Yalnız Mesajı Göster

İmam-İ A’Zam Ebu Hanife Hazretleri

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmam-İ A’Zam Ebu Hanife Hazretleri




Ehl-i sünnetin reisidir Tabiinin büyüklerinden olup fıkhı Hammaddan öğrendi İmam-ı Ca'fer-ı Sadık'ın sohbetinde kemale geldi Fıkhın kurucusudur Tasavvufta çok yüksek ve çok büyük bir veli idi Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır Talebesi pek çok olup, büyük mücahidler, âlimler yetiştirdi Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir
Asıl adı Numan’dır 699 (H 80) yılında Kufe’de doğdu Babasının adı, Sabit’tir Acemistan’ın (İran’ın) ileri gelenlerinden bir zatın soyundan olup, Farisoğullarındandır Dedesi Zuta, İslam dinini kabul etmiş ve hazret-i Ali’ye ikramda bulunmuştu İlim sahibi salih ve kıymetli bir zat olan babası Sabit, hazret-i Ali ile görüşmüş, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını almıştır
İmam-ı A’zam, Kufe’de doğup büyüdü ve orada yetişti Ailesinden çok üstün bir terbiye ve din bilgisi aldı Küçük yaşta Kur’an-ı kerim’i ezberledi ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahiv, şiir ve edebiyatını öğrendi Gençliğinin ilk yıllarında Eshab-ı kiramdan hicri 93 yılında vefat eden Enes bin Malik’i, hicri 87 senesinde vefat eden Abdullah bin Ebi Evfa’yı, hicri 85’te vefat eden Vasile bin Eska’ı, hicri 88’de vefat eden Sehl bin Saide’yi ve hicri 102’de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüştür Bunlardan hadis dinlemiştir
O zaman Kufe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve önemli ilim merkezlerindendi Eski medeniyetlerin yatağı olan Irak’ta değişik dinlere ve sapık itikadlara mensup çeşitli kavimler yaşıyordu Ayrıca itikadı bozuk olan Şia ve Mutezile burada ortaya çıkmış, çölde Hariciler türemişti Diğer taraftan Eshab-ı kiramla görüşüp onlardan Ehl-i sünnet itikadını ve din bilgilerini nakleden Tabiinin büyükleri de orada bulunuyordu Burada hükümet güçlerini ele geçirmek isteyen fırkalar arasında da çetin bir mücadele sürüp gidiyordu İmam-ı A’zam böyle bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce ticaretle meşgul olmaya başladı Bir taraftan da sık sık âlimlerin meclisine gidip onları dinliyordu Bu âlimler kargaşalıkları ve fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet itikadını yayıyorlar ve sapık fırkalarla mücadele edip onların bozuk fikirlerini çürütüyorlardı Kufe genellikle bu tip münazaralara sahne oluyor, hatta bu münazaralar meclislerden, çarşıya pazara taşıyordu Henüz çok genç yaşta olan İmam-ı A’zam da, ailesinden ve gittiği ilim meclislerinden aldığı din bilgileriyle bazan münazaralara katılıyor ve onun üstün kabiliyeti, keskin zekası, derin anlayışı ve çabuk kavrayışlılığı yüzünden okunuyordu Daha ilme başlamadığı halde sapık fırkalara mensub olanlarla yaptığı münazaralarındaki ikna kabiliyeti ve üstün başarıları, zamanın büyük âlimlerinin dikkatini çekmişti Onun bir cevher olduğunu anlayan âlimler, onu ilim öğrenmeye teşvik ettiler O da bu tavsiyelere uyarak ilim öğrenmeğe başladı İlim öğrenmeye başlayışını kendisi şöyle anlatır:
“Bir gün zamanın âlimlerinden Şabi’nin yanından geçiyordum, beni çağırdı ve bana; “Nereye devam ediyorsun?” dedi Ben de; “Çarşıya, pazara!” dedim “Maksadım o değil, ulemadan (âlimlerden) kimin dersine devam ediyorsun?” dedi “Hiçbirinin dersinde devamlı bulunamıyorum” dedim “İlim ile uğraşmayı ve âlimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme! Ben senin zeki, akıllı ve kabiliyetli bir genç olduğunu görüyorum” dedi Onun bu sözü bende iyi bir tesir bıraktı Çarşıyı, pazarı bırakıp, ilim yolunu tuttum Allahü teâlânın yardımı ile Şabi’nin sözünün bana çok faydası oldu
İmam-ı Şabi’nin tavsiyesinden sonra ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeye başladı İmam-ı A’zam önce kelâm ilmini, iman ve itikadı ve münazara bilgilerini Şabi’den öğrendi Kısa zamanda bu ilimlerde parmakla gösterilecek bir dereceye ulaştı İmam-ı A’zam’ın talebesi Züfer bin Hüzeyl şöyle demiştir: “Hocam Ebu Hanife der ki: Önce kelâm ilmini öğrendim Bu ilimde parmakla gösterilir bir dereceye ulaştım Daha sonra Hammad bin Ebi Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine başladım” Fıkıh ilmine nasıl başladığını talebesi Ebu Yusuf ve diğer talebelerinin bir sorusu üzerine şöyle anlatmıştır: “Bu, Allahü teâlânın tevfik ve inayeti iledir O’na daima hamd olsun Ben ilim öğrenmeye başladığım zaman bütün ilimleri göz önüne aldım Her birini kısım kısım okudum Neticesini ve faydalarını düşündüm Sonra fıkıh ilmine baktım Onda âlimlerle, fakihler ile bir arada bulunmak, onlar gibi ahlaklı olmak var Aynı zamanda farzları işlemek, dinin icaplarını yerine getirmek, ibadet etmek de fıkhı bilmekledir Dünya ve ahiret onunla kaim İbadet etmek isteyen onsuz yapamaz Fıkıh, ilimle ameldir
İmam-ı A’zam, fıkıh ilmini Hammad’dan öğrendi Onun derslerini takip ederken huzurunda gayet edepli oturur, söylediği her şeyi ezberlerdi Hocası talebelerini müzakere yoluyla yoklama yapınca, onun dersleri ezberlediğini görürdü ve benim yanımda ders halkasının başına Nu’mandan başka kimse oturmayacak derdi
İmam-ı A’zam’ın hocası Hammad, fıkıh ilmini İbrahim Nehai’den, bu da Alkame’den, Alkame de Abdullah bin Mes’ud’dan, bu da Peygamberimizden öğrenmiştir Hammad’ın derslerine yirmi sekiz yıl devam edip emsalsiz bir dereceye ulaştı, daha ders aldığı sırada fıkıhta tanınıp meşhur oldu Bu hususta şöyle demiştir: “Ben, ilim ve fıkıh ocağında yetiştim İlim erbabıyla beraber bulundum Fıkıhta en değerli bir hocaya devam ettim
Hocası Hammad’ın dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz’a gidip Mekke ve Medine’de çoğu Tabiinden olan âlimler ile görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı Ehl-i beytten Zeyd bin Ali’den, Muhammed Bakır’dan ilim öğrendi Muhammed Bakır ona bakıp; “Ceddimin şeriatini bozanlar çoğaldığı zaman sen onu canlandıracaksın, sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın Şaşıranları doğru yola çevireceksin Allahü teâlâ yardımcın olacak!” buyurmuştur
Tasavvuf bilgilerini Muhammed Bakır, ondan sonra da Silsile-i aliyyenin büyüklerinden olan Ca’fer-i Sadık hazretlerinden öğrendi Yüksek makamlara kavuştu Eshab-ı kiramdan İbn-i Abbas’ın ilmini, Mekke fakihi Ata bin Ebi Rebah’tan ve İkrime’den, hazret-i Ömer ve onun oğlu Abdullah’tan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer’in azatlısı Nafi’den öğrendi Böylece, Eshab-ı kiramdan İbn-i Mes’ud ve hazret-i Ali’den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü Tabiinden öğrendi
İmam-ı A’zam bir gün Halife Mansur’un yanına girdi Orada bulunan İsa bin Musa, Mansur’a; “Bugün dünyanın en büyük âlimi bu zattır” dedi Halife Mansur; “Ey Nu’man, bu ilmi kimden aldın?” diye sorunca, o da şu cevabı verdi: “Hazret-i Ömer’den ilim alanlar vasıtasıyla hazret-i Ömer’den; hazret-i Ali’den ilim alanlar vasıtasıyla hazret-i Ali’den; Abdullah bin Mes’ud’dan ilim alanlar vasıtasıyla da Abdullah bin Mes’ud’dan aldım Bunun üzerine Halife Mansur; “Sen işini gayet sağlam tutmuşsun, ilmi asıl menbaından almışsın” dedi
İmam-ı A’zam, başta Eshab-ı kiramın büyüklerinin ilim silsilesinden olmak üzere dört bin kişiden ilim öğrenip, bütün ilimlerde ve üstünlüklerde en yüksek dereceye ulaşmıştır Şöhreti her yere yayılıp zamanında bulunan ve sonra gelen bütün müctehidler, âlimler, üstün kimseler hatta Hıristiyanlar bile onu hep medhetmiş, övmüştür

Alıntı Yaparak Cevapla