Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Devletinde Tımar Sistemi
Özlem DURMUŞOĞLU
OSMANLI DEVLETİNDE TIMAR SİSTEMİ
GİRİŞ
Osmanlı Devletinde kuruluşundan itibaren askeri, idari, ve mali dönemin temelini oluşturan tımar sistemi 16 yüzyılın sonlarına doğru çeşitli sebeplerle bozulmaya başlamıştır İlk bozulma alametleri düşen dirliklerin sipahiliği yarar kimselere verilmeyerek Hasarı Hümayuna katılması veya saray halkı umare gibi yüksek zümreye has olarak verilmesi şeklinde başlamıştır 1530’larda tımar erbabı Eski refahını kaybetmişti Özellikle Kanuni devrinden sonra pek çok müesseselerde olduğu gibi dirlik sisteminde de bozulmalar başlamıştır
Tımar sisteminin bozulmasının belli başlı önemli sebepleri ise; ilk önemli devlet fetihlerinin durması ve fetih gelirlerinin azalmasından kaynaklanmıştır Diğer önemli sebep 1584 tarihinde Özdemiroğlu Osman Paşaşeceretleri görülen sipahi zade olmayan bazı şahıslara üçer bin akçe başlangıç verip, sipahizade olmayanların tımar olmaya yolunu açtı tımar sisteminin bozulmasının pek çok sebepleri bulunmaktadır Uzun bir süre hüküm süren Osmanlı devletinin yıkılma sürecine girmesiyle dört bir yandan etkinliğini yitiren devlet unsurları yanında toprak üzerinde uygulanan ve devletin askeri, mali, zirai ve iktisadi nüfus kavşağı olan miri toprak rejimi de bozulmaya başlamıştır
Giderek artış gösteren masrafların karşılanabilmesi yeni gelir kaynaklarının bulunmasını gerektiriyordu Sikke tağşişleri, müsadereler, yeni vergilerin konulması veya mevcut vergilerin arttırılması açığı kapamaya yetmeyince iltizamların kayd-ı hayat şartlarıyla satılması yoluna gidildi malikane adı verilen bu sistem 17 yüzyılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye’de denenmiş bulunuyordu Ancak yaygın hale getirilmesi II Viyana muhasarasını takib eden ve 1699 Karlofça muahedesiyle sonuçlanan harp arasında 1695’tedir
1683’te başlayan Avusturya savaşlarının ortaya koyduğu sıkıntı nedeniyle ortaya çıkan mali krizi gidermek ve devlet hazinesine yeni gelir sağlamak ve perişan olmasını önleme için miri mukataaların “kayd-ı hayat” şartıyla “serbestiyet” özel malikane olarak “rical-i devlet” ve “ayan-ı memleket”e iltizam verilmesi için baş defterdar Halil Efendi telhisini “sadrazam ve ulemayı kiram” uygun görüp imza etmiştir Bunun üzerine 12 Ocak 1695 tarihinde Hatt-ı Hümayun yayınlanmıştır Bu fermanın amacı tımar ve iltizam usulü kaynaştırmaktı[1]
Osmanlı literatüründe malikane olarak isimlendirilen yeni sistem iltizam usulünü uzun vadeli özel bir türü idi 17 yüzyılın sonlarına doğru iltizamla işletilen bazı mukataalar malikane haline getirerek bu sistem başlatılmıştır Malikane sistemi, iltizam usulünde, neticeleri zamanla çeşitli ve çok kere birbirinden zıt istikametler göstermişlerdi 18 yüzyıl boyunca yavaş yavaş muzaffer tipi ayan olmuştur Ayanlık, 18 yüzyılın ikinci yarısında ve 19 yüzyılın ilk yarısında, imparatorluğun hayatında etkin rol oynadı 17 yüzyılda merkezi hükümet, eyaletlerdeki beylerbeyi ve sancak beylerinin yetkilerini daraltmak için önlemler almaya başlayınca taşra yönetiminde ayanlığın yükselmesi için zemin hazırlandı II Mahmut, ayanları birer hükümet memuru olarak kullandı[2]
Madenlerden esnaf defterdarlığına, tuzlalardan damga resmine kadar devletin önemli gelir alanlarına yayılan malikane sistemi tımar kesimindeki güvenceyi arttırmak ve iltizam usulünün sakıncalarını yok etmek şeklinde tasarlanan sonuçlarını tam olarak verememiştir Ayanlığın güçlenmesinde etkileri büyük olan malikane sistemine Tanzimat Devrinde son verilmiştir[3]
BİRİNCİ BÖLÜM
TIMAR SİSTEMİ VE BOZULMAYA BAŞLAMASI
I TIMAR SİSTEMİ
Osmanlı Tımar Sistemi belirli ihtiyaçların ve tarihi şartların neticesinde ortaya çıkan ve uygulandığı bölgelerde mahalli şartlara göre birbirinden farklı görünümler almıştır Bizans İmparatorluğu’ndan alınan bölgelerde ve Bizans tarihinin bulunduğu Balkan ülkelerinde tımar benzeri aile mülkü olan malikanelerde mevcuttur Osmanlı bu aile mülkü olan malikanelerin çoğunu aynen devralmış ve uzunca bir müddet kendi bünyelerinde devam ettirmelerine müsaade etmişler; ancak zaman içinde bir organizasyona girilmiştir
Osmanlı Rumeli ve Balkanlarda ilerlemesi için gerekli olan teşkilatı ve itici gücü ile tımar sistemiyle birlikte sipahi ordusu sağlanmıştır Öyle ki fethettikleri toprağa zaman geçirilmeden tımar sistemi uygulanmıştır Bu yolla her türlü gelir kaynağı ile birlikte mahalli halk da kontrol altına alınmıştır Karışık olarak yapılan nüfus kaydırması ve yeni fethedilen bölgelerin Müslüman nüfusu tarafından iskanı da yine tımar sistemi aracılığıyla gerçekleşmiştir
Tımar sisteminin sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden birbirlerinden farklı toplumlara ve bölgelere uygulanması mahalli özelliklere adapte olmasına ve bu arada, sistemdeki tımar türlerinin sayısının artmasına neden olmuştur Osmanlı devletinin büyümesinde başta gelen etkenlerden biri tımar usulü Osman Gazi, zamanında başlamış ve o tarihlerde evlada geçmiştir Tımar 16 yüzyılın ortalarına kadar gayet düzenli bir şekilde yönetilmiştir[4]
Ulaştırma imkanlarının sınırlı ve mali bürokratik organizasyon, metot ve vasıtaların yetersiz bulunduğu ve hasılanın çok küçük bir bölümü nakdi müdahaleye katıldığı zirai bir ekonomide büyük ve kuvvetli bir devleti ayakta tutabilen orijinal ve başarılı bir dayanağı olarak beliren Tımar Sistemi Osmanlı mali metotlarına ait merhalelerin ilki ve en mühimi olmuştur Büyük bir kısmı aynen makul olarak toplanmakta olan vergi gelirlerinin nakdi paraya çevrilmesinin merkezi bir devlet hazinesi halinde toplanarak orada vazifelerine dağıtılmasının güçlüğü karşısında bir kısım asker ve memurlara muayyen bölgelerden kendi nam ve tahsili, salahiyeti ile birlikte vergi kaynaklarının tahsis edilmesi olan Tımar Sistemi, önemli bir mali çözüm tarzını ifade ediyordu[5]
Vergilendirme ve vergi toplama bozulması, zirai sektörün hakim bulunduğu sanayi öncesi ekonomilerin tarihte ortak özellikleri olarak beliren problem ve güçlükler Osmanlı ekonomisi için de mevcut bulunmuş ve imparatorluk bunları çözerek de uzun tarih boyunca çeşitli merhaleler göstererek, orijinal kendisine has metotları inkişaf ettirerek dünya maliye tarihindeki yerini almıştır[6]
Bu sistem sayesinde çeşitli hizmetlerin aksamadan yürütülmesi ve mevcut mali- iktisadi imkanlara intibak ettirilmesi mümkün olmakla kalmıyor, ayrıca vergi kaynağını meydana getiren beşeri ve iktisadi temelin veya mükellefin fontları denilebilecek himaye patentleri tutularak korunması da temin edilmiş oluyordu Yaşadığı ve vazifesi devam ettiği müddetçe bu vazife karşılığında elinde bulundurulacak olan tımar sahibinin ıslahı ve inkişafı ile doğrudan doğruya menfaatleri bulunduğu için reayanın korunması, bir aracı kullanamayacağı için verginin kolay ve masrafsız olarak toplanması, hizmetlerle vergilerin birbirine uygunluğu sağlanarak parazit bir zümrenin teşekküllerinin önlenmesi, sistemin taşıdığı ana özelliktir Amme hizmetleri ve vergi mükellefiyetinin bu şekilde birbirini destekleyen mekanizmalar halinde denkleşmesini ifade ettiği için, tımar sistemi Osmanlı medeni nizamı ile adeta birbirlerini tedavi ettirircesine kaynaşmıştır[7]
Tımar sisteminin ekonomik ve kültürel yönlerden birbirinden farklı toplumlara ve bölgelere uygulanması mahalli özelliklere adapte olması nedeniyle başta gelen etkilerden biri olan Tımar usulü, Osman Gazi zamanında başlamış ve o tarihte evkada geçmişi… usulünde ihdas olmuş olur, tımar XVI yüzyılın ortalarına kadar gayet düzenli bir şekilde yönetilmiştir[8]
II TIMAR SİSTEMİNİN BOZULMASI
Osmanlı Devletinde kuruluşundan itibaren askeri, idari ve mali düzenin temelini oluşturan Tımar sistemi XVI yüzyılın sonlarına doğru çeşitli sebeplerle bozulmaya başlanmıştır İlk bozula alametleri düşen dirliklerin sipahiliği yarar kimselerine verilmeyecek Hasar-ı Hümayuna katılması veya saray hakkı umera gibi yüksek zümreye has olarak verilmesi şeklinde başlamıştır Diğer taraftan Kanuni Devrinde yalnız seferlerde yararlılık gösteren “garip yiğitlere” değil, Anadolu’da isyan eden eşkıya gruplarına hükümete yardımda bulunmalarında mükafat olarak dirlik verilmeye başlanmıştır Aynı zamanda 1530 yılından itibaren tımar erbabı eski refahını kaybetmeye başlayıp doğu ve batıda süren devamlı savaşlar nedeniyle bir yorgunluk olmuştur Ancak, devletin oldukça ve başta oldukça otoriter hükümdarın olması ciddi bir problemin ortaya çıkmasını önlemiştir Kanuninin içtihadından sonra pek çok müesseselerde olduğu gibi dirlik sisteminde de bozulmalar olmuştur
Tımar Sisteminin Bozulma Sebeplerini Kısaca Özetlersek;
Tımar sisteminin bozulma sebeplerinden en önemlisi olan devlet fetihlerinin durması, dolayısıyla fetih gelirlerinin azalmasından kaynaklanmıştır XVI yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti geniş bir alana ulaşmış ve bu suretle büyüme sınırlarına ulaşmıştır Ayrıca Avrupa’da teknolojik gelişmeler bu ülkelerin de güçlenmesini sağlamıştır[9]
Osmanlı dirlik sisteminin bozulmasının önemli dönüm noktalarının birisi de 1584 tarihidir Bu tarihte Özdemiroğlu Osman Paşa şecaatleri görülen sipahizade olmayan bazı şahıslara üçer bin akçe başlangıç verip sipahizade olmayanların da tımar olma yolunu açmıştır Bu tarihe gelinceye kadar köyler ve tarlalar kılıç ehli elinde ve ocak zadelerde olup, yabancı ve kötü asıllı kişiler girmemiştir İlk defa bozulması bu yüzden olmuştur Fakat ondan sonra gelenler iyi kötü demeyip münasebeti olmayan aslında ve cinsinde dirlik sahibi olmayan şehrin oğlanı ise yaramazlara başlama emrini verip tımar ve ziraat isteyenlere bir günde yüz bin akçe tımara hak sahibi oldular Burada dikkati çeken husus 16 yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde sipahilerin artık eskisi gibi aşkla ve şevkle seferlere iştirak etmemesidir Özdemiroğlu Osman Paşa 1584 tarihli han seferine giderken ihtiyaç duyduğu Anadolu halkı arasından kapıkulluğa vermek vaadiyle toplayabilmiştir[10]
Tımar sisteminin bozulma sebeplerinin bir diğeri de, tımar topraklarının hazine veya nüfuslu şahıslar tarafından kendi menfaatleri olarak sattırılması ve bu suretle dirliklerin askeri hizmetle değil, para ile satın alınabilen birer geçim kapısı haline gelmesidir Çeşitli sebeplerle boş kalan (tımar sahiplerinin toprağı üç yıl üst üste işlememesi başka bir sancağa ikamet olarak seçmesi gibi) tımarların verilmesinde idarece çeşitli yolsuzluklar yapılmaktaydı Tımar sahibi olmayan hak kazanmış kimseler dışındakilere, rüşvetle veya iltimasla tımarlar verilmekteydi Bu yolsuzluklara sebep olanların başında ise tımar işlemleriyle görevli “defterdar emirleri” daha sonraları adlandırıldığı şekilde “Defteri Hakani Emirleri” gelmekteydi[11] 17 yüzyılın başlarında 22 sancaktan meydana gelen Rumeli Eyaletlerinde cebelileriyle beraber 33 000 tımarlı sipahi çıkarılırken bu sayı iki binin altına düşmüş, aynı şekilde 18 700 askeri bulunan Anadolu Eyaletinde de tımarlı sipahi adedi bine inmiştir Bu sebeple Koçi Bey başta olmak üzere pek çok Osmanlı müellifi pek çok eser ve risalelerinde tımar teşkilatının bozulma nedenini açıklarken, ıslahı için çeşitli yollar teklif etmişlerdir[12]
Devlet ordunun tımarlı sipahilerinden boşalan askeri gücü takviye için ulufeli kapıkulu ocaklarının mevcudunu aktarmak mecburiyetinde kalmıştır Bu durum devlet merkezinde büyük ve teşkilatlı bir ihtilal kuvvetinin toplanmasına ve her gücün daha fazla devlet işlerine karışma kuvvetini kendisinde bulmasına sebep olmuştur Koçi Bey’e göre Kapıkulu askerlerinin isyan ve zorbalık hareketlerinin mühim bir sebebi eskiden olduğu gibi karşılarında bir muvazene ve tek tip kuvveti olarak tımarlı sipahi ordusunun mevcut bulunmayışıdır Koçi Bey’in tımar sisteminin ıslahı hakkında 1632’de padişaha takdim ettiği biyahlarda teklif etmiş olduğu tedbirler IV Murat tarafından derhal ve tatbik mevkiine bulunmuştur
Koçi Bey Tımar sistemindeki bozuklukların eski usul ve nizamların terk edilerek askeri dirliklerin nüfuzlu devlet adamlarının hizmetkar validelerine verilmesi veya tımarların şehir oğlanı reaya kısmında birtakım kimselerin eline geçmesi olarak değerlendirilmiştir Bunun sonucu olarak sipahi zümresi askeri kuvvetler olarak eski gücüyle birlikte devlet ve cemiyet içindeki itibarlı mevkiini de kaybetmiştir Dolayısıyla Zabt ve Rabıtın bozularak alemin ihtilalin ve son zamanlarda görülen değişmenin sebebini buna bağlamaktadır Yine Koçi Bey’e olduğu kadar siyasi ve idari büyük bulmalarında sebep tımar sisteminin 17 yüzyıldan itibaren bütün özellikleriyle tamamen tavsiye edilmek üzere bulunmasıdır Çünkü sistemin ortadan kalkması devletin aslı kuruluş nizamındaki denge unsurlarını bozmuştur[13]
Sistemin bozulmasında rol oynayan önemli gelişmelerden biriside boşalan tımar ve zanaatların eski konulara aykırı olarak İstanbul’dan verilmeye başlamıştır Bu geleneğin ihdas edilmesiyle de ileri gelen devlet adamları ve vükela boşalan yerleri adamlarına ve akrabalarına verip bunlara aykırı olarak Osmanlı memleketinde olan tımar ve zanaatı seçmelerinde kimi pişmanlık yapmış kimine de mülk olarak vermiş kimine de sıhhatli olanlara emeklilik olarak verip bütün zanaat ve tımarların ileri gelenlerin yemliği yapmışlardı Bu bozukluklar devletin harap olmasına sebep oldu beylerbeylerinde ve sancak beylerinde vezirlerin ve ağalarında müteferrika, çavuş ve katipler, zümresinde dilsiz ve cüce tarifesinde padişah ve nedimlerinden bölük halkının ileri gelenlerinden bir çok tımar ve zanaat mevcuttur Bunlar hizmetkarları ve azatsız kulları üzerine dirlik beratı çıkarmışlardı Dirlikler adamlarının üzerine kayıtlı olup, hasılatını ise kendileri kullanıyorlardı 20-30 veya 40-50 kadar tımar ve zanaat alıp ürünlerini kendilerini yiyen “defter-i hümayun” vaki olunca sırpyallanada mevcut görünsün diye adamlarına iki bin akçe harçlık verip cebe çevşen yerine aba ve lebe giydirip birer semerli beygir ile sefere gönderilirdi[14]
Zanaat ve tımarların İstanbul’dan verilmesi buradan problemin ve kasgonın ortaya çıkması sonucu doğurur Tımar ve zanaat ehliyle ilgili dikkati çeken bir nokta halkın olsun, tımarlı sipahilerin olsun dirlik yerine hep kapıkulu olma arzusunu beslemişlerdi Bu sadece Ali zamanında değil Kanuni devrinden dirlik sahiyozelerinden arzular Bunun bir sonucu olarak da 1623 yılında kapıkulu tarifesi yüz bine ulaştı[15]
Osmanlı Devletinde oluşan bunalım sonucu en kolay yola başvurmuşlardı Toprak gelirlerini satmaktı Devşirme Rüstem Paşa zamanında ilk kez olarak atanmaması ve gelirlerin mültezimlere ihale edilmesi usulü zamanla daha da sertleşerek sipahilerin ellerinden alınmasına kadar gitmiştir Bu durum tımarlı sipahilerin bitmesi anlamına geliyordu Tefecilik ve ticaretten biride serveti hızla bir yola koydu Memurları tımarlarda devletler de yazılandan daha fazla gelir elde edip edilemediğini kontrol edebilmek için görevlendirildiler Bu baskılara eklenen kuraklıklar ve üretim düşüşü eski Osmanlı Tımar düzenini bozmuş ve köylü yoksullaşmıştı[16]
Tımarların zamanla vakıf veya özel mülkiyetle konu olması da bu sistemin aleyhine işlemiştir Paranın değerinde meydana gelen düşüşlerde tımar sahiplerinin maaşlı olmak istemelerine sebep olmuştur Para değerindeki düşüşler başlıca dış talepteki artış veya yerli üretimin artırılmasından kaynaklanmıştır Tımarların dağıtılması işleriyle görevli defter emirlerinin etkili çalışmasına da tımar sisteminin bozulmasına sebep olmuştur
Tımar sisteminin bozulmasının diğer önemli nedeni de tımar gelirlerinin mali güçlüklerden dolayı hazineye mal edilmesinden kaynaklanmıştır Bu amaçla başlangıçta tımarların yeniden yazımı yapılarak tımar sahiplerinin tımarları küçültülüp, fazla kısmı “has” adı altında hazineye mal edilmiş, daha sonraları ise bu topraklar büsbütün alınarak iltizama verilmeye başlanmıştır
Padişahın kapıkulu sayısını arttırması devletin seferlerde Osmanlı mali döneminde önemli değişikliklere yol aştı Ücretleri nakit olarak ödenen kapıkulu için padişah haslarının geliri yetişmeye başlamıştı Aynı zamanda hem savaşta hem iç güvenliğin sağlanmasında dirlik sahibi tımarların katkısı ve önemi azalmaktaydı Bu durumda yapılacak iş dirlik olarak ayrılan toplum devlet geliri içinde küçük dirliklerin, yeni tımarların payını kısmak, bu şekilde elde edilecek miktarları ise büyük dirliklere, yani padişah havarisine ve padişah haslarına aktarmaktı 1550 aralarında başlayan bu büyük akımı 17 yüzyılın ilk yarısında iyice hızlandı[17]
Osmanlıdaki Tımar sistemi halifeler devri, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, İlhanlılar, daha sonra kurulan Türk beyliklerinin ikta sisteminin bir devamı şeklindedir Osmanlı Devleti daha başlangıçtan itibaren tıpkı Anadolu beyliklerinde olduğu gibi yeni fethedilen yerleri bir kısım askeri ve kumandanlara mülk olarak tahsil edilmiştir Bu ise zamanla tımar şekline dönüşmüştür 16 yüzyılın ikinci yarısından sonra bozulmaya başlamıştır Osmanlı devletinin duraklama devri yani Kanuni Sultan Süleyman’ın ölmesiyle başlar 16 asrın sonlarında başlayıp 17 asrın ilk çeyreğine kadar devam etmiş olan celali isyanları ve bu isyanların neticesi olan haydutluk ve eşkıyalık hareketleri Osmanlı ekonomisini son derece sarsmıştı Hayatından emin olmayan köylü çok zaman topraklarını bırakarak şehirlere sığınıyorlardı Köylünün ambarları eşkıyalar tarafından basılmış hayvanları eşkıyalar tarafından ellerinden alınmıştı Borçlarını ödeyemeyecek duruma düşen çoğu köylülerde kaçmışlardı Bir kısmı dağa kaçıp haydutluk yapıyor, bir kısmı da dış ülkelere gidiyordu Yine 6 asrın sonlarında ve bilhassa 7 asrın ikinci yarısında Osmanlı parasının değeri büyük ölçüde düşmüş ve bir enflasyon husule gelmiştir Bunun sebebi bilhassa Amerika dan Osmanlı ülkesine bol miktarda kıymetli maden, özellikle gümüş girmiş olmasında aramak gerekir Para değerinin düşmesine mani olmak için devletçe alınan tedbirler istenen neticeyi sağlayamamıştır İçerdeki bu iktisadi çöküntüye, harp meydanlarındaki yenilgiler de ekleniyor, ülkede anarşi yayılıyor ve devlet otoritesi gittikçe zayıflıyordu[18]
İltimam usulü diye bilinen özel teşebbüsler raiyetindeki intikal faaliyetlerine mevzu teşkil eden mali birim, muhteva veya mekan itibariyle birbirine yakın bir veya birçok vergi kaynağının birleşimini temsil eden ve maliye …… normal olarak yıllık nakdi bir gelir kıymetlidirler muhtasarlardır Yıllık gelirin askeri kıymeti genellikle maliye tarafından tespit edilmiş olarak hazine defterlerinde yer alan mukataabaların muayyen bir yıl için temin edilebileceği azami kıymeti de kendi gayesiyle hareket eden mültezimlerin harekatı ile müzayede şartları içinde taayyün ederdi Mültezimler müzayede konusu olarak mükataayı vaat ettiği gelir ve sebep olacağı masraf ve bırakacağı kar hakkındaki tahminlere göre kıymetlendirildikten sonra devlete yıllık olarak ödeneği kabul edebilecekleri miktara dair tekliflerini yaparlardı Hazine bunlar arasında en yüksek teklifi yapan mültezime tahvil adı verilen genellikle bir ile üç yıl arasında değişen bir devre için olmak üzere o mukataayı vergilendirme hakkını devrederdi
Belirli bir mukataayı vergilendirme hakkı ve salahiyetini muayyen bir süre için almış bulunan mültezim devletin sağladığı mali, idari ve adli kolaylıklarından faydalanarak kanunların çizdiği sınırlar içinde tam bir müte…… gibi hareket eder ve faaliyetine ait hasılatın müzayedede tespit edilmiş ve kendi meşru karı olarak kazanırdı Bu sayede devlet zamanın şartlarına göre çok masraflı olacağı tahmin edilen muazzam bir maliye teşkilatına lüzum olmadan bunlardan ekseri aynı şekiller ile tespit edilmiş bulunan vergi gelirlerini nakden ödemesi icap eden bütçe harcamaları intibaklandırma imkanı buluyor[19]
XVI yüzyılın ortalarına doğru devlete ait vergi haklarının yarıya yakın oranda tımar sistemiyle bölüşür görünen iltimam usulü dünya ekonomisinin geçirdiği istihakların imparatorluk üzerinde kısaca nakdi ekonominin gittikçe önem kazanması şeklinde karakterize edilen tesenlerinin mahnedinde, hızlı bir yayılma temposu içinde bulunmuştur İltizam müessesesi kabale zaman kelimeleri ile karşılanır Her ikisi de bir garanti karşılığı verilmiş bir ruhsat fikrini tazammun eder Kabale sistemi İslam tarihinin ilk devirlerine kadar çıkabilir Bir kimse bir kabale mukavelesini aled eder, bir zemin durumuna gelirse, şartlar mukataa usulüne göre tekerrür eder iltizam usulünde kaydedilen bu gelişmenin arkasındaki temel faktör, devletin artan masraflarını karşılamak üzere mevcut vergi haklarını süratle nakdi mekanizmasını içine katmak zaruretinde bulunması idi Devlet maliyesi, hızla çoğalan masrafların bütçeden yarattığı açıkları kapatmak için para tağşişi, müsadere yani vergiler koyma veya onları yükseltme gibi usuller yanında kısa vadeli iç istikrar mahiyetinde görünen bir metot da artan ölçüde kullanıldı Mültezimlerden yapılan bu iç istikrarın özü şu idi: Devlet, müzayede de tesayyün etmiş olan iltizam bedelinin bir kısmını mültezimden peşin olarak talep ediyordu[20]
Osmanlı devleti kendi mali vaziyetinin gerektiği şekilde ve kendine kaynak sağlayabilecek olan ticari, siyasi ve zirai bir işletmeyi müdefa haline getirebilir Bunun …… önceden değinirken yöntemlerden birini kullanarak tahsil edebilirdi Mukataa Osmanlı Devletinin ilk zamanlarında kullanıla gelmekte olan bir ıstılahtır Devlet gelirlerinden hükümetin kendisince doğrudan doğruya yapılacak harcamalar için ayrılan vergi ya da öteki türden kaynaklara “mukataalar- mukataat” deniliyordu Anlamını işletme biçiminden olan mukataa kurulu düzenini oluşturan gelir yerleri özellikle büyük şehirlerin her türdeki iktidari (ticari ve sanayi işletmelerinden alınan rejimler, vergiler), maden işletmeler, “yasaklamalara aykırı işlerden elde edilen” “cerire”ler, ticari tekel maddelerinden sağlanan gelirler idi Bu biçimdeki mukataa gelirleri dirlik olarak devlet hizmetlerine ayrılmış en önemli kaynak idiler[21]
Osmanlı Devletinde iltizam usulünün uygulanmasına ne zaman başlandığı kesin olmamakla birlikte II Mehmet dönemi olarak belirlenmektedir II Mehmet dönemi veziri Rum Mehmet Paşa zamanında mukataa usulü sisteme dahildi II Mehmet İstanbul’a getirdiği nüfusa koymuş olduğu kira karşılığı vergi farkı taşmaya, geri dönmelere neden olduğundan Lala Şahin Paşa’nın uyarısı üzerine lağvedilmişti Rum Mehmet Paşa’nın sadareti zamanında o vergi Mehmet Paşa tarafından tekrar ihdas edildi…… Ziraat yapılan arazi de genişletildiğinden, bu zamanda birkaç defa alınacak olan mukataa yeni kırsal arazide iltizam usulünün ihyası yine onun idaresi zamanında olmuştur XVI yüzyılın sonuna doğru on tahvil, on vechi iltizam ve bir vechi emanet tabirleri sık geçmektedir Bu durum merkezi kükümetin iltizam sistemine ne denli bağlandığını göstermektedir Osmanlı Devleti idari bölüşüm olarak eyaletler şeklinde öğütlenmesi ve soyut mülkiyeti devlete ait olan miri topraklarda tımar sistemi uygulanıyor olması buna ek olarak merkezin elinden geldiğince ekonomik kaynakları bizzat topladığı bölgeler tahsis etme gayreti içinde bulunması, merkezin harcamaları için ayrılmış bulunan gelirlerin toplanmasında yani uygulamaları gündeme getirmiştir ve bunun sonucu olarak iltizam uygulaması başlatılmıştır[22]
Bütçe açıklarını kapamak gayesiyle masrafları kısma konusunda gösterilen gayretler aşağı yukarı aynı istikametle olmak üzere şu şekilde sonuçlandı Devlet masrafları içinde en büyük bölümü olmakta olan ordu ve bürokrasiye mensup bir kısım maaşlarını devlete terk etmeleri karşılığında bazı mukataalar aynı şekilde yıllık vergiler hazineye ödemeğe devam etmek üzere hayat şartı ile iltizama verilmeye başlandı[23] Bu usulle de devletin herhangi bir gelir kaybına maruz kalmadan bir kısım maaş ödemelerinden kurtulmuş olduğu gibi neyada tımar sistemine benzer tarzda ömür boyunca karı kendisine ait bulunacak bir vergi kaynağını menfaati gereği himaye etmek isteyecek bir [24] …… kavuşmuş oluyordu
Mukataaların kaydı hayat şartı ile iltizam edilmesine doğru gelişen ve tamamen ana kaynağı teşkil eden bütçe zaruretleri 17 yüzyılın ikinci yarısında, özellikle yüzyılın son on altı yılını kaplayan büyük savaş esnasında (1683-1699) dramatik denecek …… vardı Giderek artış gösteren masrafların karşılanabilmesi yeni gelir kaynaklarının bulunmasını gerektiriyordu Sikke tağşişleri, müsadereler ve yeni vergiler konulması veya mevcut vergilerin arttırılması açığı kapamaya yetmeyince iltimamların kaydı hayat şartıyla satılması yoluna gidildi Malikane adı verilen bu sistem daha XVII yüzyılın başlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye’de denenmiş bulunuyordu Ancak mali bir politika olarak kabul edilip yaygın hale getirilmesi II Viyana muhasarasını takip eden ve 1699 Karlofça muahedesiyle sonuçlanan harp arasında 1699’da dır[25]
İKİNCİ BÖLÜM
MALİKANE SİSTEMİNE GEÇİŞ
I MALİKANE SİSTEMİNİN DOĞUŞU
1683’te başlayan Avusturya savaşlarının ortaya koyduğu sıkıntı nedeniyle ortaya çıkan mali krizi gidermek ve devlet hazinesine yeni gelirler sağlamak ve perişan olmasını önlemek için miri mukataaların “kayd-ı hayat” şartıyla “serbestiyet” üzerine malikane olarak “rical-ı devlet” ve “ayan-ı memleket”e iltizama verilmesi için baş defterdar Halil Efendi’nin telhisini “Sadrazam ve ulemayı kiram” uygun görüp imzalamıştır Bunun üzerine 12 Ocak 1695 1 (24 Cemaziyelevvel 1106) tarihinde Hattı Hümayun yayınlanmıştır2
Fermanın amacı; sık sık değişen mültezimlerin mümkün olduğu kadar fazla bir kar sağlamak uğruna tahrip ettikleri vergi kaynaklarını ihya ve idare etmek üzere değişmek bir mültezimin tasarrufuna bırakmaktı Diğer bir ifadeyle tımar ve iltizam usulü kaynaştırılmış olmaktaydı Aslında devlete ait vergi hakları içinde nakdi ödemelerin arasında kaydedilen büyümenin mükellefe doğru uzanan tesirlerinden kaynak olan ve sadece mültezimin zulmünden ibaret sayılmayacak bazı tahripçi neticeler zamanla kendiliğinden ortaya çıkmıştır Osmanlı nizamının yarattığı ve istinad ettiği küçük çiftçi tipi kondu ist… miktarla, çoğunluğunu aynı olarak ödeyeceği vergilerin toplamını nadiren aşan bir isti… hacmine imkan verdiği için mahsulün az olduğu yıllarda yardıma muhtaç bir üniteyi temsil ediyordu Bol mahsul yıllarında bile, Pazar için ihtihal kapasitesi çok düşük bulunan Osmanlı çiftçisi, artan ölçüde nakdileşen vergileri ödemek için ekseriya borçlanmak zorunda kalıyordu Kendisine lüzumlu olan tohum, hayvan, kredi icabında temin edilecek bir koruyucu başlamadığı halde tefecilerin eline düşerek bütün mülkünü ve neticede çiftçilik hürriyetini kaybetme tehlikesi mevcuttur Bu tehlikeye karşı oldukça müessir bir mekanizma rolü oynamış görünen tımar sistemi geriledikçe köy ve kasaba tefecisinin elinden çiftçiyi kızdırarak Osmanlı Nizamının hayati bir problemi haline geldi Bu problemi çözmek siyasi düşünerek uygulamaya koyulan Malikane sistemi, nakdi ekonominin yeni şartlarına intibak ettirilmiş şekli ile tımar ve iltizam usullerini bir terkibi gibi telakki edilebilir3
Fermanın getirdiği sistem aslında mali servetlerin yoğunluğu aslında 17 yüzyılın sonlarında ulaştığı merhalede normal sayılabilecek bir neticesi olmuştur Mukataaların dahilinde bulunan reayayı da himaye edeceği düşüncesi ile askeri zümre mensuplarına kayd-ı hayat şartı ile maaşları karşılığında ikam edilmesine ait tatbikattan, yine aynı mukataaların umumi açık müzayede ile intikal etmek köklü bir aşama sayılmaz Ancak bir kere tesis edildikten sonra malikane sistemi, muhteva ve şumulü bakımından kendisini hazırlayan şartları aşan bir hüviyet kazanmak müteakip… 100-150 yıllık maliye tarihinde tesir ve neticeleri itibariyle önemi küçümsenmeyecek bir müessese gelmiştir
Malikane sistemi ömür boyunca tasarruf olunacak vergi kaynağının gelecek yıllardaki verim kabiliyetiyle gerçek bir menfaatle ilgileneceği tımar sistemine, aynı kaynağa bağlı nakdi gelirler muntazamın her yıl hazineye ödemeye devam edileceği için de iltizam usulüne alt unsurların, zamana uygun olanların sinesinde toplamış olarak ortaya çıkarmıştır Bu da başka bir sistemle devlet yalnız gelecek yılların gelirlerinin idamesini temin etmekle kalmamış ayrıca yepyeni bir gelir kaynağı da bulmuş oluyordu Buna ilave gelir, malikane olarak satışa çıkarılan mukataaların muaccele adı verilen satış bedellerinden meydana geliyordu Bu mukataasının satış bedeli, malikane sahibinin temin edeceği yıllık net karların bir nevi kapitülasyonu tezinde müzayede ye tayin ederdi Aynı bedelin müzayede başlangıcı olarak askeri değerin mukataanın sahibine temin edeceği ortalama yıllık karın devir ve piyasa satışlarına göre 2 ile 10 arasında değişen kolları olarak devlet tarafından tespit edilirdi Genellikle devletin tayin ettiği askeri muaccele miktarı ilan edildikten sonra taliplerin satışla görevli memurun huzuruna gelerek yapmak istedikleri yükseltme miktarını kaydettirme ile devam eder Neticede en yüksek meblağı teklif etmiş olarak satış yapılırdı Tekliflerin hiçbirisi asgari halde ulaşamamışsa satış yapılmazdı Eğer müzayede şartlarına riayet edilmeyerek tespit edilen asgari haddin altında satış yapılmışsa bu satış yükümsüz sayılacak, yeniden müzayedeye başvurulurdu4
II MALİKANE SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ
Malikane sisteminin ihtisası müteakip bütün devleti şamil olarak satılması uygun görülen mukataaların müzayedesine önce İstanbul’da başlamış muayyen sürede satılamayanlar için dahilinde bulundukları eyaletin en kalabalık ve en zengin _______ müzayede edilmek üzere özel memurlar görevlendirilmişti Satışa çıkarılmış olan mukataaların başlangıçta çoğunluğu itibariyle yıllık hasılatı düşük meblağa veren küçük mukataalardı Temin edeceği kar az olacağı için ödeneceği muaccelesi de küçük meblağlar için de kalan bu mukataaların satışa çıkarmayı tercih etmekle hazine mümkün olduğu kadar geniş bir alıcı kitlesini malikane piyasasına çekmeyi arzu etmiştir Nitekim bir kişinin tek başına müaccelesini ödeyemeyeceği derecede büyük olan mukataaların satılması söz konusu olduğu halde mukataayı hisselere bölerek birkaç kişinin müşterek olmasına müsaade edilmiş olması, reayaya da malikane olması sahibi hakkı tanınmış bulunması saikle açıklanabilir5
Müzayede de en yüksek muacceleyi teklif ederek mukataayı satın alan şahsa malikane sahibi olarak haiz olduğu hak ve salahiyetleri tespit edilen bir beraat verilirdi Devlet bu beraatla malikaneye konu olan vergi kaynağının şamil bulunduğu mekan veya mükellefler üzerinde yeni vergi matrahı ile alakalı sahada her türlü mali haklarla birlikte idari ve inzibati hakları da malikane sahibine devretmiş olurdu “Mefruzü’l-kalem ve mektu’lıl- kıdem min külli’l vücuh serbestiyet üzere hayatta oldukça tasarruf” olunmak şartıyla verilen malikaneye idari ve inzibati salahiyeti haiz bulunan müsaade olunmayacağı verilen beraatla tahsis olunurdu
Malikaneci elindeki mukataayı serbestçe satma hakkına da haizdi Sahibi öldüğü zaman vergi kaynağı yeniden muaccele ile satılabilmek üzere devlete ait olduğu halde çeşitli istinal yollarına başvurarak malikanecilerin ölümleri gizli tutulur Veya ölümünden önce başkasına satmış gibi gösterilirdi Bunları önlemek üzere 1709’da malikanenin satışı ile ilgili olarak şu usul kabul edilirdi Malikanesini satmak isteyen şahsen defterdarın karşısında isbat-ı vücut ederek veya gelmesine imkan bulunmadığı, mahalli yetkili maliye memuru durumunda bulunan muhassıl, voyvoda vs tarafından resmi bir yazı ile bildirilecekti Ayrıca satıcı bu şartlara uygun olarak mukataayı sattıktan sonra 40 gün içinde ölürse satışı itibar edilmeyecek mukataalar devlete ait sayılacaktı Özel satışlardan, başlangıçta hiçbir resim… alınmazdı Bunun bazı suiistimale yol açtığı ileri sürülerek 1735’ten itibaren bu şekilde fertler arası malikane alım satımında hazine defterlerinde kayıtlı bulunan mueccelesinin %13’ü kadar bir resim… alınmasına karar verildi
Malikane sahibi satın aldığı mukataasının satış tarihinde devlete temin etmekte olduğu bu hazine defterlerinde “mal” adı altında kayıtlı bulunan yıllık nakdi vergiyi ve bu vergi miktarının %5 ile %20 arasında değişen kalan vs her sene üç taksitle aksatmadan ödemeyi taahhüt ediyordu Bu vergilerin müddetleri içnde ödemeyen malikanecinin mukataası, elinden alınarak yeniden müzayede ile satılırdı Buna karşılık devlete bu vergi miktarını malikane sahibinin rızasını olmadan arttırılamayacağını garanti ediyordu Devlet, mukataaya yeni bir vergi kaynağının eklenmesi veya vergi nispetinin yükseltilmesi gibi istisnai halkı… malikane sahibinde rızası olarak muayyen hatlar dahilinde zamlar yapılıyordu
Vergi kalemine ait hasılatta herhangi bir sebepten geçici olarak büyük çapta bir düşme olduğu taktirde malikane sahibinin müracaatı üzerine yıllık taksitlerin birkaç yıl geciktirilmesine müsaade edilirdi Hasılatın düşmesi geçici değil de sürekli olacağı tahmin edilen bir sebepten doğuyorsa, devlet, defterlerinde kayıtlı bulunan yıllık vergi miktarı talep etmekte ısrar etmeyerek mukataanın net hasılatına razı olur veya malikane sahibini karlı olmakta çıkan mukataayı hiçbir hak ve tazminat iddiasında bulunmaktan kaydı ile hazineye terk etmesine izin verildi
Malikane sahibi aslında ve nizamında devlet tarafından reaya yı korumakla görevlendirilmiş idi Yatırdığı muaccelede bu görev ifaya ait bir nevi derfelat bedeli gibi telakki ediliyordu Kanunların tespit ettiği hadlerin üstünde vergi taih ederek reayaya zulüm ederek görülenlerin malikanesi derhal kaldırılır Yatırdığı muaccelede ise iade edilmezdi Umumiyetle halkın şikayetine dayanarak alınan bu kararların zamanla şikayetler çoğalıp haklı ile haksızı tedkik etmek zorlaşınca haksızlık yapmalarını önlemek için de, bizzat malikanecilere haksızlık yapılmasına ve neticede malikane sistemine olan emniyetin sarsılmasına sebep olabileceği düşünülerek bu şikayetleri değerlendirmekte daha titiz davranmıştır
Malikane sahiplerine tanınan haklar ve malikaneye ait şartların istikrar ve değişmezliğini garanti etmek üzere Şeyh-ül İslam, nakihil eşraf ve kazaskerden müteşekkil bir heyetin nezaret ve maliyeti altına almıştır Bu hukuki ve paralel statü içinde doğup geliştiği cemiyetin şartlarına intibak ettirilmek üzere birbirine zıt istikametteki tesirlerin bu ışında zamam zaman tanınmaz derecelerde değişiklikler göstermekten de geri kalmamıştır6
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MALİKANE SİSTEMİNİN SONU
I MALİKANE SİSTEMİNİN GELİŞMESİ
Devlet hazinesine gelir temin etmek için bu uygulamaya gitmişti Geçici de olsa hazine gelirlerinde bir artış görüldü Fakat buna mukabil zaten eski düzenliğini kaybetmiş bulunan tımar sistemi iyice bozulmuş oluyordu Vüzera haslarından başlayarak, beylerbeyi, sancak beyi ve diğer vazifelerinin dirliklerinin malikane olarak kiralanmasıyla bu vazifeliler fonksiyonlarını icra edemez hale geldiler Çünkü bunlar bu tımar, zemaat ve haslarla yalnızca kendi karınlarını doyurmuyorlardı Bütün bunların üzerine artık talip beylerbeyi, sancakbeyi vs de mühim bir azalma baş gösterdi Devlet ve paşaların ve beylerin bu gelir açığını halktan “medidiye isimli” bu vergiyi toplayarak kapatma yoluna gitti1
Malikane sahası içinde bulunan reaya vergi ödeme kabiliyetine az veya çok tesir etmesi muhtemel her türlü problem ve faaliyeti bakımından malikanenin tasvip ve tasarrufuna kesin bir şekilde bağlı idi, vergi organları dışında hiçbir mahalli otoritenin müdahale etme salahiyeti mevcut değildi Malikane sahibi bu itibarla devletin iktisadi hayatı üzerinde geçiş yetkisi imkanlarla daraltılmış bir hüviyet olarak çıkıyor Vergi kaynağının verimini artırmak üzere bir çok yatırımlar yapması, vergi mükellefi durumunda bulunan müstahsil zümrelerin daha yüksek istihsal kapasitesine erişmelerine istemesi ve bunun için çalışması, menfaati gereği olduğu için beklenirdi Bu şekilde hareket etmiş bulunan malikane sahipleri görülmüştür Bunlar malikaneci tipinin hakim ve yaygın malikaneleri olmaktan uzak, nadir ve istisnai hallerden ibaret görülmekteydi Aslında hakim bulunan nazaran mutalanın yeni basında kalarak vergileri bizzat tahsil etmek üzere yaratılmış görülen malikaneci tipi zamanla iyice belirginleşen şekilde İstanbul’da oturan ve malikanesini iltizamla idare eden bir nevi “rantier” haline getirmiştir Bu itibarla malikane sistemi vergi kaynağının fiili idaresi bakımında iltizam usulü ortadan kaldırılmış, onunla adeta sembiyoz halinde yaşamak üzere bütünleşmiştir
Malikane sistemi, iltizam usulünde neticeleri zamanla çeşitli çok kere birbirlerine zıt istikametlerde önem kazanmaya namzed bazı değişiklikler yaratmakta da geri kalmadı Daha evvel merkezde genel bir büro faaliyeti içinde, bütün imparatorluk mukaataları imparatorluk mültezimlerine onarım olarak müzeyede tahsis ve tevzi edilirken, herhangi bir mukaatanın kaderi ile mümkün olduğu kadar çok kar elde etmek isteyen mültezimden başka ilgilenecek kimse bulmaya imkan yoktu Halbuki malikane sistemi ile birlikte, her mukaatanın kaderine menfaatiyle bağlı belirli bir şahıs ortaya çıkmış bulunuyordu Vergi kaynağına ömür boyunca tasarruf etmek üzere sermaye yatırmış olan bu şahsın hiç yanına hiç uğramasa da makataanın verimi ile ilgilenmesi ile ve mültezimin tarihçi tavrına karşı koymak istemesi beklenebilirdi Ekseri saray ve hükümet çevrelerine mahsup bulunduğu için nüfuzu da fazla olan bu şahıs, malikanenin sahibi olarak mültezimini istediği şartlarda seçebilir ve beğenmediği arz edebilir ve yerine bir başkasını tayin edebilirdi
Malikane sahibinin uzun vadeli menfaatlerini düşünerek alacağı bu kararları iltizam usulünde hiç kimse, hiçbir mukataa için almak mevkiinde değildi Malikaneciler devletin vergi gelirlerinden pay almak üzere devletle mültezim arasına girmiş bir parazit zümreden ziyade, vergi kaynağını, himayesini yüklenen ve bunun karşılığında gelirden belirli oranda hisse alan bir kadro olarak düşünmek de mümkündür Üstelik bu hisseyi muacele adı ile yatırmış olduğu ve zamanla bu sermayenin tarzı olarak alıyordu2
Ayanlık, XVIII yüzyılın ikinci yarısında ve XIX yüzyılın ilk yarısında, imparatorluğun dahili hayatında önemli bir rol oynamıştır Ayan, bir şehir, kasaba, zümre ve dönem içindeki ileri gelen kimseler anlamındadır XVI ve XVII yüzyıllarda Osmanlı memleketinin bir yerleşim merkezindeki ulema ve kapıkulluların mensupımazıl ve emeklileri ile esnaf ve tüccarın önde gelenleri ayandan sayılır ve hepsine ayan-ı belde ayanı, ayan-ı memleket, ayan-ı vilayet veya ayan veya eşraf denirdi XVIII yüzyılda halk ile devlet arasındaki işleri yürüten merkezi hükümete karşı halkın ve halka karşı da merkezi ise resmi ayan, ayzülayan, baş ayan ve reis-i ayan adları verilirdi
Osmanlı klasik döneminde kurumlar görevlerini gereği gibi yaptıklarından ayanların toplum içindeki nüfuzu arttırdığı için yerleşim merkezinin sınırları dışına taşınmazdı Ayanlar XVI yüzyılın ikinci yarısından itibaren memleketin idaresinde ve düzeninde aksaklıkların belirmesiyle önem kazandı Bu devirde halk ile devlet arasındaki işkence aracı ve iş takipçileri olarak faaliyet gösteren ayanların bulunduğu yerin çeşitli ihtiyaçlarını temin etmek, vakıfların tahliyat ve nezaret işlerini yürütmek, satılan malların fiyatlarını tespit etmek, bilir kişilik yapmak, bazı vergilerin tahsil önemini belirlemek, kötü idarecilerin görevlerinden alınan ve yerine iyi yöneticilerin tayin edilmeleri yolunda şehir sakinlerinin isteklerini İstanbul’a arz etmek gibi bir fonksiyonları vardı3
XVI yüzyılın ikinci yarısından itibaren köylere dayanan arazi ve servet kazanan, çiftlikler edinen ayan ve eşraf denilen zümre gittikçe kuvvetlenmekteydi Önceleri bunların vilayet idarelerinde önemli bir role sahip olmadıkları fakat sancak ve kazalara gönderilen beylerbeyliği, sancakbeyleri, kadılar, naipler, mütesellimler, varyadalar yerleri, yeniçeri serdarları gibi görevlilere hitap eden fermanlarda bu zümreden de yardım isteniyordu XVII yüzyılda ortaya çıkan Celali isyanları ve ayrıca tımarlı sipahiliğin ihmal edilmesi yüzünden boş kalan tımarlı iltizama verilince mülezzinlik yoluyla köylüye adeta hakim olan ayanlar, topraklarını terk eden çiftçi ve leventlerin kendilerine sığınmaları ile çalışan ve savaçan nüfus bakımından da kuvvet kazandılar Ayanlar, zenginlikleri ölçüsünde maiyetlerindeki sekban ve levent sayısını arttırdılar
XVII yüzyılda merkezi hükümet, eyaletlerdeki beylerbeyi ve sancak beylerinin yetkilerini daraltmak gibi önlemler almaya başlayınca taşra yönetiminde ayanlığın yükselmesi için zemin hazırladı Asker toplama ve askeri komutanlık yetkileri verilen ayanlar, daha sonra devletin otoritesini aileleri adına sahiplenince adeta derebeyi durumuna geldiler XVII yüzyıldan itibaren yaygınlaşan pişmanlık ve arpalıklara umumiyetle yerli ayanları voyvoda ve mütesellim olarak tayin edilmesi bunların itibarlarının artmasında ve idari yönden de güçlenmelerinde etkili oldu4
|