Prof. Dr. Sinsi
|
Adana Ve Çevresinde Gelenek Ve Görenekler
Adana ve Çevresinde Gelenek ve Görenekler
Toplumsal yaşamda bireyler ve topluluklar arasındaki ilişkileri düzenleyen yasal ve dinsel yaptırımlardan başka bir de sosyal yaptırımlar vardır Bunlar, toplum yaşamında varlıklarını sürdüren, yazılı olmayan, ancak o toplumda yaşayan bireylerce uyulması gereken kısaca gelenekler ve görenekler diye de adlandırabileceğimiz örf, âdet, teamül, anane, gelenek, görenek ve modadan oluşan sosyal normlardır Bunlar, yaptırım güçleriyle, kimi zaman zorlayıcı ve kı-nayıcı kimi zaman da özendirici ve ödüllendirici tepkileri ile toplumda bireyler üzerinde baskı kurarlar Birey içinde yaşadığı toplumda bunlara uyduğunda çevresi tarafından onaylanacağını, uymadığında ise kınanacağım veya cezalandırılacağını bilir 
Geçmişten günümüze kadar gelen, kuşaktan kuşağa aktarılan gelenek ve görenekler halk kültürü bakımından zengin bir coğrafyaya sahip ülkemizde bölgelere göre çeşitlilik gösterir Binlerce yıllık geçmişi olan Çukurova da halk kültürü bakımından oldukça zengin bir bölgemizdir Çukurova kültürü, içerisinde, Hititlerden Kilikyalılara, Roma ve Bizans döneminden Araplara, daha sonra da Türklere kadar uzanan zengin motifler barındırır 
Çukurova bölgesinin hem ekonomik hem de kentsel merkezi konumunda olan Adana son yıllarda hızlı değişim yaşayan illerimizden biridir Bu değişim ve gelişim Adana halk kültüründe de yansımasını bulmuştur
Adana halk kültürünün oluşmasında ve gelişmesinde, Adana'nın coğrafi özellikleri, konumu ve nüfus yoğunluğu etkili olmuştur Adana ve çevre halkı, dağ köylerinde, yaylalarda, ovada ve deniz kıyısında olmak üzere dört farklı bölgede yaşamlarını sürdürmektedir Bu farklı bölgelerde sürdürülen yaşam tarzları nedeniyle, Adana halk kültürü de çeşitlilik ve zenginlik gösterir Dağlardan ovaya doğru inildikçe geleneksel kültürde var olan davranış kalıpları, tıpkı giysilerde olduğu gibi değişir, çeşitlenir Dağ köylerinde yaptırım gücü yüksek olan bir davranış kalıbının, ovaya doğru inildikçe gevşediği, esnediği ve gücünü kaybettiği görülür Son yıllardaki hızlı nüfus artışı ve göç halk kültüründe de değişime neden olmuştur 
Bir bölgenin veya bir yörenin insanını tanımamızda oradaki gelenekler ve görenekler bize yardımcı olurlar Gelenek ve göreneklerin yoğun olarak yaşandığı dönemler vardır Bunlar halk kültüründe geçiş dönemleri diye adlandırılan doğum, evlenme ve ölüm dönemleridir Bireyin en hassas olduğuna inanılan bu dönemlerde, onu çeşitli tehlikelerden korumak, onu yeni dönemine hazırlamak için birtakım âdet ve inanmalar uygulanır
Adana ve çevresindeki geçiş dönemlerinde uygulanan âdet ve inanmalar Adana halk kültürü içerisinde geniş yer tutar
DOĞUM
Yaşamın başlangıcı olarak kabul edilen doğum, Adana ve çevresinde doğum öncesinden başlayıp doğum sonuna kadar uzanan bir dönemde, yüzlerce âdet ve inanmanın uygulandığı bir dönemdir Doktora gitmeyen veya gidemeyen, çocuğu olmayan kadın, gebe kalabilmek için çeşitli yollara başvurur Bunlardan biri de "ara ebe" ya da "aralık ebesi" adı verilen eli işe yatkın kadınların hazırladığı otlardan yapılmış ilaçlardan yararlanmadır Çoban Dede diye anılan, şehir merkezinde bulunan bir türbe de çocuk sahibi olmak isteyen kadınların sıkça ziyaret ettiği yerlerden biridir
Doğacak çocuğun yaşaması için, kadın daha hamileyken yatırlara, türbelere gider ve adaklarda bulunur Çocuk doğduktan sonra yedi yıl çocuğu başkalarından giydirir, yedi yıl saçını kesmez ya da yedi yıl çocuk için kurban keser Çocuğu yaşamayan kadına "tıbıkalı" denir Bu kadınların lohusayı ziyaret etmesi istenmez Aşeren kadına "yerginliği var" denir Doğacak çocuğun cinsiyetini öğrenmek için, çiğ bir koyun kellesinin çenesi, niyet tutularak ayrılır; çene kemiğinde et kalırsa doğacak çocuğun kız, et kalmaz cavlak olursa oğlan olacağına inanılır Bir sonraki çocuğun cinsiyetinin farklı olmasını sağlamak için doğumdan sonra çocuğun eşi ters yüz edilir Kelle yiyen gebe kadının çocuğunun sümüklü olacağına inanılır 
Doğumun kolay olması için Meryem Ana Eli otu doğum odasında ıslatılır O açıldıkça doğumun kolaylaşacağına inanılır Doğum sancısı çeken kadına, doğum kolay olsun diye kocasının ayakkabısından su içirilir 
Çocuk doğduktan sonra, taş gibi güçlü olsun diye ağzına taş konur Çocuk pişik olmasın, teni kokmasın diye tuzlanır Çocuk tatlı olsun diye, tuzlamanın ardından vücuduna bal sürülür Çocuğu ilk yıkayan ona giysi alır Çocuğun gözlerine sürme çekilir Çocuk yıkandıktan sonra koltuk altlarına, boynuna reyhan tozu sürülür Çocuğun göbeği düştükten sonra düşen göbek, okuması için, okulun duvarına; imanlı olması için, cami duvarına; çeyizinin bol olması için, sandığa konur Ayrıca, göbeğin yüksek binaların üstüne atılmasıyla, çocuğun istikbalinin yüksek olacağına inanılır 
Doğum yapan kadın, kırkı çıkıncaya kadar başına kırmızı tülbent bağlar Lohusaya yağlı ballı pekmezli bulamaç, közde pişirilmiş ciğer-soğan yedirilir Çocuğa ilk süt üç ezandan sonra verilir, böylece çocuğun sabırlı olmayı öğreneceğine inanılır Anne ve çocuğu kötü etkilerden korumak için, ilk kırk gün çeşitli önlemler alınır Al basmasın diye, lohusamn baş ucuna ayna, tarak, iğne batırılmış soğan, Kur'an konur Anne ve çocuğun altına bıçak konur Odada sarımsak bulundurulur Kapının arkasına satır, karyolanın altına süpürge konur Aynalar kırmızı bezle kapatılır Yatağın çevresi kıl iple çevrilir  Kapıya al bağlanır dikenli çalı asılır ,Odaya bir kap içinde su konur,Odada ocaklı diye bilinen erkeğin gömleği bulundurulur Çocuğun başının altına ekmek ufakları konur Kırk basmasından korunmak için; yeni doğanın yüzü herkese gösterilmez İki kırklı karşılaşınca iğne değiştirirler Çocuğu kırk basmasın diye, çocuğun ilk kakalı bezi odanın eşiğine konur Adetli kadınların ve tıbıkalı kadınların lohusayı ve bebeği ziyaret etmesi istenmez Bu durumda çocuğun yüzünde yaralar çıkacağına veya anne ve çocuğa bir kötülük geleceğin inanılır
Adana ve çevresinde, anne ve çocuk yedinci, yirminci ve kırkıncı günlerde kırklama adı ile yıkanır Yıkama suyu içine altın, taş, çiçekler ve yapraklar atılır Böylece çocuğun altın gibi değerli, taş gibi güçlü, çiçekler gibi güzel kokulu olacağına inanılır Kırkıncı günü yapılan kırklama suyunda ise; kırk taş, kırk yaprak veya kırk çeşit çiçek mutlaka konulur Bazı çevrelerde kırklama farklı bir şekilde uygulanmaktadır Kırkıncı gün; evde bulunan bütün tabak-çanak, yatak-yorgan yıkanır, lohusa ve çocuk da yıkanır, ayrıca bir kırklama suyu yapılmaz Lohusayı daha önce ziyarete gelenler de kırkıncı günde banyo yaparlar 
Çocuk, doğumdan sonra yaşına kadar çok hastalanırsa adını yükleyemedi denir ve çocuğun adı değiştirilir Ali adının çok kullanıldığı çevrelerde, bu adı taşımanın çok zor olduğu, bu kişinin heyecanlı ve sinirli olacağı düşünülür Kırkından sonra ilk gezmeye çıkışa kırk uçurtma denir Çocuğun ömrü uzun olsun diye, kırkıncı günü uzak bir yere götürülür Doğumdan sonra bir türlü gelişemeyen, cılız ve hastalıklı çocuğa "aydaş çocuk" denir Aydaş çocuğun tedavisinde ocaklı birinden veya çocukluğunda aydaş olup da daha sonra sağlıklı olan kişilerden yararlanılır Aydaş çocuk yaşlı bir ağacın arasından geçirilir, üç hafta tuz ile tartılır Kurt ağzının iskeletinden geçirilir Ocaklı bir kimsenin koynundan geçirilir Dört yol ağzına kazan kurulur, sembolik bir aş olan "aydaş aşı" pişirilir Çocuk mezarlığa götürülür, orada ocaklı birinin koynundan geçirilir Mezarlığa gelenlerin beraberinde getirdiği bulgurla eve dönünce pilav pişirilir ve topluca yenilir 
EVLENME
Bireyin yaşamındaki geçiş dönemlerinden biri de evlenmedir Adana ve çevresinde, görücü usulü, anlaşarak, beşik kertme, levirat (kocası ölen kadının ka-ymbiraderiyle evlendirilmesi), kız kaçırma ve akraba evliliklerine rastlanır Özellikle kız kaçırma ve akraba evlilikleri bölgede dikkati çekecek kadar çoktur Evlenemeyen gençler, kısmetlerinin açılması için çeşitli yollara baş vururlar Bunlardan bazıları, hocalara giderek kilit açtırma, muska yazdırma, dört yol ağzında çeyiz açmadır 
Kız istemeye giderken ağzı laf yapan,ağzı lafa yakışacak kişilerle gidilir İlk istemede kız verilmez Ancak, ikinci veya üçüncü istemeden sonra kız verilir Kız verilince iki aile arasında "küçük tatlı", "ağız tatlısı" yenir Bu arada kıza alınacak takılar, eve alınacak eşyalar, başlık veya anaya verilecek süt hakkı konuşulur Eskiden "yedi hacet" adı verilen; bir çift Adana burması bilezik, yüzük, küpe, elbise-ayakka-bı-giyecekler, başlık parası, halı-kilim, yatak-yor-gandan oluşan eşya, takılar ve başlık parasının oğlan tarafından verilmesi kesin kuraldı Bugün bu adla anılmasa da, yine de bunların çoğu yerine getirilmektedir Daha sonra eş dost ve akrabaların katılımıyla eğlencenin de olduğu büyük tatlı yapılır Büyük tatlı töreni yapanlardan çoğu nişan yapmaz Gerek büyük tatlıda gerekse nişanda atkı, atkın ya da kırkım adı verilen takı ve hediye merasimi yapılır
Adana ve çevresinde, söz, nişan ve düğünde yapılan bütün masraflar oğlan evi tarafından karşılanır Kız tarafı ise, kızına çeyiz verir, isterse takı takar Kız tarafının yapacağı yatağın, yorganın ve yastıkların pamuğunu oğlan evi gönderir Düğüne davet okuntuyla yapılır Okuntu davet edilecek kişinin ağırlığına göre; kibrit, çay bardağı, mendil, çorap, gömlek ve elbiselikten oluşur Oğlan tarafı kız tarafının da dağıtacağı okuntulukları alır ve kız evine verir Düğün yemekleri; yüksük çorbası, ekşili köfte, davul aşı (etli dövme pilavı), etli kuru fasulye, pilav, patlıcan dolması veya yaprak sarmasından oluşur
Düğün, pazartesi veya perşembe günü oğlan evine bayrak dikimiyle başlar Bayrağın ucuna ayna, soğan, portakal takılır Pazar günü gelinin gelmesi ve bayrağın indirilmesiyle düğün sona erer Pazartesi günü de duvak yapılır Bayrak, gerdek gecesi damat veya sağdıç tarafından, aynaya nişan alındıktan ve aynanın kırılmasından sonra indirilir
Köylerde yapılan bazı düğünler kesimlidir Kesimli düğüri'lerde, davulcular gelen konukları karşılar, konuğun ikramını yapar, konuğun önünde çeşitli figürler yaparak ondan para alır Konuklar "caba", "çaba" adı ile anılan bu parayı düğün sahibine verilmek üzere davulculara bırakırlar Bu tür düğünlerde, düğünü yönlendiren, çoğunlukla akrabadan biri olan ve abdal ağası adı verilen kişidir
Düğünün başladığı gün veya ertesi gün, kız evinden alınan çeyiz oğlan evine götürülür Kız evinden çeyiz çıkarılmadan önce, çeyizde bulunanların tümü tek tek bir kâğıda yazılarak çeyiz senedi hazırlanır Çeyiz senedi taraflar ve şahitler tarafından imzalanır, muhtar tarafından mühürlenir Daha sonra, kırmızı kurdelelerle bağlanmış yorganlar, yataklar, yastıklar, mutfak eşyaları, beyaz eşyalar görülecek şekilde üzerinde bayrak asılı kamyona yerleştirilir Halılar kamyonun yan taraflarından sarkıtılır, davul zurna eşliğinde Baraj'a gidilir, çeyiz sudan geçirilir Çeyizi götürenler ve almaya gelenler burada oyunlar oynayıp, halaylar çekerler
Şehirdeki düğünlerde gelin hamamı geleneğine rastlanır Hamam tasları ve zılgıtlar eşliğinde, hamamda geline kına yakılır Hamama gidenlerin her biri gelini yıkar, türküler söylenir, oyunlar oynanır Hamamda konuklara kebap veya kısır, meyve ve içecek ikram edilir
|