08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Muhammed Emin Erbilî
MUHAMMED EMİN ERBİLÎ
Son asırda Irak'ta ve Mısır'da yaşamış olan velîlerden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden Babasının ismi Fethullah'tır Doğum târihi bilinmemektedir Ancak on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Irak'ın Erbil şehrinde doğdu 1914 (H 1332) senesinde Kâhire'de vefât etti Kabri, Karafe kabristanındadır
Kâdiriyye yolu ileri gelenlerinden olan babası Fethullah Efendinin terbiyesinde yetişen Muhammed Emin Erbilî, babasından Kur'ân-ı kerîm okumayı ve diğer temel din bilgilerini öğrendi Erbil'de bulunan âlim ve velîlerin ilim meclisinde ve sohbetlerinde bulundu Nakşibendiyye yolu büyüklerinden Mevlânâ Şeyh Ömer'e talebe oldu Onun hizmet ve sohbetlerinde bulundu Şeyh Ömer Efendinin pekçok yüksek hallerine ve kerâmetlerine şâhid oldu Onun sohbetinde ilâhî feyzlere kavuştu Nefsinin istediklerini yapmamak ve istemediklerini yapmak sûretiyle Allahü tealânın rızâsına kavuşmaya çalıştı Nakşibendiyye yoluna göre yetişip güzel ahlâk ve iyi haller sâhibi oldu Hocasının talebeleri arasında en yükseği oldu Hocasının verdiği vazifeleri edepli bir şekilde ve tam olarak yerine getirdiği gibi, arkadaşlarına karşı da muâmelesi hoştu
Muhammed Emin Efendi hocasının huzûrunda geçirdiği yıllarla ilgili olarak şöyle anlatır: "Senelerce hocam Ömer Efendinin sohbetinde bulundum Huzurlarına girdiğimde edep ve hayâmdan otur demedikçe oturduğumu ve onun yüzüne baktığımı hatırlamıyorum O emretmeden huzurdan ayrılmadım Bâzan bana oturmamı emrederdi de ben edep, hayâm sebebiyle oturamazdım Hocamın huzûruna babasının talebelerinden yaşlı bir zât geldi Hocam onu benim halvette bulunduğum odaya getirdi Orada günlerce berâber kalıp mücâhede, nefsin istemediklerini yapmak ve riyâzete, nefsin istediklerini yapmamağa devâm ettik Gece olduğu zaman bir müddet istirahat etmek için husûsî yerlerimize çekildik Ben o ihtiyar zâtın uyuyacağını zannettim Halbuki o zât Allahü teâlânın ismini zikrederek murâkabeye daldı Ben de ona uyup aynı şeyleri yaptım Her ne zaman başımı kaldırıp o zâta baktıysam, bu hâli üzere duruyordu Yorgunluk hissettiğim zaman kendi nefsime dedim ki: "Ey alçak nefsim! Sen daha ömrün başındasın ve gençsin Halbuki bu zât ihtiyar ve güçsüz hâle gelmiştir O, Allahü teâlâya ibâdetle meşgûlken sen yorgun olduğunu söylemekten utanmıyor musun?" Böylece günler ve geceler boyu halvette kaldık Bir gün hocam o ihtiyar zâta; "Bu Erbilli genç nasıldır?" diye sordu O zât; "O genç çok yorgundur " dedi Ben hocama karşı saygısızlık yaptığımı zannettim Hocam o zâta; "Niçin yorgundur?" diye sorunca; "Halvette bulunduğum sırada ne zaman başımı kaldırsam bu genci oturmuş murâkabe eder halde buldum Nefsim bana istirahat etmemi emrettiği zamanlar ona dedim ki: "Bu kimse genç yaşında uykuya ve istirahata daha çok muhtaçtır O uyumuyor da sen nasıl uyumak istiyorsun Halbuki sen dünyâdan yüz çevirdiğini ve âhirete yöneldiğini iddiâ ediyorsun Bu iddiân ile hareketlerin birbirini tutmuyor " dedim " dedi Hocam tebessüm ederek buyurdu ki: "Senin onda gördüğünü, o sende gördü Benim yanımda sizin aranızda fark yoktur "
Muhammed Emin Erbilî hazretleri hocasının huzûrunda ve sohbetinde olgunlaşıp yüksek mânevî derecelere ulaştıktan sonra, icâzet, diploma ve hilâfet alarak tasavvuf yolunda talebe yetiştirmekle vâzifelendirildi İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak ve mübârek zâtların kabirlerini ziyâret etmek üzere seyâhate çıktı Bu yolculuğu ve ziyâretleri esnâsında çeşitli garib hallerle karşılaştı Yûnus aleyhisselâmın kabrini ziyâret ettiği sırada kabirle kendisi arasındaki perde kaldırılınca, Yûnus aleyhisselâmın oturduğunu ve peygamberlerin onu gruplar hâlinde ziyâret ettiklerini gördü Onların selâmlaşmalarını ve konuşmalarını işitti Orada hazır olan peygamberler, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem gelmesini bekliyorlardı Muhammed Emin Erbilî hazretleri orada bulunanlara dedi ki: "Ben burada hazır bulunanların nurlarını örten büyük ve parlak bir nur görüyorum " Orada bulunanlar; "O buraya teşrif edecek olan yaratılmışların seyyidinin nûrudur " dediler Muhammed Emin Erbilî, Yûnus aleyhisselâmın kabrini ziyâreti esnâsında gördüklerini hocasına ve arkadaşlarına anlatınca, arkadaşları ona Peygamber efendimizin meclisini nasıl gördün, diye sordular O buyurdu ki: "Diğer peygamberlerin onun önünde, talebelerin, hocasının önünde edep ve hayâları sebebiyle diz çöktükleri gibi olduklarını gördüm "
Muhammed Emin Erbilî hazretleri hocasından izin alarak hac vazifesini yerine getirmek ve sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîfini ziyaret etmek için Hicaz'a gitmek üzere yola çıktı Bu yolculuğu sırasında Allahü teâlâya tevekkül ederek azık almadı Kalbinde en ufak bir rızık endişesi ve Allahü teâlâdan başkasına güvenme düşüncesi yoktu Allahü teâlâ onu bu tevekkülü ve niyeti sebebiyle bolca rızıklandırdı Basra'ya vardığı zaman yolculuk için bir gemiye bindi Geminin sâhipleri ondan hiç ücret almadılar Gemide bulunduğu sırada bir kimse yanına geldi Muhammed Emin Erbilî hazretleri o kimseye; "Sen filân kimse değil misin?" diye sorunca, o kimse; "Evet " dedi Muhammed Emin Erbilî o kimseye yanına aldığı iki emânet çantayı vererek; "Bu iki çantayı sana Muhammed Nûr gönderdi " buyurdu O kimse çantaları aldıktan sonra, Muhammed Emin Erbilî hazretlerine hediye etti Muhammed Emin Erbilî çantaları açtığı zaman içlerinde para, bol mikdarda yiyecekler ve çeşitli giyecekler olduğunu gördü Bunlardan pek az bir kısmını aldıktan sonra gerisini fakirlere ve ihtiyaç sâhiplerine sadaka verdi
Önce Mekke-i mükerremeye giden Muhammed Emin Erbilî, hac vazîfesini yerine getirdi Bir sene müddetle orada kalıp âlim ve velîlerle görüştü Onların ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu Diğer zamanlarında ibâdetle ve Allahü teâlânın ismini zikretmekle meşgûl oldu Mekke'de kaldığı müddet içinde Zemzem suyundan başka bir şey yiyip içmedi Acıkınca da, susayınca da zemzem suyu içti
Hac ibâdetini yaptıktan ve bir müddet Mekke-i mükerremede kaldıktan sonra 1882 (H 1300) senesinde Medîne-i münevvereye giderek senelerce kalıp, Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfini sık sık ziyâret etti Feyz ve bereketlerinden istifâde etti
Medîne-i münevverede kaldığı sırada Mahmûdiyye Medresesinde ders verdi Pekçok kimse onun derslerine devâm etti Onun medresedeki derslerine uzaktan yakından o kadar çok kimse geldi ki, medrese dışında Mescid-i Nebîde de ders vermeye ve halka vâz, nasîhat etmeye başladı Şöhreti her tarafta duyuldu Burada bulunduğu sıradaTürklerden bir kimsenin kızıyla evlendi, ayrıca her sene Mekke-i mükerremeye giderek hac ibâdetini yaptı
Daha sonra aldığı mânevî bir işâretle Mısır'a gitti Câmiü'l-Ezher Medresesine devâm etti Orada hadîs, fıkıh ve tefsîr dersleri veren âlimlerin ilim meclislerinde bulundu Şeyh Muhammed el-Eşmûnî'nin Buhârî derslerine devâm etti Şeyh Mustafa İzzeddîn Şâfiî'den Şâfiî mezhebi fıkhını öğrendi Zâten bâtın (kalp) ilimlerinde yüksek bir velî olan Muhammed Emin Erbilî, zâhirî ilimlerde de derin âlim oldu Embâbe adı verilen köyde yerleşip ilim ve ibâdetle meşgûl olup, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaya çalıştı Bu köyde bulunduğu sırada çocukları dünyâya geldi Fakat Ahmet isminde bir oğlu hâricindekiler vefât etti Bu oğlu da babasının vefâtından sonra İngilizlerle olan bir çarpışmada şehîd düştü
Muhammed Emin Erbilî hazretleri ilk zamanlar kendisinin tasavvuf yolunda olduğunu ve Nakşibendiyye yoluna mensûb bulunduğunu kimseye bildirmedi Sâdece ilim ve ibâdetlerle meşgûliyetine devâm etti Daha sonra Bulak'a gidip yerleşti Burada bulunduğu sırada da Ezher Medresesine gidip gelerek ilimle meşgûl oldu Zamânın allâmesi ve Ezher Medresesi hocalarındanŞeyhülislâm Selîm el-Büşrâ'nın derslerine devâm etti Ondan çok sayıda hadîs-i şerîf kitabını okudu Mısır halkı onun zâhirî ilimlerdeki üstünlüğü yanında tasavvuf yolunda yüksek bir velî olduğunu öğrenip, etrâfında toplanmaya başladı Uzaktan yakından gelerek ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundular Bulak'ta bulunduğu sırada Nakşibendiyye yolunun esaslarını öğretip, İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı Bulak'taki SinâniyyeMescidinin imâmı hastalanınca, onun vazifesini yürüttü
İlk zamanlar fazla açılmak istemiyordu Fakat aldığı mânevî bir işâret onu geniş halk kitlelerine hakkı ve hakîkati anlatmaya sevketti
Sinâniyye Mescidinde ders vermekle meşgûl iken, yüzünde, işlediği günahların zulmeti bulunan bir genç geldi Ona tasavvuf yolunda talebe olmak istediğini bildirdi Fakat Muhammed Emin Erbilî bu gencin günahkâr hâlini firâseti ile anlayıp, bu yüksek yola hemen giremeyeceğini söyledi O gence şimdiki günahlarından tövbe etmesini teklif etti Fakat genç mutlaka tasavvuf yoluna girmekte ısrar etti Bunun üzerine Muhammed Emin Erbilî hazretleri gence sert bir lisanla öncelikle günahlarından tövbe etmesi gerektiğini tasavvuf yoluna girmesinin kendisi için tehlikeli olabileceğini anlattı O gece uykuya vardığı zaman rüyâsında hocası Şeyh Ömer Efendiyi gördü Hocası Irak'tan, onun Bulak'taki evine gelmişti Hocasını karşılamak için ayağa kalktı Fakat hocası, kendisine kızgın ve heybetli bir şekilde bakıyordu Yanında bulunan ve tasavvuf yoluna kabûl etmediği genci işâret ederek; "Bu genci yolumuza girmekten niçin alıkoyuyorsun? Sana bu yola girmek isteyen kim gelirse, onu kabûl et " buyurdu Muhammed Emin Erbilî hazretleri bu işâret üzerine daha çok kimseye tasavvuf yolunu anlatmaya ve bu yola girmek isteyenleri kabûl etmeye başladı Bundan sonra onun üstünlüğünü ve fazîletini işiten herkes sohbetlerine koştu O, insanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan yola teşvik etti Gece gündüz demeden bu vazifeye devâm etti Bu maksatla birçok memleketi dolaştı Binlerce kimse onun sohbetleri bereketiyle Allahü teâlânın beğendiği yola kavuştu Bu sırada birçok sıkıntılarla karşılaştı Onun bu hizmetine mâni olmak isteyenler çıktı Fakat Allahü teâlânın yardım ve ihsânlarıyla hiçbirisi onu yolundan döndüremedi Hoş sohbetiyle, güzel ahlâkı ve İslâmiyete uygun yaşayışıyla insanların gönüllerini fethetti
|
|
|