Yalnız Mesajı Göster

Ahmed B. Hanbel

Eski 08-01-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmed B. Hanbel




(Ebu Zehra, İslam'da Fıkhi Mezhepler Tarihi, III, 246) İmam Ahmed sahabîlerin icmaının hüccet olduğunu söylerken, onlardan sonra gelenlerin icmaîna bir muhalif görüş olduğu takdirde icmaın geçersiz olduğuna hükmeder Sözkonusu icmaın, dinin kesin kaideleri ve Allah'ın kesin uyulması gereken emirlerinden olmadığını belirtir Zaten farzlara kimsenin muhalif olamayacağını söylemek gereksizdir Demek ki, Ahmed b Hanbel, icma hakkındaki bu görüşüyle fer'î meselelerde yukarda değinilen şekilde geniş bir görüş alanı bırakmaktadır O, ümmetin delâlet üzerinde birleşmeyeceğini kabul ederek, İslâm ulemâsının bir hüküm üzerindeki ittifakına kimsenin karşı duramayacağı doğrudur, der Ama ona göre, birçok meselede icma var sananlar yanılabilirler Buna rağmen hükmünde isabet etmeyen de sevap almaktadır, ihtilafın böylesi rahmet ve kolaylıktır Bir muhalif olup olmadığı bilinmeden icma vardır diye hüküm vermek doğru değildir (İbn Teymiyye, Fetava, I, 406) Hakkında icma vardır denilen bir hüküm, sadece bir kelime olabilir İmam Şafiî de, her asırda her memlekette ihtilâf olduğunu söylemiştir Dinin temel rükünlerinde icma kaçınılmazdır diye tâlî hükümlerde de icmaa zorlanılamaz İmam Ahmed, icma iddiasının yalan olabileceğini, araştırmadan kaçınıp kestirmecilikle icma vardır saplantısına düşülebileceğini, belki insanların ihtilâf ettiklerini ve bunun bilinmediğini, muhalifi bilinmeyen bir icmaın nassların önüne geçtiği takdirde nassların tatil edilmiş olacağını savunmuştur Her icma' icma olmayabilir Her âlimin karşısına karşıt görüsü olduğunu bilmediği meseleler çıkabilir ve âlim o meseleyi geçmiştekilerden aynen iktibas edebilir, fakat onların görüsüne ters bir hadis bulunduğu takdirde hadise uyulması ve hakkında icma vardır denilen meselenin reddi vacip olur; çünkü hadis temel bağlayıcıdır Müctehid, ihtiyatlı olarak "aksini bilmiyorum" demelidir Görülüyor ki İbn Hanbel, mutlak olarak icmaı reddetmez; "bilgi" problemi acısından ihtiyatlı davranır

İmam Ahmed, kölenin şahidliğini kabul ederken, sahabe fetvasına dayanır Çünkü onların fetvası üstündür ve karşısında bir görüş yoktur İhtilâflı sahabe kavillerinden, Kur'an ve Sünnet'e en yakın olanı seçer, veya tercihsiz hepsini naklederek, değişik görüşlerini uygulanma imkânını açık bırakır Kıyastan önce mürsel ve zayıf hadislerle amel eder İmam Malik, Ebu Hanîfe, Süfyân-ı Sevri, Evzaî de mürsel* hadisle amel etmiştir Şâfi bunu zayıf saymış ve bazı sanlarla sahih kabul etmiştir Mürsel hadisler bütün hadislerin yarısı kadar yekün tuttuğundan delil olarak önemli yer tutarlar Burada, muhaddislerin, mürsel hadisi zayıf olarak değerlendirdiklerini, İmam Ahmed'in ise onu sahabe fetvasından sonraki aşamada delil olarak aldığını görmekteyiz İmam Ahmed şöyle der: "Resulullah (sas)'ın hadisini reddedenin helâk olmasına ramak kalmıştır" (İbnu'l Cevzi, Menâkibu'l İmam Ahmed, s 182) Yine, her zaman için geçerli bir görüşü bulunmaktadır: "insanların bu zamanki kadar hadîs talebine muhtaç oldukları bir devir bilmiyorum Birçok bid'at ortaya çıktı Her kim hadisi bilmiyorsa bid'ate düşer"' (İbnü'l Cevzi, age, s 183) Zayıf hadisle amel etmesine gelince hadisin çok zayıf ve ondan başka bir hadis'in olmaması halini şan koşmaktadır Zayıf da denilse, adı hadis olan şeyin, reyden üstün olduğunu söyler Ebu Hanife, Mâlik, Ebû Dâvûd, en-Nesâi, İbn Ebi Hâtim de zayıf hadisi delîl kabul ederler (İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 68) Onun, her hadis bulanın o hadisle hemen amel etmesini savunduğu söylenemez Böyle birinin bulduğu hadisi öncelikle ilim ehline sorması gerektiğini belirtir Çünkü fâkîhlere tabi' olmak dinin selâmetidir (Süfyan b Uyeyne'nin bu sözü için bk el-Kuraşi, el-Cevâhiru'l-Mudîe, I, s 64, 166) Müctehidlerin hükümleri şeriattan ayrı değildir ve avam olanların delillerini bilmek zorunda değildir Burada avam, bilgili ve araştırmacı olup da müctehid seviyesine ulaşamamış mânâsınadır Ahmed b Hanbel'e bir kimse, bir mesele görüşürken: "Ey Abdullah! bu konuda sahih bir hadis yoktur" demiş; İmam Ahmed: "Eğer bu konuda sahih bir hadis yoksa Şafiî'nin bir görüsü var Onun delili bu konudaki en sağlam delilidir" demiştir (es Subki Ma'na Kavli'l İmâmi'l Muttalibî, s 99) Bir hadisin zayıf olması, ona istinad eden hükmün zayıf olması anlamına gelmez, çoğunlukla başka deliller de hadisi desteklemektedir

Ahmed b Hanbel, fıkhını temellendirirken nassları selef gibi almış, onlar gibi anlamaya çalışmıştır Sünnet onda, usul bakımından "ikinci" bir delil gözükse de, fıkhının hayata geçirilmesinde Kur'an ile özdeştir Sünnetin Kur'an'ın zâhiri ile çelişmesi mümkün değildir Sünnet, Kur'an'ı tefsir eder, açıklar, mana ve dalâletini belirler Hüküm koyar Beyan yönüyle Kur'an'a hakimdir Rey mektebi, haber-i vâhidin nassa aykırı olmasında onu kabul etmezken İmam Ahmed, Kur'an'ın zâhirine aykırıdır mantığıyla hadisi reddetmenin sünnetlerin birçoğunu atıl bırakmak demek olduğunu savunmaktadır İmam Ahmed'in çağında hadisler sened, metin, ravi açılarından tasnif ve değerlendirmeye alınmıyordu Ona göre, bir hadis ya sahihtir ya değildir Hasen hadis ayrımı da İbn Hanbel'den sonra yapılmıştır Yalancı denilen bir ravinin bu vasfını kuvvetle ispatlayan çıkmamışsa zayıf* hadis kabul edilmelidir Hadisin ihtiyatla kabulü reddinden hayırlıdır çünkü söz konusu olan nihayetinde bir hadistir Zira kesinlikle mevzu* olmadığı gibi, sahih olma ihtimali de vardır, kıyas yapmaktan evladır Bir örnek olarak "Müsned"inde şu zayıf hadis yer almaktadır: Hz Ömer bölümünde, Ebu Davud Tayalîsi'den nakledilen hadiste, Ebu Avane Davud Evedi'den, Abdurrahman Miseli'den, Eş'as b Kays'tan dinleyerek dedi ki: "Hz Ömer'i ziyarete gitmiştim Ömer karısını dövdü ve bana şöyle dedi: 'Ey Eş'as! Benden üç şeyi belle Ben onları Hz Peygamber (sas)'den işitmiştim: -Adama karısını neden dövdüğünü sorma Okun yanında uyu Üçüncüsünü unuttum"

Muhaddislere göre bu hadis Davud b Yezid'in sağlam olmamasından dolayı zayıf sayılmıştır İbn Hanbel ise bu hadisi nassa aykırı bulunmaması, çokça zayıf ve itikada aykırı olmaması nedeniyle kitabına almıştır İmam Ahmed ashabın görüşlerinde tercihini Resulullah'a yakınlık ölçüsü ile kullanır İhtilâflı görüşlerde tercihi, Hz Ebu Bekir'den itibaren sırasıyla diğerlerine yayılır Nassa aykırı olma durumunda öteki sahabinin kavlini alır Meselâ Hz Ömer'in ayet umumuna bakarak boşanan kadınlar hakkında nafaka vermesine karşılık, Fatıma binti Kays'ın rivayet ettiği hadisin beyanına uyarak bu konuda nafakayı caiz görmez Fatıma'nın kavli, sünnetin beyanına daha uygundur Yani onun "umulur ki Allah bundan sonra bu hal meydana getirir" şeklindeki beyanın anlamının sünnetin beyanına daha uygun düştüğü tercihinde bulunur

Kıyas deliline gelince, İmam Ahmed, hiç kimsenin kıyastan kaçınamayacağını söylemektedir Ancak o, kıyası, şer'î delil olarak zayıf bulur Kıyasa, zorunlu kaldığı durumlarda başvurur Kıyasın dinde bağlayıcı bir delil olmasını ihtiyatla karşılar, buna karşılık maslahatı gözetir Zararı defedici bir düzene dayalı adil bir toplum için en güzel kuralların ortaya konulmasından yanadır Meselâ akidlerde bütün mezhepler içinde en geniş görüşlere sahiptir Şartlarda asıl olan ibahadır, çünkü şer'î bir delil olmadan ihtiyaçlara engel olunamaz, din kolaylığı vaz'etmiştir, bu Resulullah'ın ve selefin yoludur

Alıntı Yaparak Cevapla