Prof. Dr. Sinsi
|
Sonun Başlangıcı: Tanzimat
Hilmi Ziya Ülken'in dediği gibi, “Tanzimat, Batı milletlerinin gerçekleştirdikleri hürriyet, eşitlik, demokrasi ideallerinin bir cinsten (homojen) bir millet içinde gerçekleşmesinden çok, yabancı müdahalesinden faydalanan ve ayrılmak isteyen azınlıkların işine yarayan bir vasıta olarak kaldı Devlet, Tanzimat ruhuna uygun olarak azınlıkları yüksek hizmetlere getirdi Onlardan tercümanlar, sefirler, müşavirler hatta pek çok nazırlar (bakanlar) yetişti Yani Avrupa Tanzimat'la kaleyi içten fethetti Şu hale bir bakar mısınız; sadrazamın (başbakanın) sefaret müşaviri Agop Gircikyan'dı Sahak Abru, Babiâli (hükümet) tercüme kalemine getirilmişti Ovakim Reisyan, Asya adında Ermenice-Türkçe dergi çıkarırken, Sakızlı Ohennes Paşa Babiâli tercüme odasında bürokrattı Nafia nazırı Bedros Hallaçyan’dan sonra, yerine Kirkor Sinopyan getirilmiş, Tomas Terziyan Mülkiye’de görev yaparken, İsaac Amon Maarif Nezareti istatistik müdürlüğünü yürütüyordu ”
Listeyi sayfalarca uzatmak mümkün Bunlar başkent İstanbul’daki bürokratlardı Taşrada Anadolu ve Rumeli vilayetlerinde de durum bundan farklı değildi Eyalet meclislerinde bölgenin nüfus yapısına göre seçilen meclis üyeleri, gayri müslimlerin yoğun olduğu bölgelerde yönetimi müslümanlar aleyhine çalıştırıyorlardı Ziya Paşa bu konudaki şikayetlerini şöyle ifade eder: “Bir müslümanın güneş gibi hakkı zahir olduğu halde, memurların ve eyalet zalimlerinin pençesine düşse halini kime şikayet eder? Gayri müslim teba bir tokat yese hıristiyan Batı ayağa kalkarken, mazlum bir müslümana kim merhamet eder? Hiç suçu yokken senelerce mahkûm kalsa davacısı kim olur? Müsavat (eşitlik) buna mı derler?”
Ahmed Cevdet Paşa, Tanzimat Fermanı’nın yayımlanmasından sonra halkın; “babalarımızın ve dedelerimizin kanlarıyla kazanılmış olan mukaddes haklarımızı bugün kaybettik İslâm Milleti hakim millet iken, böyle bir mukaddes haktan mahrum kaldı Ehl-i İslâm’a bu, ağlayacak ve matem tutacak gündür" diye feryat ettiğini yazar ama bu feryadı duyacak kimseler yoktur
Avrupalılar işe yarar Türk bürokratları mason localarına kaydetmişlerdi ve onlardan daha değişik biçimlerde faydalanıyordu Tarih nasıl da tekerrür ediyor! Sanki dünü değil de bugünü yazıyoruz Bugünün dış işleri ve elçilikleri ile o günün Hâriciye nezareti ve Tercüme Odası  Dışarıdan müdahalelerle devlet adamı tayinleri yapılarak Devlet-i Âli’nin kurtulacağını sananlar dün ne kadar haklı idiyseler, bugünküler de o kadar haklılar demektir
Tanzimat Paşaları ya da Çöküşün Aktörleri
Mustafa Reşid Paşa  Tanzimat Fermanı’nın baş aktörü Kimilerince gelmiş-geçmiş en büyük başbakan Büyük, Koca lakaplarıyla da anılıyor Devrin süper gücü emperyalist İngiltere'nin Osmanlı Devleti nezdindeki temsilcisi Canning’in yakın dostu Canning, Osmanlı’nın Hıristiyan medeniyetine yaklaştırılması için gerekli reformların yapılmasını sağlamakla görevli bir diplomat
Canning, hatıralarında Reşid Paşa için şöyle yazar: “Bir devlet adamı, Türkiye'de ayağını denk atmayı bilmeli idi Yabancı bir diplomatla münasebeti şüpheye yol açacağından, başka birinin evinde gizlice buluşuyorduk Bu görüşmelerin sonucu olarak hükümette değişmeler yapıldı Reşid Paşa'nın her vesileyle dost, güçlü bir yardımcı olduğuna aklım yattı Reform meselelerinin çoğunda kafa birliği ettik ”
Kafa birliği ettikleri nokta, Osmanlıyı tarihi kimliğinden soyutlayıp, Batı’ya yamamaktı Altı defa başbakanlığa gelmiş ve dışişlerini Avrupa'ya angaje etmiş bu paşa, İngiltere'nin desteğini arkasına almıştı Osmanlı’yı ilk defa Avrupa'ya borçlandıran da bu adam Dönemin diğer hariciyecilerine gelince, onlar da batılı devletlerin İstanbul'daki elçiliklerine dayanarak ve onlardan güç alarak işlerini yürütüyorlardı Bunun sebebi ise, çok masumane gözüken fakat o devir için dehşetli bir gaflet örneği olan şu düşünce: Avrupalılar’ın güvenini kazanarak, Osmanlı’nın Avrupa'dan atılmasının önüne geçmeye çalışmak  
Tanzimat paşalarından Ali Paşa’nın padişaha hitaben yazdığı “Siyasî Vasiyetname”si, basiretsizliğin en güzel örneklerindendir Sömürgecilik kavramının idrakine varamamış bu bürokratın düşüncelerini okurken, bugünümüzü değerlendirmemizin de yararı var Ali Paşa şöyle der:
“Avrupa ile aramızda daha sağlam bağlar yaratmalıydık Onun maddi çıkarları ile bizimkiler aynı olmalıydı Ancak o zaman ülkenin bütünlüğü siyasi hayal olmaktan çıkıp, bir gerçek olacaktı Ülkenin varlığının devamı ve savunması ile Avrupa devletlerini doğrudan doğruya ve maddi yönden ilgilendirmemiz, devletin yenilenmesini ve zenginlerinin gelişmesini bir zorunluluk olarak düşünecek ortaklara sahip olmak demekti
Sultanımıza, bu yabancı şirketlerin mallarımızı elimizden alacakları söylenecektir Bu konuşmaları dinlemeyiniz Efendimiz! Tersine Efendimiz, bu şirketler güven ve koruma unsuru olacaktır Ortaklarımız olduklarına göre, çıkarları gereği haklarımızı, malımızı koruyacaklardır Uluslararası oldukları oranda iş yapma etkinlikleri de artacaktır Zengin evin kâhyası o evi yıkmak ister mi? Efendilerinin yerine geçmek ister mi?”
Tatmin mi Teslim mi?
Ne var ki, Tanzimat Fermanı’nın ilanından kısa bir süre sonra zengin evin değil kâhyaları, hizmetçileri bile evi yağmaya ve talana başladılar, tuğla tuğla evi söküp yıkmaya giriştiler Gün geçtikçe züğürtleşen ev sahibi ise, evi kurtarmak için gerek yurt içindeki Galata bankerlerinden, gerekse Avrupa ülkelerinden faizle kredi almaya başladı Alınan bu krediler ne yazık ki yatırıma dönüşmeden saraylar, köşkler, kasırlar yapımında kullanıldı Ülke borç batağına gömülürken, diğer taraftan da Tanzimat zenginleri ve aydınları türedi
Diğer taraftan, Tanzimatçılar müslüman halkı devlete karşı küstürdüler Ali Paşa’nın cenaze merasimi, musavat (eşitlik) adına müslümanları diğerleriyle eşit görenlerin vicdanlarda ne ölçüde kabul gördüklerine dair emsalsiz bir ipucudur Olay şöyledir:
Tanzimat-Islahat sürecinin Reşid Paşa’dan sonraki en ünlü ismi Ali Paşa’nın cenazesinde Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Osman Efendi cemaata seslenmektedir:
- Bu büyük bir zat idi, devlete çok güzel hizmetler etti
Sonra helallik için üç defa sorar:
- Bu zatı nasıl bilirsiniz?
Cemaatte tam bir sessizlik  Kimsenin ağzını bıçak açmamaktadır Cemaat arasında onu seven birçok kişi olmasına rağmen, hepsinin adeta nutku tutulmuştur
Cevdet Paşa bu olayı şöyle yorumlar:
“Böyle tezkiyede sukût-u tam ile mukabelede olunduğunu görmedik ve hiçbir tarihte vukuunu dahi işitmedik Bir adamın beraber yaşadığı milleti içinde menfur olarak ahirete gitmesi, akraba ve ahbabına ne mertebe müessir olacağı muhtac-ı beyandır ”
Neticede, Tanzimat Fermanı’ndan sonra imzalanan Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılmış, Avrupalılar Osmanlı topraklarının bütünlüğünü koruyacaklarına söz vermişlerdi Bu şu anlama geliyordu:
Osmanlı devleti bağımsız bir devlet olma niteliğini kaybediyordu
Avrupalılar asıl bundan sonra çirkin ve gerçek yüzlerini gösterdiler Balkanlarda ayaklanmalar, Cidde ve Suriye'de olaylar çıktı, Yunanistan ve Bulgaristan bağımsızlık yolunda büyük adımlar attılar Girit elden gitti Tarihin seyri değişti, üstünlük Avrupalılar’ın ellerine geçti, Osmanlı Devlet geleneği değişti Devlet-i Ali Mısır valisine bile söz geçiremeyecek kadar güçsüzleşti, ve çöküş hızlanarak parçalanıp yok olmaya doğru gitti
“Türkiye'yi Avrupa'da tutmak için Avrupa'yı Türkiye'de tatmin etme” politikası ile yola çıkan Mustafa Reşid Paşa'nın açtığı çığır, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi ile son buldu Umarız bugün milletin kaderinde söz sahibi olanlar, yakın tarihimize bir de bu açıdan bakıyorlardır!
|