Yalnız Mesajı Göster

Ömer Bin Abdülazîz

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ömer Bin Abdülazîz




ÖMER BİN ABDÜLAZÎZ

Tâbiînin büyüklerinden Adâleti, insâfı ve güzel ahlâkı ile meşhur sekizinci Emevî halîfesi Hazret-i Ömer’in oğlunun torunu İsmi Ömer bin Abdülazîz, künyesi Ebû Hafs’tır 679 (H60) târihinde Medîne’de doğdu 720 (H101) târihinde kölesi tarafından zehirlenerek şehîd edildi Cenâzesi Şam yakınlarındaki Hunasi’den alınıp Humus yakınlarındaki Deyr es-Sim’an denilen yere defnedildi Kabr-i şerîfi ziyâret mahallidir

Hazret-i Ömer, halîfeliği zamânında bir gece Medîne’de kol gezerken sabaha karşı bir evden, bir kadının kızına; “Süte su koy!” dediğini işitti Kızın da; “Emîr-ül-Müminîn hazret-i Ömer süte su katmayı yasak etti” cevâbını verdiğini ve annesinin; “Emîr-ül-Müminîn nereden bilecek” demesi üzerine de; “O görmüyorsa Allahü teâlâ görüyor” dediğini işitti Hazret-i Ömer bu hâdise üzerine o kızı araştırıp, oğlu Âsım’a nikâh etti Âsım’ın bundan bir kızı oldu, bundan da Ömer bin Abdülazîz hazretleri dünyâya geldi

Babası Abdülazîz bin Mervân, adâlet, insâf ve diyânet sâhibi biriydi Mısır vâliliğine tâyin edilince, oğlunu da berâberinde götürdü Ömer bin Abdülazîz, orada mükemmel bir İslâm terbiyesi ile büyütülüp, yetiştirildi İlim tahsîli için Medîne’ye gönderildi Enes bin Mâlik, Abdullah bin Câfer-i Tayyâr, Saîd bin Müseyyib ile devrin başka âlim ve büyüklerinden ders aldı Onların sohbetinde bulunup, kendilerinden hadîs-i şerîf dinledi

Babası Abdülazîz bin Mervân 705 târihinde vefât edince amcası halife Abdülmelik onu Şam’a getirdi ve kızı Fâtıma’yı ona nikâhladı Ömer bin Abdülazîz çok nîmet ve servete sâhipti Yaratılışındaki cömertlik ve mürüvvetini bütün insanlara saçıyordu Gâyet fazîletli, âlim, âdil ve eşine pek az rastlanan bir insandı Halife Velîd bin Abdülmelik devrinde 706 Rebîulevvel ayında Haremeyn, Mekke ve Medîne vâliliğine tâyin edildi Bu vazifesini yürütmek üzere Medîne’ye gidip, oranın büyük âlimlerinden on kişi topladı Meclisteki âlimlere; “Ey kardeşlerim Ben Haremeyn’in vâliliğine değil, hizmetçiliğine tâyin olundum Asıl mesleğimin adâlet yolundan ayrılmamak olduğunu bilmenizi isterim Bunun için söz veririm Gerek zorbalık yapanın, gerekse buna sebep olanın, yolsuzluk yapanın ve doğru yoldan ayrılanın yaptıklarını bana haber vermezseniz bunun mesûliyyeti size âittir Sizi ancak bana müşâvir ve muâvin olmak üzere çağırdım Kendi reyimle bir iş görmek istemem Her hususta sizinle müşâvere yapacağım Ayrıca memurlarımın da ahâliye iyi hizmet etmeleri için onları teftiş ederek, bana yardımcı olacaksınız” dedi Bu âlimler de onun bu isteklerinden memnun olup, dâimâ yardımcı oldular Hicazlılar; idâresinden, adâletinden çok memnundular

Enes bin Mâlik hazretleri onun hakkında: “İmâmlık yapmakta Resûlullah efendimize, Ömer bin Abdülazîz’den daha çok benzeyen kimse görmedim” buyurdu

Ünü her tarafa yayıldı Pek çok kimse, kendi memleketini terk edip, Hicaz’a geldi Mescid-i Nebî’yi genişletmeye ve esaslı bir tâmiratını yaptırmaya başladı Genişletmede Mescid-i Nebî'nin dört duvarı da yıkılıp, doğu tarafındaki zevcât-ı tâhirât odaları mescide katıldı Hücre-i seâdetin dört duvarı yıkılıp, temelden yontma taşlarla yeniden yapıldı Temel açılırken hazreti Ömer’in bir ayağı görüldü Hiç çürümemişti Hücrenin etrafına ikinci bir duvar daha yapıldı Hiç kapısı olmayan bu duvar beş köşeliydi Duvarlar, direkler ve tavan altın ile süslendi İlk olarak mihrâb ve dört minâre yaptırdı Bu iş üç sene sürdü Ömer bin Abdülazîz 711 senesine kadar Haremeyn vâliliği yaptı Halîfe Süleyman bin Abdülmelik iki oğlu olmasına rağmen ahidnâme yazıp, mühürleterek Ömer bin Abdülazîz’i kendisine halef gösterdi Bunu veziri Recâ’ya verdi

Halîfe Abdülmelik’in 717 târihinde vefâtı ile vezîri Recâ emirleri toplayıp mühürlü ahidnâmeyi açarak okudu Ömer bin Abdülazîz hazretleri ahidnâmede kendi ismi okunduğu zaman şaşırıp kaldı İstifâ isteğinde bulunduysa da kabûl edilmedi Emirler, Ömer bin Abdülazîz’in İslâm halîfeliğine bîat ettiler Vezir Recâ, halîfenin koluna girip, mimbere çıkardı Ömer bin Abdülazîz cenâb-ı Hakk’a hamd ve senâdan sonra; “Ey insanlar! Bizimle berâber olacak kimsede şu beş şartı istiyorum Bunlar: Bize hâlini bildiremeyecek olan halkımın hâlini anlatmak, hayırlı işlerde bize yardım ve hayra delâlet eylemek, kimse hakkında gıybet etmemek ve boş şeyler ile meşgûl olmamak Bunlar yoksa bize yaklaşmasın” dedi Böylece ikinci halîfe hazret-i Ömer bin Hattâb’ın yolunda olarak işe başladı Ömer bin Abdülazîz’in hâllerini anlatmak için şâirler ve hatîbler hutbeler okudular Onun medh ve senâsını dillerde dolaştırdılar Zâhidler ve fakihler dahi; “Biz bu zâtın sözüne aykırı fiilini görmedikçe ondan ayrılmayız” dediler

Reyyâh bin Ubeyde anlatır: “Ömer bin Abdülazîz hazretleri Medîne’de vâli iken bir gün koluna girdiği zayıf bir ihtiyarla birlikte gördüm Bu ihtiyarın onun yanında böyle durmasına hayret ettim Sonra Ömer bin Abdülazîz’in yanına gidip ona; “Allahü teâlâ sana iyilikler versin Yanınızdaki elinizden tutan ihtiyar kimdi?” dedim Bunun üzerine bana; “Ey Reyyâh! Bu kardeşim Hızır aleyhisselâmdır Bana ileride âdil bir idâreci olacağımı haber vermeye gelmiş” diye cevap verdi

Ömer bin Abdülazîz halîfe olduktan sonra hilâfet konağına götürülmek üzere alay atları getirdiklerinde; “Bunlar ne?” dedi “Hilâfete mahsus bineklerdir” cevâbını işitince; “Kendi atım, benim hâlime daha muvâfıktır” diyerek saltanat bineklerini geri çevirip, kendi hayvanına bindi Hilâfet otağına gitmeyip; “Hilâfet otağında Süleyman’ın âilesi var Ben onların rahatsız olmalarını uygun görmem Onlar yerleşinceye kadar, benim kıl çadırım bana yeter!” buyurdu Bu sözleri, insafı ve ahlâkî büyüklüğünü ne güzel ifâde etmektedir Evine gitti Âzâdlı kölesi, onun pek kederli ve düşünceli olduğunu görünce: Bu hâlinizin sebebi nedir? diye sordu Cevâbında buyurdu ki: “Doğudan batıya kadar olan Ümmet-i Muhammed’in hukukunu yerine getirme vazifesi bana verildi Bundan büyük endişe edecek şey olur mu?” Daha sonra hanımı ve amcasının kızı olan Fâtıma binti Abdülmelik’i yanına çağırıp, buyurdu ki: “Eğer benimle birlikte yaşamak istersen ziynet ve mücevherlerini beytülmâle bırak Zirâ onlar senin yanında iken ben seninle berâber olamam” Fâtıma, bütün ziynet ve mücevherlerini beytülmale verdi Fâtıma’nın bu davranışı, Peygamber efendimizin kızı hazreti Fâtıma gibi mânevî süsler ve rûhî meziyetler ile yaşamaya karar verdiğini göstermekteydi Ömer bin Abdülazîz’in elli bin altını vardı, hepsini dağıttı Bir elbisesi kaldı Câriyelerine de; “Serbestsiniz İsteyeniniz olursa, âzâd ederim Benden bir talepte bulunmamak şartı ile kalmak isteyen varsa kalabilir Çünkü verilen vazife beni sizinle meşgûl olmaktan alıkoyuyor” buyurdu Hepsi ağladılar, üzüldüler Hanımı Fâtıma’yı dahi serbest bıraktı O da üzülüp ağladı Efendisinden ayrılmadı

Ömer bin Abdülazîz halîfe olduğu sene Medîne-i münevverede bulunan, oğlu Abdülmelik’e şöyle yazdı: "Şahsımdan sonra kendisine nasîhatte bulunup, gözetip, muhafaza etmek mecbûriyetinde olduğum, ilk insan sensin Hamd, Allahü teâlâya mahsustur Allahü teâlâ bize çok lütuf ve ihsânda bulundu O’ndan, ihsân ettiği nîmetlere karşı şükür yapabilme kuvveti vermesini dileriz Allahü teâlânın babana ve sana olan lütfunu hatırla Kendine, gençliğine ve sıhhatine dikkat et Eğer hamd (Elhamdülillah), tesbîh (Sübhânallah), tehlil (Lâ ilâhe illallah) diyerek, dilini zikirle meşgûl edebilirsen bunu yap"

Ömer bin Abdülazîz hazretleri hilâfet makâmına geçtiği gün, zamanının tanınmış fıkıh âlimlerinden Sâlim bin Abdullah, Recâ bin Hayve ve Muhammed bin Ka’b Kurazî’yi dâvet edip, onlara; “Halk her ne kadar bir nîmet olarak görüyorsa da ben bu halîfelik makâmını; taşıyamayacağım bir yük ve çok ağır bir mesûliyet olarak görüyorum Bu yükün altına girdim Benim için çâre ve tedbir olarak nasîhatleriniz nedir?” diye sordu Onlardan biri dedi ki: “Yârın kıyâmet günü kurtulmak istersen müslümanların ihtiyarlarını baban, gençlerini kardeşin ve küçüklerini evlâdın bil O zaman bütün müslümanlara, kendi evindeki, ana-baba, kardeş ve evlâdın gibi muâmele etmiş olursun” Ömer bin Abdülazîz, halîfe olunca, üzerine aldığı mesûliyetin ağırlığından dolayı iki ay müddetle üzüntü ve keder içinde kaldı Millet ve memleket işlerini adâletle idâre etmekte ve hak sâhiplerine haklarını iâde etmekte çok hassas davranıyor, kendisini hiç düşünmüyordu

Ömer bin Abdülazîz, yakın dostu hazret-i Sâlim’e; “Kardeşim Sâlim! Allahü teâlâ beni halîfelik ile imtihan ediyor Yemin ederim ki, kurtulamıyacağımdan korkuyorum Bana, dedem hazret-i Ömer’in mektuplarını, hayâtı hakkında bilinenleri, müslümanlara ve gayr-i müslimlere olan hükümlerini bildir Hazret-i Ömer’i kendime nümûne kabûl ettim Ona göre hareket edeceğim” dedi

Halîfeliği zamanında yaptığı bütün işlerde gözleri önüne kıyâmet gününü getirirdi; halkının haklarını lâyıkıyla yerine getirememekten çok korkuyordu Halîfeliğini adâlet ile yürütüp, Hulefâ-i Râşidîn’in (Dört büyük halîfe) yolundan ayrılmadı Önemli memuriyetlere dirâyetli ve âdil bildiklerini tâyin etti

Müslim ve gayr-i müslim tebeasına çok âdil davranıp, yaptığı işlerde adâleti yaygınlaştırdı Ehl-i Beyte dil uzatanların çirkin hareket ve sözlerine mâni olup, son verdi Ehl-i Beyte çok saygı gösterir ve yardım ederdi Hazret-i Muâviye’nin vefâtından sonra, hutbelerde Ehl-i Beyte lânet okumak âdet olmuştu Halîfe olunca, ilk iş olarak bu âdeti kaldırdı Ehl-i Beyte karşı çok saygılıydı Onlara devamlı yardım ederdi Peygamberimizin vakıf ettiklerinden, Fedek bahçesini tekrar Ehl-i Beytten Muhammed Bâkır’a iâde etti Toprak hukûku ve mâliye alanlarında Peygamber efendimizin emirlerini yerine getirdi Müslüman olan gayr-i müslimlerden cizye vergisini kaldırdı Her tarafta müslüman olanların sayısı arttı Doğuda ve batıda milyonlarca gayr-i müslim, müslüman oldu İslâm orduları doğu ve batıda fetihlere girişti Malatya şehri, Rumlar’dan yüz bin esir karşılığı satın alındı Preneler aşılıp Fransa’ya girildi Narbonne ele geçirildi Burada güçlü üsler kuruldu Afrika’da bütün Berberîler onun zamanında müslüman oldu Mûsevî, hıristiyan ve ateşperestlere gösterdiği yapıcı siyâset karşısında, onların arasında İslâmiyet geniş ölçüde yayıldı Müslüman ve gayr-i müslim bütün tebeası tarafından sevildi Hak ve adâletin yayılmasında ve zulmün kalkmasında çok hizmet etti Zamanında kurt ile kuzu berâber yaşadı

Devrinin âlim ve velîlerinden Mâlik bin Dinâr hazretleri anlatır: “Ömer bin Abdülazîz halîfe olduğunda bir çobanın şöyle dediği işitildi: “Acaba bu temiz, âdil halîfe kimdir?” Çobana; “Böyle olduğunu nereden anladın?” diye sorulduğunda; vazîfesi dağ bayır demeyip koyun otlatan, çeşitli yırtıcı hayvanların tehlikesini pek iyi bilen çoban, sâfiyetle bulduğu teşhisiyle şu cevâbı verdi: “Âdil bir halîfe başa geçince, kurtlar kuzulara saldırmaz Oradan anladım

Halîfe Ömer bin Abdülazîz hazretleri her gün âlimleri çağırır, onlarla ölüm ve kıyâmet hâllerinden konuşurlardı Konuşmalar onlara o kadar tesir ederdi ki, sanki içlerinden biri vefât etmiş gibi ağlarlardı



Alıntı Yaparak Cevapla