Prof. Dr. Sinsi
|
Hutbe :İstanbul'un Fethi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] İSTANBUL’UN FETHİ
UTBE :ISTANBUL'UN FETHI[/url]
HUTBE: İSTANBUL’UN FETHİ
بِسْمِاللّهِالرَّحْمنِالرَّحيمِاِذَاجَاءَنَصْرُاللّهِوَالْفَتْحُوَرَاَيْتَالنَّاسَيَدْخُلُونَفىدينِاللّهِاَفْوَاجًافَسَبِّحْبِحَمْدِرَبِّكَوَاسْتَغْفِرْهُاِنَّهُكَانَتَوَّابًا
وَقاَلَرَسُولُاللهصَلَّىاللهعَلَيْهِوَسَلَّمَ : لَتُفْتَحَنَّالْقُسْطَنْطِينِيَّةُوَلَنِعْمَالأَمِيرُاَمِيرُهَاوَلَنِعْمَالْجَيْشُذَلِكَالْجَيْشُ
Muhterem Müslümanlar!
İstanbul’un fethinin 556′ncı sene-i devriyesi olması sebebiyle bu şehrin alınmasında müessir olan maddî ve manevî sebepleri dile getirmek istiyoruz
Milâttan altı buçuk asır önce, Sarayburnu’nda küçük bir köy olarak kurulan İstanbul, zamanla genişleyip büyük bir şehir hâlini almıştır Kostantiniyye şehri hâline gelişi, Milâdî tarihle 300 yılına tesadüf eder Bundan altmış beş yıl sonra da Şarkî Roma İmparatorluğu’nun merkezi hâline gelince önemi daha da artmıştır
İstanbul; lâtif havası,
denizi, pırıl pırıl manzarası, suları, yeşillikleri ve Asya ile Avrupa arasında köprü teşkil edecek konumu itibariyle pek çok milletlerin hayalini doldurmakta idi Hükümdarlar ve krallar, orayı elde etmek için açık ve gizli tertipler hazırlıyor, ordular toplayıp İstanbul’u muhasara altına alıyorlardı
İstanbul, Müslüman Türk milleti tarafından beş defa kuşatılmıştır Bunlardan ikisi Yıldırım Bâyezid, biri onun şehzadesi Musa Çelebi tarafından olmuş fakat kendilerine fetih müyesser olmamıştı
Dördüncü defa Sultan ikinci Murad tarafından yapılan kuşatma da neticesiz kalmıştı Fakat onun mahdumu İkinci Mehmed, bu zor işi başaracak ve «Fâtih» unvanını alacaktı
Fatih, 29 Mart 1432 tarihinde İsfendiyar Beyin kızı ve Sultan İkinci Murad’ın zevcesi Hatice Sultan’dan doğmuştu
O günün saray teamüllerine göre Fatih’in yetişmesine büyük bir dikkat gösterilmekte idi Manisa Valisi bulunduğu sırada, büyük âlim Molla Gürâniyi hoca tayin eden İkinci Murad, oğlunun yetişmesinde büyük bir titizlik göstermiş idi
Hazret-i Fatih, din ve dünya ilimlerinin her ikisini de öğrenmek» te idi O, küfrün bulutlarım darmadağın edecek iman ve İslâm şuuruna; Bizans’ın surlarını taş taş sökecek teknik bilgilere, tarihte çığır açıp, çığır kapayacak siyasî dehâya ve anadilinden başka beş yabancı lisana vâkıf bulunmakta idi
Döktürdüğü topların menzil hesaplarını bizzat yapacak kadar hendeseye vâkıf bulunan Fatih, o gün «Müderris» adı verileri bir profesör seviyesinde İslâmî bilgilere sahipti
İkinci Mehmed’i İstanbul’u fethetme hevesine sevk eden âmil, cihangirlik sevdası değildi Resûlullah Efendimizin asırlarca evvel müjdelediği fetih ve «Orayı fetheden kumandan ne hoş kumandandır» hadîsindeki medhe lâyık olmak arzusu idi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] İSTANBUL’UN FETHİ
Buna ilâve olarak, İstanbul’un fethi Osmanlı saltanatının Asya ile Avrupa kıtalarındaki ülkeleri birleştirecek, muvasala ve müdafaa imkânlarını kolaylaştıracak ve her iki kıt’ada genişlemeye yardım edecekti
Aziz mü’minler!
Azmi önünde alınmayacak kal’a, yıkılmayacak sur tanımayan İkinci Mehmed, fethi kolaylaştırmak için boğazı kontrolü altına almak zaruretine inanmış bulunuyordu Dört ay gibi kısa bir zamanda Rumelihisarı’nı yaptırdı
Din ile tekniği, hacimle şekil gibi ruhunda mezceden Fatih, bizzat hazırladığı sur plânını, Peygamber Efendimizin ismi bulunan «Muhammedi» şeklinde çizmiş; mim harfinin geleceği yerlere kuleler koydurmuş ve Hazret-i Muhammed’in yoluna baş koyduğunu açıklamış ve:
Avni Hakkı himmet-i cünd-i Ricâlüllah ile,
Ehl-i küfrü serseter kahreylemektir niyyetim,
beyti ile, Allah’a olan tevekkülünü ve Ricâlüllah’a olan güvenini dile getirmiş oluyordu
iki yüz altmış beş bin kişilik ordusunun içinde serâmedân-ı evliyadan ve ilmin zirvesindeki ulemâdan yetmiş yedi kişi vardı Bu muhterem zatlar; yaptıkları vaaz ve öğütlerle cihadın faziletini, kulaklardan gönüllere, hayat iksiri gibi akıtmışlar ve islâm askerlerini birer «Serdengeçti» İslâm gazisi hâline getirmişlerdi Hayatını istihkar eden İslâm askerleri, bu uğurda şehid olmayı, yaşamaya tercih etmekte idiler
İslâm şuuru ile yetişmiş ve cihad hevesiyle bilenmiş bu ordu, 7 Şubat 1453′te Edirne’den hareket etmiş, 5 Nisan’da İstanbul surları önüne varmış bulunuyordu
Şair, âlim, abid ve istikbalin Fatihi; seccadesini Eyüp tarafına serdirip ordusuna imam olarak öğle namazını bizzat kendisi kıldırdı Şükür secdesine kapanıp Allahü Teâlâ’ya, muzaffer kılması için dualarda bulundu ve ordusuna muhasaranın başladığını ilân ettirdi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] İSTANBUL’UN FETHİ
Celallendiği zaman, atını denize sürüp düşmanı kahretmek isteyen Fatih yetmiş parçalık bir donanmayı, karadan yürüterek Haliç’e indirmiş, dünya tarihinde ilk ve son defa görülmüş bir işi başarmıştı Verdiği kararda en ufak bir fikir zaafı göstermeyen Fatih, fasılasız olarak surları yirmi gün top ateşine tutturdu Atını ateş hattına kadar sürerek askerlerinin kuvve-i maneviyelerini takviye ediyordu Kan dökmek gayesi gütmeyen Fatih, İsfendiyaroğlu’nu, Şarkî Roma imparatoru’na elçi olarak gönderip şu haberi ulaştırdı: «Kan dökülmesini istemiyoruz şehri teslim ediniz» İmparator bu teklifi reddedince muharebeye devam emrini verdi
Muhasara devam ediyor ve şehrin alınması gecikiyordu Devrin sadrazamı, padişaha, muhasaranın kaldırılmasını teklif edince tarihlere şan veren su cevabı âldı: «Hayır! Muhasara asla kaldırılamaz Ordularımın önünde düşmeyecek bir kal’a, mağlup olmayacak bir ordu yoktur Ya ben Bizans’ı alırım, ya Bizans beni!»
O günün harp tekniğine göre kanlı bir muharebe başlamıştı Tüneller açılıyor, temeller barutla tahrip ediliyor, toplarla kale bedenleri dövülmeye devam ediliyordu
İslâm askeri, dâsitani bir feragatle dövüşmekte «Ya gazi veya şehîd» olmaya azmetmiş bulunmaktaydı
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] İSTANBUL’UN FETHİ
Din kardeşlerim!
Takvimler 29 Mayıs 1453 tarihini gösteriyordu Fatih’in sabrı son raddeye gelmişti Artık İstanbul, İslâm beldeleri aralarına katılmalıydı O günün gecesinde hiçbir kimse uyumamış, herkes dua ederek ordunun zaferine niyazda bulunmuşlardı
Sabah namazı kılınmış, güneş ortalığı aydınlatırken Fatih hücum emrini vermişti Mü’minlerin ağızlarından çıkan tekbirler, Allah Allah sesleri, kal’a duvarlarında akisler yaparak etrafa yayılıyordu
Allah’ın Resulü, ins-ü cin Peygamberi Hazret-i Muhammed’in, «Allah, Rum (ların elinde bulunan) Kostantiniyye’nin fethini tekbir ve tesbih ile nıü’minlere müyesser kılmadıkça kıyamet kopmaz» (1) hadîs-i şerifindeki müjdesi yaklaşmış bulunuyordu
Fatih, vezirlerin muhalefetine rağmen, atını ön saflara kadar sürüyor, «Vurun cengâverlerim, koman kurtlarım! Allah büyüktür» diyerek kılıç sallıyordu
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] İSTANBUL’UN FETHİ
Enbiya ve evliyaya istinadım var benim
Lutf-ı Haktandır hemen ümidi fethi nusretim
diyen Fatih, son gayreti sarfetmekte idi Ulubatlı Hasan, tırnakları ile kal’aya tırmanmaya muvaffak olmuş, Türk bayrağını surların üzerine dikmişti Bunu gören İslâm askeri coşmuş ve hiçbir engel tanımaz hâle gelmişti Surlarda büyük boşluklar açılmış ve buralardan içeri giren askerlerimiz kale kapısını açmışlardı Kostantiniyye fetholunmuş, artık İstanbul diye anılacak bu şehir, Müslüman Türk’ün malı olmuştu Peygamber Efendimiz «İstanbul elbette ve muhakkak fetholunacaktır (Orayı fetheden ordunun) kumandanı ne hoş emirdir, onun askerleri ne hoş askerdir» övgüsüne Hazret-i Fatih ve askerleri şayan olmuşlardı
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] İSTANBUL’UN FETHİ
Kaynak : Mehmed EMRE – Büyük Hutbe Kitabı – cilt: 1, sayfa: 214 – [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
(1) Deylemi
|