08-02-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Barışı Bir Rüya Mı?
Osmanlı'ya Hasret
Protestan Mezhebi'nin kurucusu Martin Luther'in, Osmanlı'nın Avrupa içlerine kadar ilerleyip ortaya koyduğu adaletli sistemle yerli halkın gönlünde taht kurması üzerine, halkı acımasızca sömüren yöneticileri uyarmak amacıyla söylediği şu sözler, Osmanlı'nın insanlık mertebesindeki büyüklüğünü göstermesi açısından çok ilginçtir: "Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa, Osmanlılar’ın idaresi fakirlere daha hayırlıdır "
17 yüzyılda Ruslarla yaptığı savaşı kaybederek Osmanlı Devleti'ne sığınan İsveç Kralı Şarl'ın Osmanlı'dan gördüğü hürmet ve yardımseverlik karşısında şükranlarını dile getirmek için söylediği şu sözler ise çok daha muhteşemdir: " Osmanlılar’ın esiriyim Demirin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar; beni esir ettiler Ayağımda zincir yok, zindanda da değilim Hürüm ve istediğimi yapıyorum Lâkin yine esirim Şefkatin, yüksek kalpliliğin, asaletin ve nezaketin esiriyim Osmanlılar beni işte bu elmas bağa sardılar Bu kadar şefkatli, bu kadar yüksek kalpli, bu kadar asil ve bu kadar nazik milletin arasında hür bir esir olarak yaşamak bilseniz ne kadar tatlı! "
Osmanlı üzerine yaptığı araştırmalar neticesinde, kurduğu düzen ve medeniyete hayran kalan Yunanlı Yazar Michel de Grece, Osmanlı'nın yeri doldurulmaz bir denge unsuru olduğuna şu çarpıcı yaklaşımıyla parmak basıyor: "Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından çok üzüntü duyuyorum Çünkü Osmanlı Devleti dünya dengesini ayakta tutan bir güç olmuştu  "
Daha yakın zamanda Papandreu, kiliselerin mallarına el koyunca Yunanistan'daki papazlar Osmanlı'dan kalma tapularını ellerine alarak yürümüşler ve "Bize bunu Müslüman Osmanlılar bile yapmamıştı ve haklarımıza hep saygılı kalmıştı; sen ne yapmak istiyorsun?!" demişlerdi
1997 yılı Ocak ayında Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nin Başkenti Belgrad'da, 52 gününe giren muhalefet protestolarında açılan pankartlar arasındaki; "Osmanlı Yönetimine Özlem" ve "Nerdesin Ey Osmanlı Yönetimi Altındaki Günler" şeklindeki yazılar protestocuların ilgi odağı olmuş ve hüsnü kabul görmüştü Muhalefet liderlerinden Sırp Yenilenme Hareketi başkanı Vuk Draskoviç, sırpların Osmanlı yönetiminde bile şimdikinden çok daha iyi hayat sürdüğünü, Osmanlıların çok adaletli olduğunu defalarca tekrarlamış; mevcut rejimin Osmanlı adaletinden ders alması gerektiğini belirtmiştir
Batı Osmanlı Barışı'nın Neresinde?
Osmanlı'nın barış, huzur ve istikrar içinde müşterek hayat sürebilme erdemini göstermesi noktasında İtalyan Türkolog Giovani Pampanini, bugün de geçerliliğini koruyan şu orijinal hükme varmıştır: "Barış ve hoşgörü içinde birlikte yaşamak konusunda bugün dünya Osmanlı'nın çok gerisindedir "
Çağın teknolojik imkânlarını sonuna kadar kullanan "Yeni Dünya Düzeni" simsarları; cihanşumûl bir düzen kurmaya muvaffak olan Osmanlıların seviyesine kolay kolay ulaşamayacaklarının sinyalini, dünya ölçeğinde cereyan eden hâdiselerle çoktan vermişlerdir "Tarihin sonu" ve "Medeniyetler Çatışması" gibi komplo teorileri ve sahte kıyamet senaryoları üreten bir sistemin dünya barışını temin etmek bir tarafa; mahallî çatışmaları kızıştırma ve alevlendirmede körükleyici bir misyon üstlenmekten başka bir işe yaramadığı artık gün gibi aşikârdır Netice itibarıyla, Batı Medeniyetinin evrensel barışı tesis etme kabiliyetinden mahrum olduğu; bunalımlar üretmeye daha yatkın özellikler taşıdığı artık iyice anlaşılmıştır
"Barışın sonu" demek olan Osmanlı hakimiyetinin bittiğinden beri bir daha barış ve huzur yüzü görmeyen, karmaşa ve çalkantıların hiçbir zaman durulmadığı coğrafyaların, Osmanlı zamanındaki barış ve istikrara hasret kaldığına olaylar açıkça şahitlik etmektedir Buralara Osmanlı'nın arkasından, sömürge, asimilasyon ve teröre dayanan Batı ve güdümündeki düzenler egemen olunca; barış ve istikrar esası üzerinde yükselen ve kurulması asırlar süren hassas dengeler bozulmuş, barış ve huzurun yerini anarşi ve karmaşanın alması kaçınılmaz hale gelmiştir Yaklaşık bir asırdan beridir bu hal, bu coğrafyaların adeta tabiatı ve kötü talihi olma özelliğini korumaktadır Devlet-i Âlî zamanındaki huzur ve düzen mumla aranmaktadır Altın çağ olarak vasıflandırılan Osmanlı barış ve saadeti halâ özlemle yad edilmektedir
Dünya barış ve istikrarını temin etmesi ve insanlığın aradığı huzur ve refahı sağlaması açısından Osmanlı, halen yegâne alternatif ve şans olarak günümüz toplum ve devletlerine hayat vaad etmektedir Dolayısıyla, dünya devleti olma iddiasındaki güçlerin, özellikle ABD ve Avrupa’nın, hakkını veremedikleri bu işten ötürü Osmanlı'yı model almaları vazgeçilmezdir
Doğuda Yeniden Huzur Ülkesi Olmak!
Bütün bunların bugün bizim açımızdan değeri ve anlamı nedir? Güneş ülke ve ideal devlet olarak vasıflandırılan Osmanlı'nın neresindeyiz? Demokrasi zamanında yaşamamıza rağmen evrensel Osmanlı hoşgörüsüne acaba erişebildik mi? İnsan hakları, özgürlükler ve adil yönetim konularında Osmanlı'nın seviyesine ulaşabildik mi? Osmanlı devrinde ülkemiz bir saadet ve iltica cenneti iken, şimdilerde nasıl oldu da kaosla yatılıp kalkılan, yaşamanın bedelinin ağır olduğu bir hale geldi? Bir zamanlar aleme adalet dağıtır; medeniyet, insanlık ve barış taşırken şimdi bizim muhtaç vaziyete düşmemiz çok hazin değil mi? Her türlü ırktan ve dinden topluluğu kuşatıp engin bir müsamaha gösteren imparatorluk kültürüne sahipken bugün birbirimize karşı tahammülsüzlüğümüz neden? Bu ülkeyi ideolojik cepheleşmelere mahkum etmek, tarihten devraldığımız evrensel özelliklere sahip kültürümüzü kısırlaştırmaz mı?
Bu sorulara verilecek cevaplar nihai anlamda muhakkak şu noktada birleşmelidir: Türkiye, yeniden Doğu’da huzur ve sükûnun, refah ve saadetin mihenk noktası olmalıdır
|
|
|