Prof. Dr. Sinsi
|
Sonun Başlangıcı: Tanzimat
SONUN BAŞLANGICI: TANZİMAT
Muzaffer Taşyürek
Tarihimizde dönüm noktası olarak kabul edilen olaylardan biri de tanzimatın ilanıdır Hem bir sonuç ve hem de sonrası için bir başlangıç olan Tanzimat, bugünleri anlamada çok önemli ipuçları taşıyan bir dönemdir Milletlerin hayatında her dönemin öncesi ve sonrasıyla köklü bağlantıları olduğu kabul ediliyorsa, Tanzimat Dönemi’ni anlamamız gerekiyor Bir cihan devletini tarihten silen hataları görmek için ve aynı hatalara yeniden düşmemek için  
17 asrın Osmanlı bilginlerinden Kâtip Çelebi, “Takvîmü't Tevârih” isimli eserinin sonunda şöyle der:
“Kişinin ihtiyarlığına alâmet, saç ve sakal ağarmasıdır Devletin kocadığına alâmet de, devleti yönetenlerin, saltanata ve süse düşkünlüğüdür Ki bu, açık bir çöküntü eseridir Devletlerin hayatında, duraklama devresinden sonra bu devre gelir Refah, süs ve lükse rağbet fevkalâde artar Eski hayat tarzı beğenilmez, terk edilir Herkes şanını ve ününü artırmak hevesine düşer Herkes her makama geçmeye başlar En yüksek makam ve ünvanlar, belli vasıflar aranmaksızın dağıtılır Zevk ve rahat, keyif ve konfor, vazgeçilmez örf ve adetler haline gelir, tabii görünür Asker zümresi, savaşın meşakkatlerine rağbet etmeyip, sulh ve sükûn ister Savaşmaktan başka her işle uğraşır Türlü mihnetler gerektiren memleket işlerine kimse el atmak istemez Savaştan el çeken asker, halk içinde gittikçe itibar kaybeder Düzen bozulur ”
Bir anlamda günümüzün fotoğrafını da kısmen gözler önüne seren bu sözler, Osmanlı'nın “Duraklama Devri”nden küçük bir kesit Cihan Devleti'nin kurumlarında ve halkın yaşayışında görülen bazı hastalıkların bir tarihçi yorumuyla dile getirilişi
Kurtarıcılar ve Reçeteler
Onyedinci asır, Osmanlı “gaza devleti”nin Avrupa'yı, yani “Diyâr-ı Küfr”ü, “Diyar-ı İslâm”a çevirme ideallerinin yavaş yavaş değiştiği ve artık yer yer aksaklıkların görülmeye başlandığı bir dönemdir Bilhassa yöneticiler arasındaki siyasi çekişmeler ve iktidar kavgası, ekonominin daralması, paranın değer kaybetmesi, rüşvetin yayılması, ehil olmayanların rütbe kazanması ve bürokratların iktidardan pay kapmak için askerleri isyana sürüklemeleri, ülkeyi içinden çıkılmaz badirelere sürükler Ortam öylesine güvensizleşmiştir ki, padişahlar devlet işlerini emanet edecek ehil insanlar bulamazlar Diğer taraftan devşirme ve dönme bürokratlar kendi çıkarlarını halkın isteklerinden üstün tutmaya başlamıştır Öyle bir an gelir ki, II Mahmud, halkla el ele vererek kendi ordusu olan Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırma durumunda kalır
Kâtip Çelebi’den bir yüz yıl sonra Osmanlı Ülkesi’nde toplumsal hastalıklar da gizlenemeyecek ölçüde artar Ve başlayan çözülmeyle birlikte “kurtarıcılar” da zuhur eder Askerî, idarî, ticarî ve siyasî alanlarda kötü gidişi durdurmak için “reçete”ler hazırlanmaya başlanır
Bu dönemde, Osmanlı bürokrasisi Avrupa'ya bir başka gözle bakmaya başlamıştır “Lale Devri” batılılaşma hareketlerinin dönüm noktasıdır Padişah Üçüncü Selim'in açtığı çığır, İkinci Mahmud ve Abdülmecid ile hız kazanır Ama bu çığır, ciddi çelişki ve tutarsızlıkları olan, bu haliyle memleketi nereye götüreceği meçhul bir çığırdır Avrupa'yı örnek alanlar, iddialarının aksine, bilim ve teknik alanında değil, kültür ve siyasette, eğlence ve sefahatta taklitten öte gidememektedir Avrupa'ya okumaya gönderilen öğrenciler, sömürgelerden zulümle elde edilen servetler sayesinde zenginleşmiş kentleri görünce komplekse kapılırlar Kendi ülkelerinin içerisinde bulunduğu problemlerin gerçek sebeplerine inmeden, cazibesine kapıldıkları “gardrop Avrupacılığı”nı ülkelerine taşımaya kalkışırlar Bürokrasiden kılık-kıyafete, eğitimden eğlenceye bir dizi reformlar yapılır Artık Osmanlı’nın simgesi sarığın yerini fes, şalvarın yerini setre pantolon alır Fransız mürebbiyeler tutulur, alafranga hayat tarzı Osmanlı konaklarına girer Tercüme furyası başlar Mekteplerde, basın dünyası ve edebiyatta Fransız modası ağır basmaktadır
Yaban Arısı Sürüleri
Diğer taraftan, bir takım mahfillerin desteğiyle sesini fazlasıyla duyurabilen Batı hayranı bir yazar-çizer ve gazeteci kuşağı vardır Bunlar, geleneklerle alay eden tiyatro eserleri, kendi medeniyetiyle hesaplaşma iddiasında makaleler, hikayeler ve romanlar yazmaya başlar Onlara göre yeryüzünde insanca yaşama zemini sağlayan tek medeniyet Avrupa’nınkidir Bizimkine gelince: bir an evvel terk edilmesi gereken köhne bir mağara! 
Avrupa, Jöntürkler denilen bu gençler sayesinde büyük bir fırsat yakalamıştır Tarihî düşmanını kendi içinden vuracak elemanlar yetiştirmek artık kolaydır Jöntürkler’e her türlü imkan sağlanır Onları batılılaşma adına Avrupa'nın çıkarlarına hizmet edecek birer nefer olarak yetiştirirler Özellikle Fransa’da eğitilen ve çeşitli Osmanlı düşmanı mahfillerce finanse edilen bu gençler, deneysel bilimin dışındaki her şeyi reddeden birer pozitivizm aşığı olarak ülkeye dönerler ve çıkardıkları dergi ve gazetelerle “gerici” diye nitelendirdikleri kurumlarla mücadeleye başlarlar Bir yabancı uzman şu tarihi tespitlerle olayın vahametini ortaya koyuyor:
“Her yeni reform Avrupa'dan alınıyordu Avrupa, sanki seli önleyen bentlerin yıkılmış olduğunu görüp, kendi pis tabakasını Osmanlı Devleti’ne boşalttı Ahlâksız ve sefihler, adalet kaçkınları ve pervasız maceracılar, yaban arısı sürüleri gibi Osmanlı'nın çürük yapılı vücudunu avlayıp yemek için üşüştüler Türkiye Avrupa 'dan medeniyet istemişti, Avrupa ise ona kötülüklerini gönderdi ”
Her Şeye Rağmen Batılılaşma: Tanzimat
Cemil Meriç Tanzimat'ı, “uçuruma açılan tereddiler dehlizi”; Tanzimatçıları da “gafil bir entelijansiya, sirenlerin şarkılarını dinleyerek diyar-ı küfre yelken açanlar” diye tasvir eder Şu tesbitler de ona aittir:
“Avrupa’da okuyan, Tercüme Odası’nda yetişen, yeni bir dünyanın iğvalarına herkesten çok maruz bulunan entelijansiya (aydınlar), halktan koptu Sonra başsız kalan kitle, ihtişamlı mazisinden uzaklaştırılmaya çalışıldı ”
Bir batılı olarak B Shaw’ın tesbiti de ilginç:
“Tanzimat, eski kurumların korunması ve onarılmasına yönelik geleneksel Osmanlı reform kavramı yerine, bu kurumların -bazıları Batı’dan ithal edilmek üzere- yenileriyle değiştirilmesini öngören modern reform kavramını getirdi ”
Peki başarı? Yıkılanların yerine konulanlar Osmanlı’yı kurtarmış mı? Cevabı başka bir Batılı, Henry Coston veriyor:
“Osmanlı Devleti’nin devamı için ne olursa olsun Batı’ya bağlanma eğilimi olan Tanzimat, devletin varlığını ve geleceğini Batı’nın ipoteğine koymakla sonuçlanmış bir harekettir ”
Peki kimdi bu bir milletin ve bir dünya devletinin geleceğini düşmanının ipoteğine koyan Tanzimatçılar? N Fazıl’ın nitelemesiyle “Ucuzcular Doğu’yu kaybetmiş, Batı’yı bulamamış çeyrek aydınlar ”
"Her şeye rağmen Batılılaşma" projesi olan Tanzimat'ı bilmem ki günümüzdeki "her şeye rağmen Avrupa Topluluğu" çalışmalarıyla benzeştirebilir miyiz?
Müslümana Kim Merhamet Eder?
Tanzimatçılar, yeni bir Osmanlı milleti oluşturmak için yüzyılların geleneği teba ve reaya (müslüman ve gayri müslim ahali) arasındaki farkları kaldırırken, sadece hıristiyan Avrupa'nın gözüne girmeye çalışmışlardı Görünüşte günümüzün yaklaşımıyla çok demokratça olan bu hareketleriyle, aslında müslüman ahaliyi gayri müslimlerin tasallutu altına düşürmüşlerdi Çünkü Batılı devletler ve çeşitli lobiler, gayri müslimlerin haklarını koruma adına Devlet-i Aliyye’nin iç işlerine müdahale etme cüret ve cesaretini böylece yakalamışlardı
|