Yalnız Mesajı Göster

Seyyid Emîr Külâl

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Seyyid Emîr Külâl




Türkistan'dan Buhârâ'ya bir grup insan, Emîr Külâl'i ziyârete geldi Buhârâ'dakiler, gelenlere; "Emîr Külâl sizin diyârınıza gitmemiştir, siz onu nerden tanıyorsunuz?" dediler Gelenler; "Emîr Külâl, bizim memleketimizde o kadar tanımış ve sevilmiştir ki, anlatmakla bitmez Biz, onun talebeleriyiz O çok defa bir anda bizim memleketi teşrif eder, biz de sohbetinde bulunurduk Bu hâdise çok vukû buldu Biz böyle âniden teşrîf edip, bizimle sohbet eden zâta kim olduğunu sorduğumuz zaman, Emîr Külâl olduğunu söylerdi İşte biz de, böylece onun talebelerinden olduk Buhârâ'dakiler, anlatılan bu hâdiseye hayret edip, Emîr Külâl hazretlerini daha çok sevdiler Bağlılıkları kat kat arttı Emîr Külâl hazretelri buyurdu ki: "Allahü teâlâ, sevdiği kullarına öyle ihsânlarda bulunmuştur ki, bir ânda doğudan batıya gidip gelirler Başkalarının bundan haberi olmaz"

Bir defâsında, Emîr Külâl, Buhârâ'da Cumâ namazını kılıp, talebeleri ile birlikte ikâmet ettiği yere dönüyordu Yolculukları sırasında, Gülâbâd ile Fetihâbâd arasında, yeşillik bir yerde oturan bir cemâate rastladılar Sohbet ediyorlar ve sohbetlerinde; evliyâlıktan, kerâmetten bahsediyorlardı Bu cemâat arasında, Timûr Hân da bulnuyordu Emîr Külâl, talebeleriyle birlikte oradan geçerken, Timûr Hân onları görüp; "Bunlar kimdir?" diye sordu "Emîr Külâl ve talebeleridir" dediler Timûr Hân bu sözü duyar duymaz, kalkıp süratle yanlarına koştu Huzûruna varıp, fevkalâde bir edeble önünde durdu Sonra şöyle dedi: "Ey, dînin büyük âlimi! Ey doğru yolun ve yakîn yolunun kılavuzu! Burada biraz durup sohbet ediniz ve bize nasâhitta bulununuz da, dervişler istifâde edip, bereketlensinler" dedi Bunun üzerine Emîr Külâl; "Dervişlerin sözleri gizli olur Bu bizim vazifemiz değildir Büyüklerin rûhâniyetinedn bir işâret almadıkça, bir şey söylemeyiz Hiçbir zaman kendinden bir söz söyleme ve gâfil olma Görüyorum ki, senin başına mühim bir iş çıkacak ve bunda muvaffak olacaksın" buyurdu

Sonra yola devâm ettiler Evine varınca, zâviyesinde bir müddet durup, yatsı namazı vaktinde dışarı çıktı Cemâatle birlikte yatzı namazı kıldı Namazdan sonra bir müddet oturup, büyüklerin rûhâniyetine teveccüh etti Sonra hemen, Şeyh Mansûr adında bir talebesini yanına çağırdı Talebe huzûruna gelince, ona; "Hiç durma süratle Emîr Timûr'a git; derhâl Harezm tarafına harekete geçmesini söyle Eğer oturuyorsa, hemen kalksın, ayakta ise harekete geçsin, hiç durmasın Çünkü velîlerin rûhâniyetleri, onun ve oğlunun bütün memlekete baştan başa hâkim olacağını bildirdi Harezm'i alınca, Semerkand'a hareket etsin" Haberi götüren Şeyh Mansûr, süratle Timûr Hânın bulunduğu yere gitti Timûr Hânı ayakta bekler hâlde buldu Haberi aynen iletti Timûr Hân, bu haberi alır almaz, hemen ordusunu harekete geçirdi O harekete geçip, gideceği yolun yarısına vardığı sırada, düşmanları Timûr Hânın çadırına hücûm ettiler Fakat o, çoktan yola çıkmıştı Timûr Hân, Harezm'e yürüyüp, orayı aldı Sonra Semerkand'a yürüdü, orayı da fethetti Böylece her gün yeni bir zafere ulaşıp, hep muzaffer oldu ve işleri dâimâ iyi gitti

Bir gün Emîr Külâl hazretleri, talebeleriyle bir talebesinin evine gitmişti Evine gittiği talebesi ise, ava gittiğinden evde yoktu Bu sebeple, evine Emîr Külâl hazretlerinin teşrif ettiğini haber vermek üzere, bir haberci gönderildi Hiçbir av bulamamıştı Hemen evine dönmek üzere hareket etti Bir av bulamadığı için üzülmüştü Dönerken, birden karşısına iki kuş çıktı Kuşlara atıp, vurdu ve yanına alıp sevinerek evine döndü Emîr Külâl hazretlerinin teşrifine çok sevinip, avladığı iki kuşu pişirip ikrâm etti Kuşlar pişirilip sofraya konduğu sırada, Emîr Külâl hazretleri talebesine; "Eğer bu iki kuş da karşına çıkıp avlamasaydın, hiç av getiremezdin, o zaman ne yapardın?" deyip, talebelerine şöyle buyurdu: "Ey dostlarım şunu biliniz ve rahat olunuz ki, bizim maksadımız, Alahü teâlânın rızâsını kazanmaktır Allahü teâlâ sizi, hem dünyâda, hem de âhirette utandırmaz, mahrum bırakmaz İnşâallah fadl ve keremine kavuşturur"

Emîr Külâl hazretleri, bir gün Şeyh İbrâhim adında bir zâtın bulunduğu Kıraman denilen yere gitmişti Şeyh İbrâhim Kıramanî'ye; "Bize helâl et bul" dedi Şeyh İbrâhim; "Bu iş oldukça zor, helâl et az bulunur" dedi Emîr Külâl ona; "sen silâhını al, ava çık Kuşları kendine çağır, geldiklerinde birkaç tâne avla" dedi Bunun üzerine Şeyh İbrâhim, silâhını alıp, ava çıktı Kuşları çağırdı, yanına pekçok kuş toplandı Birkaç kuş avlayıp, Emîr Külâl'e götürdü Bu hâdiseden sonra, Şeyh İbrâhim şöyle demiştir: "Her ne zaman ava çıkıp kuşları çağırsam, Emîr Külâl hazretlerinin bereketiyle yanıma toplanırlar, ben de avlardım"

Emîr Külâl hazretlerinin talebelerinden biri, Kermine şehrine gitmişti Bu şehirde bulunduğu sırada, bir grup kimse ile sohbet ediyordu Sohbette bulunanlardan her biri, kendi hocasından ve hocasının üstünlüklerinden bahsediyordu Emîr Külâl'in talebesi de söze karışıp, benim hocam, hepinizin hocasından üstündür Çünkü o, hem seyyid hem mürşid-i kâmildir dedi Bu sırada, orada toplanıp konuşmakta olanların üzerinden bir kuş sürüsü geçiyordu Bâzıları Emîr Külâl'in talebesine dediler ki: "Eğer dediğin gibi hocan büyük bir velî ise, haydi duâ et de onun hürmetine şu kuşlardan biri önümüze düşsün!" Onların bu isteği üzerine, Emîr Külâl'in talebesi Allahü teâlâya duâ edip, hocasının hürmetine bu işin gerçekleşmesini istedi O talebe duâ eder etmez, kuşlardan biri cemâatin üzerine düşüverdi Orada bulunanlar hayretten şaşıp, Emîr Külâl hazretlerinin gerçekten büyük bir velî ve tasarrufu kuvvetli bir mürşid-i kâmil olduğunu anladılar

Emîr Külâl bir defâsında, Buhârâ'da Cumâ namazı kılmak için talebeleriyle Buhârâ'ya gidiyordu Buhârâ'ya vardıklarında, Emîr Külâl dedi ki: "Ey dostlarım, Şeyh Muhammed Agâî Bâzergân, şu anda Belh şehrinde vefât etti" bu söze şaşanlar oldu Çünkü kendisi Buhârâ şehrinde olduğu hâlde, Belh şehrindeki b hâdiseyi haber veriyordu Bu söze hayret edenlere buyurdu ki: "Biliniz ki, Allahü teâlâ, resûlü Muhammed aleyhisselâma tam tâbi olan kullarına öyle dereceler ihsân eder ki, her zaman doğuda ve batıda ne vukû bulursa, gözlerinin önünde görüp bilirler Belh şehrinin uzaklığı nedir ki!" Bunun üzerine talebleri, o günün târihini yazdılar Daha sonra gördüler ki, Emîr Külâl hazretlerinin işâret ettiği gün, o zât vefât etmişti

Emîr Külâl hazretlerinin yaşadığı diyârda bulunan Kermîne şehrinden bir adam ava çıkmıştı Bu Emîr külâl'i tanıyıp çok severdi Ava çıkarken; "Eğer avlamak istediğim kazlardan avlayabilirsem, ikisini Emîr Külâl'e götürüp hediye edeceğim" diye niyet etti Nihâyet bir mikdâr kaz avladı İki tânesini Emîr Külâl'e vermek için ayırdı Evine, şehrin ileri gelenlerinden biri geldi O iki kazı görüp, gözü onlarda kaldı Kazlar, kuzu gibi iri ve semiz idi Gelen kimse, ev sahibine; "Bu kazları pişir de yiyelim" dedi Ev sâhibi; "Onları, Emîr Külâl hazretlerine vermek için ayırdım Onları yememiz uygun olmaz, ben buna cesâret edemem" dedi Gelen adam ısrâr edip; "Ne olursa olsun bunları yiyeyim, ben oğlu vâsıtasıyla ondan özür dilerim" diyerek, ev sâhibini iknâ etti Ev sâhibi kazları pişirtip, o şehrin meşhûrlarından olan o kimsenin önüne koydu Tam yiyeceği sırada, yüzne kazlardan öyle bir buhar ve sıcaklık yükseldi ki, gözlerine tesir edip, gözleri görmez oldu Kazları yiyemedi ve yaptığı işe pişmân oldu, tövbe etti Hemen Emîr Külâl hazretlerine bir at hediye etmeye niyet etti Birkaç gün sonra gözleri iyileşip eski hâline döndü

Emîr Külâl hazretlerinin talebelerinden biri, bir gece kendinde bambaşka bir hâl hissedip; "Hocamın yanına gideyim, bakalım benim hakkımda ne emreder ve ne buyurur?" diye düşündü Sonra, Emîr Külâl'in yanına gitti bu talebesi şöyle anlatmıştır: "Gece vakti, varıp hocamın odasına girdiğimde, kalabalık bir cemât vardı Hayret ettim Bunlar, hiç görmediğim ve tanımadığım kimselerdi Kalbalıktan oturacak yer kalmamıştı Herkes başını eğmiş, sessizce oturuyordu Ben de başka bir yere oturarak başımı yere eğip beklemeye başladım Bir müddet böyle durdum Sonra başımı kaldırıp baktım ki, odada hocam Emîr Külâl'den başka hiç kimse görünmüyordu Hocam bana bakıp; "Sana müjdeler olsun, şimdi sen artık maksada kavuştun, ama bunu gizli tut" buyurdu Bundan sonra hocama; "Burada gördüğüm, sonra da birdenbire kaybolup görünmez olan zâtlar kimlerdi?" diye sordum Buyurdu ki: "Bunlar ricâl-ül-gayb denilen velîlerdi Aralarında Hâce Gülân ve Abdülhâlik Goncdüvânî de vardı Bunlar öyle zâtlardır ki, vefâtlarından önce ve sonra, Allahü teâlânın dînine hizmet ederler Bugün sen de onların sohbetinden (feyzinden) pay aldın"

Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin talebelerinden bir kısmı, Emîr Külâl hazretlerine, evliyânın kerâmetinden sordular Buyurdu ki: "Evliyânın kerâmeti haktır Aklen ve naklen câizdir Bu hususta evliyâdan çok nakiller vardır Mâlûm ve meşhûr olup, hiç şüphe yoktur Kalbi îmân nûruyla aydınlanmış olan herkes, evliyânın kerâmetine inanır ve bu hususta hiç şüphe etmez Buna misâl çoktur Süleymân aleyhisselâmın vezîri Âsaf'ın, Saba melîkesi Belkîs'in tahtını bir ânda Sana'dan Kudüs'e getirmesi gibi Bir başka misâl, hazret-i Ömer, bir defâsında Medîne-i münevvered mescidde, Peygamber efendimizin mimberi üzerinde hutbe okuyordu Bu sırada çok uzaklarda düşmanla cihâda çıkmış olan İslâm ordusunun tehlikeli bir durumda olduğunu görüp, ordu kumandanına; "Yâ Sâriye, dağa dağa!" buyurdu Uzakta olan kumandan Sârye ve ordunun erleri, bu sesi duyup dağa çekildi Düşmanın tehlikeli hücumundan korundu Bu, apaçık bir kerâmettir Eğer bir kimse, bu kerâmet, mûcizeden aşağı değil derse, bu yanlıştır Çünkü, hiç bir velî, Peygamber derecesinde olamaz Evliyâ-i kirâm buyurmuşlardır ki: "Evliyâdan meydana gelen kerâmet, Peygamber efendimizin mûcizesinden dolayıdır ve peygamberin peygamberliğini tasdîk eder Ona tâbi olmayı gösterir Eğer peygamberler doğru sözlü olmasaydı, evliyânın kerâmeti de hâsıl olmazdı Çünkü evliyâ, Nebî'ye tâbi olmuştur"

Emîr Külâl hazretleri, marâz-ı mevtinde (ölüm hastalığında) bulunduğu sırada, talebelerine şöyle vasiyet etti: "Ey kıymetli talebelerim! İlim öğrenmekten ve Muhammed aleyhisselâmın yoluna tabî olmaktan aslâ ayrılmayınız Bu, mümin için bütün saâdetlerin ve nîmetlerin vâsıtasıdır Bunun için Resûlullah sallallahü aleyhi ve selem buyurdu ki: "İlim öğrenmek, her müslüman erkek ve kadına farzdır" Yâni her müslüman ereğin ve kadının, kenidne lâzım olan din bilgilerini öğrenemsi farzdır Bunlar, sırasıyla şu bilgilerdir: 1- Îmân ve îtikâd bilgileri 2- Namazla ilgili bilgiler 3- Oruçla ilgili bilgiler 4- Zengin ise, zekât ile ilgili bilgiler 5- Eğer zengin ise hac ile bilgiler 6- Ana-baba hakkını öğrenmek Allahü teâlânın kendisinden râzı olmasını isteyen, annesinin ve babasının rızâsını kazanır Resûlullah efendimiz; "Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsını kazanmakla elde edilir" buyurdu Bu bakımdan, ana-babanın hakını gözetmek mühimdir 7- Sıla-i rahm (akrabâyı ziyâyeret) 8- Komşu hakkını gözetmek 9- Lâzım olan alış-veriş bilgilerini öğrenmek 10-Helâli ve haramları öğrenmek lâzımdır Çünkü insanların çoğu, bilmediğinden ve bildiği ile amel etmediğinden helâk olmuştur Şiir:

"Dünyâ tâlibleri, hep hırs ile mest oldular,
Para için, dâim kendilerini bozdular
Hüdâya yaptıkları ahidleri bozdular,
Hepsi Mûsâ'ya düşman, Fir'avn'a dost oldular"

İyi biliniz ki, dünyâyı ve dünyâya düşkün olanları sevmek, sizin, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda yürümenize mâni olan büyük bir engeldir Dâimâ Allahü teâlâyı hatırlayıp, O'nu zikrediniz Böylece dîninizi dünyâya değişmemiş olursunuz Dâimâ Allahü teâlâdan korkunuz! Hiçbir ibâdet, Allah korkusundan daha tesirli değildir Allahü teâlâdan korkan kimseden çekininiz Allahü teâlâdan korkmayan kimseden ise, korkmayınız



Alıntı Yaparak Cevapla