Konu: Gazâlî
Yalnız Mesajı Göster

Gazâlî

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gazâlî




Ömrünün son senelerinde memleketi olan Tûs'da bulunduğu sırada insanlara nasihatı sırasında buyurdu ki:

Bir kimsenin dünyâ ticâreti, âhiret ticâretine mâni olursa, bu kimse bedbahttır, zavallıdır Bir çömlek almak için, altın kupa verene ne denir? Dünyâ, saksı parçası gibidir Hem kıymetsizdir, hem de çabuk kırılır Âhiret ise, altından kupa gibidir, hem çok kıymetlidir, hem de dayanıklıdır, kırılmaz Hattâ hiç tükenmez Dünyâ ticâretinin âhirete yaraması için veCehennem'e sürüklememesi için, çok uğraşmak lâzımdır İnsanın sermâyesi, dîni ve âhiretidir Bu sermâyeyi kaptırmamak için, çok uyanık olmak lâzımdır Dînini kayırmak isteyenler yedi şeye dikkat etmelidir:

1 Her sabah şöyle niyet etmeli; "Kendimin, evlâd ve âilemin rızkını kazanmak, onları kimseye muhtâc bırakmamak, Allahü teâlâya râhat ve temiz ibâdet edebilmek, âhiret yolunda yürüyebilmek için, vâzifeme gidiyorum" demelidir O gün müslümanlara iyilik, yardım ve nasîhat, emr-i mârûf, nehy-i münker yapmayı, kalbinden geçirmelidir Namazda kusûr edenlere, günah işliyenlere, emr-i mârûf yapmalı, onlara göz yummamalıdır Böyle niyet eden bir tüccâr, bir memur, bir öğretmen, bir hâkim ve bir subay, vazîfesini yaptığı kadar, hep sevap kazanır Onun her işi, ibâdet olur Dünyâda kazandığı şeyler de, fazladan kârıdır

2 En az, binlerce insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmelidir Meselâ, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci, iplikçi ve daha nice sanatkârlar, hep onun için çalışıyor O hepsine muhtaçtır Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olur mu? Bu dünyâda herkes yolcudur Geldik gidiyoruz Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lâzımdır Her müslüman böyle düşünmelidir Vazîfesine başlarken, müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir İş görürken niyetin doğru olmasına alâmet, insanlara faydalı olan bir meslek, bir sanat seçmektir Yâni, öyle bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, müslümanlar sıkıntı çekerdi O hâlde, keyf, oyun ve benzerlerine, sanat dense de ve haram işleyenlere sanatkâr ismi verilse de, bunları yapmak ibâdet olmaz Hattâ, haram olmıyan, mübah olan, fakat insanlara lüzûmlu olmayan sanatları seçmemelidir Hadîs-i şerîfte buyruldu ki; "En iyi ticâret, bezzâzlıktır, kumaş satmaktırEn iyi sanat, terziliktir"

3 Dünyâ işleri, âhiret için çalışmaya mâni olmamalıdır Âhiret için ticâret yeri câmilerdir Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, Münâfikûn sûresi, 9 âyetinde meâlen; "Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı hatırlamanıza mâni olmasın!" buyuruyor Halîfe Ömer radıyallahü anh buyurdu ki; "Ey tüccârlar! Önce âhiret rızkını kazanın! Sonra dünyâ rızkına çalışın!" Ticaretle meşgûl olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları âhiret için çalışır, Kur'ân-ı kerîm okur, ders dinler, tövbe ve duâ eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi Kelle kebâbı, sabah çorbası gibi şeyleri çocuklar ve zimmîler satardı Çünkü, müslümanlar, sabah, akşam câmilerde bulunurdu İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah ve akşam değişmektedir Bir hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar"

Yine buyurdu ki; "Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akşam, gidip gelirken birbirleri ile karşılaşırlar Hak teâlâ, (giden meleklere), kullarımı nasıl bıraktınız? buyurur Yâ Rabbî! Namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler Allahü teâlâ da, şâhid olun, onları affettim buyurur"

Müslüman tüccârlar, sanat sâhipleri, gündüzleri de, ezân sesini duyunca, işini hemen bırakıp, câmiye koşmalıdır Büyüklerimiz; "Ticâretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebeb olmaz" (Nûr sûresi: 27) âyet-i kerîmesine mânâ verirken diyor ki: Demirciler vardı Demir döğerken, ezân okununca, çekici kaldırmışken, demire vurmaz, bırakıp namaza koşarlardı Ve terziler vardı İğneyi sokunca, ezân okunduysa, o hâlde bırakıp, cemâate koşarlardı

4 Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikr, tesbîh etmeli, her ân O'nu hatırlamalıdır Dili ve kalbi boş kalmamalıdır İyi bilmelidir ki, o ânda kaçırdığını, bütün dünyâyı verse, bir daha eline geçiremez Gâfiller arasındaki zikrin sevâbı çok olur Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Çarşıya girerken, la ilâhe illallahü, vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü, yuhyî ve yümît, ve hüve hayyün lâ yemût, bi yedi-hil-hayr, ve hüve alâ külli şey'in kadîr, diyen kimseye, iki milyon sevâb yazılır" Cüneyd-i Bağdâdî "kuddise sirruh" buyurdu ki: "Pazarda çok kimse vardır ki, sûfîler halkasında oturanlardan daha kıymetlidirler" Bir kerre de buyurdu ki: "Öyle kimse tanıyorum ki, pazarda her gün üç yüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbîh okumaktadır" Bâzısı demiştir ki, bu kimse, kendisidir

Hulâsa, dîne, ibâdetine yardım niyeti ile dünyâya çalışanlara, hep böyle sevap vardır Yalnız para kazanıp, dünyâ malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrûm kalır Hattâ bunlar, câmide, namazdayken de, kalpleri dükkânın hesâbındadır Fikirleri dağınıktır

5 Dünyâ işlerine çok düşkün olmamalıdır Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir İhtiyâcı kadar dünyâlık kazanınca, âhireti kazanmakla meşgûl olmalıdır Çünkü, âhiret hayâtı sonsuzdur ve ona ihtiyaç daha çoktur ve âhiret ticâretinde iflâs etmek üzeredir İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin hocası Hammâd, ticâret yapardıBaş örtüsü satardı Her gün, iki habbe kazanınca eşyâyı toplar pazardan çıkardı Büyüklerden bâzısı dükkâna, haftada iki gün giderdiBir kısmı da, Cumâ'dan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi Bir kısmı nihâyet ikindiye kadar alış veriş ederdiHepsi ihtiyâcı kadar kazanınca câmiye gider, ibâdetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı

6 Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır Harama yaklaşan zâten, âsî, fâsık olur Kalbine sıkıntı getiren şüpheliyi almamalıdır Zâlimlerle, hîle, hıyânet edenlerle, yemîn ile satanlarla, dükkânında haram şey satanlarla alış veriş etmemelidir Zâlimlere, fâsıklara veresiye satmamalıdır Çünkü, öldükleri zaman üzülür Hâlbuki, zâlimler (yâni müslümanlara ve İslâmiyete eli, dili ve kalemi ile zarar verenler) öldüğü zaman üzülmek günahtır Onlara yardım etmek câiz değildir Velhâsıl, herkesle muâmele etmemelidir Doğru insan aramalıdır

7 Alış veriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldığını, verdiğini iyi ve doğru hesâb etmelidir Kıyâmette, bunların hepsinden hesâb vereceğini bilmelidir Büyüklerden biri, bir bakkalı rüyâda görüp, Allahü teâlâ sana ne yaptı, dedi Önüme elli bin sahife koydular Yâ Rabbî! Bu sahifeler kimlerindir, dedim Elli bin kişi ile alış-veriş yapmışsın Her sahife, bunların birisi ile olan muâmeleni göstermektedir, dediler Baktım, her sayfada bir kimse ile olan muâmelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm, dedi Bir kuruş hîle yapan, bir kuruş hak yiyen, cezâsını çekecektir ve hiçbir şeyin yardımı olmıyacaktır"

Âhiretin dünyâdan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakîr yapar Sonsuz saâdete, ebedî rahatlığa sebeb olacak, birkaç senelik fakîrliğe elbette katlanılır Nitekim birçok kimse, birkaç şey kazanmak için, fırtınalı, karlı havalarda, sıkıntılı yolculuklara; bir rütbeye, dereceye yükselmek için de nice mahrûmiyetlere katlanıyor Hâlbuki, ölüm gelince, bütün kazançlar elden çıkmakta, çalışıp çabalamaları boşuna gitmektedir

Kendisi haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınan İmâm-ı Gazâlî hazretleri helâl kazanmanın önemiyle ilgili olarak buyurdu ki: Helâl kazanabilmek için, önce helâli öğrenmek lazımdır Helâl ve haram meydandadır İkisi arasında şüpheli olanları tanımak güçtür Şüphelilerden sakınmayan, harama düşer

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde Mü'minûn sûresi, elli ikinci âyetinde meâlen buyuruyor ki: "Ey Peygamberlerim! (salevâtullahi aleyhim ecma'în) Helâl ve temiz yiyiniz ve bana lâyık ibâdetler yapınız!" İşte, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bunun için; "Helâl kazanmak her müslümana farzdır" buyurdu ve yine buyurdu ki: "Bir kimse, hiç haram karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur Kalbine, nehirler gibi hikmet akıtır Dünyâ muhabbetini, kalbinden giderir"

(Dünyâlık kazanmak için çalışmak günâh değildir Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak günahtır) Sa'd bin Ebî Vakkâs radıyallahü anh dedi ki: "Yâ Resûlallah!(sallallahü aleyhi ve sellem) Duâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her duâmı kabûl etsin!" Cevâbında buyurdular ki: "Dua kabûl olmak için, helâl lokma yiyiniz!" Peygamber efendimiz diğer hadîs-i şerîlerinde şöyle buyurmuştur:

"Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri haramdır Sonra ellerini kaldırıp duâ ederler Böyle duâ, nasıl kabûl olunur?"

"Haram yiyenlerin ne farzları, ne de sünnetleri kabûl olmaz" (Yâni sevâbına kavuşamazlar)

"On liralık elbisenin, bir lirası haram olsa, o elbise ile kılınan namazlar kabûl olmaz"

"Haram ile beslenen vücûdun ateşte yanması daha iyidir"

"Malın helâlden mi, haramdan mı geldiğini düşünmeyenler, Cehennem'e, neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara acımayacaktır"

"İbâdet on kısımdır, dokuzu helâl kazanmaktır"

"Helâl kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günahsız olarak yatar Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak kalkar"

"Allahü teâlâ buyuruyor ki, haramdan kaçınanlara hesâb sormaya utanırım"

"Bir dirhem fâiz (almak ve vermek), otuz zinâdan daha günahtır"

"Haram maldan verilen sadaka kabûl edilmez Saklanırsa Cehennem'e gidinceye kadar, ona yolluk olur"

Ebû Bekr radıyallahü anh, hizmetçisinin getirdiği sütü içti Sonra helâlden olmadığını anlayınca, parmağını boğazına sokarak kay etti, kustu O kadar zahmetle çıkardı ki, ölüyor sandılar Sonra; "Yâ Rabbî! Elimden geleni yaptım Mîdemde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım" diye yalvardı Ömer radıyallahü anh da, Beyt-ül-mala âit zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içtiği zaman, böyle yapmıştı Abdullah bin Ömer radıyallahü anhümâ buyuruyor ki: "Kanbur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça, kabûl edilmez, faydası olmaz" Süfyân-ı Sevrî buyuruyor ki: "Haram para ile sadaka veren, câmi yaptıran, hayrât yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrâr ile yıkıyan kimseye benzer ki, daha çok pislenir" Yahyâ bin Muâz buyuruyor ki: "Allahü teâlâya itâat etmek, bir hazîneye benzer Bu hazînenin anahtarı duâ, anahtarın dişleri de helâl lokmadır" Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî buyuruyor ki: "Hakîkî îmâna kavuşmak için, dört şey lâzımdır: Bütün farzları edeple yapmak, helâl yemek, görünen ve görünmeyen bütün haramlardan sakınmak ve bu üçüne, ölünceye kadar devâm etmeye sabretmek" Büyükler buyuruyor ki: "Kırk gün şüpheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir" Abdullah ibni Mübârek buyuruyor ki: "Şüpheli olan bir kuruşu sâhibine geri vermeği, bin lira sadaka vermekten daha çok severim" Sehl bin Abdullah Tüsterî buyuruyor ki: "Haram yiyenlerin yedi azâsı, istese de, istemese de günah işler

Helâl yiyenlerin âzâsı, ibâdet eder Hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir" Helâl kazanmanın ehemmiyetini gösteren daha nice hadîs-i şerîfler ve büyüklerin sözleri vardır Bunun içindir ki, verâ sâhipleri haramdan çok sakınmışlardır Bunlardan biri Vüheyb ibni Verd idi ki, nereden geldiğini anlamadan bir şey yemezdi Bir gün annesi, buna bir bardak süt vermişti Sütü nereden aldığını ve parasını nereden verdiğini ve kimden aldığını sordu Hepsini anlayınca, bu koyun nerede otlamış, dediMüslümanların hakkı bulunan bir yerde otlamıştı Sütü içmediAnnesi, oğlum, Allah sana rahmet etsin, iç! dedi O'na günah işlemekle rahmetine kavuşmak istemem, dedi ve içmedi Bişr-i Hâfî'ye (kuddise sirruh), ne yiyip, nereden geçiniyorsun? dediklerinde, "Herkesin yediği yerden Ama, yiyip de gülen ile yiyip de ağlayan arasında çok fark vardır" buyurdu

İmâm-ı Gazâlî hazretleri nefsin istediklerini yapmaz, istemediklerini yapardı İnsanlara nefis muhâsebesi yapmaları gerektiğini bildirirdi Her gün yaptığı işler sebebiyle kendini hesâba çekerdi

Nefsine şöyle hitâb ederdi:

Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddiâ ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun Hâlbuki, senden daha ahmak kim var Ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun Senin hâlin, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca, îdâm edeceklerini bildiği hâlde, zamânını eğlence ile geçiren kâtile benzer Bundan daha ahmak kimse olur mu? Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennem'den biri, seni beklemektedirEcelinin, bugün gelmeyeceği ne mâlum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tâyin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha çok ahmaklık olur mu? O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahlara dalmışsın Allahü teâlâ, bu hâlini görmüyor sanıyorsan, îmânsızsın! Eğer gördüğüne inanıyorsan, çok cüretkâr ve hayâsızsın ki, O'nun görmesine ehemmiyet vermiyorsun! O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Hizmetçin sana itâat etmezse, ona nasıl kızarsın!O hâlde, Allahü teâlânın sana kızmayacağından nasıl emîn oluyorsun! Eğer O'nun azâbını hafif görüyorsan, parmağını aleve tut! Yâhut, kızgın güneş altında bir saat otur! Yâhut da, hamam halvetinde fazlaca kal da, zavallılığını, dayanamıyacağını anla! Yok eğer, dünyâda yaptıklarına cezâ vermeyecek sanıyorsan, Kur'ân-ı kerîme ve yüz yirmi dört bin Peygambere (aleyhimüssalevâtü vetteslîmât) inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış oluyorsun Çünkü, Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 122 âyetinde meâlen; "Günah işleyen, cezâsını çekecektir" buyuruyor Kötülük eden, kötülük görür O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günah işleyince, O kerîmdir, rahîmdir, beni affeder diyorsan, dünyâda, yüz binlerce kişiye niçin zahmet, açlık ve hastalık çektiriyor ve tarlasını ekmeyenlere mahsûlünü vermiyor! Şehvetlerine kavuşmak için, her hîleye baş vuruyorsun ve o vakit Allahü teâlâ kerîmdir, rahîmdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Belki inandığını, fakat sıkıntıya gelemiyeceğini söyleyeceksin Fazla sıkıntıya dayanamayanların, az bir zahmetle, bu sıkıntıyı önlemeleri lâzım olduğunu, Cehennem azâbından kurtulmak için dünyâda zahmete katlanmanın farz olduğunu, demek ki bilmiyorsun Bugün dünyânın bir miktar zahmetine dayanamazsan, yarın Cehennem azâbına ve âhiretteki zillet ve alçaklığa ve tard olmaya, kovulmaya nasıl dayanacaksın? O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Para kazanmak için çok zahmet ve aşağılıklara katlanıyor ve hastalıktan kurtulmak için, bir yahûdî doktorun sözü ile, bütün şehvetlerinden vaz geçiyorsun da, Cehennem azâbının, hastalıktan ve fakirlikten daha acı olduğunu ve âhiretin dünyâdan çok uzun olduğunu bilmiyorsun O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Sonra tövbe ederim ve iyi şeyler yaparım diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişmân olup kalırsın Yarın tövbe etmeyi, bugün etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun Çünkü tövbe, geciktikçe zorlaşır ve ölüm yaklaşınca, hayvana yokuş önünde yem vermeye benzer ve bunun faydası yoktur Senin bu hâlin, şu talebeye benzer ki, dersine çalışmayıp, imtihan günü hepsini öğrenirim sanır ve ilim öğrenmek için, uzun zaman lâzım olduğunu bilemez Bunun gibi, pis nefsi temizlemek için de, uzun zaman mücâhede etmek lâzımdır Ömür, boşuna geçince, bir ânda, bunu nasıl yapabilirsin İhtiyârlamadan önce gençliğin, hasta olmadan önce, sıhhatin ve sıkıntı çekmeden önce rahatlığın ve ölmeden önce hayâtın kıymetini niçin bilmiyorsun? O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Kışın muhtâç olacağın şeylerin hepsini, niçin yazdan hazırlayıp hiç geciktirmiyorsun ve bunları elde etmek için, Allahü teâlânın merhametine, ihsânına güvenmiyorsun? Hâlbuki Cehennem'in zemherîri, kışın soğuğundan az değildir ve ateşinin sıcaklığı, temmuz güneşinden aşağı değildir Bunların hazırlığında, hiç kusur etmiyorsun da, âhiret işlerinde gevşek davranıyorsun Bunun sebebi nedir? Yoksa âhiret ve kıyâmet gününe inanmıyor musun ve kalbindeki bu küfrü, kendinden de mi saklıyorsun? Bu ise, ebedî felâketine sebeptir O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Marifet nûrunun himâyesine sığınmayıp da, öldükten sonra, şehvet ateşinin, canını yakmasından, Allahü teâlânın lütfu ve merhameti ile kurtulacağını sanan bir kimse, kalın elbisesinin himâyesine girmeden, kışın soğuğun, Allahü teâlânın lütfu ile kendisini üşütmeyeceğini sanan kimseye benzer Bu kimse, bilemiyor ki, Allahü teâlâ, birçok faydaları sağlamak için, kışı yaratmış ise de, lütuf ve merhamet ederek, elbise yapılacak şeyleri de yaratmış ve insanlara elbise yapmak için akıl ve düşünce vermiştir Yâni O'nun ihsânı, elbise teminini kolaylaştırmakta olup, elbisesiz üşümemek şeklinde değildir O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahların Allahü teâlâyı kızdırdığı için azâb çekeceğini zannetme ve günahlarımın O'na ne zararı var ki, bana kızıyor deme! Zannettiğin gibi değil Seni yakacak olan Cehennem azâbı, senin içinde ve şehvetlerinden meydana gelmektedir Nitekim, insanın hastalığı, yediği zehirden ve içine giren zararlı şeylerden meydana gelmekte olup, tabîbin sözlerini dinlemediği için, onun kızmasından hâsıl olmuyor O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Ey nefsim! Anladım ki, dünyânın nîmet ve lezzetlerine alışmışsın ve kendini onlara kaptırmışsın! Cennet'e ve Cehennem'e inanmıyorsan, bâri ölümü inkâr etme! Bu nîmet ve lezzetlerin hepsini senden alacaklar ve bunların ayrılık ateşi ile yanacaksın! Bunları istediğin kadar sev, istediğin kadar sıkı sarıl ki, ayrılık ateşi, sevgin kadar çok olur O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!



Alıntı Yaparak Cevapla