08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Fransıza Vurulan Tokat: Akka Zaferi
FRANSIZA VURULAN TOKAT: AKKA ZAFERİ
Muzaffer Taşyürek
“Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim! ”
Bu söz, Fransızlar’ın ünlü başkomutanı ve tarihin en önemli şahsiyetlerinden bir kabul edilen Napolyan’a ait 1798 yılında Mısır’ın işgaliyle başlayan Fransız istila programı başarıya ulaşsaydı, kim bilir nerede nihayet bulacaktı Başarıya ulaşsaydı diyoruz, çünkü Napolyon’un Doğu hakimiyeti hayali küçük bir Osmanlı kasabası önünde yok olup gitti Bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akka kasabası önünde Kasabayı savunan komutan yetmişlik bir ihtiyar: Cezzar Ahmed Paşa Ve Batılı tarihçilerin söz etmekten pek hoşlanmadığı bir hezimet Sahi, Napolyon’u bilmeyen yok Ama Cezzar Ahmed Paşa ismini kaç kişi biliyor?
“Ey Mısır halkı! Ben buraya sizin haklarınızı korumak ve o hakları ihlâl edenleri cezalandırmak için geldim Allah’a, onun Peygamberine ve Kur’an’a olan saygım Memlûkler’inkinden fazladır Biz tüm müslümanların dostuyuz Müslümanlara karşı savaş açılmasını isteyen Papa’yı mahvetmedik mi? Yüzyıllar boyunca (Allah razı olsun) Padişah Hazretleri’yle dost, onun düşmanlarıyla düşman olmadık mı? Herkes padişahım çok yaşa diye bağırsın! Onun müttefiki olan Fransız ordusu da çok yaşasın! Memlûkler’e lânet olsun! Halka mutluluk gelsin!”
Bu sözler Napolyon imzasıyla Arapça yazılı olarak, Fransızların 21 Temmuz 1798’de Kahire’ye girmesinden sonra her köy ve kasaba duvarına asılan bildirilerde yer alıyordu
Sinsilik ve ikiyüzlüğün yeni bir örneği olan bildiride, güya Fransız ordusu Memlûk Beyleri’nin nüfuzunu sona erdirmek maksadıyla gelmişti Fransızlar güya halis müslüman ve İslâm padişahının halis dostu idiler Güya Allah’ın evladı ve ortağı bulunmadığına inanıyarlardı Hristiyanlığın teslis akidesine ters düşen bu son ifade, müslümanların dini hislerini istismar yolunda, ne derece yalana baş vurulduğunu göstermekteydi
Kimdi bu Fransızların iki yüzlü ve sinsi politikasının son mimarı Napolyon?
İhtiras ve Kurnazlık
Fransa’nın genç yaşta general olan bu ihtilalci subayı, aslen İtalyan’dı 24 yaşında yüzbaşılıktan generalliğe yükselmişti 27 yaşında orgeneral rütbesiyle Alman ordularını yenince şöhreti dünyaya yayıldı
Avrupa’nın Sezar’dan sonra yetiştirdiği en büyük komutanı olarak kabul edilen Napolyon, “dünya imparatorluğunu merkezi” dediği İstanbul’a gelerek Osmanlı ordusunda görev almak istemiş, fakat bu arzusuna kavuşamamıştı Bu amaç için pasaportu bile hazırlanan Napolyon, kardeşi Josef’e, “istersem hükümet beni Osmanlı’ya iyi bir maaş ve parlak bir sefir rütbesiyle göndermeye hazır Orada büyük Osmanlı’nın topçularını düzenlemek benim görevim olabilir ” diye yazmıştı
Bu ilginin altında yatan, tabii ki öncelikle Fransız çıkarlarıydı Akdeniz ve Ortadoğu’da İngiltere ve Rusya’nın güçlenmesini önlemek, bilhassa Mısır üzerinden Hindistan sularında stratejik üstünlüğünü artırmak isteyen İngilizler’e engel olmak Böylece Fransa’nın ekonomik, siyasi ve askeri çıkarları korunacaktı
Fransa’nın gözü Mısır’da idi Fransız hükümetleri Ortadoğu’ya hakimiyetin Mısır’da kurulacak bir koloni ile gerçekleşeceğinin farkında olarak, uygun ortam kolluyorlardı Osmanlı yönetiminde görülen bozukluklar, idarenin Mısır halkını ve Memlûk beylerini küstürmeleri bu fırsatı doğurmuş gibiydi
Devrin padişahı III Selim, Nizam-ı Cedid adında yeni bir ordu kurmakla meşguldü Bu yeni ordu Avrupa’dan getirilen askeri uzmanlara kurduruluyordu Padişah Avrupa’daki bazı yenilikleri ülkesine taşımak istiyordu Islahat Lâyihaları olarak anılan yenileşme raporları da hazırlatmıştı Fakat bu raporları hazırlayan devlet adamları toplumda ve kurumlarda tam anlamıyla incelemeler yapmadan, toplumun ve devletin gerçekleriyle örtüşmeyen raporlarla sadece göz boyuyorlardı Osmanlı, kendisini tarihe gömmek isteyen Batı’dan batılı reçeteler ithal ederek sosyal ve toplumsal yaralarına çareler aramaya başlamıştı
19 Mayıs 1798’de Tolon limanından ayrılan Fransız donanmasının hedefi son derece gizli tutulmuştu Osmanlı idaresi Fransız donanmasının bu ani hareketi karşısında Mora, Girit ve Kıbrıs’ı tahkim etti Mısır hiç akla gelmeyen hedefti Ne zaman ki 450 parçalık donanmayla 60 bin kişilik Fransız ordusu İskenderiye önlerinde göründü, gerçek o vakit anlaşıldı Ama iş işten geçmişti
Napolyon Mısır topraklarına ayak bastığında siyasi kurnazlığını göstererek, Türkleri hedef almadan, İstanbul yönetimine kırgın ve hatta kafa tutan Memlûk Beyleri’ne yöneldi Böl-parçala-yut taktiği uyguluyordu Önce İskenderiye sonra Kahire’yi ele geçirdi Kurduğu sivil yönetim, iyi hükümetin bir örneğini oluşturuyordu Mısır’da yüzyıllardan beri bu kadar iyi yönetim görülmüş değildi Savaşa rağmen, sulama projelerine başlandı, yeni değirmenler, hastahaneler yapıldı, piyasalarda durum düzeldi ve vergi toplanması iyileştirildi İyi niyetli bir padişahın İstanbul’dan yararlı görebileceği her reform, Kahire Fatihi’nin imzasını taşıyan emirlerde uygulanıyordu
Minareleri bayrak direği diye kullanma saygısızlığı dışında, Napolyon dindar müslümanları memnun etmek için her türlü çabayı gösteriyordu Ulema’ya İslâm öğretilerine büyük saygı duyduğunu söyledi, kendisinin de din değiştirmeğe istekli olabileceğini ima ediyordu Fransızlar’ın girdiği her köy ve kasabaya Arapça olarak özgürlüğe kavuşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bildiriler asılıyordu
|
|
|