08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir “İkindi Güneşi” Yavuz Sultan Selim Han
BİR “İKİNDİ GÜNEŞİ”
YAVUZ SULTAN SELİM HAN
Muzaffer Taşyürek
I Selim (yani Yavuz Sultan Selim) tahta oturduğunda her yerden kaynayan Anadolu bir patlamanın eşiğindedir Şah İsmail siyasi ihtirasla Anadolu’da isyanlar ve karışıklıklar çıkartmaktadır
Osmanlı’yla aynı dine ve ırka mensup olan Safevîler kendilerini farklı gösterebilmek için “mezhep” olgusunu öne çıkarmışlardır Şiiliği o zamana kadar olandan farklı yorumlayarak bir “devlet mezhebi” haline getirmişlerdir
Safevîlerin yaptığı Şia mutaassıplığının çok ötesindedir Çünkü Safeviler köken olarak şii değildirler Safevi ekolünün kurucusu Şeyh Safiyüddin, Halvetî tarikatı mensubudur
Safevîler ve Şah İsmail, ümmetin şiî kesiminin bastırılmış duygularını harekete geçirirler Ehl-i Sünnetin saygı duyduğu Hz Ebubekir ve Hz Ömer gibi sahabilere sövme hareketini yaygınlaştırıp, Anadolu ve Ortadoğu’da Emevilerden sonra uyumaya yüz tutmuş fitne hareketini yeniden alevlendirmeye başlarlar Politize olmuş Safevîler şiî halka şirin görünmek ve samimiyetlerini ispat etmek için, hiç biri de Kerbelâ ve Sıffîn’de bulunmamış olan masum sivil sünni halkı “Kerbelâ” ve “Sıffîn” aşkına boğazlamaya, Şahkulu gibi eşkiya liderlerinin başkanlığında Anadolu’da terör estirmeye başlarlar
Şiiliği İran topraklarında kendilerini ayakta tutacak bir meşruiyyet zemini olarak gören Safevîler, Osmanlı’yla aralarındaki siyasi rekabeti Şiî-Sünnî savaşına dönüştürerek, işi sanki inançla ilgili bir meseleymiş gibi göstermeye çalıştılar Barthold’un tesbitiyle “Şiiliği devlet dini olarak ilan eden Safeviler, batıdaki komşusu Osmanlılar’a ve doğudaki komşusu Özbekler’e karşı yaptığı savaşları bir din savaşı gibi gösterme imkânı buldu ” (İslam Medeniyeti Tarihi, s 77)
İşte Yavuz Sultan Selim, bu tehlikeli gidişe dur demek için kendinden sonra geleceklerin İslam bayrağını ta Viyana önlerine kadar güvenle taşımalarını sağlayacak olan adımı atarak, Çaldıran Seferi’ne çıktı
Osmanlı düşmanlığı yapanların büyük ekseriyeti, günümüzde bile olaya Şah İsmail’in perspektifinden bakmaktadır Anadolu’yu kana ve ateşe bulayan Safevî terörünü, bir direniş hareketi olarak lanse etmeye çalışanlar Fuat Köprülü gibi tarihçilerin tesbitlerini görmezlikten gelmektedirler Bu konuda Fuat Köprülü’nün tesbiti şöyledir: “Osmanlı-Safevî kapışmasının temeli inanç farklılığından değil siyasi rekabettendir Din boyası altında şahlanan bu hareketler hakikatte siyasi menfaatlere dayanan tarihi zaruretlerden başka bir şey değildir İran’da da Türkiye’de de saray, idare ve menfaati bunlara sıkı sıkıya bağlı olan ruhanî sınıf, bu taassubu imkan mertebesinde körüklemeye çalışmıştır ” (Fuat Köprülü-W Barthold İs Med Tar S 245-246)
Çaldıran zaferiyle Anadolu’ya hakim olan Yavuz’a bağlılıklarını bildiren Kürt Beyleri bir dilekte bulunurlar Bu dileği, Akkoyunlu divan katiplerinden büyük âlim ve tarihçi Bitlisli İdris şöyle aktarıyor:
“Can-u gönülden İslam Sultanı’na biat eyledik İlhadları zâhir olan âsilerden teberri eyledik Âsilerin neşrettiği dalâlet ve bid’atleri kaldırdık ve Ehl-i Sünnet mezhebi ve Şafiî mezhebini icra eyledik İslâm Sultanı’nın nâmı ile şeref bulduk ve hutbelerde dört halifenin ismini yâd etmeye başladık Cihada gayret gösterdik  Bâki ferman yüce dergâhındır ”
Hedef: Hicaz-Kudüs-Kahire
Anadolu’daki mezhebî görünümlü âsi terörünü ortadan kaldıran Yavuz Sultan Selim, İslâm âleminin kalbi sayılan Hicaz-Kudüs-Kahire üçgeninde yerleşmiş bulunan Memlûkler üzerine yöneldi
Şeyhülislam Ali Cemalî Efendi’nin sefer fetvası ile Sefer-i Hümâyun başladı
Tarihler 24 Ağustos 1516’yı gösterirken Merc-i Dâbık’ta Sultan Kansu Gavri’nin ordusu sekiz saatte imha edilmişti Halife III Mütevekkil esirler arasındadır
Yavuz’un Merc-i Dâbık zaferinin yankıları Avrupa’ya aksettiğinde Papa telaşa kapılarak Fransa Kralına şu mektubu yazar:
“Eğer Selim’in ebedi düşmanları olan Mısır Memlûklerini yendiği doğru ise, uyku esnasında yok edilmememiz için uyanmamızın zamanı geldiği de o kadar doğrudur Yok, eğer Selim Mısırlılar’a galip gelmedi ise, o taktirde biz Tanrı tarafından verilmiş olan bu fırsatı niçin kaçıralım? Sıkışık duruma düşmüş olan Osmanlı’ya neden hücum etmeyelim? Onlara karşı mukaddes Haç’ın sancağını neden açmayalım?”
|
|
|