Prof. Dr. Sinsi
|
İmâm-İ Rabbânî
İMÂM-I RABBÂNÎ
Hindistan'da yetişen en büyük velî ve âlim Âriflerin ışığı, velîlerin önderi, İslâmın bekçisi, müslümanların baştâcı, müceddid, müctehid ve İslâm âlimlerinin gözbebeğidir İnsanların îtikâd, ibâdet ve ahlâk husûsunda doğruyu öğrenmelerini, öğrendikleri bu bilgiler ile amel etmelerini sağlayan, insanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmak için rehberlik eden ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen İslâm âlimlerinin yirmi üçüncüsüdür İsmi, Ahmed bin Abdülehad bin Zeynel'âbidîn'dir Lakabı Bedreddîn, künyesi Ebü'l-Berekât'dır 1563 (H 971) senesinde Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu İmâm-ı Rabbânî ismiyle tanınmıştır İmâm-ı Rabbânî, Rabbânî âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir Hicrî ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı"Müceddîd-i elf-i sânî", ahkâm-ı İslâmiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, "Sıla" ismi verilmiştir Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için ,"Fârûkî" nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, "Serhendî" denilmiştir Bütün bu vasıflarıyla birlikte ismi, İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî Şeyh Ahmed-i Fârûkî Serhendî'dir
Babası ve dedelerinin hepsi, zamanlarının büyük âlimleri, sâlih ve fazîletli kimseleri idiler Babası Abdülehad Efendi din ve fen ilimlerinde yetişmiş, tasavvufta da en son mertebeye ulaşmıştı Gençliğinde ilmi yaymak, insanlara hizmet etmek, doğru yolu göstermek için seyahat ettiği sıralarda, Hindistan'ın meşhûr kasabalarından Skendere'ye gitmişti O memleketten asîl bir âileye mensûb sâliha bir hanım, firâsetiyle Abdülehad Efendinin mübârek bir zât olduğunu anlayıp, ona; "Kendi kucağımda terbiye edip büyüttüğüm, iffet ve ismet cevheri bir kız kardeşim vardır Böyle sâliha bir kızın sizinle nikâhlanmasını arzû ediyorum Bu ricâmı kabûl edeceğinizi umarım " diye haber gönderdi Abdülehad Efendi bir müddet düşündükten sonra teklifi kabûl edip, o kızla nikâhlandı Bu evliliklerinden İmâm-ı Rabbânî hazretleri doğdu (Bkz Abdülehad)
İmâm-ı Rabbânî hazretleri çocukluğunda şiddetli bir hastalığa tutulmuştu Evlerinde büyük bir üzüntü hâsıl olup, vefât edeceğini zannetmişlerdi O zamânın meşhûr velîlerinden ve Abdülkadir-i Geylânî'nin yolunun büyüklerinden Şâh Kemâl Kihtelî Kâdirî'ye götürüp duâsını istediler Şâh Kemâl Kâdirî, İmâm-ıRabbânî'yi görünce büyük bir hayranlıkla bakarak babasına; "Hiç üzülmeyiniz Bu çocuk çok yaşayacak, ilmiyle âmil, büyük bir âlim ve eşsiz bir velî olacak " demiş ve çocuğun elinden tutup, öpmüştü Muhabbetle sarılmalarından dolayı, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin feyzi ve nûru, mübârek vücûdunu kapladı
Şâh Kemâl Kâdirî, İmâm-ıRabbânî hazretleri hakkında çok güzel ve büyük müjdeler verdi İmâm-ıRabbânî yedi-sekiz yaşlarında iken Şâh Kemâl Kâdirî vefât etti
İmâm-ı Rabbânî hazretleri ilk tahsîline, babasından ders alarak başladı Babasından okuyup Arapçayı öğrendi Küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi Sesi güzel olduğundan, Kur'ân-ı kerîmi bülbül gibi okurdu İlminin çoğunu babasından, bir kısmını da zamânının meşhûr âlimlerinden öğrendi Babasından ders aldığı sırada, çeşitli ilimlere âit küçük kitapları ezberledi Babasından aldığı dersleri tamamlayınca, Siyalkut şehrine gidip orada, Mevlânâ Kemâleddîn Keşmîrî'den ilim öğrendi Mevlânâ Kemâleddîn meşhûr âlim Abdülhakîm-i Siyalkûtî'nin de hocası olup, zamânının en yüksek âlimi idi Bâzı hadîs kitaplarını da Şeyh Yâkûb-ı Keşmîrî'den okudu Kâdı Behlûl-i Bedahşânî'den; hadîs, tefsîr ve bâzı usûl ilimlerinde icâzet, diploma aldı On yedi yaşında iken tahsîlini tamamlayıp, bütün ilimlerden icâzet aldı Tahsîli sırasında, Kâdîrî ve Çeştî büyüklerinin kalblerindeki feyz ve lezzeti babasından aldı Babası hayatta iken, talebelere ilim öğretmeye başladı
Bu sırada; Risâlet-üt-Tehlîliyye, Redd-i Revâfid, İsbât-ün-Nübüvve adlı eserlerini yazdı Edebiyâta çok meraklı olup, fesâhatı ve belâgatı, sür'at-i intikâli, zekâsının şiddeti herkesi hayrette bırakıyordu
|