08-02-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Arapçada Dua Üslûbu
7 İsim Cümlesi ile Yapılan Dualar
İsim cümlesi tarzındaki dua formlarının birden fazla şekli vardır:
a) Mübtedanın, mezkur, mârife ve başta haberin de mezkur ve sonda olduğu isim cümleleri: Buna örnek olarak şu ifade verilebilir: (رحمة الله عليه) “Al*lah’ın rahmeti onun üzerine olsun ” Cümlenin lafzı her ne kadar haber tar*zında olsa da manası duadır
b) Mübtedanın nekra olduğu isim cümleleri: Mübteda yaygın olarak marife kelimelerden olmakla birlikte dua anlamında geldiğinde, (سلام على اِلْ ياسين) “İlyas’a selam olsun” ayetinde olduğu gibi nekra da olabilir Nekra gel*mesinin gerekçesi mübtedanın dua ve talep anlamı taşımasıdır Nitekim örnek*teki (سلام), (ليسلم الله) takdirindedir
c) Mahzûf mübtedanın haberi şeklindeki dua cümleleri: Dua, mübtadası mahzûf haber tarzında da olabilir Örneğin, genellikle hacılara “Allah kabul et*sin” anlamında söylenilen مبرور مأجور)) duası, Temîm kabilesi tarafından gizli bir (أنت) mübtedasının haberi olarak düşünülerek bu şekilde merfu‘ olarak söy*lenmektedir Oysa Hicazlılar aynı ifadeyi (اذهب مبرورا) takdiri ile mansûb ola*rak kullanmaktadırlar
d) Haberin öne geçtiği isim cümleleri: لك الحمد)) “Hamd yalnız sana mahsustur” örneğinde olduğu gibi dua ifade eden isim cümlelerinde bazen ha*ber öne geçebilir
e) “En-i muhaffefe”den sonra gelen isim cümleleri: Bilindiği üzere, “en-i muhaffe”nin amel edebilmesi için haberi cümle olmalıdır Eğer isim cümlesi ise veya fiili camid olan fiil cümlesi ise veya fiili dua manasında mutasarrıf bir fiil olan dua cümlesi ise amel edebilmesi için (قد، س، سوف، لا) gelmesi gerekmez İsim cümlesi gelmesine örnek olarak şu ayet-i kerime verilebilir: (أن الحمد لله رب العالمين) “Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun ” Ayetin takdiri (أنه الحمد لله  ) şeklindedir
8 Fiili Mahzûf Mef‘ûllerle Yapılan Dualar
Fiili mahzûf mef’ûl tarzında yapılan dualarda en çok mansûb masdarlar kullanılmaktadır Kullanılan diğer kelimelerle beraber toplam dört şekil mevcut*tur:
a) Masdar ile yapılan dualar
Fiilleri mahzûf mef’ûl-ü mutlak olarak kullanılan masdarlarla yapılan dua tarzına şu ifadeler örnek olarak verilebilir: (سقيا), (رعيا), (جدعا) vb
Masdardan dua anlamı ancak masdar mef’ûl-i mutlak konumunda olduğu zaman anlaşılır Dua anlamında kullanılan bu tür lafızlar, (لبيك) “Emrine itaat edip sana yöneliyorum” ve (سعديك) “Sana mutluluklar dilerim/mutlu ola*sın!” örneklerinde olduğu gibi, bazen tesniye şeklinde de gelebilmektedir
Masdar olmayan isim ile yapılan dualar
Filli mahzûf mef‘ûl tarzındaki dua formlarında, (الإثلب لك والتراب) vb örnek*lerde olduğu gibi masdar olmayan isimler de kullanılmaktadır Bu konuda (تربا وجندلا) ve (فاها لفيك) örnekleri de verilebilir
Sıfat (şibih fiil) ile yapılan dualar
Masdar olmadığı halde dua ifade etmede mansûb masdarlar gibi kullanılan başka kelimeler de vardır Örneğin (هنيئا مريئا) ifadesi hakkında Sibeveyhi, “lafzen söylenilmesi adet olmayan bir fiil ile nasb olunma konu*sunda kendisiyle dua kastedilen masdarlar gibi kullanılmıştır” açıklamasını yap*maktadır ki, buna göre sıfat-ı müşebbehe olan bu kelimeler de, masdarlar gibi fiili mahzûf mef’ûl tarzında dua ifadesi olarak kullanılmaktadır
İştigâl üslubu ile yapılan dualar
Bu tarz duaların bir diğer şekli de iştigâl üslubu ile yapılanlardır İştigâl üslûbunda “el-müştegalu anh” denilen ve cümlenin başında yer alan isim, mukad*der bir fiilin mef’ûlü olarak mansûb olabileceği gibi mübteda olmak üzere merfu‘ da olabilmektedir Kelimenin mansûb yapılması bazı yerlerde zo*runlu, bazılarında ise tercihe şayandır Mansûb yapılmasının tercih edildiği yerlerden biri de kendisinden sonra emir veya nehiy bulunmasıdır Dua da emir ve nehiy gibi değerlendirilmektedir Örneğin: (زيدا رحمه الله) “Zeyd’e Al*lah merhamet etsin” denir
9 Lây-ı Nâfiye lil-cins ile Yapılan Dualar
Bu formun en meşhur örneklerinden birisi ikinci bölümde genişçe ele alacağımız (لا أبا لك) “Babasız kalasıca!” ifadesidir ki, (لاب لك، لا أباك، لا أبك، لا أب لك) tarzlarında da söylenmektedir 
10 Muzâri‘ Fiili Gizli Bir “en”le Nasb Eden “vâv” ile Yapılan Dualar
Arapçadaki “vâv” çeşitlerinden biri de emir, dua, nehy, nefy, istifham, arz, tahsis ve temenninin cevabında geldiği zaman kendisinden sonra gelen muzâri‘ fiili gizli bir “en” ile nasb eden “vâv”dır Ancak burada “vâv”ın cem (bir araya getirme) manasında olması gerekir Yalnız buradaki cem, atıfta ol*duğu gibi “vâv”ın ikinciyi birincinin anlamına iştirak ettirmesi değildir Kastedi*len her birinden sarf-ı nazarla her iki durumun bir araya gelmesidir Bu durumda “vâv” “مع” (birlikte) manasında olur Eğer “vâv”dan önce bir ta*lep varsa böylece öncesi ile sonrasının birlikte bulunması kastedilmiş olur İbn Usfûr ve başka dilciler bu “vâv”ın ayırıcı ölçüsü olarak “vâv”dan sonraki fii*lin anlam olarak öncesine muhalif olması dolayısıyla atfın imkansız olması ge*rektiğini ifade etmişlerdir Dua ile ilgili olarak şu örnek verilebilir: (اللهم ارزقني مالا وتوفقني لعمل الخير فيه) “Allahım! Bana hem mal ver hem de beni o malla ha*yırlı amel yapmaya muvaffak kıl ” Bu konuda duanın emir sigası ile ya da mâzî veya muzâri‘ fiille yapılması arasında bir fark yoktur Nitekim: her ikisi*nin de birlikte olması kastediliyorsa (غفر الله لزيد ويدخلَه الجنة) “Allah Zeyd’i bağışla*sın ve cennete koysun ” denebilir Burada eğer bu iki şeyin ayrı ayrı mey*dana gelmesi isteniyorsa “vâv” ile atıf yapılır ve “vâv”dan sonra gelen muzâri‘ fiil nasb edilmez İbn Usfûr, “vâv” ile ilave edilen kısımdaki duanın, ön*cesine zıt olmaması gerektiğini de ilave etmiştir Buna göre; (ليغفر الله لزيد ويقطعَ يده) “Allah Zeyd’e mağfiret etsin ve elini kessin” denilemez
|
|
|