Yalnız Mesajı Göster

Kaside-İ Ercûze

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kaside-İ Ercûze




KASİDE-İ ERCÛZE
Hz İmam-ı Ali kerrema'llâhü veche tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidedir
Bu haberleri hakkında Bediüzzaman kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hazretleri kasidesi için şöyle demektedir
"O Ercuzenin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî; İsmi A'zamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem o münâsebetle istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve te'sis-i İslâmiyette bir kısım mücâhedâtını işâret etmektir Evet, Hz İmâm Üstâdı olan Habibullah'dan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden aldığı dersin bir kısmını işarî bir surette zikrediyor
Seneler önce bulduğumuz bir nüsha ile tercümesini yapmaya çalışmıştık Fakat tercüme yaparken toplu manaya gidilince ister istemez tahrifat ve birçok yanlışlar yapmış olduğumuzu bir zaman sonra gördük Osmanlıca olarak elime geçen bir tercümeyi incelediğimde yaptığım hataları ve noksanlıkları görünce düzeltmek ve meraklıları için tekrar hazırlamak iştiyakı içimizde doğdu
Elimize geçen Osmanlıca nüsha tercümesi Mecmuat-ül Ahzab’taki metne sadık olması nedeniyle güzel bir çalışma idi Tercümeyi Risâle-i Nur Şakirdlerinden biri olduğu yazı üslûbundan anlaşılıyordu Fakat adını gizlemiş olan bu alim kardeşimiz için duacı olarak istifade edilmiş ve gerekli ilaveler ile zenginleştirilme sağlanarak yeniden hazırlamaya gayret ettik
Niyetimiz büyüklerimizin bize bu dini emanet ederken geçirdikleri sıkıntıları, fedakârlıkları, ileri görüşleri ile gaybî hadiselere vukûfiyetleri göz önüne sermeleri yönünden bu kıymetli kasideyi bizlere ulaşmasında emeği geçenlere ve başta Hz Ali kerrema'llâhü veche Efendimizin şefaat ve duaları için Allah Teâlâ arz u niyaz ederiz
Allah Teâlâ yardımcımız olsun
Âmin
İhramcızâde
İsmail Hakkı ALTUNTAŞ
Esenler / İstanbul
2010
Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, Mecmuat-ül Ahzab, s 582 597
Hz Ali kerrema'llâhü veche Ercüze Kasidesi'nde istikbâle dair bazı haberler de vermiştir (18 Lem'a için bkz Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s 132-141 Osmanlıca esas nüsha)


الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله
وصحبه وسلم اجمعين

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd yüce ve sadık olan Allah Teâlâ’ya mahsustur
Allah Teâlâ; Vahid, Ferd, Alîm, Râzık,

Melik, Kuddus, Celâl sahibi,
Rızıkları ve ecelleri takdir eden,

Her şeyi bilen benzersiz olan
Celâli yüce, benzeri olmayan

Kaderleri zamanın öncesinde ezelde
Kara, deniz ve dağ şeklinde oluşunu takdir edendir

Onun sıfatları celâl cihetiyle yükseldi
(Allah’ın) Teâlâ (sıfatının) benzeri asla olamaz

Nimetleri sayılmakla bitmez
Mahlûkâtı hakkında hükmü ret edilemez

O faziletli ve keremlidir
“İnsana bilmediğini öğretmiştir

Bize verilen ilmin en son varıldığı nokta
Bizim yanımızda hak ve kesin olan husus şudur ki;

O tek olan Rabb’dir
Mülkünde tek olan, ilmiyle eşsiz olandır

Gaybında dilediği şeye muttali olur
Bütün hayırları elinde toplamıştır

Âlemden zürriyetleri ve bir takım kavimleri seçmiştir
Onların saadetleri için kalemleri çalıştırmış (iyi yazmıştır)

Onları hakikat vadilerinde dolaştırmıştır
Sonra onlara en doğru yolu göstermiştir

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim”dediği günden beri
Bizi şahit tutmuştur O halde ahdinize hıyanet etmeyin

Yine hamd o Allah’a mahsustur ki bize hidayet etmiştir
Şaşkınlığımız halinde (bocalarken) bizi seçmiştir

Sonra salât ve selam sürekli
Değeri yanımızda çok yüce olan O Nebi üzerine olsun

Ki hususî şerefe mazhar olan Muhammed dir
Allah Teâlâ onu kıyamete yakın bize göndermiştir

O semâda Ahmet ismi ile isimlendirilmiştir
O takvâ hazinesi, cömertlik denizi hidayet nurudur

Mevlâmız vasıflarında kâmil sıfatlıdır
Nurları bizâtihi kendinden yayılır

Levhi mahfuz onun nurundan yazıldı
O ondaki yazılı olanları haber vermek için (dünyaya) geldi

Levh’de ne varsa hepsine muttali oldu
Fakat o işittiğinden başkasını söylemedi

Dostu (Allah Teâlâ) ne söylediyse O’nun için
Söyledi O’ndan (Allah Teâlâ’yı) anlattı

Söylenmesini nehyettiği her ne olursa olsun
Edebinden dolayı mecalsiz kaldı

Olmuş ve olacak şeylerin bilgisi
Göğsünde toplanmış ve sırlanmıştır


Bu sıfatlara sahip olan kimse
Dünyada herhangi bir şeyle nasıl mukayese edilebilir

***
Ben onun feyzinden avuçlayan kimse (Ali) yim
Çünkü O vasf edilemez büyük bir denizdir

Sözü muhtaç olan bir kulun bir âdeti üzere söylerim
Zengin ve muktedir olan mevlâmızın affına sığınırım

Ben Hidayet eden zâtın amcasının oğluyum
O Hakk’a davet eden Mustafa’dır

O beni Ali (isminden) sonra Haydar diye de çağırmıştır
Huneyn’de savaştık Hayber’in fethi bizimle oldu

Zü’l Kerrâr denilen atın arkasına bindiğimden
Çarpışırken tozu dumana kattım

Ordu Medine’den çıktığından beri
Zafer ve sekinet ile yardım edilmiş (tir)

(Çünkü) İçinde Emin diye çağrılan bir zât vardır ki
Kat’î olarak Allah Teâlâ’nın yardımı O’nunladır

Ne zaman ki ordu vadide konakladılar
İçlerinden Bilâl (Habeşî) kalkıp şöyle dedi
“Kim bizim vardığımızdan geri kalırsa
O kişi Allah Teâlâ’ya verdiği söze muhalefet etmiş olur”

İçinde benden başka gaip olan yok idi (herkes gitmişti)
Gözüme bir hastalık isabet etmiş (olduğundan gidemedim)
Damadı Osman’ı da göndermiş
Mustafa aleyhisselâm Cahil kavmi uyarsın diye

Çünkü onda bir vakar var idi
Arapların arasında hem bir iftiharı vardı

O zaman Nebi şöyle içten dua ederek
Dedi ki; “Ya Rabbî damadım Ali’yi getir (isterim)

Bir gizlice sesle (hasta halimden) uyandım
Şöyle diyordu:“Yâ Ali korkak bir kimse olma

Hâdî zâta yürümekte gayretli ol
Düşmanlara karşı O’na yardım etmen için

Yarın sancağı taşıyacaksın
Hemen o an da kalktım ve ayeti okudum

Sonra zırhımı ve miğferimi giydim
Kılıcım Zülfekârı’mı aldım

Atıma seri bir şekilde yöneldiğim zaman
Ona bindiğim zaman ağrılar (hastalığım) benden gitti

Fakat iki gözümde rahatsızlığım devam ediyordu
Bu hal benim mutad (alışılmış) bir halim de değildi

Bunun üzerine Fatıma uykudan uyandı
Nerede ise yüzüne (üzüntüden) ellerini vuracaktı

Olanlardan kendisine haber verilmemişti
Çünkü o biliyordu ki benim iki gözümde elem var
O zaman halimi (O’na) şerh ettim (açıkladım)
Fatıma kendisine dedi ki “Yürü aldırış etme”

“Şüphesiz babam ve ordusu mansur olacaktır
“Gayretleri meşkûr olacak ve mükâfat görecektir”

Sonra Hasaneyn’imi gördüm İstiyordum ki;
Bir bakışla onlara veda edeyim, olmadı

Her ikisini de uykuya dalmışlarken kokladım
Rabbime dua ettim ve oruç tutmaya nezr ettim

Allah Teâlâ için eğer selametle dönersem
Velimeyi yemeden ikrâm olarak oruca niyetlendim

O gece sabaha kadar yürüdüm
Kavuşmayı arzulayan birisi olarak Tâhâ’ya yaklaştım

Nebi aleyhisselâm beni görene kadar yürüdüm
Selâm verdiğimi (gördü)Kardeşlerime işaret eyledi


Buyurduki;“Sancağı Behlül’e verin”
“Allah Teâlâ’yı ve Rasûlüllahı seven kimseye”

Sonra; “İki torunumun babası bana yaklaş”
“Allah Teâlâ’dan iki gözüne şifa isteyeyim”

Her ikisine şifalı tükürüğünden sürünce
İkisini de iyileştirdi ve ikisi de görür hale geldi

Her ikinsinin etrafında elini gezdirdi
Onlardaki elem hemen şifa buldu

O anda O’nun her iki elini arka arkaya öptüm
Sora Rabbim Allah Teâlâ’ya şükür olarak hamd ettim

Meydanın ortasına gitmek için yürüdüm
Ümmetin savaşmaya hazır bir askeri olarak

İlk karşıma çıkanAbîdoldu
Şiddetli savaşçıya merhaba olsun

Bana dedi ki “Ey Ebî Tâlib’in oğlu!
Şu savaşmak isteyenin yardımına geldin”

Kendi zannınca cehâletle savaşmak isteyen Muhammed’in
Biz ona akıl yoluyla tabi olacakmışız

Kendisinden önce gelen dini terk edecekmişiz
O din ki ehline Tevrat hidayet etmiştir

Heyhât! O bizden asla bir şey göremez
Ancak kafaların havada uçtuğu bir vuruşma görür

Yine dedi ki; “Çok şiddetli gücümle karşı karşıya geldin
Nice kahramanları parçalayarak öldürdüm”

Hücum ederek bana vurmak istedi
Koluyla, eliyle, beş parmağın hepsiyle

Zülfekâr ile vurarak ona hemen karşılık verdim
Ölüme yaklaştıracak bir darbeyle onu yere yıktım

O zaman melekler tekbir getirdiler
Cinler yetişilecek korkusuyla kaçıp gittiler

Çünkü o (vuruş) Hâşim’in vuruşu idi
Güçlü bir melek (kuvvet) tarafından yardım edilmiş idi

Savaş ateşi şiddetli alevlendiğinden beri
Sema boşluğundan haykırmalar duydum

Muhtâr’a dedim ki; “Ey beşerin en hayırlısı
Bu iş nedir? Buyurdu ki; “Sabitkadem ol, zaferi müjdelerim

Allah Teâlâ’nın yardımı geldi bize doğru koşuyor
Çünkü biz işimizi O’na havale ettik

Cebrâil ve melekler semâda
Dua seslerini yükseltmektedirler

Kınanmış kalabalığa galip gelmemiz için
Hayber Kalesinin arkasındaki Yahudilere”

O anda yüksek sesle tekbir getirdim
Sevinçten dolayı Müjdeleyicinin zaferiyle

İslâm askerleri de tekbir getirdiler
Kınanmışlara hep beraber hücum ettiler

Rabbimin izniyle kaçarak hezimete uğradılar
Korku ile doldular daha da korktular

Hep beraber kale ehline göründüler
Onlar zannettiler ki zenginlikleri kendilerini korur

Kale kapısına doğru azimle yöneldim
Onu sarstım, civardaki tepelerde (taşlar) sarsıldı

(Onlara bağlı olarak) Öyle ki o çok sağlam idi
Kırmızı renkli bir takım taşlar (dan yapılmıştı)

Kale kapısının yıkıldığını gördüklerinde
Her biri hezimete uğradıklarını anladılar

“Onların kaleleri bir koruyucu olmayınca”
Onların asileri bize itaat edici olamazdı

Ordu bana doğru toplandı Tâ ki
İbn-i Mettâ balığının karnını gibi oldum

Sonra elimle (kapıyı) köprü gibi uzattım
Tâ ki üzerinden ordu geçe, yürümeye başladı

Bu derin hendeğin yarığından
Onun üzeri en kolay (geçilecek) yol halini aldı

Allah Teâlâ öyle bir kaleyi bize fetih ettirdi ki;
Tubba’ ve Âd kavmine ait idi

Kerim olan Allah Teâlâ bizim hakkımızda değiştirdi
Korkuyu emniyete, şefkate ve iyiliğe (değiştirdi)

Onun (Hayber) fethi Tâhâ’nın mucizelerindendir
Öyle ki O’nun ne benzeri ne de biriyle kıyas edilebilir

Bundan dolayı iki isim sahibi oldum
Bir de künye ki daha önce hiç duymadım


****

“Ebâ Türab” künyesini bana vermişti
Adnân’ın Nebi’si Hâdi olan Mustafa

Şöyle ki; Fatıma ile bir kırgınlığım olmuştu
Sonra bu kırgınlığımın ardından (Fatıma) pişman olmuştu

Ben mescidin köşesine gelmiş (yatmıştım)
Sıkıntılı bir halde uyuyup kolumu yastık yapmıştım

Tavandan üzerime toprak dökülmüştü
Bundan dolayı Rabbime yakınlığım arttı

O anda Arâbî Nebi gelmiş
Başıma gelen işi soruşturuyordu

Beni yatmış halde uykuda görünce
Kalbi bana acır oldu

Bana dedi ki; “Ey Ebâ Türâb uyan!
Sana isabet eden musibet bana ağır geldi”

Şerefli elini bana doğru uzattı
Dedi ki; “Azimet olan rızaya yaklaş”

“Yumuşak sözler söyle” diye başladı
(Sonra) Buyurdu ki; “Kalk Fatıma seni(n halini) görsün”

“Çünkü Sen kızıp (evden) çıktığından beri
Göz pınarlarının yaşları hala akmaktadır
O zaman Rasûlüllah’a hürmeten hemen kalktım
Sonra emirlerine uyarak kabul ettim

Mahlûkatın en şereflisi önümde yürüdü
Tâ ki Marziye (Fatıma aleyhisselâm)´ın evine geldik

Girdiğimiz zaman şeytan tekbir getirdi (çığlık attı)
Ferahlıktan dolayı, hem de iftirayı teyit etti

O anda O’na yöneldim elini öptüm
Dedim ki; “Ey zorlukların kendisine kolay olduğu kimse”

Sen Hakk’ın nurusun ey mertebesi yüce olan
Ey gazaplanmış kimseyi kurtaran

Cânî bir kul olsam da
Şeytânî bir huya tabi olarak” (hata etmekten kurtardın)

Fatıma’da bana doğru yönelerek şöyle dedi
“Ben bu işimde cahillik etmiştim

Ey babamız bizim hepimiz için mağfiret dile
Rabbimiz dua edeni işitir”

Sözünü tamamlamıştı ki;
Cebrâil aleyhisselâm Tâhâ’ya geldi, dedi ki;

“Ya Muhtar (aleyhisselâm) Yüce Rabbimiz
Sana selam söylüyor, Ali’yi müjdele


Yine tertemiz Seyyide’yi
Kendisinden Marziyye (razı olunmuş)Fatıma Sıddıka’yı

Sonra Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ben ikisinde affettim
Aralarında geçen savaşmayı (kaldırıp affettim)

Çünkü ben çok affediciyim(yapacaklarına da) aldırmam
Sizde yine hayırlı işler yapmaya yönelin

Nebi aleyhisselâm bu güzel ikâle çok sevindi
Ve yalvararak Allah Teâlâ’ya dua etmeye başladı

Sonra şöyle buyurdu: “Ey merhametlilerin en merhametlisi
İkram olarak âli beytin günahını affeylemeni,

Onların ilmini ve hayırlı amellerini artırmanı
Çünkü Sen her şeye ezeli (devamlı) merhameti olansın”


****

Ey bana soru soran, “Bana ne sorarsan sor
Benim ilmim mirastır ve ledünnidir”

İstersen geçmiş zamanlardan sor
İstersen gelecek zamanlardan sor

Onların bütün haberleri (bilgileri) benim yanımda açıktır
Fakat bazı zaman onların sırları ifşâ olabilir

İşte sana açık bir delili olan bir söz
Sana tafsilatlı olrak gelecekten haber veriyor

Dokuz ilmi, Farslıların hesabına göre
İsyanların olduğu dokuz karn dan sonra

Farslar Araplara galip gelecek
Onları köpeklerin öldürüldüğü gibi öldürecekler

Çirkin fitnelerin başlangıcı olacak
Hınzırların (domuzlar) karanlığı gibi bir karanlık (gelecek)

O zaman bütün ülkeler (birbiriyle) çarpışır
Kargaşa ve fesat çoğalır

Yeryüzü kendi üzerindekiler ile sarsılmaya başlar (deprem)
Tâ ki mutrafları helak olur


***







Ey dâima necat (kurtuluşu) isteyen kişi
Şu söyleyeceğime kuvvetlice sarıl

Tılsımlı bir hakikat olarak yaptığım işe yönel
Kabul edilenlerin hepsi tecrübe edilmiştir

Ben onu “Cünnet-ül Esmâ
Dâiretü’l Celiletü’l Ahfâ” (olarak isimlendirdim)

Allah Teâlâ’nın bana gönderdiği bir hediyedir
Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar’a getirdi

Bedir gününde bize yardım etmek için, o zaman
Semâların melekleri ile bize imdât (yardım) eyledi

Buyurdu ki; “Ya Muhtar! Bil ve idrâk et ki;
Biz bugün Senin yardımına geldik (gece) yürüyoruz

Şübhesiz Senin Mevla Teâlâ’n bir ikram olarak
Bize şerefli bir tılsımı hediye etti

“Ya Habîballah ömrüne yemin olsun ki
Vasfedilmekten çok yüce oldu
Çünkü onda Rabbimin İsm-i âzam-ı vardır
Biz onunla bütün âlemleri resm ederiz”

(Bu tılsımı) Kim saadete mazhar ise
Onun boynunda gerdanlık hükmünde olur(sa)

Ya da silah üzerine yazılmış hükmünde olur(sa)
Çok keskin ve kan akıtıcı kılıç gibidir

O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi

Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahr olup zehr olur Öyleyse o Hâdiye şükür et”

Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi

Cebrâil aleyhisselâm dedi ki; “Yâ Ali! Onu al
Çünkü o Yüce Rabbinin sekinesidir

Seni korktuğun kötülükten korur
Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır”

Sesini iştim fakat hayalini (kendisini) göremedim
Fakat bana gök kuşağına benzer olarak göründü

Sonra benden ayrılıp bir iş yapar oldu
Ve şöyle buyurdu: “Kalk sana Mevlâ’n kâfidir”
Bilsinler ki kavmin meydanına indiğiniz (zaman)
“Onların sabahı ne kötüdür” “Sen ise en şerefli”

Kâhredici olan Allah Teâlâ’nın isimlerinin sırrı
Onların üzerinde dönen şerlerine karşı (tılsımı kullan)

(Bende) Savaşın kızışmasından beri
Kesiyorum ve boyunlarını vuruyorum (koparıyorum)

Kavmin elleri zincirlendi
Pişmanlıktan ciğerleri parçalandı

İslâm askerleri galip geldi
Puta tapanlar üzerine

***
Bu mahlûkatın en hayırlısının davetidir
Muhammed bize sıdkı (doğruluğu) getirdi

O bir gün ibadetlerin birinde
Kıbleye dönmüş olarak namazda

Lanetli Amr ve onunla beraber
Şeybe, Utbe ve dört kişi (hakkında)

Bedir’deki yedi kişinin geride kalanı
(O) Onların zulmünü ve küfrünü almıştı

Arka arkaya kalpten darbe yemişlerdi
Ölümün tadını tattılar

Alçak kavmin en eşkıyası ortaya çıktı
Çok savaşçı olanların heybeti ile karşılaştı
Heybetinden müteessir oldu ve koşarak döndü
Bütün hüzün ve pişmanlığını ilan ederek

Mustafa aleyhisselâm arkasında tarassut ederek (durduk)
Nihayet çeneye kadar secdeye kapandı
Onu (ridası ve izarı) kafa ile sırt arasına attı (iyice eğildi)
Çünkü secde için en aşağı şükür idi

Nebi aleyhisselâm bir süre öyle kaldı
Arkadaşları müşriklerin çirkin durumları görmeye başladılar

Allah O’na şöyle vahyetti: “Eğer dilersen onunla beraber
Eğer iyilikleri olmayacaksa düşmanlarının elleri kurusun

Fatıma Betül geldi (deve bağırsaklarını almıştı)
Râsül Mustafa’nın gözünün nuru

Kınanmışların hepsine beddua etti
Apaçık bir beddua sonra dönüp gitti

****

Bunların başına gelen işin sebebi budur
(Bu) İsimlerin zikrini (bilin) ki manaları (olaylar) süslendi

Onları (isimleri) güneş gibi daire içinde topladım
Bizzat aydınlatıcı olarak hissi (hayalî) değil

Bana onu Allah Teâlâ hediye etti
Onların şerefini artıran kişinin kadrini

Onu güzel Kûfe Şehrinde şerh ettim
Hikmetli manzumeler şekline getirdim

Onu kim okursa o kimseden şüpheler gider
Çünkü bizim özümüz hâlistir ve şüphe yoktur

İlimlerimiz nerede olursa deniz olacaktır
Ona dalan ondan inci çıkarır

Her kim bizimle münazara etmek isterse
Büyüklenmekten dolayı helak olmasından korkulur

Ey onun (isimlerin) yoluna ulaşmak isteyen
Ârif ol cahil olma

Onu ben nasıl yazdı isem o şekilde bırak
Ondan başkasını araştırıcı olma

Ey (dâireyi) yapan (koyan) kişi Allah’ın takvasını yerine getir
Şüphesiz onun İsm-i Âzam’da bir yeri vardır
Kâinatın tamamı onunla ayakta durmaktadır
Rabt (bağlanmak) ve çözülmek onunladır

Onun isimleri çok mukaddestir
O Musa aleyhisselâma parlak olarak göründü

Açıkça zuhur etmiş olarak görünce
Ailesine dedi ki “Ben bir ateş gördüm”

Ona yaklaşınca etrafa yayılmış bir nur gördü
Onu hayrette bıraktı Baktı Kaçmaya çalıştı (Ancak) dinledi

Gördüğü şeye taaccüp ederek geçip gitti
Hicaplı olduğundan dolayı O’nu görmemişti

O anda ezelî olan Rabb ona nida etti
Buyurdu ki “Ey Musa ben yüce Allah’ım

Korkma! Sen Tûvâ Vadisi’ndesin
Mukaddes kılınmış düzgün bir mekândasın

Nalinlerini çıkar, halıya basar gibi bas
Perdemizin asıldığı yer yüksek (makam) dır

Sen konuşmak için en emin bir yerdesin”
Tebliğimi de en iyi dinleyensin

Onun ism-i âzamı ile sebat etti (Musa konuşabildi)
Kelîm ismi O’nun (Musa) hakkında doğru oldu

Ey İsm-i Âzam’ın faydasını arzulayan kişi!
Yıldızlar gibi süslü(parlayan) isimleri hıfz eyle

Ey talepte ısrar eden, benim nezrim ile başla
Çünkü onunla muradına edeb üzere hemen kavuşursun

Bizim nezrimiz gücünün yeteceği bir şeydir
Musibete uğramış kişiye kolaylık olsun diye

Kim bu dediğimizi kabul ederek karşılarsa
İstediğine kavuşmak nasip olacaktır



Biz nezrimizi şart kıldık
Bu muhteşem daireye layık olan

Celâl ve minnet olan Rabb’imin isimleri
Paha biçilmez bir şeref sahibidir

Bu ancak tasdikten dolayıdır
Onu kısa ve düzenli bir şekle koymak için

Cahillik ile maksatlı aleyhinde konuşana deki
Bu maksadından vazgeç inatçı olma

Biz ancak yeryüzünün melikleriyiz
Hükmümüz doğu ile batı arasında geçerlidir

Değerli ilimden her bir manayı
Dünyanın başlangıcından kıyamete kadar

(Her şey) bize şuhûd derecesinde inkişâf etti
Şüphe edenler zelil olacaktır

Onda söylenen her söz ki, o nastır(Kesin hükümdür)
Bizim haberlerimizi anlatanın ta kendisidir


Bizim virdimiz her almak isteyene tatlıdır
Mesleğimiz her ârif olana kolaydır

Bunlar (isimler) kıymetli mevhibelerdir (ihsan bağış)
Mevlâ Teâlâ onu mahlûkatına vermiştir

Altı isimdir ki senetle gelmiştir
Harflerinin sayıları ondokuzdur

FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMÜN,
HAKEMÜN, ADLÜN, isteyen kişiye

Sonra bitiminde onları diyen kişiye (KUDDÛSÜN)de
Onunla nice nefisler temizlendi

Ona parlak bir daire ilave etti
Etrafında harfleri yuvarlaktır

Her bir harfin yanında kerrûb meleği vardır
Harf onun etrafında yazılmıştır


Allah Teâlâ’nın sanatı yazdığı şeyde yücedir
Sakın sözümü inkâr edici olma

Onların adedi şerefli ondokuzdur
Kâfirler için şiddetli bir ateş yakmışlardır

Onunla her şehirdeki sihri iptal ederim
Başlangıcından on ikisine kadar

Düşmanların sana gelirken geri çevrilir
Sana tuzak kurarak ve acele ederek (gelmiş olsalar da)

Altı ismi gizlice oku
Peşinden arka arkaya on tekbir getir

Onların korku ile hezimete uğradıklarını görürsün
Korkularından titremeye başlarlar

Yine bir sultan (devlet yöneticisi) ki zalim ve azgın
Öyle ki işin hakkında şaşkınlık içindesin


On defa deki; HAKEMÜN, ADLÜN
YA FERDÜ YA KUDDÛSÜhemen gözü kör olur

Kızgınlığının ardından sana gülecektir
Hem de zorluktan sonra ondan kolaylık göreceksin


İsm-i Âzam’ın bazı sırlarına kavuşan herkes
Şunu bilsin ki bu bir kul işi değildir

Gizlenmesini istediğim sözü muhafaza et
Ey irşâd dairesine kavuşmuş olan

Çünkü bu şerefli bir dâiredir
Vasıfları açıkça zuhur etmiştir

Onun mekânı gibi hiçbir mekân yoktur
Faydası hakkında yanımda kesin deliller vardır

O keskin vakıalara o bir kalkandır
Hem hasta olan cinlenmişe de şifâ olur

Sonra kim durumunun darlığından şikâyet ederse
Kazanç durumunda genişlik olacaktır

Aksi (insan)nın silahı için onu saklasın
Nefsi hakkında Allah Teâlâ’dan korksun
Ey okuyan sonra dinleyen kişi
Faydalanmak için sözümü muhafaza ederek dinle

Geçtiği gibi ondan bir iyilik ile
Manzum olan şerhinden daha önce şunu bil ki;

Taun’un büyüklüğü için onu kullanmak fayda verir
(Ancak) Kabul ederek akd edilen şartı almak gereklidir

Kim onu hafife alırsa
Onun izzeti hakkında zayıflığına hükmet

Bu isimlerin azîmeti yücedir
Bir cahile verilmesi hususunda Rabb’ime yemin olsun

Fakat en azimetlisi ve faziletlisi
Odur ki; kendisine hediye edilir o da kabul eder

Bir takım Acem harfleri ki satır satır yazdırılmıştır
Zengin fakir onunla gecelettirilmiştir

De ki gözüktü vakit gözüktü hem yaklaştı
Deccali bekleyin, kim yalan derse azmıştır


Çünkü o beldelerde dolaşır
Kulları arasında fitne çıkarır

Kim ki Allah Teâlâ ona yardım etmek ister
Ona bu sekineyi hediyedir


Sonra bilin ey kardeşler cemaati
Şüphesiz ahir zamanın azgınları

O âlemlerdeki azgınları zevklendirdiler
Sonra hevâlarına tabi olmaya yöneldiler

İlmi sevap isteyerek okumadılar
Ancak dünyada kolaylık için okudular

Onların mal ile genişlemiş (zenginleşmiş) görürsün
Ve karınlarını haram ile doldurmuş

Bu yüzden insanları zillette görürsün
Zira âlimin (ayak) kayması bin kaymaya bedeldir

Zira âlimin musibeti amel etmediği zamandır
İlmiyle Başkaları ise sormadığı zaman (helak olmakta)dır

Ey kullar (insanlar) o fitnenin tamamı
Onu icap ettiren devamlı zinadır

Âlemde bu çoğaldığı zaman
Onlara en kötü azap getirilmesinden korkulur


Deccal olan şu kâfirin fitnesi
Onu anlatmaya kitaplar yetmez

Şanı yüce olan Mevlâ’ndan iste
O zamana yetişen kişi

Bu fitnenin şerrinden seni koruması için
Her sıkıntı ve musibetin şerrinden

Kim güvende olmayı isterse
Her asır ve zamanda

Sözümüzün inceliğini temessük etsin
Bizim emrimizden sapmasın

Çünkü biz kat’i (kesin) olarak
Her sıkıntı ve darlığa imdat (yardım) ederiz

Ve Allah Teâlâ’dan isteriz İsteyende öyle yapsın
Ondan başkasından hiçbir halde istemeyiz

Ömrümüzü Salih ameller ile hitama (bitirmemiz)
Müminler için ölüm anında rahatlıktır

Kim fitnesiz ölürse (inancı bozulmadan)
Onun için en güzel iyiliktir

Sonra ikinci defa salât ve selâm olsun
Manaları ihtiva eden Nebi üzerine


Muhammed mahlûkatın en çok hamd edendir
O zirveye ulaşan en hayırlı kuldur

Bütün mahlukâtın aciz kaldığı mucizelerle
Bunda ne şek vardır ey genç ne şüphe

Onun âline ashabına Onun arkasından gelen
Bazı kavimler ahdine vefâdan yüz çevirdiler

Salât ve selamın en temizi ebedî olarak
Yıldızlar parladıkça sabahın ziyası zuhur ettikçe

Bu apaçık bir ercûzedir
İçinde manalar ihtiva etmektedir

Acayip kelimeler açıklanmıştır
Altın değerinde nice acayipler bariz olmuştur

Onları daha önce hiçbir kitap ihtiva etmemiştir
Nüshaları asla ben derc etmedim

Fakat o benim cilâi fikrimin kızıdır
Bakir kafiyelerdir ki hiçbir mihir verilmemiştir
Sonra toplanmış bir kelamdır Reczinin içindeki
Hazinesinden çıkarılmış cevherler (vardır)

Allah Teâlâ hibe ettiği şeyi bildirdi
Sakladığım şeylerden dolayı Allah Teâlâ’ya hamd olsun

Hz Ali Kerremallâhü veche
radiyallâhü anh

Alıntı Yaparak Cevapla