Prof. Dr. Sinsi
|
Seyyid Emîr Külâl
Ey dostlarım, dâimâ Allahü teâlâyı zikrediniz Allahü teâlâdan başka herşeyi bırakınız "Lâ ilâhe illallah" Kelime-i tevhîdini söylerken "Lâ" derken nefyediniz, Allahü teâlâdan başka hiçbir ma'bûd olmadığını biliniz "İlallah" derken, Allahü teâlânın noksan sıfatlarından münezzeh olduğunu biliniz Biliniz ki, elbiseyi temiz su temizler Dili, Allahü teâlâyı zikretmek temizler Bedeninizi namaz kılmak, malınızı zekât vermek temizler Yolunuzu, insanların sizden hoşnut, memnun olması temizler İhlâs sâhibi oluncaya kadar ihlâsı, kurtuluşa erinceye kadar da kurtluşu arayınız
Kalbin, dilin ve bedenin temiz olması, helâl lokma yemeye bağlıdır Bunu, iyi biliniz Helâl lokma yiyen insanın mîdesi, içinde temiz su toplanan havuz gibidir Bu havuzdan etrâfa temiz su dağılır ve bu su ile çiçekler yetişir, ağaçlar meyve verir, ondan istifâde edilir Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: "Bir kimse, hiç haram karıştırmadan kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ onun kalbini nûr ile doldurur Kalbine nahirler gibi hikmet akıtır Dünyâ muhabbetini kalbinden giderir "
Töbe ediniz Tövbekâr ve edebli olmak lazımdır Töbe ediniz ki, tövbe, bütün tâatların başıdır Tövbe, sadece dil ile olmaz! Tövbe, işlenen günahlara kalbden pişmanlık ve bir daha günâhı işlememektir allahü teâlâdan dâimâ korkunuz Kendi günahlarınıza bakıp, tövbe ediniz Başkaları sizden hoşnûd olsun Günahlarınıza pişmân olup, o kadar ğlayıp tövbe ediniz de, gerçektensize tövbekâr densin Dünyâda iken günahlara pişmân olup, kuluk vazifesini yaparak âhireti kazanmak lâzımdır İşte, bütün işin aslı budur Sevgi ve muhabbet; allahü teâlânın rızâsını aramak ve kötü işleri terketmek, ahde vefâ göstermek, emânete ihânet etmemek, kendi kusûrlarını görüp, amelleri ile övünmemek, amellerini görmemek, dâimâ Allahü teâlâyı zikretmekle meşgûl olaktır Hiçbir işe, Allahü teâlânın ismini söylemeden (besmelesiz) başlamayınız ki, âhirette yaptığınız o işten dolayı utanmayasınız Bu bakımdan, bir şeye başlarken, önce Besmele çekiniz, sonra işe başlayınız
Allahü teâlânın emirlerine itâat ediniz Nerede olursanız olun, ilim öğrenmekten ve amel etmekten uzak kalmayınız Her ne olursa olsun karşınıza her ne güçlük çıkarsa çıksın, ilmi ve ameli aslâ terketmeyiniz
Emr-i mârûf ve nehy-i münker, iyilikleri emredip, kötülüklerden sakındırmak vazifesini yerine getiriniz Dînin yasak ettiği şeylerden, dîne uygun olmayan işlerden ve bid'atlerden sakınınız Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: "Ey îmân edenler! Kendinizi ve evlerinizde ve emrinizde olanları ateşten (Cehhennem'den) koruyunuz ki, onun yakacağı, insanlar ve taşlardır  " (Tarim sûresi:6) Âhirette bunlardan olmamak için çok korkup, sakınınız! Rivâyet edilir ki, Fudayl bin Iyâd şöyle anlatmıştır: Havanın çok sert ve soğuk olduğu bir gün, Şeyh Abdülallâm'ı gördüm Üzerinde ince bir elbise vardı Soğuk olmasına rağmen, alnından buram buram ter damlıyordu Bunun üzerine; "Bu soğukta böyle terlemenizin sebebi nedir?" dedim Cevâbında "Bir gün burada bir günah işleniyordu Ben buna mâni olmak istedim Fakat mâni olamadım Bunun ızdırabından dolayı ve kıyâmet günü bunun günâhından nasıl kurtulurum diye düşünmekten böyle terliyorum " dedi Ya siz, her gün hem kendiniz, hem de başkaları için nice emr-i mârûfu kaçırıyorsunuz, hâlinize bir bakınız!
İşlerinizi, dînimizin emirlerine uygun yapınız Bir iş yapacağınız zaman, bakınız, dînin emirlerine uygun ise, onu kabûl edip yapınız Uymuyorsa, vazgeçiniz Bütün işlerin başı, dînin emirlerine yapışmaktır ve allahü teâlânın koyduğu hudutları aşmamaktır Akıllı kimse, kendi hâlini düşünür İnsanlar ile kendi arasındaki hudûda, hakka riâyet eder Bunu gözetmeyenler için verilecek cezâyı bildiren nice âyet-i kerîmeler nâzil olmuştur Her zaman ve her yerde, bakarken, konuşurken, dinlerken, gelirken, yerken ve içerken, allahü teâlâya ve insanlara karşı uyulması gereken bir hudut vardır Fırsatı ganîmet biliniz, yaptığınız işleri kurtuluşunuza vesîle olacak şekilde yapınız Helâl rızık kazanmak için çalışınız Kâfi miktârda kazanıp, isrâf ve cimrilik etmeyiniz Nafakanızda dînimizin emrine uygun olarak davranınız Resûlullah efendimiz; "İşlerin hayırlısı, vasat olanıdır " buyurdu Helâlinden ve kendi kazancınızdan yiyiniz Eğer uykunuz gelirse, biraz uyuyunuz ki, ibâdet ve tât yapmak için dinlenmiş olasınız Fakat, Allahü teâlâyı zikretmeden uyumayınız Resûlullah efendimiz; "Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır " buyurdu
Ey talebelerim! İnsanların maksada, saâdete kavuşmaktan mahrum kalmalarının sebebi; âhiret yolunu bırakıp, yalancı dünyâya sarılmalarıdır Âhiret saâdetini isteyen kimse, doğru îtikâda sâhib olup, bid'at ve dalâlet olan şeylerden uzak durarak ve yaptıı her işten hesâba çekileceğini bilerek, ona göre hareket etmelidir Ey dostlarım! Gidişâtınızdan habersiz olmak kadar kötü birr şey yoktur Bu hâl, gaflet içinde olmanın delîlidir Başkalarının habersiz olduğu şeyler, bu yolun büyüklerine açılmıştır Onların maksadı, Allahü teâlânın rızâsını aramaktır Onlar, buna kavuşmuşlardır Alahü teâlâ, her asırda sevip seçtiği kullarından bir büyük zât yaratır Böylece herkesi belâlardan, felâketlerden korur Ey talebelerim! Böyle olan zâta talebe olunuz Böylece dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşursunuz Ümmet-i Muhammed'in aydınlatıcıları olan âlimlere yakın olunuz Resûlullah efendimiz; "Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir " buyurdu Sakın, ilmi ve âlimleri sevmekten uzak kalmayınız Bu, kurtuluş vesîlesidir Resûlullah efendimiz; "Kim âlimi ve ilmi severse, hatâ işlemez " buyurdu
Câhiller ile görüşmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır Sima' yapıyoruz diyerek hoplayıp, zıplayan kimselerin meclislerinden uzak durunuz Onlarla oturmayınız Onlarla sohbet, kalbi öldürür Bunun için bu yolun büyükleri, bu işten uzak durmuşlardır Gerçekten sima' hâlinde olan kimsenin hâli öyledir ki, o anda bıçak çalsan haberi olmaz Eğer böyle olursa, o kimse sima' hâlinde olduğunu gösterir
Ruhsatlardan uzak durup, azîmet ile amel ediniz Ruhsatlar ile amel etmek zayıf kimselern işidir Eğer bundan daha çok nasîhat isterseniz, Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinin nasîhat ve yazılarına bakınız Bu kadar kifâyet eder Akıllı olana bir işâret yetişir "
Emîr Külâl hazretleri vasiyetini yaptığı sırada, oğulları; Emîr Burhân, Emîr Şâh, Emîr Hamza, Emîr Ömer ve talebelerinin çoğu huzûrunda bulunuyordu Bu oğullarından Emîr Burhân'ın yetiştirilmesini, en başta gelen talebesi ve halîfesi Behâeddîn-i Buhârî'ye havâle etti Diğer oğlu Emîr Şâh'ı, Şeyh Yâdigâr'a, Emîr Hamzâ'yı Mevlânâ Ârif Dehdigerânî'ye, Emîr Ömer'i de, Mevlânâ Cemâleddîn Dehkesânî'ye yetiştirilmeleri için havâle etmişti Oğullarına; "Hanginiz, Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek için benim vekîlim olur?" buyurdu Oğulları; "Ey yakîn yolunun rehberi, biz buna nasıl güç yetirebiliriz? Fakat kim bu işi kabûl ederse, biz onun hizmetine girelim " dediler Oğulları böyle deyince, Emîr Külâl hazretleri başını eğip, murâkabeye daldı Bir müddet sonra başını kaldırdı "Büyüklerin rûhâniyeti, Emîr Hamza'nın bu işi kabûl etmesini işâret buyurdular " dedi Emîr Hamza, kabûllenemeyeceğini arzetti ise de; "Bunu kabûl etmekten başka çâre göremiyorum Kabûl edeceksin, bu iş bizim elimizde değildir Sen de biliyorsun " buyurdu
Bundan sonra Emîr Külâl talebelerinden ayrılıp, husûsî odasına geçti Üç gün, üç gece dışarı çıkmadı Sonra dışarı çıktı Meclisinde toplananlar, neden üç gündür dışarı çıkmadığını sordular Buyurdu ki: "Üç geceden beri, benim ve talebelerimin hâli nasıl olur? diye düşünoyurdum Gaybden kulağıma bir ses geldi Şöyle deniliyordu: "Ey Emîr Külâl! Kıyâmet gününde seni, senin talebelerini, dostlarını, sizin mutfağınızdan uçan bir sineğin üzerine konduğu kimseleri bile affettim " Allahü teâlâ, fadlından ve kereminden ihsân etti" dedi Bunları söylediği Perşembe günü sabaha doğru vefât etti
Nakledilir ki, bir defâsında Mekke-i mükerremeden ve Medîne-i münevvereden tasavvuf ehli olan kimseler, bir cemâat hâlinde Buhârâ'ya geldiler Buhârâ'da Sûhârî köyüne gitmek istediklerini söyleyerek, bu köyü sordular Bunun üzerine kendilerine; "Siz nereden geliyorsunuz ve bu köyü niçin soruyorsunuz?" dediler Onlar da Mekke ve Medîne'den geldiklerini, Sûhârî köyünü sormalarından maksadlarının, orada ikâmet etmekte olan Emîr Külâl hazretlerini ziy"aret etmek ve onunla görüşmek olduğunu söylediler Buhârâ'da görüştükleri kimseler onlara; "Mâlesef, Emîr Külâl hazretleri vefât etti " dediler Bu maksadla Sûhârî köyüne gittiler Emîr Külâl hazretlerinin oğulları, onlarla görşüp sohbet ettiler Onlara; "Babamız Mekke ve Medîne'ye hiç gitmemişti Siz onu nereden tanıyorsunuz?" dediler Gelenler; "Biz de buralara hiç gelmedik Fakat biz Emîr Külâl hazretlerini Kâbe'de gördük İki-üç seneden beri hac mevsiminde bizimle berâber Kâbe'yi tavaf ederdi Mekke ve Medîne'de pekçok kimse ona bîat edip talebe olmuştu Fakat bu sene Kâbe'ye gelmedi Merak edip, ona olan muhabbetimiz ve hasretimiz sebebiyle görmeye gelmiştik, fakat nasîb olmadı " dediler Böylece, Emîr Külâl hazretlerinin, kerâmetle, her sene hac mevsiminde, bulunduğu beldenin halkı farkına varmadan Kâbe'ye gittiği anlaşıldı Gelen ziyâretçiler, daha sonra Emîr Külâl hazretlerinin kabrini ziyaret edip, duâ ettiler Sonra da oğullarından müsâade alarak Sûhârî köyünden ayrıldılar
ÇOK DUÂ ETTİ
Seyyid Atâ Efşene köyüne gelmişti Bu sırada Seyyid Emîr Külâl dört-beş yaşına basmıştı Seyyid Atâ, Efşene köyüne geldiği sırada, çocuklardan bir kısmı sokakta oynuyor, Emîr Külâl de oyun karışmadan kenarda duruyordu Seyyid Atâ'yı görünce, koşup yanına geldi O da elinden tutup, berâberce eve gittiler Evlerine varınca, Seyyid Atâ onu yanına oturtup, kendi sarığını ikiye bölüp, bir kısmını kendi başına, bir kısmını da Seyyid Emîr Külâl'in başına sardı Ona teveccüh ve himmette bulunup, çok duâ etti Duâsı ve himmeti bereketiyle, tasavvuf hâllerinden ve mertebelerinden çok nîmetlere kavuşturdu Sonra da; "Emîr Külâl'in yüksek derecelere kavuşacağını müşâhede ediyorum ve onun derecesi, benim derecemden üstün olacak " buyurdu Böylece Emîr Külâl, henüz küçük yaşında büyük bir velînin teveccüh ve duâsına kavuşmakla şereflendi ve bu sâadetle büyüdü
TİMÛR HAN
Timûr Hân Semerkand'a yerleşince, Buhârâ'ya gitmeyi arzu etti Bu sebeple Emîr Külâl hazretlerine haber gönderip, bizim Buhârâ'ya gelmemize müsâade ederler mi? Şâyet izin verilmezse, kendilerinin Semerkand'ı teşrîf etmelerini arzu ediyoruz, nasıl buyururlarsa öyle ypalım " dedi Timûr Hânın bu arzusu üzerine, Emîr Külâl hazretleri ne gelmesini, ne gitmeyi kabûl edemeyeceğini ve kendilerine duâ etmekte olduğunu söyledi Bunları bildirmek ve Timûr Hânla görüşmek üzere, oğ3lu Emîr Ömer'i vazifelendirdi Oğlunu gönderirken şöyle dedi: "Ey oğlum! Emîr timûr'a söyle! Eğer Allahü teâlânın râzı olduğu yolda yürümek istiyorsa, takvâdan ve adâletten aslâ ayrılmasın Bunları kendisine şiâr edinsin ki, kıyâmet günü kurtulabilsin! Yine talebelerimizle her zaman ona duâ ettiğimizi söyle Eğer dünyâya meylederse, bu durumların faydasına kavuşamaz " Emîr Külâl hazretlerinin oğlu Emîr Ömer, Semerkand'a gidip, Timûr Hân ile görüştü Babasının söylediği şeyleri aynen bildirdi Birkaç gün sonra da, Buhârâ'ya dönmek üzere Timûr Han'dan müsâade istedi Ayrılırken, Timûr Han ona; "Buhârâ ve çevresini sizin emrinize bırakayım, ne olur kabûl edin " dedi Emîr Ömer; "Buna izin yok " dedi Bunun üzerine Timûr Hân; "Öyleyse Buhârâ şehrini Emîr Külâl hazretlerine bağışlayayım " deyince, Emîr Ömer yine; "Buna izin yok " dedi Timûr Han; "Hiç olmazsa, Buhârâ yakınında ikâmet etmekte olduğunuz köyü size bağışlıyayım " diyerek, çok temennide bulundu Emîr Ömer şöyle dedi: "Babamdan şu sözleri işittim: Sizin için; "Eğer, Allah adamı olan büyüklerin kalbinde bir yer kazanmak istiyorsa, takvâdan ve adâletten ayrılmasın Kıyâmet günü Allahü teâlânın rahmetine kavuşmak bununla olur " buyurdu
|