Prof. Dr. Sinsi
|
Ankara Gelenek Ve Görenekleri
Ankara Gelenek ve Görenekleri
BAĞA GÖÇME
Bugün Ankara'nın nüfus yoğunluğunun yerleştiği Keçiören, Dikmen, Abidinpaşa, Mamak, Kayaş gibi semtleri, yakın zamanlara kadar Ankara'nın bağ ve bostanlarıydı Şehrin meyve ve sebze ihtiyacını karşılayan bu bağlar ve bostanlar aynı zamanda halkın sıcak geçen yaz aylarında göçtüğü ve dinlendiği mekanlardı
Bağa göçme, bir dizi şenliği, ritüeli ve coşkusu olan bir şölen şeklini alırdı Bağ âlemleri, bağ bozumu zamanın Ankaralı'sı için aynı zamanda bir de şenlikti
Yaz aylarında her aile mutlaka ya bağa, ya da bahçeye göçerlerdi Kışında tekrar şehre dönülürdü Bahar yeli eser esmez yani Nisan ayı, en geç Mayıs ayında bağa göçmeden evvel bağlar kazılır, omcalar budanır, budanan çubuklar bağlanarak bir kenara yığılır, daha sonra bellenir, bu işlem “isbatıtımar” olarak isimlendirilirdi
Bağlara gidiş dönüş eşeklerle, hali vakti yerinde olanlar için üzeri tenteli tek atlı arabalarla veya atlarla olurdu Sabah çok erken saatlerde kalkılır, kurumuş çubuklardan yakılan alevlerle kahveler içilir, eşeğin tımarı yapılır, palanı vurulur, üzerine heybesi konur; keza akşam dönüşünde bağcılar ekseriya bir araya gelerek eşekler üzerinde konuşarak, muhabbet ederek, arkalarında bir toz bulutu bırakarak evlerine dönerlerdi 
Akşam yemeğinden sonra alevler yakılır, kahveler içilir, bu sessiz gecede pırıl pırıl yanan gökyüzü, tertemiz bir hava, dalların yapraklarını hafifi hafif sallayan serin ve tatlı bir rüzgâr; gecenin sessizliğini delen bekçinin acı düdüğü; köğek havlamaları ve nihayet sessizliğe dalga dalga yayılan cırcır ve zerdali böceklerinin ahenkli musikisine dalarak erkenden uykuya varılırdı
Cuma günleri sıra gezilir, bir komşuda toplanılır, sabah çayı ya da sütlü kahveler içilir, günün mevzuları konuşulur, dertlere deva aranırdı 
Ankara'nın ilk yaz meyveleri dut, vişne ve zerdalidir Bunlar yaş olarak yendiği gibi, kurutulurdu Daha sonra yaz armutları, elma, erik ve nihayet üzümler olurdu
Ankara bağlarının üzümleri ekserisi siyah pekmezlik cinsindendir Bununla beraber hevenklik beyaz üzüm, bulut üzümü, gül üzümü, eroğan, karagevrek, cırt üzüm gibi çeşitleri vardı
Ağustos ayı sonları Eylül başlarında bağlar bozulur, heveklik üzümler iplere dizilirdi Siyah pekmezlik üzüm ya şırahane ya da büyük pekmez oluklarında ezilir, şırası pekmez tavalarında kaynatılır Sırlı pekmez küplerine konur Pekmez kaynatma işi her evde en az bir hafta süren hayli yorucu bir işti
Bahçede göçülüler kış armudunu, elmasını, üvezini ve ayvasını bozar, havalar da soğumaya başlamıştır Yavaş yavaş şehire inme hazırlıkları başlar ve en geç Ekim sonunda şehre taşınılmış olunurdu
ANKARA GELENEKLERİNDE GELİN GETİRME VE DÜĞÜN SONRASI
Eski Ankara'da (1850 yıllarında) bir gelin getirme olayını paylaşalım;
"Bir yıldan beri sürüp gelen düğün hazırlıkları bitmiş, günlerdir, dedikodusu yapılan gün gelip çatmıştı
Aşağı Yüzden kalkan muazzam seymen alayının başında, çifte davul, zurna, arkasında, heyecan ve neşe dolu naralarını atan seymen zeybekleri, onların arkasında yeleleri ve kuyrukları süslenmiş, Osmanlı eğerlerinin terkisine sokulmuş, cirit deynekleri ve ellerinde maşallama (Meşale)lar olduğu halde doru, kır, ağız atlar üzerine kasılmış efeler, gelin almak için Karaoğlan'dan Koyunpazarına çıkan, dar kaldırımlı yoldan, yokuşa doğru, ağır, ağır ihtişamla ilerliyor
Koyunpazarı'nın en hakim yerine kurulmuş koca konağın, büyük iki kapısını kariatları ardına kadar açılmış, geniş ve büyük hayatta, yer yer kurulmuş ocakların üzerinde büyük kazanlarda çorba, geniş tavalarda, zerde, pilav, kollarını sıvamış iki ahçı geniş bir sini içinde, baklava hamuru açıyor Yedi mahallenin fakirinden zengine kadar, kurulan meydan sinilerinin etrafında, oğlan evinin bütün hakçısı (gelen alay) olduğu hâlde dizilmişler, güle oynaya şakalaşarak, yemeklerini yerken, dört davul, dört zurna alabildiğine coşmuştur Bu hal insanın içine ılık, ılık akan tatlı bir heyecan, verirdi
Yemekler yenmiş, herkes düğün alayındaki yerini almak üzere dağılmıştır Kız evinde yalnız küçük çocuklar ve kadınlar kalmıştır Konakta odalara telaş ve heyecanla girip çıkan kadınlar, acele, acele sağa sola koşuşan genç kızların, bu hâlinden artık gelinin hazırlandığı ve yola çıkacağı anlaşılıyordu
O zamanın Ankara'sında gelin, faytonlarla değil, Tahtırevan denilen bir taht misali sallarla götürülürdü
Tahtırevan, işlenmiş oyalı ağaçlardan yapılmıştır Üzerinde, kalın ve büyükçe dört kulbunda dört halkası bulunurdu Bu halkalardan koşulan iki atın eğerlerine bağlanır, üstü ve yanları Halep topu kumaştan süslenir, koşulan atların boyunlarına çan ve ziller, ayrıca çevreler (Sim ve pullarla işlenmiş ipek ve yün karışımı kumaş) asılırdı Böylelikle Tahtırevan kapıya yanaştırılır ve iki üç ayaklı merdiven kurularak gelinin bilinmesi sağlanırdı
Gelin, işli harbalı entarisini giymiş beline hasır örgülü altın suyuna batmış gümüş kemerini takmış, yüzü varaklanmış, kahkülleri kulak hizasına kadar kesilmiş, saçları kılavan telleriyle kamçı örülmüş, başı taç yapılmış, taçın üzeri elmas çiçekler ve elmas gerdanlıkla çevrilmiş, akar su bilezikle donatılmış ve taçın üzerine gelin duvağı örtülmüş kümçı tel kılavanların çıkardığı ahenkli hışırtı ile ağır, ağır tahtırevana yaklaşır ve iki kız arkadaşının yardımı ile tahtırevandaki koltuğuna oturur; Ayrıca gelinin başına bu güzel giyinişini ve görünüşünü kapatan büyükçe işlenmiş ipekli bir örtü örtülürdü
Gelin tahtırevana çıkarken başına serpilen paraları, küçük çocukların birbirini ite kalka kapışmaları, atılan bir avuç yeme üşüşen kuşlar gibidir
Annenin, kızının geçmişinin iyi, ömrü boyunca mesut olması için aynaya su dökmesi adeti bu gün bile yaşamaktadır
Gelin alayı artık harekete hazırdır Düğün seymen alayının sıralanışı şöyledir:
Tahtırevan önünde gelinin yükünü taşıyan, (Yatak, yorgan, çeyiz sandığı) boyunlarında zil ve çanlar asılmış, eğer kaşlarına bayrak sokulmuş süslenmiş iki üç at, bunların arkasında yaya olan ellerinde kırılacak eşyalar, bürüncekler içinde sarılı olduğu hâlde çocukların sıraya girdiği görülür Eğer kız okumuş ve kültürlü ise bir rahle üzerine Kur'an-ı Kerim konur ve üzeri bürüncekle örtülür
Tahtırevanın arkasında iki etek üç etek kadife ve atlastan yapılmış, canfes, üzerleri sim, gümüş, geverse ve gümüş pullu ve sırma işlemeli Bindal entarileri giymiş ve bunların üzerine de renk, renk yollu ipek Bağdat çarlarını çarlanmış kadınlar, atlara binmişlerdir Buna (Koşu) denilirdi Daha sonra bu koşular Faytonlarla yapılırdı
Bunların arkasında davul zurna ve oğlan evinin zeybekleri bulunur Zeybekler, davul zurnanın, coşturucu nağmelerine ayak uydurarak bıçaları ise seymen zeybeği oynayarak, pala ve kılıç şakırtıları, doh, doh naraları ve arasıra atılan silah sesleri, birbirine karışarak, yollara dizilmiş seyircileri bir heyecan kasırgası içinde bırakırdı (Bu dizilişe, hak, alaya katılana da hakçı denilirdi)
Daha arkada atlı seymenler yer alırdı Düğün seymen alayının önüne her mahallede ya kalın ip çekilir, ya da taşlarla yol kesilir ve bahşiş almadan yol açılmazdı Bu arada açıkgöz bir çocuk gelinin yükü arasından kaptığı bir baş yastığını, doğruca güveye götürür ve gelinin yola çıktığını müjdeler, bahşişini alırdı
Yapılan bu büyük zengin düğünlerine kasaba düğünü denirdi Düğün, en az bir hafta devam eder, müddet içinde pehlivan güreşleri tertip edilir, cirit oynanır ve geceleri de sinsin alayı tertip edilerek, öylece bir hafta davul zurna durmadan çalardı "
DÜĞÜN SONRASI
Ertesi gün damat akrabaları gelin evinde toplanır Gelin, sabah, yatağını toplamaz Yatağın altına damat belli bir miktar para bırakır Güvenilir bir kadın yatağı toplar ve parayı alır
Duvak Günü: Geline düğünden sonra duvak yeniden giydirilir Gelin dış kapının önünde ayakta bekletilir ve köydeki genç kızlar geline bakarlar Bu olay 2-3 saat kadar sürer Daha sonra gelin içeri girer Düğün evi tarafından konuklara yemek verilir, yemekten sonra kadınlar tarafından oyunlar oynanır Gelin tarafından "bereketi" simgelediği inancıyla evin içine buğday saçılır
Elmadağ köylerinde düğünden sonra yeni gelme kasnak çer (bir çeşit baş örtüsü) yapılır, yeni gelin 2-3 gün evden çıkartılmaz
Ankara merkeze yakın Kayaş gibi köylerde ise damat ve gelin gerdek gecesi sabahı gelin tarafından önceden hazırlanan "dürü" adı verilen hediyeyi yakın akrabalara dağıtırlar ve ellerini öperler Bu dürüde erkekler için gömlek, çorap, mendil, kadınlar için de başörtüsü, çorap, elbiselik kumaş bulur     
Bu eski Ankara geleneği şimdilerde ancak hoş bir öykü gibi anılarda canlanabilir  Kökleşmiş bir gelenek olmasa da, günümüzde yaşanan bir çok düğünün boyutlarını düşündükçe, böylesi geleneklerin kaybolmasına üzülmemek elde değil 
|