gerekse ağırlık naklini Osmanlılar, bütün hileleri kullanarak saklarlar Düşman casuslarına dâima ters hedef verirler Her seferindeki hileleri de, bir öncekinden farklıdır Nitekim herkesi Venedik seferi yapacaklarına inandırıp birden Transilvanya'da görünen Türk ordusu, şaşkınlık doğurmuştur Malta'ya gideceklerini yayıp Girit'e sefer etmeleri de böyledir Savaştan çok önce vaktiyle tedarik görmek, Romalılarda usul ve kaide idi Osmanlılar, başlangıçlarından itibaren Romalıların bu usul ve kaidesini aynen tatbik etmişlerdir Osmanlı ordusundaki her çeşit san'at erbabı işçinin sayısı, şaşılacak kadar çoktur Kılavuzları ve casusları da çoktur Ordunun büyük ağırlıkları ve topları bulunduğu için nakliyeye ehemmiyet verilir Diğer milletlerin tahammül edemedikleri, takat getiremedikleri meşakkatlere Türk ordusu alışıktır Çok iyi siper ve tabya yaparlar Ordunun yürüyüşü fevkalâde sür'atlidir Bizde 'Türk'te ayak kurşundan ve el demirdendir ' atasözü meşhurdur Türk askeri cesurdur "Aslında Montecuccoli'nin bu sözleri Osmanlı ordusunun, Hz Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) savaş stratejilerini ehemmiyetle benimseyip tatbik ettiğini göstermektedir
Fransız yazarı Montaine ise, Osmanlı ordusunu ve karargâhını şöyle tasvir eder: "İlk dikkat ettiğim husus, muhtelif teşkilâta mensup Türk askerlerinin, kendi karargâhları içinden hârice çıkmamaları idi Bizim karargâhlarda cereyan eden işleri bilenler, buna inanmakta zorluk çekerler Fakat gerçek şu ki, her tarafta tam bir sükûnet ve sessizlik hüküm sürüyordu Kat'iyen kavga ve münakaşaya tesadüf edilmiyordu Hiçbir zorlama ve şiddet harekâtı görülmüyordu Sarhoşluktan yahut kafa kızgınlığından ileri gelen yüksek sesler bile yoktu Bundan başka, her taraf tertemizdi Gübre yığınları, süprüntüler görülmüyordu Göze yahut buruna fena gelecek hiçbir şeye tesadüf etmedim Bu gibi şeyleri Türkler yakıyorlar yahut uzağa götürüyorlar Neferler de büyük bir çukur açarak, pislikleri oraya gömüyorlar ve karargâhı tertemiz tutuyorlar Bizim askerimiz arasında olduğu gibi hiçbir tarafta bir sarhoşluk, cünbüş yahut kumar gibi şeylere tesadüf edemezsiniz Türkler kâğıt ve zar oyununu bilmezler "
Mühlenbach ve Montaine'nin müşahede ve tespitlerini paylaşan, Ordu-yu Hümayuna da katılmış bir İngiliz diplomatı olan Ricault da, hemen hemen aynı cümlelerle Osmanlı askerlerinin faziletlerini dile getirmektedir
|