Prof. Dr. Sinsi
|
Hacı Bayram-İ Veli
Hacı Bayram-ı Veli
İstanbul'u, Fâtih Sultan Mehmed Hanın fethedeceğini müjdeleyen büyük velî Nûmân bin Ahmed bin Mahmûd, lakabı Hacı Bayram'dır 1352 (H 753)de Anakra ilinin Çubuk Çayı üzerindeki Zülfadl (Sol-Fasol) köyünde doğdu 1429 (H 833) senesinde Ankara'da vefât etti Türbesi, Hacı Bayram Câmiinin kenarında ziyârete açıktır
Nûmân, küçük yaşından îtibâren ilim tahsîline başladı Ankara'da ve Bursa'da bulunan âlimlerin derslerine katılarak; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi din ilimlerinde ve o zamânın fen ilimlerinde yetişti Ankara'da Melîke Hâtun'un yaptırdığı Kara Medresede müderrislik yaparak talebe yetiştirmeye başladı Kısa zamanda, halk arasında sevilip sayılan biri oldu
İlimdeki bu üstünlüğüne rağmen Müderris Nûmân'ın rûhunda bir sıkıntı vardı O, bu sıkıntıdan ancak bir mürşid-i kâmilin huzûruna varmakla kurtulabileceğini biliyor ve bir fırsat gözlüyordu Nitekim bir gün dersten çıktığında yanına birisi geldi ve;
"Ben Şücâ-i Karamânî'yim Kayseri'den senin için geliyorum Sana bir haberim ve dâvetim var " dedi
Nûmân, bu sözlerin sonunda kendisi için mühim bir haberin olduğunu anlamıştı
"Hoş geldin, safâlar getirdin İnşâallah hayırlı haberlerle gelmişsindir Anlat! Anlat!" diyerek hayretle sordu
"Beni şeyhim ve mürşidim Hamîdeddîn-i Velî hazretleri gönderdi ve; "Git Engürü'de (Ankara'da) Kara Medresede Nûmân adında bir müderris vardır Ona selâmımı ve dâvetimi söyle Al getir O bize gerek  " dedi Ben de bu vazîfe ile huzûrunuza gelmiş bulunuyorum "
Müderris Nûmân bu sözleri dinler dinlemez;
"Baş üstüne, bu dâvete icâbet lâzımdır Hemen gidelim " diyerek müderrisliği bıraktı Şücâ-i Karamânî ile Kayseri'ye gittiler Kayseri'de Somuncu Baba diye meşhûr Hamîdeddîn-i Velî ile bir kurban bayramında buluştular O zaman Hamîd-i Velî; "İki bayramı birden kutluyoruz " buyurarak, Nûmân'a Bayram lakabını verdi
Hamîd-i Velî, Nûmân ile başbaşa sohbetlere başlayarak, onu kısa zamanda olgunlaştırdı Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere kavuşturduktan sonra ona;
"Hacı Bayram! Zâhirî ilimleri ve bu ilimlerde yetişmiş âlimleri ve derecelerini gördün Bâtınî ilimleri ve bu ilimlerde yükselmiş evliyâyı ve derecelerini de gördün Hangisini murâd edersen onu seç!" buyurdu Hacı Bayram da, velîlerin yüksek hallerini görerek, kendisini tasavvufa verdi ve bu yolda daha yüksek derecelere kavuşmak için çalıştı Hocasının teveccühleri ile zamânının en büyük velîlerinden oldu
Hacı Bayram-ı Velî, hocası ile hacca gitti Hac vazîfelerini yaptıktan sonra Aksaray'a geldiler Orada hocasının 1412 (H 815) senesinde; "Halîfem, vekîlim sensin " emri üzerine, bu ağır vazîfeyi üzerine aldı Aynı sene hocası vefât edince, defn işleriyle meşgûl olup, cenâze namazını kıldırdı Aksaray'da vazîfesini bitirdikten sonra Ankara'ya döndü Ankara'da dînin emir ve yasaklarını insanlara anlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye, yetiştirmeye başladı Her gün pekçok kimse huzûruna gelir, hasta kalplerine şifâ bularak giderlerdi Talebeleri gün geçtikçe çoğalmaya, akın akın gelmeye başladılar Kısa zamanda ismi her tarafta duyuldu
Bilâhare İstanbul'un mânevî fâtihi olacak olan Akşemseddîn de Osmancık'ta müderrisken şeyhin evliyâlık derecesini duymuş ve ona talebe olmak üzere Ankara'ya gelmişti Fakat şeyhin dükkan dükkan dolaşıp para topladığını görünce, yanına varıp hikmetini sormadan "Evliyâ para mı toplar, buralara boşuna gelmişim " diyerek oradan ayrıldı Zeynüddîn Hafî hazretlerine talebe olmak üzere Mısır'a doğru yola çıktı Haleb'e vardığı gece bir rüyâ gördü Rüyâsında, boynuna bir zincir takılmış ve zorla Ankara'da Hacı Bayram-ı Velî'nin eşiğine bırakılmıştı Zincirin ucu ise Hacı Bayram'ın elindeydil Bu rüyâ üzerine, Akşemseddîn yaptığı hatâyı anlayarak derhal Anakra'ya geri döndü Şehre ulaştığında Hacı Bayram-ı Velî'nin talebeleriyle ekin biçmeye gittiğini öğrendi Tarlaya gitti Fakat Hacı Bayram hazretleri ona hiç iltifat etmediler Akşemseddîn, diğer talebelerle birlikte ekin biçmeye başladı Yemek vakti geldiğinde, insanların ve orada bulunan köpeklerin yiyecekleri ayrıldı Hacı Bayram-ı Velî, talebeleriyle yemek yemeye başladı Yine Akşemseddîn'e hiç iltifat etmeyip, yemeğe çağırmadı Akşemseddîn yaptığı hatâyı bildiği için, kendi kendine;
"Ey nefsim! Sen, Allahü teâlânın büyük bir velî kulunu beğenmezsen, işte böyle yüzüne bile bakmazlar Senin lâyık olduğun yer burasıdır " diyerek, köpeklerin yanına yaklaşıp, onlarla berâber yemeye başladı
Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, Akşemseddîn'in bu tevâzuuna dayanamayarak; "Köse! Kalbimize çabuk girdin, yanımıza gel " buyurup iltifât etti, kendi sofrasına oturttu Sonra ona; "Zincirle zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar " diyerek, onun gördüğü rüyâyı, kerâmet göstererek anladığını bildirdi
Akşemseddîn bundan sonra hocasının yanından hiç ayrılmadı Sohbetlerini kaçırmayarak, kalplere şifâ olan nasihatlarını zevkle dinlemye başladı Hacı Bayram-ı Velî'nin teveccühleri altında, kısa zamanda bütün talebe arkadaşlarının önüne geçti Nefsini terbiye etmekte herkesten ileri gitti
Akşemseddîn'e icâzet, diploma verdiğinde, bâzıları;
"Efendim! Sizde yıllarca okuyan talebelere hilâfet vermediğiniz hâlde, bu yeni gelen Akşemseddîn'i kısa zamanda hilâfet ile şereflendirdiniz?" dediler
Hâcı Bayram-ı Velî de;
"Bu öyle bir kösedir ki, bizden her ne görüp duydu ise hemen inandı Gördüklerinin ve işittiklerinin hikmetini de bizzât kendisi anladı Fakat yanımda yıllardır çalışan talebeler, gördüklerinin ve duyduklarının hikmetini anlayamayıp bana sorarlar Ona hilâfet vermemizin sebebi işte budur " diye cevap verdi
O aradığınız Hacı Bayram
Hacı Bayram-ı Velî, hem talebelerini yetiştiriyor, hem de belli saatlerde câmide insanlara vâz ve nasîhat ediyordu Herkes Hacı Bayram-ı Velî'nin vâzlarına koşuyor, bâzı kerâmetlerini görünce, ona daha çok bağlanıyorlardı Bu şekilde Hacı Bayram'ın etrafında pekçok kimsenin toplandığını gören bâzı hasetçiler, Pâdişâh İkinci Murâd Hana;
"Sultânım! Ankara'da Hacı Bayram isminde biri, bir yol tutturarak halkı başına toplamış Aleyhinizde bâzı sözler söyleyip saltanatınıza kasdedermiş Bir isyân çıkarmasından korkarız!" diyerek iftirâlarda bulundular Bunun üzerine sultan, durumun tetkik edilmesi için iki kişi vazifelendirip;
"O kimseyi hemen gidip huzûrumuza getirin Emrimize baş kaldırıp isyân ederse, zincire vurarak getirin!" emrini verdi
Vazifeli çavuşlar, ellerinde pâdişâhın fermânı olduğu hâlde, Edirne'den kalkıp süratle Ankara'ya gittiler Şehre yaklaştıklarında önlerine, yaşlı, nûr yüzlü bir kimse ile bir genç çıktı Selâmlaştıktan sonra ihtiyâr zât;
"Evlâtlarım! Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?" diye sorunca, onlar da;
|