08-02-2012
|
#5
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Batı Kaynaklarında Osmanlı Ordusu
Osmanlı komutanları, askerleri yağmalama gibi kötü alışkanlıklardan korumaya nail olmuşlardı Meselâ, Mısır Seferi'ne giderken Gebze yakınlarındaki bağlık bahçelik bir arazide mola verdiğinde Yavuz Sultan Selim'in bütün askerlerin heybelerini arattığını ve hiçbirinde meyve cinsinden bir şey çıkmaması üzerine ellerini Ulu Dergâha kaldırıp: "Allah'ım, sonsuz şükürler olsun Bana haram yemeyen bir ordu lütfettin Eğer askerimin içinde tek bir kişi, sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi ve ben bunu haber alsaydım Mısır Seferi'nden vazgeçerdim " dediğini kaynaklar haber vermektedir
Bununla ilgili olarak Iorga şöyle der: "Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi ülkenin halkı için bir felâket, bir Türk ordusunun geçişi bir saadetti Halk, Türk ordusunun kendi memleketlerinden geçmesini dört gözle beklerdi; zîrâ zengin Türk ordusu ile geniş ölçüde alışveriş yapardı Balkanlarda genç Hristiyan kızları, tek başlarına mal satmak için endişesizce Türk ordugâhına girerlerdi Belgrad'dan geçerken genç Sırp kızları ordugâha geldiler En iyi elbiselerini giymişlerdi Getirdikleri malları birliklerin içine girip sattıktan sonra çekilip gittiler Hangi yerden geçtiysek köylüler, orduyu sevinçle karşılıyorlardı Türk askerine bol bol mal satıp çok para kazanıyorlardı Böyle bir durum Avrupa orduları için tamamen imkânsızdı "
Osmanlı ordusunun helâl ve harama dikkat etmesi hususunda, Macar asıllı Bartholomeus Georgievic de, 1544 yılında yazdığı "Türklerin Gelenek ve Görenekleri" isimli eserde yukarıdakilere benzer tespitler yapmaktadır
Charles-Quint'in Kanunî nezdindeki büyükelçisi Baron von Busbecq, kendi sefer kayıtlarında Osmanlı ordusunun mânevî durumunu Avrupa ordusu ile kıyaslayarak şunları yazmıştır: "Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum Bir ordu galip gelecek ve pâyidâr olacak, diğeri de mahvolacaktır Çünkü şüphesiz, ikisi de sağlam surette devam edemezler Türklerin tarafında, kuvvetli bir devletin bütün kaynakları mevcut; hiç sarsılmamış bir kuvvet var, sefer görmüş askerler, zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, birlik, düzen, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var Bizim tarafta ise, umumî fakirlik, hususî israf, sarsılmış kuvvet, bozulmuş maneviyat, tahammülsüzlük ve idmansızlık var Askerlerimiz serkeştir, subaylarımız tamahkârdır Disiplini istihkâr ediyoruz Sebatsizlik, serkeşlik, sarhoşluk, sefâhat, bizde bol bol mevcuttur Bütün bunların en kötüsü düşmanın (Türklerin) zafere, bizim de hezimete alışkın bulunmamızdır Neticenin ne olacağını tahminde tereddüt, artık caiz midir? Yalnız İran, bizim lehimize işe müdahale ediyor Çünkü düşman, hücuma teşebbüs ettiği zaman arkalarını tehdit eden tehlikeyi (İran'ı) hesaba katmak mecburiyetindedir Fakat İran, bizim mukadderâtımızı geciktirmekten başka bir iş görmüyor İran bizi kurtaramaz Türkler, İranlılar ile işlerini neticelendirdikleri zaman, bütün Doğu'nun kuvvetlerinden yardım görerek, bizim boğazımıza atılacaklardır Bu tehlikeye karşı ne kadar hazırlıksız bulunduğumuzu düşünmekten korkuyorum"
|
|
|