Prof. Dr. Sinsi
|
Bir “İkindi Güneşi” Yavuz Sultan Selim Han
Şanlı Sultan, sırayla Hama, Humus ve Şam şehirlerini ele geçirir Selahaddin Eyyûbi’nin türbesini ziyaret eder Büyük velî Muhyiddin-i Arabî’nin türbesini ortaya çıkartarak tamir ettirir Mısır seferinin son hazırlıklarını yaparak Sina yarımadasındaki korkunç Tih çölü yolunu hedef alır Bu çölü tarihte geçebilen iki hükümdar vardı Pers İmparatoru Kambiz ve Makedonyalı İskender  Her şeyi göze alan Yavuz, ordusunu Tih çölüne vurur ve Kansu Gavri’nin yerine Memlûk tahtına oturmuş olan Tumanbay’ı Ridaniye’de arkadan vurur 25 bin kayıp veren Tumanbay hazinesini bırakarak kaçar
Büyük İslam âlimi İbn-i Haldun’un daha Yıldırım Bayezid devrinde söylediği “Mısır için Osmanoğlu’ndan başka büyük tehlike yoktur ” sözü tecelli eder
Yavuz Sultan Selim Mısır’ı alınca, şu kıt’ayı söyler:
“El-mülkü lillahi men biz aferin yenîlü metâ
Yerdâ kahren yehyâ nefsuhu derekâ
Levkâne lî ligayr-i kadrü ümmiletün
Fevkat-tûrâbü lakâel-emrü müşterekâ
Bugünkü anlatımla: Mülk Allah’ındır Bir kimse zafere ulaştığı zaman gururlanarak zulmü arttırıyorsa, Allah onu çok aşağı mertebelere indirir O kimse neye gururlanır ki? Şayet benim veya başka bir kimsenin yeryüzünde bir parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah’la ortaklık değil midir?
Hadim-ül Haremeyni’ş Şerifeyn
Yavuz 20 Şubat’ta Kahire’de Melik Müeyyed Camiinde ilk cuma namazını kılar Hatibin minberden, namına hutbe okurken kendisini, “Hakim-ül Harameyni’ş Şerifeyn” (Mekke ve Medine’nin hâkimi) diye tavsif etmesine karşı ruhunda fışkıran kulluk şuuruyla ve Resulûllah (A S ) aşkıyla, hatibe müdahale ederek: “Hayır  biz Hakim-ül Harameyni’ş-Şerifeyn değil, Hadim-ül Harameyni’ş-Şerifeyniz” der Bu muhteşem cevap Mısır halkının kalplerinin fethine vesile olur
Memlûk Sultanlığının ortadan kalkması Avrupa’yı alt üst etti Dünya dengeleri değişmeye başlamıştı Artık Baharat Yolu da Osmanlı’nın eline geçmişti Yavuz’un emriyle kuvvetlendirilmesi istenen Osmanlı Filosu, Akdeniz’de de egemen gücün Osmanlı olacağını gösteriyordu
Çaldıran zaferi ile Harput, Bitlis, Hasankeyf, Urfa, Mardin gibi eyaletleri ele geçiren Yavuz, Suriye ve Mısır’ı da fethederek İslam birliğini sağlamış, Kuzey Afrika’ya doğru yayılarak İslam İmparatorluğu’nun sahibi olduğunu göstermiş oluyordu
Yavuz’un izlediği politika, önceki padişahların Doğu-Batı politikası yanında Kuzey-Güney politikasına da el atıldığının, Osmanlı’nın Mısır ve Akdeniz üzerinden kuzey-güney eksenli olarak yeni bir stratejiye yöneldiğinin göstergesiydi Ancak 20 yüzyılda SSCB’nin ve ABD’nin ele geçirebildiği bu bölge, daha o günlerde Türk’ün siyasi ve stratejik başarısını gösteren bu fetihler ile bölgeye huzur ve barış getirirken, SSCB, ABD ve Batı Avrupa ülkeleri İngiltere ve Fransa bölgeye ancak sömürü, kan, gözyaşı, zulüm ve çatışma taşımışlardı
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı ele geçirmekle elde ettiği avantajlar Osmanlı Devleti açısından en az İstanbul’un fethi kadar önemliydi
Mısır’ın ele geçmesiyle Osmanlı Devleti yeni tarım alanlarına sahip olurken, gümrüklerden ve vergilerden de hazinesine yeni kazançlar elde etmiş oluyordu İstanbul İpek Yolu’nun nasıl son merkezi idiyse, Süveyş de Baharat Yolu’nun son merkeziydi Kızıldeniz yoluyla Hind Okyanusu’na inme fırsatı yakalayan Osmanlı, Akdeniz ticaretini de tamamen ele geçirmenin avantajına sahip olmuştu
Stratejik açıdan da önemli bir üs olan Süveyş limanının ele geçirilmesi, Hristiyan aleminin Şark’a ve Ortadoğu’ya taarruzlarının da önünü kesmiş oluyordu
Mısır’ın ele geçirilmesiyle Hicaz, Bingazi, Nubya ve Cezayir savaşsız ve kansız Osmanlı hâkimiyetine girdi
Mekke şerifi Şeyh Berakat kendi oğlu Ebu Numayy’yı, Yavuz’u tebrik ve itaatini arz eylemek için Mekke ile Medine’nin anahtarları ve “Emanet-i Mukaddese” denilen Hz Peygamber’in (A S ) Uhud’daki kırılan dişleri, Kadem-i Şerif, Naleyn-i Saadet, Peygamberin kılıçları, asâsı, yayı, seccadesi, gasl-ı nebevi suyu, Hz Fatıma’nın gömleği, Hz İmam Hüseyin’in gömleği, 4 halifenin kılıçları, Hz Osman’ın üzerinde şehid edildiği Kur’an-ı Kerim, Hz Peygamber’in Hırka-i Şerifi ve Sancak-ı Şerifi gibi kıymetli eşyalarıyla birlikte Sultan’a gönderdi
Yavuz Sultan Selim büyük bir şan ve şerefle İstanbul’a döndü  
1520 yılında vefat ederken, kendinden sonrakilerin Batı’ya yönelmeleri sırasında arkalarında güvenli bir Anadolu ve Ortadoğu bırakmıştı
Saltanatı kısa sürdü 8 yıllık saltanatı içerisinde Osmanlı Devleti’ne yeni politikalar ve stratejiler çizmişti Büyük âlim Kemal Paşazade onun için yazdığı mersiyesinde şöyle demişti:
Şems-i asr idi, asrda şemsün
Zilli memdûd olur zamanı kasîr
(İkindi güneşi gibiydi; nitekim ikindi vakti güneşin gölgesi uzun olmakla birlikte, zamanı kısadır, çabucak geçiverir )
Allah rahmet eylesin
semerkand
|