Prof. Dr. Sinsi
|
Tâc-Ül-Ârifîn (Ebü'l-Vefâ)
Sonra Tâc-ül-Ârifîn Ebü'l-Vefâ hazretleri, Kalmine'ye geldi ve orada yerleşti Burada halka hakîkî müslümanlığı anlatmaya ve talebe yetiştirmeye başladı Ebü'l-Vefâ hazretlerinin talebeleri çok idi Bunlardan yüksek derecelere ulaşanlardan bâzıları şunlardır: Ali ibni Heytî, Bekâ ibni Batû, Mâcid-i Kürdî, Ahmed-i Baklî, Ramazân-ı Mecnûn, MuhammedMısrî, Muhammed Kemahî, Mahmûd Keyyâl, Şerafüddîn Ebü'l-Abbâs, Ali ibni Üstâd, Receb-i Vâsıtî, Ebû Bekr-i Bustî, Mukbil Hâdim, Ebü'l-İzz Kalânisî, Muhammed Türkmânî Hâmid-i Sûfî, Hüseyin-i Râî, Ali ibni Asfer, Şihâbüddîn ibni Akîl, Muhyiddîn-i Mendelcî, Ebû Bekr-i Zinharân, Abdurrahmân Düceylî, Osman Mi'berânî, Askeri-i Şevdî, Abdurrahmân Tafsuncî, Seyyid Matar
Ebü'l-Vefâ, ilim öğretmekle meşgûl olduğu sırada, bir gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü Rüyâsını şöyle anlatır: "Resûl-i ekrem, Eshâbı ile berâber oturuyordu Ben Eshâbdan bir zâta; "Bu topluluk nedir?" diye sordum O zât da; "Seyyid Ebü'l-Vefâ'ya, Allahü teâlâ yedi yâren verdi Bu topluluğun gâyesi, onları tâyin etmektir " dedi Ben bunu duyunca, bir köşede edeble oturdum O tâyin olacak kimseleri görmek için beklemeye başladım Resûl-i ekrem; İmâm-ı Hasan, İmâm-ı Hüseyin veİmâm-ı Zeynel Âbidîn'e;"Gidin, Tâc-ül-Ârifîn'in akrabâsındanSeyyid Matar, Seyyid Kâzım, Seyyid Muhammed, Seyyid Ali ibni Kamîs, Abdurrahmân Tafsuncî, Ali ibni Haytî, Seyyid Askeri-i Şevdî adlı yedi kimseyi alıp getirin " buyurdu Onları alıp, Peygamber efendimizin huzûruna getirdiler Ben bu zâtları görünce çok sevindim Peygamber efendimiz; "Yâ Hasan, yâ Hüseyin, yâ Zeynel Âbidîn! Gidiniz, oğlunuz Ebü'l-Vefâ'yı getirin " buyurdu Bu emir üzerine onlar gelip, beniPeygamber efendimizin huzûruna götürdüler Ben selâm verip, Peygamberimizin mübârek elini öptüm Peygamber efendimiz bana; "Merhabâ yâ Ebü'l-Vefâ! Allahü teâlâ sana hem dünyâda hem âhirette yâren olarak bu yedi kişiyi verdi " buyurdu Ben; "Yâ Resûlallah, bunların derecesi nedir?" diye suâl edince; "Yâ Ebü'l-Vefâ! Senin yârenin olan bu yedi kişi dünyâ ve âhirette saîd kimselerdir Bunların nesli kıyâmete kadar kesilmeyip, bütün dünyâya yayılsa gerektir " buyurdu Sonra o zâtlara dönerek; "Birer ellerinizi Seyyid Ebü'l-Vefâ'nın sırtına, birer ellerinizi de benim elimin altına koyup bîat ediniz, ona yâren olunuz " diye emir buyurunca bu emri yerine getirdiler
Peygamber efendimiz, Ebü'l-Vefâ'ya dönerek; "Yâ Ebü'l-Vefâ! Sana yedi yâren verdik Kim bunlara ihlâs ve sıdk ile riyâsız muhabbet besler ve mürîd olursa, kıyâmet gününde benim bayrağım altında haşrolunur Benim evlâdım olan seyyidlere kim hürmet ederse, aynen bana hürmet etmiş olur Bana hürmet eden, Allahü teâlâya hürmet etmiştir Allahü teâlâya hürmet eden, Cennet'i kazanmıştır Benim evlâdıma kim hürmet etmezse, bana hürmet etmemiş olur Bana hürmet etmeyen, Allahü teâlâya hürmet etmemiştir Allahü teâlâya hürmet etmeyenin yeri ise Cehennem'dir
Ey Ebü'l-Vefâ! Sana ve yârenlerine vasiyetim olsun Kıyâmete kadar kimseyle kavga ve anlaşmazlık çıkarmayın Çünkü kavga ve anlaşmazlık karışan silsilenin nesli helâka uğrar Ey Ebü'l-Vefâ! Benim sünnetimi yerine getirip bu yedi yârenin eteğine yapışan saâdete ulaşır Bunlardan uzaklaşan, benden uzaklaşmış olur " buyurdu Ben bu ahde sâdık kalacağımı söyledim ve bu yedi zâtı da cân u gönülden yârenliğe kabûl ettim Peygamber efendimiz duâ ettiler Kapı çalınmasıyla uyandım "
Hanıma, "Git, bak kim gelmiş?" dedim Hanım kapıyı açınca, o yedi zâtı gördü ve bana; "Yedi kişi geldi, seni soruyorlar " dedi Onları içeri dâvet ederek, yemek yedirdim ve; "Gelmenizin sebebi nedir?" diye sordum Onlar da; "Rüyâmızda Peygamber efendimizi gördük BizeTâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü'l-Vefâ sizin zâhiren ve bâtınen atanız oldu Ona gidin, buyurdu " dediler Ben de onlara gördüğüm rüyâyı anlattım Onlar zâhiren de bana bîat ettiler
Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü'l-Vefâ'yı, halka hizmet edip gâfilleri doğru yola sokmak için devamlı çalışır gören Ehl-i sünnet düşmanları, onu çekemediler Halîfe Kâim Biemrillah'a; "Zeynel Âbidîn oğullarından bir kimse vardır Ona büyük bir halk topluluğu tâbi oldu Hilâfet benim hakkımdır diye iddiâda bulunuyormuş Şimdiden çâresine bakılmazsa, ileride büyük fitne olur " diye Ebü'l-Vefâ hazretlerine iftirâ ederek şikâyette bulundular Bu şikâyet üzerine halîfe hayli tasalanıp, şüpheye düştü Ebü'l-Vefâ hazretlerinin nasıl bir zât olduğunu merak ederek, onu çağırmak için adam gönderdi
Gönderdiği kimseler, Tâc-ül-Ârifîn'in yanına gelip; "Halîfe hazretleri sizi istiyor " dediler O da; "Dâvete icâbet etmek lâzımdır " deyip, halîfenin yanına gitmeye niyet etti Bunu duyan halk; "Sizinle biz de gelelim " dediler Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri onları bundan men etti ise de, Dicle kenarına vardığında, arkasında büyük bir halk kalabalığı vardı Bunları geri döndüremedi Bu kalabalık için, bâzı kimseler on bin kişi, bâzıları da daha fazla idi, dediler
Kıyıda bekleyen gemiciler, Ebü'l-Vefâ hazretlerinin arkasında o kalabalığı görünce; "Halîfenin huzûruna bu kadar adam götürmek doğru olmaz " diyerek, gemilerine binip oradan uzaklaştılar Sâdece Osman Mi'berânî adındaki bir gemici, Ebü'l-Vefâ nasıl bir zâttır? Dedikleri gibi kerâmet ehli midir?" diye merak ederek ve bunları öğrenmek için orada kaldı Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerinin yanına gelerek; "Yâ Seyyid, gemi şimdi ücrete tâbidir Karşıya geçebilmen için ücret vermen gerekir " dedi Ebü'l-Vefâ da hizmetçisine; "Hazırda ne varsa ver " buyurdu O da, hazırda olan yüz elli dînârı Osman Mi'berânî'nin önüne koydu O zaman o; "Ben böyle bir ücret istemiyorum " deyince, Tâc-ül-Ârifîn; "Nasıl bir ücret istiyorsun?" diye sordu Osman Mi'berânî de; "Yarın kıyâmet gününde, Sırat köprüsünü geçmeme kefil olmanı ve açık bir delîl göstermeni isterim " dedi Bunun üzerine Tâc-ül-Ârifin murâkabeye daldı Sonra da Osman Mi'berânî'ye dönüp; "Allahü teâlânın isminde ibret vardır Sırat'ı geçersin inşâallah!" dedi Osman; "Yâ Seyyid, buna açık bir delîl istiyorum " dedi Bunun üzerine Seyyid Ebü'l-Vefâ, Allahü teâlâya duâ etti O anda Osman'a bir hâl oldu ve kendini kaybetti Bir süre sonra tekrar kendine geldi Daha sonra Tâc-ül-Ârifîn ve yanındaki büyük âlimler gemiye binerek, halk ise, kimi suyun üzerinden yürüyerek, kimi bir adımda karşıya geçtiler
Bâzı kimseler ve oğlu, Osman Mi'berânî'ye; "Kendini kaybettiğin zaman ne gördün?" diye sordular O da; "Kıyâmetin koptuğunu gördüm Halk mahşer yerine toplanmış, kimi sevinçli kimi üzüntülüydü Sırat köprüsü kurulmuştu İnsanlarSırat'tan geçmeye başladılar Fakat pek az kimse Sırat'ı geçebildi Çoğu Sırat köprüsünden yuvarlanarak, Cehennem'e düştü Ben bu durumu görünce, içimde bir korku hâsıl oldu O anda yanıma Ebü'l-Vefâ hazretleri geldi Elimi tutup beni Sırat köprüsünün yanına götürdü Besmele çekti ve; "Durma geç!" dedi Tâc-ül-Ârifîn'in bu sözlerinden sonra, "Tâc-ül-Ârifîn Ebü'l-Vefâ hürmetine, OsmanMi'berânî ve onun zürriyeti geçsin " diye bir nidâ işittim Bunun üzerine ben, Besmele çekerek, Sırat köprüsüne ayak bastım ve yıldırım gibi geçtim Arkama baktığım zaman, bir grup insanın arkamdan geldiğini gördüm "Bunlar senin zürriyetindir " diye bir nidâ duydum" diye anlattı
Tâc-ül-Ârifîn Bağdat'a yaklaştığı zaman, bütün halk onu karşılamaya geldi Büyük bir hürmetle şehrin kapısından içeri aldılar Ebü'l-Vefâ hazretleri câmiye girdi Câmiye o kadar çok insan geldi ki, iğne atsan yere düşmezdi Tâc-ül-Ârifîn mimbere çıkıp, halka vâz ve nasîhatta bulundu ve hakîkatleri açıkladı Daha sonra, halkı geçmiş günahları için tövbe etmeye dâvet etti Allahü teâlânın inâyetiyle, halkın kapalı olan göz ve kalbleri açıldı Çok kimseler Ebü'l-Vefâ hazretlerinin huzûrunda tövbe etti Yatsı namazına kadar, halkın huzûruna gelip tövbe etmesi sürdü Yatsı namazından sonra Ebü'l-Vefâ hazretleri hizmetçisine; "Halka söyleyin, kalabalık yapmasınlar, evlerine gitsinler " dedi Bunun üzerine halkın büyük çoğunluğu evlerine gitti ise de, bir kısmı kalıp ibâdetle meşgûl oldu Bu durum halîfeye bildirildi Halîfe kıyâfet değiştirerek, Tâc-ül-Ârifîn'in bulunduğu câmiye geldi Onun nûra gark olmuş bir hâlde oturmakta olduğunu, yanındaki zâtların Allahü teâlâya ibâdet ettiklerini, kendilerini ilâhî bir rûhâniyetin nûrunun sardığını gördü Halîfenin yanındaŞâfiî mezhebi fıkıh âlimi Saîd ibni Ebî Nasr da bulunuyordu Halîfe ona; "Ben bu Seyyid Ebü'l-Vefâ'yı imtihân etmek istiyorum, sen ne dersin?" diye sordu Saîd ibni Ebî Nasr ise; "İmtihan etmeye gerek yoktur Zîrâ hak üzere oldukları gün gibi açıktır " dedi Halîfe onun sözünü hiç kâle almadı O Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerini imtihan etmek ve böylece kalbini tatmin etmek istiyordu Câmiden ayrılarak sokakları ve kalabalık yerleri dolaşmaya başladı Bir yerde kadınlar toplanmış, Allahü teâlâya ibâdetle meşgûl idi Halîfe bunların arasına girip bir kadının eline yapışıp sıktı Kadın, tebdîl-i kıyâfetle dolaşan halîfeyi tanıyarak; "Yâ halîfe! Benden uzak dur Ben Allahü teâlâya ibâdetle meşgûlüm " dedi Halîfe bu duruma çok şaşırdı Biraz ileride gördüğü bir kızın elini tutup sıktı O kız da halîfeyi tanıyarak; "Ey halîfe! Utanmıyor ve Allahü teâlâdan korkmuyor musun? Şâyet biraz önce elini tutup sıktığınız benim kızkardeşim olmasaydı, seni bağırarak rezîl rüsvây ederdim Yanımdan git Şimdi biz Allahü teâlâdan başkasıyla meşgûl değiliz " dedi Halîfe utanılacak bir duruma düştü Saîd ibniEbî Nasr; "Yâ emîr-ül-müminîn! Ben size denemeye lüzum yok dememiş miydim Zîrâ onun nûru buradaki bütün halka sirâyet etmiş Bu zâtın velî olduğu mâlûmunuzdur Fakat ille de tecrübe etmek istiyorsanız, ulemâdan ve fukahâdan yüce kimselerin hazır bulunduğu bir meclisde Tâc-ül-Ârifîn'e çözülmesi zor konularla ilgili sorular sorulsun Eğer o âlimler, Ebü'l-Vefâ'yı sorulara cevap veremez hâle getirirlerse, Tâc-ül-Ârifîn dâvâsında yalan söylüyordur Fakat sorulan sorulara cevap verirse, onun arkasını bırakmaktan başka çâre yoktur " dedi
Bu teklif, halîfenin hoşuna gitmedi Güvendiği hizmetçilerinden biri olan Muhammed Kâdirî'ye yedi parça hamur tulumu vererek Ebü'l-Vefâ hazretlerine gönderdi Ve hizmetçisine; "Bunları al, Ebü'l-Vefâ'ya götür Ona selâmımı söyle Halîfe size, erkeklerle kadınların bir arada meclis kurmasını ve bu gönderdiklerimi yemelerini, çünkü onun bulunduğu meclise böylesi gerekir diyesin " dedi
Muhammed Kâdirî, o yedi parça hamur tulumunu alıp, Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerinin huzûruna gitti Fakat korkusundan halîfenin söylediklerini ona söyleyemedi Halîfeye de gidip; "Emriniz üzereSeyyid Ebü'l-Vefâ'nın huzûruna gittim Fakat söylediklerinizi korkumdan söyleyemedim " diyemezdi Tâc-ül-Ârifîn hazretlerine, Allahü teâlânın izniyle bu durum mâlûm oldu Muhammed Kâdirî'yi yanına çağırıp ona; "Yâ Muhammed Kâdirî! O tulumların içinde yağ ve baldan başka bir şey yok Bu yağ ve balları, halîfe dervişlere gönderdi diyesin " dedi Sonra içeriye seslenerek, "Ey dervişler, tabaklarınızı getirin Halîfe sizlere yağ ve bal göndermiş " dedi Dervişler tabaklarını alıp getirince, Ebü'l-Vefâ hazretleri; "Ey MuhammedKâdirî! Bunları eşit şekilde dağıt!" diye emir buyurdu MuhammedKâdirî tulumlardan birini açınca, içinde bembeyaz bal olduğunu gördü Bal çok temiz ve güzeldi Allahü teâlânın kudreti, Ebü'l-Vefâ hazretlerinin himmetiyle, tulumun içindeki hamur, bembeyaz bir bal olmuştu Dervişlere bu balı taksim etti Daha sonra tulumlardan birini daha açınca, içindekinin yağ olduğunu gördü Bunu da dervişlere dağıttı Dervişlerin tabakları yağ ve bal ile doldu Balın güzel kokusu hiç unutulmadı
Tâc-ül-Ârifîn, bir kabın içinin bir tarafına ateş, bir tarafına pamuk, bunların ortasına da kar koyarak, Muhammed Kâdirî ile halîfeye gönderdi Ebü'l-Vefâ hazretleri bununla halîfeye; "İşte erkeklerin şehveti ateş, kadınların ki ise pamuk gibidir Ateşle pamuk bir arada durmaz Bu kabda karın, ateşin pamuğu yakmasına mâni olduğu gibi, araya bir velînin himmeti girerse, ateşin pamuğu yakmasına mâni olur " demek istedi Halîfe kabı açıp içindekileri görünce, Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerinin ne demek istediğini çok iyi anladı Kabın içindekileri boşalttırarak, içine yılan yavrusu koydurdu ve Muhammed Kâdirî'ye; "Bu kabı alıp Ebü'l-Vefâ'ya götür İçinde ne olduğunu kimseye söyleme!" dedi MuhammedKâdirî o kabı alıp, Ebü'l-Vefâ hazretlerinin huzûruna getirip önüne koydu Seyyid Ebü'l-Vefâ o zaman; "Ey Muhammed Kâdirî! O mahcûb halîfeden getirdiğin kab nedir? O hiç utanmaz mı?" dedi Muhammed Kâdirî; "Yâ Seyyid! Halîfe bunun içinde olanı söylemememi ve senin keşif yoluyla bilmeni istedi " dedi O zaman Seyyid Ebü'l-Vefâ; "Halîfeniz evliyâyı böyle âdî bir şeyle mi imtihan eder? Bu çok çirkin bir harekettir " buyurdu Küçük bir çocuk olan kardeşinin oğlu Seyyid Matar'a dönerek; "Yâ Matar! Bu kabın içinde ne olduğunu keşif yoluyla bunlara söyle!" buyurdu O da; "Yâ Seyyid! Bütün makamları, yerleri keşif yoluyla inceledim Bir yılan yavrusunu, annesinin yanında göremedim Meğer o yavru tutulup, bu kaba konmuş Bu kabın içindeki yılan yavrusudur!" dedi Muhammed Kâdirî bunları duyunca kendini kaybetti Bir süre sonra kendine gelince, üzerinde bulunan değerli elbiseleri çıkararak, yamalı ve ucuz bir elbise giydi Varını yoğunu fakirlere dağıttı Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerinin eline yapışarak, cân-u gönülden ihlâs ile tövbe etti ve Ebü'l-Vefâ hazretlerinin talebesi olmak istedi Bu isteği Seyyid hazretleri tarafından kabûl edildi
Halîfe bunları duyunca, çok huzursuz oldu Sebebi ise, en yakın adamı olanMuhammed Kâdirî'nin SeyyidEbü'l-Vefâ hazretlerine talebe olması ve diğer yakınlarının da o zâta talebe olacağından, makâmının elden çıkacağından korkması idi Hâlbuki, Tâc-ül-Ârifîn hazretlerinin nazarında, onun makâmının hiç önemi yoktu Halîfe hâlâ tereddüd içinde idi Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretlerini bir daha imtihan etmek istedi Bunun için helâl yoldan kazanılmış yüz dînârın içine, haram yoldan kazanılmış on dînâr koydu O on dînârın üzerine, kendisinin anlıyabileceği bir işâret koydu Bunların hepsini bir kese içine koyarak, adamlarından birine verdi ve; "Bunları Ebü'l-Vefâ'ya götür, talebelerine dağıtsın!" dedi Gönderdiği kimse, Ebü'l-Vefâ'nın huzûruna gelerek, halîfenin dediğini söyledi Ebü'l-Vefâ hazretleri; "Keseyi çevir de mührü açılsın " buyurdu O kimse söylenileni yaptı ve kesenin içindekileri bir tabağa boşalttı Seyyid Ebü'l-Vefâ; "Şunları ayır Şunları da, şunları da " diyerek, halîfenin karıştırdığı haram yoldan kazanılmış olan on dînârı birer birer ayırdı Helâl yoldan kazanılmış olan yüz dînârı alıp kabûl etti On dînârı da bir keseye koydurarak; "Bu dînârlar, fakirlere nafaka olarak harcanamaz Götür kendisi harcasın " diyerek, halîfeye geri gönderdi Halîfe, on dînârı eline alınca, bunların işâretlediği, haram yoldan kazanılan dînârlar olduğunu gördü O zaman anladı ki, Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri, Allahü teâlânın velî kullarındandır
MuhammedKâdirî, Ebü'l-Vefâ'ya talebe olunca, kendisine Ebü'l-Vefâ hazretleri; "Sana, halîfenin karşısında iftihâr edebileceğin ve onun seni o vaziyette görüp niyetini düzeltebileceği bir vazife vereyim " dedi ve onu talebelerin helâsını silip süpürmek ve temizliği ile uğraşmak işiyle vazifelendirdi Muhammed Kâdirî bu vazifeyi kabûl edip, ihlâs ve gönül rızâsıyla, seve seve talebelerin helâsını temizlemeye başladı Halîfenin yanında ve onun yakın adamlarından olmayı, Ebü'l-Vefâ hazretlerinin yanında bulunarak, dervişlerin helâsının temizliğiyle uğraşmaya tercih ediyordu
|