08-02-2012
|
#1
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul-Şam Hattında Talihsiz Bir ‘Son Osmanlı’:
İstanbul-Şam Hattında Talihsiz Bir ‘Son Osmanlı’:
SULTAN VAHDEDDİN
İsmail ÇOLAK
Sultan Vahdeddin, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden ayrılmasıyla kader çizgisi kesişen talihsiz bir “Son Osmanlı”dır Sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu Ali Nuri Paşa’nın deyişiyle, “Onun çektiği acıyı tarihte hiçbir hükümdar çekmemiştir!” Öyle ki, başına gelen talihsizlikler silsilesi, Şam’da ebedî istirahata çekilene kadar onun peşini bırakmadığı gibi, hakkındaki paranoyak tartışmalar hâlâ durulmadığı ve tarihî-manevî itibarı henüz iade edilmediğinden dolayı maalesef bugün de devam etmektedir Eski Bahriye Nâzırı Avni Paşa, şu sözlerinde galiba çok haklı: “Avam tabakası arasında bile Vahdeddin’den daha tâlihsizi, bütün tarih ve edebiyat âlemi içinde aransa bulunamaz!”
Batmakta olan Osmanlı’yı kıyıya çekmeye çabalamasına; işgal altındaki Anadolu’da istiklal meşalesini yeniden ateşlemesine ve vatanın bağımsızlığına kavuşmasındaki rolü tarihen ve ilmen sabit olmasına rağmen, maalesef “hain” damgası vurularak yakın tarihimizin en çok karalanan şahsı olmaktan kurtulamamıştır Vahdeddin’in, işgaller ve esaretin cehennemî anaforuna aldırış etmeksizin vatan ve milletin selameti için adeta çırpınmasına karşılık hak etmediği bir muameleye maruz kalmasını tutarlı biçimde anlatanlardan biri de Tarihçi R Ekrem Koçu’dur: “Memleket felakete düştükten sonra işbaşına geçen, ağır sorumluluk yüklenen, düşmanlara dostça el uzatmak durumunda kalan o kara bahtlı insanlar tarihin sigorta lambalarına benzer Kendilerinin yanması vatan ve milletin kurtulmasını temin eder!” İşte “Son Osmanlı’nın”, İmparatorluğun koca bir fil gibi çökertildiğinde tahta çıkışından vatanı hazin bir şekilde terk edişine, gurbet ellerde sefalet içindeki acı yaşamından haczedilen tabutuna, oradan da sergüzeşt-i hayatının son durağı Şam’a defnedilişine uzanan talihsiz kader çizgisinden dramatik kesitler:
Hicretin Sebepleri ve Hazin Veda
1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması Vahdeddin açısından, bundan sonra zincirleme bir surette sökün edecek büyük felâketlerin ilk habercisi olmuştu Saadetten dengesini kaybedecek kadar zatına tesir eden Büyük Zafer’in gerçekleşmesi sonucu İstanbul’da başlayan şenlikler münasebetiyle Vahdeddin de Yıldız Sarayı’nın da zafer şerefine donatılmasını istemişti Ancak aynı gün kalabalık bir grubun, saray önüne gelerek “Kahrolsun Vahdeddin!” diye birtakım gösteriler yapması padişahı şoka uğratmış ve derin bir kaygı ve tedirginliğe sürükletmişti Hele Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü’nün şu sözleri bardağı taşırmıştı: “Şeytandan, Lloyd George’dan daha şenî alçak olan Vahdeddin’in besmele ile taşlanmasını teklif ederim!” Daha da fenası, saltanatın kaldırılması vesilesiyle meclisteki görüşmelerde her Vahdeddin ismi geçtikçe mebusların “Taçlı Hain”, nidalarıyla bağrışmaları padişahı hepten kahretmişti Hâsılı Vahdeddin, hâdiselerin ağır psikolojik ve ruhî baskısıyla hayatının tehlike altına girdiğine inanmaya başlamış; yargılanıp idam ettirileceğine dair bir korkuya kapılmıştı
En nihayetinde, başına büyük felaket geleceği yönünde çevresindekilerin telkinlerinin de etkisiyle kesin kararını verecek ve çok sevdiği vatanına elveda demek zorunda kalacaktı Osmanlı Hânedanı’nın son temsilcisi, hem Devlet-i Âli Osman’ın azametine gölge düşürmemek hem padişahlık haysiyetine zarar getirmemek hem de bilhassa memleketinde iç harp çıkmasına sebebiyet vermemek düşüncesiyle âdeta kendini feda etmişti İngiliz Başkomiserliği’ne iltica başvurusunun kabul edilmesiyle birlikte 17 Kasım 1922’de sabaha doğru Malaya zırhlı gemisiyle sessiz sedasız; fakat fevkalade kırgın, mahzun ve kederli bir vaziyette yurttan, taç ve tahtından ayrılacaktı Vahdeddin, elinde fırsat varken ve etrafındakilerden ısrarlı teklifler almışken, giderken hazineye el sürmekten şiddetle kaçınmış; kalabalık maiyetiyle beraber meçhul bir âleme gitmesine ve padişah hazinesini son kuruşuna kadar boşaltma imkânına sahip olmasına karşın; kendini ömür boyu “Karunlar” gibi zevk ve sefa içerisinde yaşatacak ölçüdeki mal varlığını ve şahsına ait değerli hediyeleri bile hazineye iade etmiş ve milletine bağışlamıştır İ Hami Danişmend’in bu konudaki değerlendirmesi oldukça çarpıcı: “Vahdeddin’in bunları götürmeye tenezzül etmemesi efsanevî bir namus ve istikamet eseridir!” Torunu Hümeyra Hanımsultan (Özbaş) ise bunu, Şahbaba’sının “Osmanlı” oluşuna bağlamakta: “20 bin sterlin parası varmış Yanındaki mücevher kutusunu bile iade etmiş Selamlığı ve haremiyle, kaç sene yaşayacağını bilmeden dımdızlak çıkmış Osmanlı işte böyle çıkar ”
|
|
|
|