Prof. Dr. Sinsi
|
Ağrı Örf-Adet-Gelenek-Görenekleri
AĞRI ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
EĞİTİM
Ağrı İlinin tarihi çok eski olmasına rağmen, Eğitim olayındaki gelişmeler Cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır Cumhuriyetten önce, Ağrı'daki Eğitim Merkezi Doğubeyazıt İlçesiydi Genelde Medrese tahsiline dayanan, özellikle Arapça ve Farsça olarak verilen eğitimden günümüzdeki modern anlamdaki Eğitim-Öğretim hizmetlerine geçiş 1933 yılında yapılarak hizmete açılan Alpaslan İlkokulu ile başlamıştır
1937 yılında yapımı tamamlanan Atatürk Ortaokulu Ağrı İlinde Eğitimin İkinci Kademesini oluştururken, 1954 yılında ilk Lise olarak Şehit Naci Gökçe Lisesi hizmete sokulmuştur Yetişkinlerinde Okuma-Yazma öğrenmelerini sağlamak amacıyla eğitimlerin bizzat görev aldıkları bu eğitim hizmetlerinde 1956 yılından itibaren Halk Eğitimi Merkezinde başlamıştır Bu gün için Ağrı' daki Eğitim; ll genelinde 682 İlköğretim, 53 Orta dereceli Okul, Lise ve Meslek Lisesi ile bir adet Yüksek Okul ile büyük aşama kaydedilmiştir Ağrı Üniversitesi' nin gerçekleşmesi ve Yabancı Dille Eğitim yapan bir adet Kolej' inde açılması sonucu Ağrı İlindeki Eğitim-Öğretim hizmetleri günümüz insanının ihtiyaçlarını karşılayacak düzeye gelmiş olacaktır
Nüfusun sosyal ve ekonomik niteliklerini içeren 1990 Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre , Ağrı ilinde 6 yaş üzeri nüfus içinde okuma-yazma bilenlerin oranı %56 30 gibi oldukça düşük bir seviyededir Bu oran erkeklerde %73 68, kadınlarda ise %38 72'dir Bölge ve Türkiye açısından incelendiğinde ise okuma-yazma çağındaki nüfus içinde okuma-yazma bilenlerin oranı Doğu Anadolu Bölgesinde %68 16,Türkiye genelinde %80 46'dır Tüm eğitim kademelerinde öğretmen başına düşen öğrenci açısından Ağrı ili Bölge ve Türkiye geneline göre dezavantajlı durumdadır İlde Yüksekokul olarak , Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı 4 yıllık eğitim veren Ağrı Eğitim Fakültesi ile 1 sağlık Yüksek okulu mevcuttur
1-Ağrı Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde 4 adet ilköğretim okulu, 4 adet pansiyonlu ilköğretim okulu ve 3 adet de ilköğretim okulu inşaatı devam etmektedir
2- Merkezi köy durumunda olup, nüfus yoğunluğu fazla olan öğrenci sayısı 150'nin üstünde olan 46 adet köyümüzün mevcut dersliklerine ilave derslik yapılarak 8 derslikli hale dönüştürülmesi düşünülmektedir Bu köylerimiz 8 derslikli ilköğretim okulu haline dönüştürüldüğünde YİBO ve PİO'ların yükü büyük ölçüde azalacak okula gönderilmeyen kız çocuklarının yerinde eğitimi sağlanmış olacak ve istenilen düzeyde eğitim kalitesine ulaşılabilecektir Bu 46 köy için toplam 240 adet dersliğe ihtiyaç duyulmuştur
3- Zorunlu eğitimin 8 Yıla çıkarılmasından sonra genel liselere büyük talep olduğundan mevcut genel liselerimiz ihtiyaca cevap vermemektedir Ancak köylerden gelen kız öğrencilerin barınmaları için pansiyon binası yapımına ihtiyaç duyulmuştur
Ağrı'da Giyim
ERKEK GİYİMİ : Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar, altta uzun don(tuman) ve fanila giyerler Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir Pantolon, işlik gömlek ve kazak bunların üzerine geçirilir Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar Yaşlılar şapka yerine fes yada papak giymeyi tercih ederler
Erkekler mutlaka bıyık bırakır Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur En üste sako(palto) giyilir Tiftik atkı, pazıbent, pamayıl, tütünlük(tabaka); tiftik veya yün eldiven ile tespih, erkek aksesuarlarıdır
KADIN GİYİMİ : Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir Kadın giyeceğinde entari egemendir Kadın ve kızlar gelişigüzel , açık-saçık giyemezler En altta can gömleği ve iç tuman giyilir Üst üste entari giyme eski alışkanlıktan ve iklim şarlarından ileri gelmektedir Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır En üstteki entarinin kadife , ipek veya simli olmasına dikkat edilir Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır Ayakta, çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır Genç kız ve gelinler başlarına eşarp bağlar, orta yaştakiler leçek, yaşlı kadınlar beyaz bezle(cuna) örter, üzerini renkli yazma(heyrat) ile bağlar Kadınlar evden dışarı çıkacağı yahut başka bir yere gideceği zaman, başlarına şal veya çar(örtü) örterler
Günlük ve özel giyimlerde bazı kadın ve kızlar başlarına kofi takar, boyunlarına altın asarlar Kadınlarda günlük süslenme pek olmaz Süslenme; düğünlerde, bayramlarda, şehre veya bir yere giderken ve özel günlerde olur Kadınların ellerine ve saçlarına kına yakmaları kadın güzelliğini tamamlayan öğedir Boyuna ve bileklere takılan mavi ve renk renk boncuklar, süslenmek içindir Şeve, sırğa, hızıma, hakgığ, sürme, altın ve bilezik, ben, mavi boncuk, yüzük, küpe ve kına kadın süs ve takı aksesuarlarındandır
Ağrı'da Evlilik
EVLİLİK
EVLENME GELENEK VE GÖRENEKLERİ
Ağrı köylerinde evlenme, nişan ve sünnet düğünleri toplumsal hayata renk katan başlıca unsurlardır Gençler çocuk yaşlarda evlendirilir 13-14 yaşlarında evlenen kızlara çok rastlanır Delikanlıların evlenme isteklerini ana ve babalarına açık açık duyurmaları ayıp sayıldığından , bu isteklerini huzursuz davranışlarıyla ortaya koyarlar Kızların bu şansı yoktur Onlar evlenmeye eğilimli olduklarını ancak giyimlerine özen göstererek yada süslenerek sezdirirler "Gıllik " geleneğinde kızların bu isteklerini hissettirmelerinin yollarından biridir
Ağrı'da nişan evliliğe kesin geçiş olarak kabul edilir: Nişandan sonra ki zaman evliliğe hazırlık zamanıdır Bu dönemlerde aileler arasında yakınlık kurulur Erkek ailesi bayramlarda hediyeler gönderir
Nişandan bir süre sonra damadın yakınlarından bir grup erkek, kızın babasına başlık parasını verir ve ondan düğün için izin isterler Ev ev dolaşılarak, yakınlara, tanıdıklara düğün günü ilan edilir ve herkes düğüne davet edilir Daveti yapan kişilere "okuyucu" denir Düğüne okunanlar(çağrılanlar), çarşamba günü çeyiz bakmaya , cuma günü kına gecesine , cumartesi günüde düğüne giderler Gelinin çeyizi evinde bir odaya serilerek davetlilere gösterilir Buna "Çeyiz açma" denir Kına gecesine yalnız kadınlar katılır Gelin, annesinden başlayarak büyüklerin ellerini öper, daha sonra kadınlar türkü söyleyerek gelini oyuna kaldırırlar
Gecenin sonuna doğru türküler ve maniler okunurken kına yakılır Kınanın kalan kısmı erkek evine yollanır Ertesi sabah, gelinin damat evine gönderilmesi için giydirilmesine başlanır Kardeşi gelinin kemerine para veya başka bir hediye takar ve beline bağlar Evden çıkarken gelinin önüne çıkılarak armağan istenir Bu sırada, gelini almak için gelen düğün alayındaki damat ailesine bir hediye bohçası verilir Buna "müjde yastığı" denir Düğün alayı geriye dönerken, alaydakilerden biri bu yastığı kapıp kaçar, diğerleri onu kovalar Yastığı oğlan evine getiren kişiye armağanlar verilmesi adettendir Bu kişinin atının boynuna "vala" denilen renkli ipek kumaşlar sarılır
Gelin oğlan evine geldiğinde, damda bekleyen damat ve arkadaşları, gelinin başına para, şeker ve meyve atarlar Gelin kapıdan içeri girerken yastığın altına konan bir tabağı kırar Daha sonra akşama kadar sürecek olan eğlenceler başlar Gerdeğe girmeden evvel damadı, kapıda bekleyen "Sağdıç" tokatlar
Edebiyat
Ağrı, edebiyata her şeyden önce île adını veren Ağrı dağı ve çevrenin çarpıcı tabiat görünümleriyle yansır Ağrı dağı aynı zamanda TL�nin simgesi olduğundan, edebiyat ürünlerinin pek çoğunda onun adına rastlamak mümkündür Ağrı ile ilgili ilk efsane ta Adem ile Havva'dan başlar Söylendiğine göre: 'Allah'ın yarattığı ilk insanlar olan Adem ile Havva, Cennetten kovulmadan önce Ağrı dağının kuzeyinde, Aras nehri kıyısında yaşamışlardır Havva anamız yasak meyveyi koparıp yemeden Adem babamızla Ağrı dağı yöresindeki Cennet'te mutlu bir hayat sürüyorlarmış "
Bu konuda başka bir rivayet de şöyledir: "Adem ile Havva, Cennet'te şeytanın sözü ile yasak meyveyi yiyip kovulduktan sonra, Ağrı dağının güneyindeki Ereni (İrem) bahçelerine inmişler, insan nesli buralarda çoğalıp yeryüzüne dağılmış "
Kitab-ı Mukaddes (Tevrat ve Încil)'de anlatılan Nuh Tufanı�nda adı geçen Ararat dağının Ağrı dağı olduğu üzerinde en çok gayri Müslimler durmuş*lardır Kur'an-ı Kerim'in Hüd, Kamer ve Mü'minun sürelerinde anlatılan Nuh Tufanı�nın özellikle Hüd Süresi'nin 44 ayetinde adı geçen ve Hazreti Nuh'un gemisinin demirlediği dağın Ağrı dağı olduğu iddia edilmektedir Böylece Ağrı dağı yüzyıllardan beri dinî yorumlara, mitoloji ve efsanelere konu olagelmiş, edebiyat ürünlerinde canlandırılmıştır Ayrıca, Ağrı çevresinde çeşitli devirlerde yaşayan insanlar, Türkler, İranlılar, Ermeniler ve Araplar da bu kutsal ve coğrafî ayrıcalıklı dağı edebiyat türlerinde çeşitli şekillerde işlemişlerdir
SEYAHATNAMELERDE AĞRI
Marko Polo: "Tam piramit biçiminde gökyüzüne dimdik yükselen büyük bir dağ var: Ağrı Dağı Söylendiğine göre Nuh Peygamberin gemisi bu dağın tepesindeymiş Bütün yıl, kar eksik ol*muyor tepesinde, hep bembeyaz, bulutlu Dağın etekleri ise yemyeşil, gür otlaklarla çevrili Türklerin hayvanları otlatması için bulunmaz bir bölge " Gonzales De
Clavijo: (XV yüzyıl başlarında ispanya Kralı Henry, Timur'a bir elçiler heyeti gönderir Kralın mesaj ve armağanlarım götüren heyette, kralın başmabeyincisi Gonzales de Clavijo da vardır Kadis, Rodos, İstanbul, Trabzon, Erzurum, Bayazıt, Hoy, Sultaniye, Nişabur, Tebriz, Sevil, Semerkant yolunu izleyen bu kurul üyeleri yol*culuk sonunda Timur ile bir görüşme yaparlar Gonzales, 1410 yılında yazdığı gezi notlarında bu uzun yolculuğu ve Timur'la görüşmesin! anlatır Ağrı dağı ve Beyazıt için de şunları yazmıştır:)
"Ertesi cumartesi günü Iğdır�dan hare*ket ederek, Nuh'un Gemisi'nin durduğu dağa vardık Bu dağ, son derece yüksektir ve zirvesi karlarla örtülüdür Her tarata kar yağmıştı Dağların vadileri çırılçıplaktı Buralarda hiçbir orman yoktur Mamafih yerlerde birçok çayırlar bitmekte ve bun*lar arasından birçok ırmaklar akmaktadır Yolumuz dağın arkasındaydı Yolda birtakım harabelere, gayet büyük taşlardan inşa olunmuş temellere rasgeliyorduk Dağın eteğindeki vadilerde birtakım böcekler bu*lunmakta ve bunlarla ipekler kırmızıya boyanmaktadır Tepeler üzerinde bir şehir harabeleri gördük Buranın asırlardan beri metruk olduğu anlaşılıyor Bu harabeler ve bu enkaz bir fersah kadar uzanmaktaydı Burada rasgeldiğimiz zevatın bize haber verdikleri~ e göre, bu enkaz, Haz*ret i Nuh'un evlatları tarafından inşa olunan şehrin artıklarıydı(  ) Ararat'ın başlıca zirvesine bitişik bir yerde Küçük Ararat'in zirveleri görünüyor, îki dağın arası bir heybeye benziyor Bize anlatıldığına göre, Nuh�un Gemisi burada durmuştu
Aynı akşam Beyazıt adlı bir kaleye muvasalat ederek orada kaldık Yüksek bir kaya üzerine inşa edilen bu kale, cidden görülmeğe değer Kalenin civarındaki kayalar üzerin de şehrin evleri inşa olunmuştur Bir hayli geniş olan bu yer, kuleli bir duvarla çevrilmiştir Bu duvarların merdiven*leriyle şehrin evlerine iniliyor Üzerin de şehrin kalesi inşa olunan kaya çok yüksektir, Bununla beraber, kalenin içinde bir pınar vardır Bu şehir altı sene evvel Timur tarafından muhasara olunmuş, fakat buranın hakimi Timur'a vergi vermeye razı olmuş, iki taraf da uzlaşmışlar Timur da askerlerinin buraya girmesine mani olmuştu Beyazıt hakimi, yahut askerleri Timur 'a refakate mecbur tutulmuşlardır "
Aleksandr Puşkin (1779-1837 A Puşkin, Erzurum gezisinde gördüğü Ağrı dağını, "Yol Notları" adını verdiği gezi yazılarında şöyle anlatır:)
"Güneş doğmuştu Duru gökyüzünde iki başlı bir dağ parlıyordu Ne dağı bu? diye gerinerek sordum, şu cevabı duydum Bu Ararat Sesle*rin etkisi ne kadar kuvvetli! Var kuvvetimle bu kutsal kitaplar dağına baktım Islah olma ve hayat ümidiyle onun doruğuna yanaşan Nuh'un Gemisi'ni, uçan idam ve barış sembolleri kuz*gunu, güvercini gördüm  Atım hazırdı Bir kılavuzla yola çıktım Sabah çok güzeldi Güneş parlıyordu Geniş bir çayırdan, çiğle dünkü yağmur damlalarıyla su*lanmış gür ve yeşil otların üzerinden gidiyorduk Önümüzde geçeceğimiz bir ırmak parlamaya başladı "
Efsanelerde Ağrı
EFSANELER
AĞRI DAĞI EFSANELERİ
Kitapta yer alan efsanelere göre, Ağrı Dağı�yla ilgili efsanelerin en eskisi, 1404 yılında İspanyol elçisi Claviye�nin, Karakoyunlu Türkmenlerinden duyduğu ve yazıya aktardığı efsane  Allahuekber, Süphan, Elegez ve Ağrı Dağı�nın adlarının Nuh Peygamber tarafından verildiği anlatılan ve Claviye tarafından yazıya geçirilen efsane şöyle: �Nuh Peygamber, suların bütün dünyayı kapladığı sırada suda yaşayanlardan başka her türlü hayvanlardan erkekli dişili birer çift alıp üç oğlu ve üç gelini ile gemiye kapanıp, canlarını kurtardılar Bir gün geminin demiri bir dağın tepesine ilişip içindekileri yer oynamasından korkuya düşürürken, Nuh Peygamber hayretle (Allahuekber) dedi ve bu yerin adını belledi Aradan günler geçtikten sonra yine bir sarsıntı olmuştu Peygamber yine şaşırarak (Suphanallah) dedi ve burayı da belledi Sonunda sular çekilip, azalınca, gemi bir dağın tepesine oturup, kızakladı ve kaldı Hazreti Nuh ve oğulları küreklere asıldılarsa da gemiyi yürütemediler Bu arada Nuh Peygamber (Ne ağır dağ) dedi Sonradan bütün sular çekilince, gemiden indiler ve secdeye vardılar Gemideki son erzak kırıntıları ve kalıntılarını Sürmeli Çukuru�nda herkes çıkarıp, buğday, arpa, pirinç, nohut, mercimek, üzüm, ceviz, fındık, fıstık, incir, dut kurusu, pekmez ve balı karıştırarak son yemeği (aşure aşı) bir arada yediler Nuh Peygamber, sofrasını silkeleyip Sürmeli Çukuru�na döktüğünde bu Iğdır Ovası çok bereketli olmuştur Dağın adı da geçen zaman içinde Ağrı�ya dönüşmüştür �
DİĞER EFSANELERDEN BAZILARI
Ağrı Dağı�yla ilgili �Büyük ve Küçük Bacı� efsanesi ise şöyle: �Çok eski zamanlarda Sürmeli Çukuru uçsuz bucaksız, düzlükler halindeydi Ağrı Dağı�nın yerinde büyük bir orman vardı Günlerden bir gün iki bacı elele vererek evlerine odun getirmek üzere ormana giderler Birkaç günde vardıkları bu ormanda çerden çöpten toplayıp, birer yük hazırlarlar Sıra sırtlarına almaya gelince büyük bacı, (Bacı bacı kurban olam Ne olur gel sırtıma bu yükü kaldır) der Küçük bacı kaldırmaz ve üstelik de (Canın çıksın kendin kaldır) der Büyük bacı yalvarır, yakarır olmaz Çaresiz kalır (Gel ben senin sırtına kaldırayım) der Küçük bacı buna da razı olmaz Aralarında bir kavga başlar Saç saça kavgada, ikisi de kan ter içinde kalır Hareket edemezler ve birbirlerine beddua etmeye devam ederler Küçük bacı (Allah seni öyle bir dağ etsin ki, yaz, kış başında kar eksik olmasın) Büyük bacı da (Sen de öyle bir dağ olasın ki, başından yılan, çıyan eksik olmasın) Tanrı beddualarını kabul eder, büyük bacı Büyük Ağrı Dağı olur, başında yaz, kış kar eksik olmaz Küçük bacı da Küçük Ağrı Dağı olur ve tepesinde yılan ve çıyan eksik olmaz �
|