Yalnız Mesajı Göster

İmâm-İ Rabbânî

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmâm-İ Rabbânî




Safer ayının yirmi üçü Perşembe günü, dervişlere, kendi mübârek elleriyle elbiselerini taksim etti Kendi üzerinde pamuklu, sıcak tutan bir elbise bulunmadığı için, havanın soğukluğu tesir edip, tekrar sıtma hastalığına tutuldu ve tekrar yatağa düştü Peygamber efendimiz hastalıktan kurtulup, az bir zaman sonra tekrar hasta olmuşlar ve vefât eylemişlerdi İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bu hususta da ittibâ'ı (uymayı) kaçırmadı Bu hastalıktan evvel hizmetçilerinden birine; "Mangal için şu kadar liralık kömür al!" buyurduBiraz sonra tekrar yanına çağırarak; "Söylediğimin yarısı tutarında kömür al, çünkü bir ses kalbime, o kömürleri yakacak kadar zaman kalmadı diyor" buyurdu Kömürün bir kısmını kendisi için ayırtıp, diğerini çocuklarına gönderdi Kendisine ayrılmış olan miktar, vefât ettiği gün tamâmen bitmişti Bu hastalık zamânında, yüksek ilimleri, çok fazla olarak kendi yüksek oğullarına anlattı Bir gün ince hakîkatleri beyânda o kadar uğraşıyor ve bunun için o kadar konuşuyordu ki, kıymetli oğulları Hâce Muhammed Saîd; "Hazretinizin hastalığı bu kadar konuşmanıza elverişli değildir, bu mârifetlerin beyânını bir başka zamâna bıraksanız nasıl olur babacığım?" diye arzetti Bunun üzerine: "Ey oğlum! Daha zaman ve fırsat var mı? Biliyorum ki, bir başka vakit, bu kadarını söylemeye de kuvvet ve kudret bulamayacağım" buyurdular

Bu günlerde hastalığı şiddetli olmasına rağmen cemâatle namaz kılmağı terketmedi Ancak son dört-beş gün, yalnız başına namaz kıldı Duâları, tesbihleri, salevâtları, zikri ve murâkabeyi, hiçbir eksiklik olmadan yapıyordu Dînimizin ve hocalarının yollarının inceliklerinden hiçbirini terketmiyordu Bir gece, gecenin üçüncü yarısında kalkıp abdest aldı Teheccüd namazını ayakta kıldı ve; "Bu bizim son teheccüdümüzdür" buyurdu

Vefâtından biraz önce, kendinden geçme hâli görüldü Büyük oğlu, bu kendinden geçme hâlinin çokluğu, hastalığın şiddetinden mi, yoksa istiğrâk (nûrlara gömülme) sebebi ile midir, diye arzetti Cevâbında; "İstiğrak sebebi iledir Çünkü, bâzı çok yüksek hâller görünüyor Bunun için onlara teveccüh ediyorum, tâ ki hepsini oldukları gibi görebileyim ve bunlarla her şeyim tamam ve kâmil olsun" buyurdu Bu derin sırlardan kısaca yüksek oğullarının kulaklarına fısıldadı Bu kendinden geçme hâlinden kurtulunca, ciğeri yaralı, kalbi yanık talebelerine elvedâ sözünü hatırlatan, vasiyetlerini söylemeye başladı Bu vasiyetlerin çoğu; mutâbeata, Peygamberimize tâbi olmaya teşvik, sünnete yapışma, bid'atten kaçınma, zikr ve murâkabeye devâm etme hakkında idi

Nasîhatlerinden birinde; "Mezârımı belli olmayan bir yere yapınız" buyurdu Yüksek oğulları arzettiler ki: "Bundan evvel, hazretinizin işâreti ile ağabeyimizin defnedildiği, şerefli ve bereketli yer hakkında; "Benim mezârım orada olacaktır Aynı yerde defnedileceğim" buyurmuştunuz Bu gün de böyle buyuruyorsunuz" "Evet öyleydi Fakat şimdi ben böyle istiyorum" dedi Oğullarının, bunu kabûl etme hakkında durakladıklarını görünce; "Eğer böyle yapmazsanız, şehrin dışında yüksek babamın yanına defnediniz Bu da olmazsa, şehrin hâricinde bir bahçede benim mezârımı yapınız Süslemeyiniz Olduğu gibi bırakınız ki, en kısa zamanda nişânı kalmasın" buyurdu

Hazret-i İmâm kendi kabirleri için buyurdukları iki üç yer hakkında, oğullarında bir duraklama, bir dikkat, hattâ bir şaşkınlık görünce, tebessüm edip; "Serbestsiniz Nereyi münâsip görürseniz, oraya defnediniz" buyurdu Vefât ettiği Safer ayının yirmi dokuzuncu Salı günü, gece kendine hizmet eden hizmetçilerine; "Çok zahmet çektiniz, bu sizin son zahmetinizdir" buyurdu Gecenin sonunda: "Bu gece de bitti, sabah oldu" buyurdu O günün işrâk zamânında; "Bevl edeceğim, bir leğen getirin" buyurdu Getirdiler, fakat içinde kum yoktu "İçinde kum olmazsa sıçrama ihtimâli olabilir" buyurdu O en nâzik zamanda da, en ince hususlara dikkat edip, bevl etmedi ve; "Bu leğeni kaldırın, beni de yatağıma yatırın" buyurdu Dediği gibi yaptılar Kendilerine biraz sonra, vefât edeceksin, abdest almağa vakit bulamayacaksın ilhâmı gelince, abdestini bozmak istemedi ve abdestli olarak rûhunu teslim etmek istedi Sedirin üzerine yatınca, sünnet üzere sağ elini sağ yanağının altına koyup, zikrle meşgûl oldu Büyük oğlu Muhammed Saîd, babasının sık sık nefes aldığını görünce; "Hâl-i şerîfiniz nasıldır babacığım?" diye arzetti "İyiyim ve kıldığım o iki rekat namaz kâfidir" buyurdu Bundan sonra bir daha konuşmadı Yalnız Allahü teâlânın ismini söyledi ve biraz sonra da vefât etti Peygamberlerin büyüklerinin çoğunun son sözleri namaz olmuştur Bu hususta da peygamberlerin Serverine tâbi oldu Vefâtı 1624 (H1034) senesi, Safer ayının yirmi sekizi, güneş hesâbı ile yirmi dokuzu, Salı günü kuşluk vakti vâkî oldu

O ay yirmi dokuz gün idi Peygamber efendimizin vefât ayı olan Rebîülevvel ayının ilk gecesi, Peygamber efendimizin huzûruna kavuştu Hastalık ve hummâ çektiği günler, yaşının sene adedi kadar olup, altmış üç gün idi Hadîs-i şerîfde; "Bir günlük hummâ, bir senenin keffâretidir" buyruldu Çektikleri hastalık, bu hadîs-i şerîfin mânâsına uygun oldu

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin nûrlu bedeni yıkama tahtasının üzerine konulup, elbiseleri soyulunca, orada bulunanlar hazret-i İmâmın namazda olduğu gibi ellerini bağladığını gördüler Sağ elinin baş parmağı ve küçük parmağını, sol elin bileğinde halka yaptı Hâlbuki, oğulları vefâtından sonra, kollarını düzeltip uzatmışlardı Yıkama tahtasına yatırırken, tebessüm etti ve bir müddet bu şekilde kaldı

Yıkayıcı, mübârek ellerini açıp düzeltti Sol tarafa yatırdı, sağ tarafını yıkadı Sağ tarafa yatırıp sol tarafını yıkayacağı zaman, orada bulunanlar, velîlik kuvvetinin bir alâmeti olarak, zâif bir hareketle ellerinin hareket ettiğini, biraraya geldiğini ve eskisi gibi tekrar sağ elinin baş ve küçük parmaklarının, sol elinin bileğinde halka yaptığını gördüler Hâlbuki sağ tarafa yatınca, sağ elin sol el üzerine gelmemesi îcâbederdi Bununla berâber öyle bir kuvvetle sol elini tutmuştu ki, ayırmak ve çözmek mümkün değildi Kefene sardıkları zaman, yine ellerinin bağlandığı görüldü Bu hal iki-üç defâ vâki oldu Nihâyet oradakiler, bunda derin bir mânâ ve gizli bir sır olduğunu anlayıp, bir daha ellerini açmaya uğraşmadılar ve oğulları Hâce Muhammed Saîd; "Mâdem ki, muhterem babam böyle istiyor, böyle bırakalım" buyurdu Peygamber efendimiz hadîs-i şerîfde; "Yaşadıkları gibi ölürler" buyurdu Bu, Allahü teâlânın büyük bir ihsânıdır Dilediğine ihsân eyler O'nun ihsânı boldur

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin cenâze namazını, oğlu Hâce Muhammed Saîd kıldırdı Vefâtında 63 yaşında idi Serhend'de evinin yanında defnedildiDaha sonra Afganistan pâdişâhı Şâh-i Zamân, kabri üzerine büyük ve çok sanatlı bir türbe yaptırdı Vefât haberi, talebelerini ve sevenlerini çok üzüp ağlattı Duyulduğu her yerde gözyaşları döküldü Vefâtı üzerine şiirler yazılmış ve pekçok târih düşürülmüştür Onun vefâtına dayanamayan talebelerinden Muhammed Hâşim-i Keşmî şöyle anlatır: "Vefât ettiği günün akşamı şehrin kenarında virâne bir mescidde, o pahasız hazînenin hayâliyle içim yanıyor, kalbim parçalanıyordu Kalbimden soğuk âhlar çekiyor, gözümden yakıcı gözyaşları döküyordum Ben bu hâlde iken birden hocamın rûhâniyeti gözüküp; "Sabretmek lâzım" buyurdu Binlerce kırıklık ve perişanlık içinde; "Ey efendim, ateşe kim dayanabilir?" dedim "İbrâhim aleyhisselâma uymayı yerine getirmek lâzımdır" buyurdu Böylece, bu kendinden geçmiş âşığın divâneliği arttı, ızdırâbımı ve ona olan muhabbetimi dile getiren şiirler söylemeğe başladım"

Büyük oğlu Muhammed Saîd buyurdu ki: "Yüksek babamı, vefâtından sonra rüyâda gördüm Allahü teâlânın kendisine verdiği büyük nîmetlerden tam neşe ve sevinçle anlatıyordu ve bununla iftihâr ediyordu Kendisine; "Canım babacığım, şükr makâmından hiç kimseye bir nasîb verdiler mi?" diye arzettim "Evet, beni de şükredenlerden eylediler" buyurdu Arzettim ki, Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Şükreden kullar azdır" (Sebe' sûresi: 13) buyruluyor Bu âyet-i kerîmeden anlaşılan, bu cemâatin, peygamberler olduğudur Yâhud da Peygamberlerin en büyük eshâblarıdır Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk gibi deyince; "Evet, öyledir Fakat beni husûsî bir ihsân ve inâyetle, o cemâate dâhil eylediler" buyurdu

Hâce Muhammed Ma'sûm hazretleri buyurdu ki: "Babamı vefâtından sonra rüyâda gördüm Münker ve Nekîr'in suâli nasıl geçti? diye sordum" Buyurdu ki: "Allahü teâlâ merhamet ederek, bereket cihetiyle ilhâm edip; "Eğer sen izin verirsen bu iki melek kabrine gelecek" buyurdu Arzettim ki: "Ey Allah'ım! Bu iki melek de, senin huzûrunda kalsınlar dedim Nihâyetsiz rahmet ve merhametinden bana acıdı ve onları benim yanıma göndermedi" Tekrar; "Kabir sıkması nasıl geçti?" diye sordum "Oldu, fakat çok az oldu" buyurdu

Eserleri:

1) Mektûbât: İslâm âleminde İmâm-ı Rabbânî'nin Mektûbât'ı kadar kıymetli bir kitap daha yazılmamıştır Mektûbât, üç cild olup, beş yüz yirmi altı mektubunun toplanmasından meydâna gelmiştir Kelâm ve fıkıh bilgilerini, tasavvufun mârifetlerini açıklayan uçsuz bir deryâ gibi eşsiz bir eserdir

Mektûbât'ın birinci cildi 1616 (H1025) senesinde talebelerinin meşhûrlarından Yâr Muhammed Cedîd-i Bedahşî Talkânî tarafından toplanmıştır Birinci cildde üç yüz on üç (313) mektup vardır Bu cildin son mektubu, Muhammed Hâşim-i Keşmî'ye yazılmıştır İmâm-ı Rabbânî hazretleri birinci cildin son mektubunu yazınca; "Muhammed Hâşim'e gönderilen bu mektupla resûllerin, din sâhibi peygamberlerin ve Eshâb-ı Bedr'in sayısına uygun olduğundan, üç yüz on üç mektupla birinci cildi burada bitirelim" buyurmuştur

İkinci cildi ise 1619 (H1028) senesinde yine talebelerinden, Abdülhay Pütnî tarafından toplanmıştır Bu cildde Esmâ-i hüsnâ yâni Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde geçen doksan dokuz ismi sayısınca doksan dokuz (99) mektup vardır

Üçüncü cild de İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin vefâtından sonra 1630 (H1040) senesinde talebelerinden Muhammed Hâşim-i Keşmî tarafından toplanmış olup, bu cildde de Kur'ân-ı kerîmdeki sûrelerin sayısınca yüz on dört (114) mektup vardır Her üç cildde toplam beş yüz yirmi altı (526) mektup vardı İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin vefâtından sonra on mektubu daha üçüncü cilde ilâve edilmiştir Böylece toplam mektup adedi (536) olmuştur

Mektûbât'daki mektupların birkaçı Arabî, geri kalanların hepsi Fârisîdir Çeşitli zamanlarda basılmıştır

2) Redd-i Revâfıd: Fârisî olup, Râfızîleri reddeden bu kitabın Türkçesi, (Hak Sözün Vesîkaları) kitabında, bir bölüm olarak, İhlâs Holding AŞ tarafından yayınlanmıştır Arapça'ya da tercüme edilmiştir
3) İsbâtün-Nübüvve: "Peygamberlik nedir?" adı ile Türkçeye tercüme edilmiştir Hak sözün Vesîkaları kitabı içinde bir bölüm olarak yayınlanmıştır AyrıcaArapçası, İngilizceye ve Fransızcaya da tercüme edilmiştir
4) Mebde' ve Me'âd,
5) Âdâb-ül-Mürîdîn,
6) Ta'lîkât-ül-Avârif,
7) Risâle-i Tehlîliyye,
8) Şerh-i Rubâ'ıyyât-ı Abd-il-Bâkî,
9) Meârif-i Ledünniye,
10) Mükâşefât-ı Gaybiyye,
11) Cezbe ve Sülûk Risâlesi

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki:

Edebi gözetmek, zikrden üstündür Edebi gözetmeyen Hakk'a kavuşamaz

Ehlin gönlü için (âilenin gönlünü almak için) günah işlemek ahmaklıktır

Farzı bırakıp, nâfile ibâdetleri yapmak boşuna vakit geçirmektir

Gınâ sâhiplerinin yâni zenginlerin, alçak gönüllü olması güzeldir Fakirlerin ise onurlu olması lâzımdır

İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, daha sonra tasavvuf yolunda ilerlemektir

Kalbin tasviyesi (temizlenmesi); İslâmiyete uymakla, sünnetlere yapışmakla, bid'atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur Zikr ve rehberi, doğru yolu gösteren âlimi sevmek bunu kolaylaştırır

Kalbin birçok şeyleri sevmesinin sebebi, hep o bir şey içindir O da nefsdir

Kâfirlere kıymet vermek, müslümanlığı aşağılamak olur

Kelime-i tevhîd; putlara ibâdeti bırakıp, Hak teâlâya ibâdet etmek demektir

Küfür, nefs-i emmârenin isteklerinden hâsıl olur

Malı zarardan korumanın ilâcı, zekât vermektir

Mübahları gelişi güzel kullanan, şüpheli şeyleri yapmağa başlar Şüphelileri yapmak da harama yol açar

Büyükleri sevmek, saâdetin sermâyesidir Muhabbete müdâhane, gevşeklik sığmaz

Nefs bir kötülük deposudur Kendini iyi sanarak Cehl-i mürekkeb olmuştur

Nefse, günahlardan kaçmak, ibâdet yapmaktan daha güç gelir Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır

Razzâk olan Hak teâlâ, rızıklara kefil olmuş, kullarını bu sıkıntıdan kurtarmıştır

Seâdet, ömrü uzun ve ibâdeti çok olanındır

Seâdet-i ebediyyeye kavuşmak, peygamberlere uymağa bağlıdır

Sohbeti ganîmet bilmelidir Sohbetin üstünlüğü, bütün üstünlüklerin ve kemâllerin üstüdür

Sünnet ile bid'at birbirinin zıddıdır Birini yapınca öteki yok olur

Zâhid, dünyâya gönül bağlamadığı için, insanların en akıllısıdır

Zekât niyeti ile bir kuruş vermek, dağlar kadar altını sadaka olarak vermekten kat kat daha sevapdır

Sâlih ameller İslâmın beş şartıdır Sâlih amelleri yapmadan kalb selâmette olmaz



Alıntı Yaparak Cevapla