Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Başkentleri
İstanbul, Osmanlı'nın 3 Başkenti  
KENTİN TARİHİ
İlk yerleşim
Zaman, günümüzden yaklaşık 300 bin yıl önceydi Küçükçekmece gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasına bu kentin ilk sakinleri yerleşti Son buzul çağının bitiminde oluşan gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanları yaşamlarını sürdürdü Kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ’a (100 bin yıl önce) ait aletler bulundu Kentin kuzeyindeki Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ’ın ve Üst Paleolitik çağın aletlerine rastlandı M Ö 5000 yıllarında Kadıköy Kurbağlıdere üzerindeki Fikirtepe’de önemli bir kültür yerleşimi vardı
Bizantion (M O 660 - M S 324)
M Ö 680’de Dor akınlarının yıldırdığı Yunan yarımadasındaki Megara kentinden ve Anadolu yarımadasının Güney Ege kıyılarındaki Miletos’tan gelen öncüler, Kadıköy civarında Khalkedon’u kurdular Diğer bir Megaralı gurup ise, kuracakları kent için Delphi Kâhini’ne yer danıştı Kâhin onlara körlerin karşısındaki yere yerleşmelerini söyledi Tarihi yarımadanın üzerindeki zenginliği görmeyen Khalkedonlular'ı kör olarak adlandırmıştı M Ö 660’da Sarayburnu üzerinde Bizantion’un tarihi böylece başlatıldı Khalkedonlular ve Bizantionlular birbirleriyle dostça geçinip, bastıkları sikkeler üzerine adlarını birlikte koydular
Bizantion’un çevresine surlar inşa edildi Denizlerle çevrili bir yarımada üzerine kurulu olması nedeniyle, deniz ürünlerinden bolca nasibini aldı Güvenli bir limanı, tarıma elverişli bereketli toprakları ve deniz ticaret yolları üzerindeki konumu Bizantion’un çok kısa zamanda gelişip zenginleşmesini sağladı
Pek çok istilalara uğrayan Bizantion, M Ö 269’da Bithynialılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi M Ö 202’de Makedonyalılar’ın tehdidinden korkarak, Bizantion Roma’dan yardım isteğinde bulundu Bu bir anlamda da Roma’nın bu kente ilk adımıydı
73 yılında Bizantion Roma'nın Bithynia-Pontus eyaletine bağlandı İmparator Vespasianus kentin gelişimine katkıda bulundu 193 yılına gelindiğinde, Roma İmparatoru Septimus Severus, Partlar’ın tarafını tutan Bizantion’u kuşatarak kenti yağmalayıp, surları da yıktırdı Daha sonra ise surları yeniden inşa ettirip, kenti imar etti Yeni binalarla sokakları düzenledi Hipodrom inşaatını başlattı 269’da kent bu defa Gotlar’ın saldırısına uğradı Zafer kazanan Gotlar, deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını diktiler 313’de Nicomedialılar kenti ele geçirdiler Constantinus, Nicomedialılar’la yaptığı savaşı kazanarak kenti geri aldı
Roma İmparatorluğu'nun başkenti (324 - 395)
Toprakları Batı’da okyanus kıyılarından, Doğu’da Fırat ve Dicle nehirlerine kadar uzanan Roma İmparatorluğu için, özellikle Doğu bölgesine egemen olunabilecek yeni bir yönetim merkezi aranmaya başlandı Ve ticaret yollarının kavşağında kurulu Bizantion Roma’nın Doğu’sunun yönetim merkezi olarak seçildi Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içindeki önemli rolünü de belirledi
I Constantinus (324-337), Romalı soyluları Bizantion’a çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırdı Yeni başkentin konumuna yakışır bir imar hamlesi başlatıldı Limanlar ve su tesisleri ele alındı Kent içi su dağıtım sistemlerinin temelleri atıldı Savunma için yeni bir sur yaptırıldı
Septimus Severius’un başlattığı hipodrom inşaatı tamamlandı 100 bin kişilik hipodromun genişliği 117, uzunluğu ise 480 metreydi Orta bölümünde çevresinde arabaların döndüğü spina bulunurdu Halkla imparatorun adeta bütünleştikleri Hipodrom’da vahşi hayvan yarışları, atletik karşılaşmalar, şenlikler ve kutlamalar gibi çeşitli eğlenceler yapılırdı Bunların içinde en heyecanlısı havayı temsil eden Maviler, suyu temsil eden Beyazlar, toprağı temsil eden Yeşiller ve ateşi temsil eden Kırmızılar arasında yapılan araba yarışlarıydı Hipodrom duvarlarının üzeri çok sayıda heykelle süslüydü En önemlisi de at heykelleriydi Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedik’e, San Marco Meydanı'na taşındı Hipodrom’daki (Sultanahmet Meydanı) imparatorluk sarayı (Sultanahmet Camisi’nin bulunduğu alan) ve anıtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapı Sarayı’nın bulunduğu yer) yapıldı
Önceleri Nea (Yeni) Roma adı ile anılan kenti, I Constantinus kendi adıyla özdeşleştirdi Adı artık Constantinopolis’ti (11 Mayıs 330)
Yine aynı yıl Forum Constantinus (Çemberlitaş Meydanı) yaptırıldı Roma’daki Apollon Tapınağı’ndan getirilen yüksek sütunun üzerine tunçtan yapılmış Constantinus’un heykeli konuldu Yüksekliği 35 m olan sütun çeşitli zamanlarda değişik nedenlerle zararlar gördüğünden, ayakta kalması için üzerine demir çemberler geçirildi ve bu nedenle adı Çemberlitaş’a dönüştü
I Constantinus, Doğu Roma İmparatorluğu’nun yol ağının başlangıç noktasını Milion Taşı ile belirledi Bu yolların ve kıtaların kavşağındaki kente Rusya’dan, İran ve Mısır’dan, Avrupa’nın en uç köşelerine kadar pek çok ülkeden her tür tüccar gelirdi
Hıristiyanlık, Hazreti İsa’nın yaşamını kişiliğini ve tanrısal görevini esas alan bir din halini almaya başladığında; kilise kavramı da doğdu Kilise, Yunanca toplantı anlamına gelen “Eklesia” sözcüğünden türemiş bir kavramdı Bizans’ın en eski kiliselerinden olan Aya İrini, bugünkü biçimini I Constantinius zamanında aldı Kutsal Barış Kilisesi Aya İrini, Ayasofya’nın yapımından önce patriklik kilisesi görevini yaptı İstanbul’un fethinden sonra bir dönem Topkapı Sarayı’nın dış avlusunda yaşayan yeniçeriler tarafından silahhane olarak kullanıldı 19 yy’da ise Türkiye’nin ilk askeri müzesi burada açıldı
Bizans sanatının ve Doğu kiliselerinin en büyük eseri olan Ayasofya da, kente adını veren I Constantinus tarafından ilk kez 360’da yaptırıldı Constantinopolis patriği, Ortodoks mezhebinde kilisenin başı olmakla birlikte tüm yetkileri elinde tutan imparator karşısında hiçbir zaman tam bir bağımsızlık kazanamadı
Gittikçe görkemi artan ve nüfusu yükselen kentin mevcut alt yapılarını geliştirmek gerekiyordu Su ihtiyacını karşılamak üzere 375 yılında İmparator Valens (364-378), iki tepe arasına 1000 m ’lik Valens Su Kemeri’ni inşa ettirdi Kentin dışındaki Belgrat Ormanları’ndan gelen su, bu kemerle iki tepe arasındaki vadiden aşırılarak, Büyük Saray çevresine aktarıldı
Kenti çevreleyen surlar, kurucusu Bizas’tan başlayarak çeşitli dönemlerde çeşitli genişlikte alanları kaplamıştı Surlar, 10 m derinliği, 20 m genişliği olan bir hendekle çevriliydi Hendeğin arkasında önce ilk duvar, sonra üzerinde 96 burç olan ikinci duvar vardı Surlarda halkın girip çıktığı kapılar ve askeri kapılar bulunmaktaydı Kent, korunması açısından Haliç girişine çok hakim bir konumda olduğundan, Haliç surlarının çok fazla dayanıklı olması gerekmiyordu Marmara Denizi tarafında, uzunluğu 8260 m olan Marmara Surları vardı Üzerinde bugünkü adlarıyla; Ahırkapı, Çatladıkapı, Samatya Kapısı, Narlıkapı bulunmaktaydı Kara surları 5632 m uzunluğundaydı Üzerinde yine bugünkü adlarıyla; Belgrad Kapısı, Silivrikapı, Mevlevihane Kapısı, Topkapı, Edirnekapı, Eğrikapı, Yedikule Kapıları vardı Bizanslılar’ın Porta Aurea (Altın Kapı) diye adlandırdığı ve 390 yılında I Theodosius (379-395) tarafından yaptırılan üç kemerli kapı (Yedikule Kapısı) en şatafatlı olanıydı Kapının üzerinde çift başlı Bizans kartalı kabartması vardı Zaferden dönen imparatorlar buradan geçerlerdi Son derece sağlam olan İstanbul surları 1204’de Latin istilasında ve 1453’de İstanbul’un fethinde olmak üzere iki kez aşılabildi
Roma dünyada etkin bir rol oynamaya başladığında, İmparator I Theodosius Mısır’dan İstanbul’a 390’da bir dikilitaş getirdi Firavun II Tutmosis tarafından M Ö 1500’de yaptırılan bu Mısır obeliski, Teb şehrindeki Luxor mabedinin kapısını süsleyen iki sütundan biriydi Üzerinde bulunan hiyerogliflerde, Mısır firavunu Tutmosis’in tanrı Amon-Ra’ya sunduğu kurbanlar anlatılmaktaydı Constantinopolis’te spinanın üzerine dikilen taşın dört köşe mermer blok kaidesinin üzerinde, Theodosius’un hipodromdaki yarışları izleyişi ve taşın dikilişi ile ilgili kabartma resimler bulunmaktaydı
Delphi’deki Apollo Tapınağı’ndan getirilen ve üç yılanın birbirine dolandığı sütun da spinanın üzerinde bulunmaktaydı Bronz anıt, Palatea savaşında öldürülen Pers askerlerinin eritilen kalkanlarından yapılmıştı Üç yılanın başları üzerinde bir altın kazan bulunduğu, kazanın ve aynı meydanda bulunan ve Örmetaş adıyla bilinen sütunu kaplayan bronz levhaların Latin işgali sırasında eritilerek sikke basımında kullanıldığı söylenmektedir
Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) başkenti (395 - 1453)
395’de I Theodosius’un ölümüyle Roma, oğulları arasında paylaşılarak Batı ve Doğu olmak üzere resmen ikiye ayrıldı Artık Constantinopolis, Bizans olarak da bilinen Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkentiydi İmparatoru ise Arcadius’du (395-408) Arcadius’un kısa süren imparatorluğundan sonra gelen II Theodosius (408-450), karadan, Haliç tarafından ve Marmara Denizi tarafından üç bölümde inşa edilen surları, 439'da yeni eklemelerle birbirine kesintisiz olarak bağlattı
İstanbul'da ilk sinagog, 318'de Bakırcılar semtinde bulunan sinagogtu 450'de II Theodosius tarafından kiliseye dönüştürüldü 16 yy'da ise, İstanbul'da otuzdan fazla sinagog bulunmaktaydı
6 yüzyılda İmparator I Justinianus (527-565) tarafından sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılan Yerebatan Sarnıcı'nın üzerinde Ticaret Bazilikası bulunduğu için Bazilika Sarnıcı adını aldı Sarnıç, ikisinin kaidesinde Medusa başları bulunan 336 sütun üzerine oturtuldu
Geçmiş yıllardaki ayaklanmalar sırasında iki kez yakılan Ayasofya, Justinianus tarafından 537'de yeniden inşa ettirildi Ayasofya üzerine değişik hikayeler yayıldı kentte Bunlardan biri aynen şöyleydi: Ayin sırasında İmparator Justinianus elindeki kutsal ekmeği düşürdü Eğilip alıncaya kadar bir arı ekmeği kapıp uçtu İmparator ülkedeki bütün arı sahiplerine haber salıp, bulana da ödül vaadederek kovanlarda bu ekmeği aramalarını istedi Aradan birkaç gün geçti Arıcılardan biri elinde başkalarından çok farklı bir petekle çıkageldi Justinianus kararını verdi Muhteşem bir ibadethane yapılacak ve planı bu petek olacaktı Trallesli Antemius ve Miletli Isidor bu yapının mimarı oldular Ayasofya tüm görkemi ile yükseldi Ayasofya'nın Osmanlı dönemindeki restorasyonunu ise, Sultan Abdülmecid'in isteği üzerine Fossati Kardeşler 1847-1849 yılları arasında gerçekleştirdiler
Fresklerle, Kutsal Kitap'taki olayları anlatan mozaikleri Bizans resim sanatının en önemli örneklerinden olan Kariye, bugünkü şeklini 14 yy'da aldı II Beyazıd (1481-1512) döneminde cami olarak kullanıldı
Constantinopolis en büyük darbeyi, Latin istilasında aldı İşgalciler kente büyük zarar verdiler Evlerle birlikte dini yapılar da yağmalandı ve yakıldı 1261'de kent, Latin istilasından kurtarılarak yeniden imar hareketlerine başlandıysa da eski görüntüsünü asla kazanamadı Daha önce 500 bin olan nüfusu giderek 50 bine kadar indi İş kollarında üretim azaldı ve halk açlık çekmeye başladı Bin yıllık bir tarih sayfası yavaş yavaş kapanıyor, kent yeni doğuşlara hazırlanıyordu Bu arada Osmanlı Türkleri de Küçük Asya'da ve Balkan yarımadasında yavaş yavaş ilerliyorlardı
OSMANLILAR
Kent, 1391 yılından başlayarak Osmanlılar tarafından kuşatılmaya başlandı 1396'da I Bayezid (1389-1403), Karadeniz'den gelecek yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına bir hisar yaptırdı
Kenti almaya kararlı olan II Mehmed de (1451-1481), Bizans'a Kuzey'den gelecek yardımları her iki taraftan Boğaz'ı tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa yakasına Rumeli Hisarı'nı inşa ettirdi Hisar, İstanbul'un kuşatılmasından bir yıl önce, dört ay gibi çok kısa bir sürede tamamlandı Planı, engebeli tepelere uyacak biçimde kusursuz hazırlanmıştı Surlar üzerindeki üç kuleyi II Mehmed'in vezirleri yaptırdıklarından onların adıyla Halil Paşa, Zağanos Paşa ve Sarıca Paşa olarak adlandırıldı
II Mehmed, Bizans Surları'nı yıkacak güçteki toplan yaptırmak üzere Avrupa'dan ustalar getirtti Artık herşey hazırdı 1453 yılının mart başında Osmanlı kuvvetleri kentin çevresin- de toplandılar 4 Nisan'da kuşatmayla birlikte Marmara'ya bakan surlar toplarla dövülmeye başlandı Bizanslılar, Haliç surlarına ulaşabilmek için Haliç'in ağzını kapatan zinciri Osmanlı gemilerinin aşamayacağından çok emindiler Ancak bir şeyi hesaplamak şöyle dursun, akıllarından bile geçirmemişlerdi Ve bu hiç düşünemedikleri olay gerçekleşti 22 Nisan'ın gece karanlığında II Mehmed, donanmasından elli parça gemiyi kara tarafına kurdurduğu ahşap kızaklardan kaydırarak Dolmabahçe'den büyük bir başarı ile Kasımpaşa'ya indirip Haliç'e soktu Gemiler, Haliç'te suya indirildiğinde Bizans'ın direnecek moral gücü de kalmamıştı
Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti (1453 - 1923)
"İstanbul mutlaka feth olunacaktır,
Onu alacak komutan ne iyi komutan
ve onun askerleri de ne iyi askerdir "
(Hadis)
29 Mayıs sabaha karşı yapılan taarruzla Topkapı'daki kara surları yıkıldı Aynı gün, II Mehmed at üzerinde kente girerek, Ayasofya'da namaz kıldı Osmanlı töresine uygun olarak şehrin katedrali olan Ayasofya Kilisesi camiye çevrildi Havariler kilisesi ve diğerleri ise Hıristiyanlara bırakıldı Constantinopolis'in fatihi II Mehmed artık "Fatih Sultan Mehmed" olarak tarihe geçecekti
Ayasofya ile Hipodrom arasında bulunan eski Bizans Sarayı 1204'deki Latin işgali sırasında yıkılıp yağmalanmış ve kullanılamaz hale gelmişti Bu nedenle de Bizanslılar kara surlarının Haliç'e ulaştığı yerde bulunan Blakhernai Sarayı'na yerleşmişlerdi Fatih'in kenti almasından sonra Beyazıt'ta bir kale kurularak Osmanlı'nın ilk saray inşaatına başlandı Kalenin hemen altında büyük çarşı kuruldu
Bizans'ın son dönemlerinde görkemini yitirmiş olan kentte, öncelikle eskiden kalma binalar ve surlar onarılmaya başlandı Bizans altyapıları üzerinde Osmanlı'nın temel kurumlarının binaları yükselmeye başladı Büyük su sarnıçlarının da korunması sağlandı Osmanlı kimliğine uygun bir gelişme gösteren İstanbul artık imparatorluğun başkenti idi
Bizans'ı terkedenler geri dönmeye başladılar Fetih öncesi dönemden kalanlarla birlikte, Anadolu'nun değişik yörelerinden gelenler, çeşitli milletler, çeşitli dinler kentte bir renklilik yarattılar Nüfusu böyle bir renkliliğe dönüşen İstanbul'da göç edenlerin getirdiği yerel kültürler şehrin dokusunu zenginleştirdi
|