Prof. Dr. Sinsi
|
Dâvûd-İ Tâî
Dâvûd-i Tâî, dâimâ hüzünlü hâlde bulunurdu Geceleri Allahü teâlâya yalvarır, duâ eder; "Yâ Rabbî! Sana olan korku ve muhabbetim bende en büyük dert oldu, öbür dertleri düşünecek zaman bırakmadı Senin derdin uykumla arama girdi " der, sabahlara kadar Kur'ân-ı kerîm okur, namaz kılar, istiğfâr edip günahlarına pişmanlığını dile getirir, göz yaşı dökerdi
Geceleri feryâd ederek ağlar; "Ey geceler bana bu gam herkesten fazladır Bu gamla uyumak mümkün değildir Gecelerde aydınlık yolları bulmak mümkün iken yollarda kalmak revâ mıdır? Yâ Rabbî! Beni bundan kurtar Uykuyu gözlerimden gider İbâdetlerimde uyanık ve dikkatli eyle " diye duâ ederdi
Ebû Hâlid der ki: "Bizim evlerimiz karşı karşıya idi Ben gecenin hangi saatinde uyansam, Dâvûd-i Tâî'nin ışıkları yanardı İçerden duâ ve ağlama sesleri gelirdi O, geceleri hiç yatmazdı "
Mârûf-i Kerhî hazretleri; "Dâvûd-i Tâî kadar dünyâya değer vermeyen ve nazarında dünyâ hiç olan bir başka kimse görmedim Onun nazarında dünyânın ve ehl-i dünyânın değeri bir sivrisineğin kanadı kadar bile değildi " buyurdu
Dâvûd-i Tâî'ye göre ilim, amel etmek içindi "Amel edilmeyen ilmin faydası yoktur Bir ilim talebesi, ömrünü ilim öğrenmeye harcarsa, nerede ve ne zaman amel etmeye vakit bulacak " buyururdu
Rebî'i Vâsıtî, Dâvûd-i Tâî'ye seslenerek; "Bana nasîhat eyle " dedi O da; "Dünyâ hayâtında oruçlu gibi ol Ölüm geldiğinde bayram sevinci içinde, halktan yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçıp kendini mesûd kıl Dilini koru Lüzumsuz şeylerden kaçın Dünyâ ile çok az ilgilen Âhirete götüreceğin şeyler nisbetinde dünyâ ile ilgilen " buyurdu
Dâvûd-i Tâî hazretleri çok az görüştüğü insanlardan zaman zaman kendisinden nasîhat isteyen kimselere şöyle buyurmuştur:
"Her nefs, dünyâdan susuz olarak gidecektir Ancak Allahü teâlâyı zikreden kullar bundan müstesnâdır "
"Uzun emele dalan bir kul, üzerindeki kul borçlarını unutur ve tövbe etmeyi sonraya bırakır Siz böyle yapmayınız "
"Her an kusur ve günahları çoğalan, kabahatları yenilenen bir kul, nasıl olur da üzülmez "
"Dünyâya düşkün kimsenin, insanlardan ayrı yaşamasının ve uzlete çekilmesinin bir faydası olmaz Dostu, Allahü teâlâ, nasîhatçısı Kur'ân-ı kerîm olmayan kimse, şüphesiz yolu şaşırmıştır Onun uzleti uygun değildir "
"Dünyâyı sevenler, dünyâlıkları için âhiretlerini terkediyorlar Sen, Allahü teâlânın emirlerini yapabilmek için dünyâyı terket "
"Senin ayıplarını araştıran, kötü insanlarla arkadaş olma "
"Hayâtımda, gece ibâdet edenlerden başka hiç kimseye imrenmedim "
Vefâtından bir gün önce kendisini ziyâret eden zât şöyle anlatmıştır: "Hazret-i Dâvûd'un hastalandığını duydum ve ziyâretine gittim Hava çok sıcaktı Evine geldim, yastık yaptığı bir kerpicin üzerine başını koymuş, hem çok ızdırap çekiyor, hem de Kur'ân-ı kerîmden, Cehennem ateşi geçen bir âyet-i kerîmeyi okuyor, onu durmadan tekrar ediyordu "Açık havaya çıkarayım ister misin?" dedim Cevâben; "Hayâtımda nefsim, bana hiç bir isteğini kabûl ettirememiştir Nefs için, böyle bir şey istemekten Allahü teâlâya sığınırım Ben ölünce, şu duvarın arkasına gömünüz ki beni kimse görmesin Sağlığımda uzlet ve yalnızlıkta idim, ölünce de öyle, kimsenin görmediği bir yerde yatayım " dedi Benimle helâllaştı "
Vefât ettiği gece sabaha kadar Kur'ân-ı kerîm okumuş, duâ ve zikirde bulunmuş, uzun uzun ağlamıştı Namaz kılarken uzun rükû ve secdeler yapmıştı Secdeden uzun müddet başını kaldırmadığını gören annesi merak edip yanına vardığında, rûhunu Hakk'a secdede teslim etmiş olduğunu gördü
Vefât ettiğinde semâdan bir ses; "Ey insanlar! Dâvûd, Allahü teâlânın rahmetine kavuşmuştur Allahü teâlâ ondan râzı olmuştur " diyordu
Salât bin Hâkim diyor ki: "Dâvûd-i Tâî'nin vefât edeceği gece, nur ve çok melekler gördüm "Cennet-i âlâ, Dâvûd'un gelişi için süslenip, hazırlandı Dâvûd murâdına erdi " diyorlardı Birisi, o gece rüyâsında Dâvûd-i Tâî'yi gördü; "Artık zindandan kurtuldum " diyordu Sabah olunca rüyâyı anlatmak için evine geldiğinde onu vefât etmiş buldu Vefât haberi Bağdât'ta çabuk duyuldu Cenâzesini taşımakla şereflenmek için binlerce insan toplandı Kabrin başında İbn-i Semmâk, "Ey Dâvûd! Kendini, kabir zindanına konmadan önce dünyâda hapsettin Hesap günü gelmeden önce, sen kendini hesâba çektin Sen geceleri insanlar uyurken uyumazdın İnsanlar kaybederken, zarar yaparken, sen kazanırdın İnsanlar batarken sen selâmette idin Bugün Allahü teâlânın rahmetine ve Rıdvânına kavuşursun " dedi O sözünü bitirince, Ebû Bekr-i Nahşebî kalkıp, Allahü teâlâya hamd ve Resûlullah'a selâmdan sonra; "Yâ Rabbî! İnsanlar sâdece bildiklerini söylediler Allah'ım sen onu rahmetinle bağışla, onu kendi ameline bırakma " diye duâ etti
Dâvûd-i Tâî'nin vefâtından sonra halîfeleri, Ahmed el-Antâkî, Sa'dûn-ı Mecnûn ve yerine vekîl bıraktığı Mârûf-i Kerhi onun tasavvuftaki yolunu devâm ettirdiler İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak, onların dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa ermelerine vesîle oldular
SECDEDE VEFÂT ETTİ
Bir kimse anlatıyor, duydum ki Dâvûd Tâî,
Hastalanmış yatıyor, hava da güzel idi
Ziyâret maksadıyle, gittiğimde yanına,
Gördüm koymuş başını, kerpiçten yastığına
Hem ızdırap çekiyor, hem Kur'ân okuyordu,
Bir âyeti durmadan, hep tekrar ediyordu
O âyetin mânâsı, şöyle idi meâlen:
"Cehennem'de şiddetli, azap var ebediyyen "
Dedim ki: "Dışarıda, çok güzel bir hava var,
Dışarı çıkarayım, isterseniz bir miktar "
Buyurdu ki: "Ömrümde, hiç uymadım kendime,
Böyle şey istemekten, sığınırım Rabbime,
Ölürsem gömün beni, şu duvar arkasına,
Görmesin kimse beni, vasiyettir bu sana "
Muhterem vâlidesi, anlatır ki şöylece;
Oğlum, ibâdet ile, sabahladı bir gece
O gün sabaha kadar, namaz kıldı huşûyla,
Sonra da ağlıyarak, meşgûl oldu duâyla
En son vardı secdeye, bekledi uzun mikdâr,
Kaldırmadı başını, fecir sökene kadar
Merak ettim doğrusu, onun bu durumunu,
Bir de baktım secdede, teslim etmiş rûhunu
Vefât ettiği gece, bir ses geldi gâibden,
İşitti cümle âlem, şöyle diyordu aynen:
"Bilin ki Dâvûd Tâî, Rabbine kavuşmuştur,
Cennet nîmetleri, şimdi onun olmuştur
Cennetler hazırlanıp, süslendiler hep ona,
Ne mutlu Dâvûd'a ki, tam vardı murâdına "
Onun cenâzesini, taşımak gâyesiyle,
Binlerce kişi gelip ağladı gözyaşıyle
Hazret-i İbn-i Semmâk, gelip cenâzesine,
Şu târihî sözleri, söyledi kendisine:
"Zâten ölü gibiydin, sen ecelin gelmeden,
Görmüştün hesâbını, hesâba çekilmeden "
Sen onun hürmetine, affeyle yâ Rab bizi,
Âhiret derdi ile, dertlendir hepimizi
HESAPTAN KURTULUŞ YOKTUR
Bir gün, Halîfe Hârûn Reşîd, Ebû Yûsuf'a; "Beni, Dâvûd'un yanına götür Onu ziyâret edeceğim Nasîhat isteyip, duâsını alacağım " dedi Bunun için kalkıp, Dâvûd'un evine gittiler İçeri girmek için izin istediler Fakat içeri girmeye izin alamadılar Annesine ricâ ettiler Annesi oğluna; "Evlâdım, müsâde et de içeri girsinler " deyince, o; "Anneciğim, dünyâ ehli ile benim ne işim vardır? Onları görünce, dünyâyı hatırlıyor, âhireti unutuyorum Bunun için beni mâzur gör " dedi Annesi tekrar ricâ edince, kırmadı; "Ey benim Allah'ım!"Annenin hakkını gözet, zîrâ onun rızâsı benim rızâmdır " buyurduğun için kapıyı açıyorum " dedi Halîfe Hârûn Reşîd ile İmâm-ı Ebû Yûsuf içeri girdiler Dâvûd-i Tâî ile müsâfeha yaptılar Hârûn Reşîd'in elini tutunca, onun ellerinin nâzik bir el olduğunu belirtti ve; "Ey Halîfe! Bunca zaman ömür ve saltanat sürdün İnsanlara hükmettin Sakın zulme meyletme Zîrâ hesaptan kurtuluş yoktur " buyurdu
Dâvûd-i Tâî'nin bu tesirli sohbetini dinleyen halîfe kendinden geçip, göz yaşları döktü Duâsını istedi Duâdan sonra bir kese altın verdi ve; "Kendi öz malımdandır ve helâldir, alınız " dedi Halîfenin hediyesini ve ricâsını kabûl etmeyen Dâvûd-i Tâî; "Size mübârek olsun Bizim böyle şeylere ihtiyâcımız yoktur Babamdan kalan mal ve mülk satıldığında elime geçen altınlar bize yeter Rabbim o paralar bittiğinde işimizi bitirip bizi başkalarına muhtaç kılmasın O kendisine yapılan duâları reddetmez İzzeti hakkı için kabûl eder " buyurdu
Hârûn Reşîd ve İmâm-ı Ebû Yûsuf keseyi alıp gittiler Dâvûd-i Tâî'nin vekilharcına giderek parasının mikdârını sordular Vekilharcın bildirdiği mikdârı hesab ettiler Bu ölçüye göre parası hesap edildiğinde şeyhin vefât edeceği günü buldular Nakledilir ki hesab edilen gün geldiğinde İmâm-ı Ebû Yûsuf; "Gidin bakın bugün Dâvûd-i Tâî vefât etmiştir " buyurdu Gidip baktıkları zaman vefât ettiğini öğrendiler İmâm-ı Ebû Yûsuf onun hakkında; "Duâsı makbûldür Allahü teâlânın indinde yeri seçilmişlerin yanıdır " buyurdu Biraz sonra haberci, Dâvûd-i Tâî'nin ölüm haberini getirdi
ASLANDAN KAÇAR GİBİ
Dâvûd-i Tâî dünyâ malına aslâ kıymet vermezdi Vefâtından önce ziyâret edenler yastığının kerpiç, yiyeceğinin bir çanak suya batırılmış kuru ekmekten ibâret olduğunu görmüşlerdi Dünyâ hakkında şöyle buyurdu: "Eğer selâmette olayım dersen, dünyâya, haydi sana selâm olsun, diyerek vedâ et Eğer kerâmet istersen âhirete, sen nazarımda ölü gibisin, diyerek cenâzesini kılmak üzere tekbir al ve Allahü teâlâyı dileyen tasavvuf yolcusunun alâmeti dünyâya rağbet etmemek, dünyâdan zarûret mikdârıyla yetinmek, fazlasını arayıp sormamaktır ve yükün, uzun yola çıkacak birinin ağırlığı kadar olsun Sakın bundan fazla dünyâlığı kalbinize yerleştirmeyin ve ey insanlar! Dünyâyı isteyenler, nefislerinin isteklerine karşı acelecidir Dünyâ hesâbıyla bedenlerini yorarlar Hâlbuki dünyâya rağbet, dünyâ ve âhirette yorgunluktan başka bir şey değildir Zâhidlik ise dünyâda ve âhirette rahatlıktır Öyle ise arslandan kaçar gibi dünyâyı isteyen insanlardan kaçmalıdır "
NE İÇİN ŞEREFLİYDİ?
"Hangi güzel yüz ki, toprak olmadı?
Hangi tatlı göz ki, yere akmadı "
Bir şarkıcı kadından, duyunca bu sözleri,
Hidâyete gelerek, yaşla doldu gözleri
Ve İmâm-ı A'zam'ın, hânesine giderek,
Anlattı bu hâlini, çok taaccüp ederek
Dedi ki: "Ey efendim, bir söz duydum birazdan,
Şuûrum alt üst oldu, soğudum bu dünyâdan
Hidâyete gelmeme, sebep oldu bu şiir,
Bu fakire, şu anda, nasîhatiniz nedir?"
İmâm'ın emri ile, öğrendi din ilmini,
Ve ilmine göre de, düzeltti her hâlini
Sonra da, öyle kavî, sarıldı ki İslâma,
Örnek oldu hayatı, bilcümle müslümâna
Geldi bir gün Câfer-i Sâdık'ın huzûruna,
Dedi ki: "Bir nasîhat, eyleyin lütfen bana "
Buyurdu ki: "Ey Dâvûd, zâhidisin zamânın,
Benim nasîhatime, var mı ki ihtiyâcın?"
Dedi ki: "Sen Resûl'ün, torunusun bir kere,
Ve mübârek kanından, taşıyorsun bir zerre,
Bu yüzden var elbette, bizlere üstünlüğün,
Senin nasîhatine, muhtaçtır herkes bu gün "
Buyurdu: "Korkum şu ki, mahşer günü, Peygamber,
Bana şöyle bir bakıp, buyurursa "Ey Câfer!
Sen, evlâdım olarak, böyle mi olacaktın?
Ve benim sünnetime, böyle mi uyacaktın?"
Dâvûd bunu duyunca, başladı ağlamaya,
Uğraştı sırf kalbini, Allah'a bağlamaya
İnzivâya çekilir, sever idi uzleti,
Buna rağmen cihâna, yayılmıştı şöhreti
Sordular sebebini, devrin âlimlerinden:
"Dâvûd, uzlette iken, bu şöhreti nereden?"
Dediler ki: "Kalbinde, sırf Allah vardır onun,
Yâni Allah'tan başka, kimsesi yok Dâvûd'un
Mahlûktan yüz çevirip, kul, dönerse Rabbine,
Öyle şeref bulur ki, akıl ermez hâline "
Bir gece otururken hânesinin damında,
Allah'ın kudretini, tefekkürü ânında,
Başladı ağlamağa, Rabbini düşünerek
Düştü komşu damına, kendisinden geçerek
O zât sesi duyunca bacaya çıktı birden,
Onu görüp dedi ki: "Sen mi düştün deminden?"
Buyurdu ki: "Tefekkür, ediyordum Rabbimi,
Bayılmışım ve sonra, burda buldum kendimi "
Su içine doğrayıp, yerdi hep yavan ekmek,
Nefsi azmasın diye, yemezdi yağlı yemek
Bir gün bâzı dostları dediler: "Zaîfsiniz,
Size yağlı bir yemek, getirsek yer misiniz?"
"Evet" dediği için, getirdiler önüne,
Lâkin biraz düşünüp, yemedi ondan yine
Dedi: "Filân kimsenin, nasıldır yetimleri?
Alıp ona götürün, bu nefis yemekleri "
1) Hilyetü'l-Evliyâ; c 7, s 535
2) Tabakâtü'l-Kübrâ; c 1, s 76
3) Tezkiretü'l-Evliyâ; s 141
4) Risâle-i Kuşeyrî; s 74, 75, 76, 301, 329, 572, 579
5) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c 2, s 6
6) Nefehâtü'l-Üns; s 94
7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s 1050
8) Min Alâmi'l-Ârifîn; s 79
9) Envârü'l-Kudsiyye fî Menâkıbı-ıs-Sâdetü'n-Nakşibendiyye; s 82-86
10) Vefeyâtü'l-Â'yân; c 1, s 177
11) Keşfü'l-Mahcûb; s 109
12) Eshâb-ı Kirâm; s 326
13) Şezerât-üz-Zeheb; c 2, s 256
14) Tabakâtü's-Sûfiyye (Sülemî); s 85
15) Sıfât-üs-Safve; c 3, s 86
16) Sefînetü'l-Evliyâ; s 121
17) Tabakât-ı İbni Sa'd; s 27, 56, 276
18) El-A'lâm; c 2, s 235
19) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 2, s 154
|