Yalnız Mesajı Göster

Seyyid Emîr Külâl

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Seyyid Emîr Külâl




SEYYİD EMÎR KÜLÂL

Büyük velîlerden İnsanları Hakk'a dâvet eden, doğru yolu göstererek saâadete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin on dördüncüsüdür Hazret-i Hüseyin'in soyundan olup, seyyiddir Evliyânın meşhûrlarından olan Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin talebesi ve Behâeddîn-i Buhârî Nakşibend hazretlerinin hocasıdır Çömlekçilik yaptığı için "Külâl" ismiyle meşhûr olmuştur Buhârâ'nın Sûhârî kasabasında doğdu Doğum târihi bilinmemektedir 1370 (H 772) sensinde Sûhârî'de vefât etti Kabri oradadır Büyük bir âlim ve mürşid-i kâmil olup, her ânını İslâmiyete uygun olarak geçirdi Pekçok kimse onun sohbet ve derslerinde kemâle gelmiştir Onun üstün hâllerini gösteren çok menkıbesi vardır

Annesi şöyle anlatmıştır: "Emîr Külâl'e hâmile iken, şüpheli bir lokma yesem, krın ağrısına tutulurdum O lokmayı mîdemden geri çıkarmadıkça, karın ağrısından kurtulamazdım Bu hâl başımdan üç defa geçti Sonra çok temiz ve hayırlı bir çocuğa hâmile olduğumu anladım Bunun üzerine yediğim lokmaların helâlden olmasına çok dikkat edip, ihtiyatlı davrandım"

Sâlih bir zât olan babası Seyyid Hamza, Medîne'den gelip, Buhârâ'nın Efşene köyüne yerleşmişti Bir defâsında, devrinin en meşhûr velîsi Seyyid Atâ beraberinde zamânın en meşhûr zâtlarıyla, büyük bir cemâat hâlinde, Emîr Külâl hazretlerinin babası Seyyid Hamza'nın bulunduğu köyden geçiyordu Bu yolculuğu sırasında tanışıp dost oldular Bundan sonra Seyyid Atâ'nın her ne zaman oraya yolu düşse, evvelâ dosdoğru Seyyid Hamza'nın evine gider, başkalarıyla daha sonra görşürdü Yine bir defâsında Efşene köyüne uğramış ve Seyyid Hamza'nın yanına gelmişti Bu gelişinde ona bir müjde verip; "Ey kardeşim! Allahü teâlâ sana şânı pek yüce olacak bir evlât verecek Cihân, baştan başa onun hizmetine girecektir Bu çocuk doğduğu zaman, ismini Emîr Külâl koy!" dedi Aradan yıllar geçti Seyyid Hamza'nın bir oğlu oldu Seyyid Atânın işâreti üzerine, ismini "Emîr Külâl" koydu

Emîr Külâl, on beş yaşlarında iken güreşmeye heves etmiş ve bu işle meşgûl olmaya başlamıştı Bir gün güreş meydanına çıkıp dönerken, seyircilerden birinin kalbine şöyle gelir: "Bu seyyid çocuk, güreş ile meşgûl oluyor, hâlbuki böyle hâlde bulunmak, kendisinin yüksek değerine v eseyyidlik şerefine uygun değildir Kalbine bu düşüncenin gelmesiyle, oturduğu yerde uyur; rüyâda kıyâmetin koptuğnu ve göğsüne kadar bir bataklığa battığını görür Çıkmaya gücü de yoktur O sırada Emîr Külâl hazretleri gelip, elleriyle onu pazusundan ttup, bataklıktan çıkarır Uykudan uyanınca, güreşin sona erdiğini görür O zaman Seyyid Emîr Külâl hazretleri, ona dönüp; "Senin rüyânda gördüğün gün için pehlivanlık ediyorum; senin gibi çamura ve bataklığa batmış olanları kuvvet ve himmetle kurtarırım" buyurmuştur O zât, Emîr Külâl'in ellerine kapanıp, tövbe ve istigfâr etmiştir

Yine gençlik yıllarında bir gün, er meydanında güreş tutmakta ve büyük bir kalabalık da onu seyretmekte idi Zamânın büyük âlimi ve mürşid-i kâmili olan Muhammed Bâbâ Semmâsî, o güreşirken tam oradan geçmekte idi Orada durup, uzun müddet ayakta onu seyretti Yanında bulunan talebeleri bu hâle şaşıp, kendi kendilerine; acaba bu işle meş"ul olanları seyretmesinin sebebi nedir? diye düşündüler Muhammed Bâbâ Semmâsî, yanında bulunan talebelerinin kalblerinden geçeni anlayıp buyurdu ki: "Bu meydanda öyle bir mert vardır ki, pekçok kimse onun sohbetinin bereketiyle evliyâlık konaklarının üstün mertebelerine kavuşacaktır Onu, bulunduğumuz yola bağlamak istiyorum"

Onlar böyle konuşurken, Emîr Külâl'in gözleri Muhammed Bâbâ Semmâsî'ye takıldı Onu görür görmez, birdenbire kalbi ona tutulup değişiverdi Hemen koşup yanına yaklaştı Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin ellerine kapandı O güne kadar yaptığı bütün hatâ ve günahlardan tövbe etti ve Muhammed Bâbâ Semmâsî'ye sâdık bir talebe oldu Bundan sonra, hayâtında yeni ve bambaşka bir safha başlamıştı Hocasının sohbet ve hizmetinden hiç ayrılmadı Yirmi sene sohbetine ve derslerine devâm etti Her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri, Sûhârî'den beş fersah (30 km kadar) uzakta bulunan ve hocasının ikâmet ettiği Semmas'a gider gelirdi Hocasına olan bağlılığı, temizliği, gayreti, ilme olan arzu ve isteği, onu kısa zamanda olgunlaştırdı Hocasının ders ve sohbetlerinde kemâle ulaştı İnsanlara doğru yolu gösteren kıymetli bir rehber oldu Hocası Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerinin vefâtından sonra, onun yerine geçip, irşâd vazifesi yaptı İnsanların İslâm ahlâkı ile ahlâklanmasını, kalbin ve rûhun kötü huylardan kurtulmasını, Allah rızâsı için güzel iş ve ibâdet yapmayı sağlayan ve bu iş için lâzım olan bilgileri öğreten tasavvuf ilminde çok talebe yetiştirdi

Emîr Külâl, hocası Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin yanında, Semmâs'ta bulunduğu sırada, orada oturan bir grup insanla, başka bir köyden bir cemâat arasında anlaşmazlık çıkmıştı İş kavgaya dökülüp, birinin dişi kırılmıştı Dişi kırılan kimse ve tarafdârları, kırılan dişin diyetini almak için hâkime mürâcaat etmey karar verdiler Fakat önce Muhammed Bâbâ Semmâsî'ye danışalım, kendi başımıza iş yapmayalım, ne buyurursa öyle yapalım dediler Doğruca Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretlerinin huzûruna gidip, durumu arzettiler "Kırılan dişi verin" buyurdu Dişi alıp, o sırada henüz yanında talebe olan Emîr Külâl'e kırık dişi verip; "Evlâdım, şu işi hallet de, aralarındaki anlaşmazlık bitsin" buyurdu Emîr Külâl, evliyânın rûhâniyetini vesîle kılıp, Allahü teâlâya duâ ederek, kırık dişi yerine koydu O anda, duâsı bereketiyle diş, eskisi gibi sağlam bir hâle geldi Dişi kırılan kimse, bu hâdise karşısında hayret edip, dişini kıranları şikâyet etmekten vazgeçti Yanında bulunanlarla birlikte, yaptıklarına pişmân olup, tövbe ettiler ve doğru yol üzere yürüyen sâlih kimselerden oldular

Bir gün Emîr Külâl sohbet ederken, kendisini bir hâl kapladı Bu sırada hac yapanların hâllerin, nerede ve ne yapmakta olduklarını gördüğünü söyleyerek, anlatmaya başladı Meclisinde bulunanlardan biri; "Kâbe'yi nasıl görüp de anlatıyor? Kâbe buraya çok uzaktır" diye düşündü Biraz sonra Emîr Külâl, böyle düşünen kimsenin yanına yaklaşıp, elinden tuttu ve; "Gözlerini yum, başını kaldır, bak ne göreceksin" buyurdu O da söylediği gibi yaptı Birden gözüne Kâbe ve tavaf edenler göründü Emîr Külâl'i de tavaf edenler arasında gördü Bunun üzerine adam hayretler içinde kalıp, Emîr Külâl'in ellerine kapandı, yanlış düşüncelerinden dolayı af diledi Bundan sonra Seyyid Emîr Külâl; "Ey câhil kişi, bir kimse, kendisinde bir şeş olmazsa, başkasında da yok zanneder Gönül aynası açılmadıkça da, hiçbir şeyi görmez, idrâk edemez" dedi O kmise tövbe edip, sâlih ve makbûl kimselerden oldu

Seyyid Emîr Külâl bir defâsında, talebeleriyle birlikte evliyânın meşhûrlarından Hayrûn Atâ'nın kabrini ziyarete gitmek için yola çıkmıştı Yolun bir kısmını yürümüşlerdi ki, yolun ilerisinden bir heybetli arslan ortaya çıkıp, yolda durdu Arslanı gören talebeler endişelenip, huzursuz olmaya başladılar Emîr Külâl hiç aldırmadı Arslanın yanına yaklaşınca, yelesinden tutarak çekip yoldan çıkardı ve kenara bıraktı Talebeleri geçtiler Arslan da, Emîr Külâl'e yaklaşıp, başını yere koyarak, saygı gösterir gibi hareketler yaptı Sonra oradan uzaklaştılar Bu hâli gören talebeleri; "Efendim, bu nasıl bir iştir" dye suâl ettiler Bunun üzerine buyurdu ki: "Ey dostlarım, şunu biliniz ve dikkat ediniz ki, her kim gerçekten Allahü teâlâdan korkarsa, her şey ondan korkar, zarar vermez Allah'tan korkmayan kimse, her şeyden korkar Bir kimse, dâimâ Allahü teâlâdan korkar bir rhâlde olursa, Allahü teâlâ ona korkutucu bir şeyi, musallat etmez Hattâ o kul, Allah'tan korktuğu için her şey ondan korkup, çekinir"

Nakledilir ki, bir köyde sâlih zâtlardan biri vefât edecegi sırada, cenâze namazını Emîr külâl hazretlerinin kıldırmasını vasiyet etmişti Fakat Emîr Külâl, uzak bir yerde bulunuyordu O zât vefât edince, o beldenin âlimleri, velîleri toplandı Emîr Külâl'in çağrılması için, bulunduğu yere bir kişi gönderelim dediler Bunun üzerine orada bulunan Şeyh Sûfî; "Haberci göndermenize lüzum yok, bu durum ona Allahü teâlânın izni ile mâlûm olur ve burya gelir" dedi Bu arada iki kişi gidip, haber vermek üzere hazırlanmıştı Tam gidecekleri sırada, Emîr Külâl hazretleri âniden karşıdan gözüktü Halk onu görünce, karşıalamaya koştular ve bu kerâmeti karşısında onu daha çok sevip, bağlandılar Bundan sonra Emîr Külâl, vefât eden zâtın cenâze namazını kıldırdı ve toplananlarla birlikte kabre götürüp, defnettiler Cenâze defnedildikten sonra, kalabalakı bir cemâat câmide toplandı Oradaki âlimler, bu iş için kendisine bir işâret ulaşıp, ulaşmadığını ve nasıl mâlûm olduğunu sordular Bunun üzerine Emîr Külâl hazretleri buyurdu ki: "Ey kardeşlerim, Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Kalb, kalbe karşıdır" Yine Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Mümin, müminin aynasıdır" "Her kaptan içindeki sızar" Emîr Külâl bunları söyledikten sonra, halk onun mârifet sahibi büyük bir velî olduğunu anlayıp, kendi kendilerine; "Biz bu zâtın büyüklüğünü bilmiyormuşuz" dediler

Bu sırada cemâat içinde bulunan âlimlerden Mevlânâ Tâceddîn, Emîr Külâl hazretlerine, kendisini talebeliğe ve hizmetkârlığa kabûl etmesini söyledi "O bizim vazifemiz değildir" buyurarak; "Bari seni mânevî evlâtlığa kabûl edeyim" deyip, onu mânevî evlâtlığa kabûl etti Öyle bir teveccühte bulundu ki, Mevlânâ Tâceddîn, o ânda mârifet ilmine kavuşup, maksadına ulaştı

Nakledilir ki, Kemş şehrinde Mevlânâ Celâleddîn Kebşî, bir cemâatla oturmuş sohbet ediyorlardı Tasavvuf ehlinden ve evliyânın kerâmetinden söz açılmıştı Mevlânâ Celâleddîn, "Şimdi bizim zamânımızda böyle kerâmet ehli, dîn-i İslâmın emirlerine tam uyup, Resûlullah efendimizin yolunda olan büyük bir velî yok gibidir" dedi Emîr Külâl hazretlerinin talebelerinden biri, bu cemâat arasında idi Bu zât, Mevlânâ Celâleddîn Kebşî'ye; "Bu zamanda sayılan sıfatlara ve üstünlüklere sâhib bir zât vardır Tasavvufta o kadar yükselmiştir ki, bir göz açıp kapayacak kadar kısa bir zaman içinde, doğudan batıya dünyâyı dolaşacak bir hâl sahibidir" dedi Mevlânâ Celâleddîn Kebşî; "Ah şimdi böyle zât nerede bulunur?" deyince, o talebe; "Evet şimdi böyle bir zât vardır O da benim hocam Seyyid Emîr Külâl'dir" dedi Bunun üzerine Mevlânâ Celâleddîn Kebşî; "bizi sohbetine kavuştur da, onun ayaklarının tozunu gözlerimize sürme yapalım" dedi Sizin oraya kadar gitmenize lüzum yok, eğer buraya teşrif etmesi için tam bir teveccüh yaparsanız, bir anda burada olur" dedi Bu söz üzerine, Mevlânâ Celâleddîn Kebşî teveccüh edip, Allahü teâlâya hâlis kalble duâ etti Sonra içeride bulunan cemât birdenbire ayağa kalktı Çünkü Emîr Külâl hazretleri çok uzakta olmasına rağmen, içeri giriverdi Bu hâle çok şaştılar Sonra da oturup sohbete başladılar Mevlânâ Celâleddîn, Emîr Külâl'e; "Efendim, sizi bu hâle kavuşturan şey nedir? Burayı bir ânda teşrifiniz nasıl oldu?" diye sordu Bunun üzerine Emîr Külâl, sohbete başlayıp buyurdu ki: "Bizi, sizin samîmî arzunuz bu diyâra getirdi Bir kimse Allahü teâlâya ihlâs ile yalvarır, tam samîmiyetle bir şey ister ve duâ ederse, Allahü teâlâ onu maksadına kavuşturur Bu sırada Mevlânâ Celâleddîn Kebşî; "Efendim, talebeniz ve hizmetçiniz olmakla şereflenmek istiyorum" dedi Emîr Külâl hazretleri ona; "Biz seni evlâtlığa kabûl ettik" buyurdu Sonra ona teveccüh nazarlarıyla bakıp, bir anda yüksek derecelere kavuşturdu Orada bulunanlar bu hâli görüp; "Ey Mevlânâ Celâleddîn, uzun zamandan beri uğraşıp ömür tükettin, fakat şimdi maksadına kavuştun" dediler Onların böyle söylemeleri üzerine, Emîr Külâl; "Siz kendi işinizi onun işiyle bir mi tutuyorsunuz? O, işini tamamlamış, yolları katetmiş ve vakti gelmiş Sâdece bizim bir işâretimize, teveccühümüze ihtiyâcı kalmıştı" buyurdu



Alıntı Yaparak Cevapla