Yalnız Mesajı Göster

Üstad Mehmet Akif Ersoy

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üstad Mehmet Akif Ersoy




istikbalin büyük şairi

Artık o yüzlerce mısralı manzum mektuplar yerine mevzulu şiirler yazmaya başlar Bunlardan bazıları Resimli Gazete’de 1313- 1314 senelerinde neşredilir Fakat sonra arkası kesilir, Âkif için bir değişim, dönüşüm devri başlar

Böyle bir taraftan şarkı ve garbı etraflıca araştırıp incelerken, diğer taraftan da şiirler yazar Artık o yüzlerce mısralı manzum mektuplar yerine mevzulu şiirler yazmaya başlar Bunlardan bazıları Resimli Gazete’de 1313- 1314 senelerinde neşredilir Fakat sonra arkası kesilir, Âkif için bir değişim, dönüşüm devri başlar Ve asıl Âkif doğar: Safahat şairi Âkif, “Fatih Camii”, “Seyfi Baba”lar, “Hasta”lar şairi Mehmed Âkif Ne ki, Âkif’in yeni bir anlayışla kaleme aldığı bu şiirleri basında yer almaz Yazıyla çoğaltılarak elden ele dolaşır, Âkif tarafından sevdiği dostlarına okunur Artık büyük üstadlarla tanışma zamanı gelmiştir Hâmid’lerle, Recâizâde Ekrem’lerle görüşür Onlara şiirlerini okur ve derin bir hayret uyandırır istikbalin büyük bir şairinin doğduğu görülür

Beri taraftan Servet-i Fünun çıkar Fakat oraya karışmaz ve şiirlerini vermez Her nedense şiirlerinin basın organlarında neşredilmesini istemez Fakat Servet-i Fünun gibi mecmualardaki şairleri okur Beğendiği, hatta ezberlediği şiirler de vardır Ona göre Ali Ekrem’in şiirleri, Cenab şahabeddin’in yazıları ne kadar da güzeldir Faik Ali’nin, Hüseyin Siyret’in, Tevfik Fikret’in de güzel parçaları vardır Sanatın bütün inceliklerini gözünden kaçırmaz “Elvah’ı Tabiat”taki tasvirleri çok güzel bulur

Fakat nazımda, tasvirlerde de çok yenilikler olur Bunlar hep onun yapmaya başladığı edebi değişim hareketleri Her yenilikle alâkadar olur, her güzelden istifade eder Aralıksız olarak okur ve yazar Her yazdığı şiir, öncekinden bir parça daha ilerdedir Fakat yazdıklarını neşretmez

Ta II Meşrutiyetin ilânına (1908) kadar bu şekilde hareket eder O zamana kadar şöhreti “Sınırlı bir samimiyet dairesi” içinde kalır Vaktaki Meşrutiyet ilan edilir Matbuat serbest olur “Sırat-ı Müstakim” yayınlanmaya başlar; Âkif’in şiirleri de bu mecmuada neşredilmeye başlanır

Her tarafta derin bir alâka uyandırır; bütün memlekette, hatta hariç memleketlerde Mehmed Âkif’in şöhretini artıran milletin bütün tabakalarına onun sesini duyuran, ruhlarda derin cezbeler ve heyecanlar meydana getiren, onun bilhassa Balkan Harbi’ndeki şiirleridir O acı ve ıstıraplı hadiseler karşısında onun feryadları, bütün gönüllerde müthiş fırtınalar vücuda getirir

O elemli kara günlerde yalnız onun şiirleri, feryadları dalga dalga memleketin dört köşesine yayılır O acı günlerin ıstırabıyla inleyen hiç bir fert yoktur ki onun, göçmüş milletlerin yıkılma ve mahvolma destanları karşısında müteessir olmasın şiirleri karşısında ağlamış olmasın Onun heyecanlı sesleri, yalnız basın organlarının sahifelerinde değil, cami kürsülerinde de geniş halk tabakalarının gönüllerine heyecan verir

“ilâhî altı yüz bin müslüman birden boğazlandı…

Yanan can, yırtılan ismet, akan seller bütün kandı

Ne ma’sûm ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı!

Ne bîkes hânümanlar işte, yangın verdiler, yandı!

şu küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı!

(…)

şehâmet gitti; gayret söndü; kudretler zebûn oldu!

O mevcâ-merc sancaklar ne müdhiş ser-nigûn oldu!

Sukûtun dehşetinden kalb-i rahmet, belki, hûn oldu

Ezanlar sustu çanlar inletip durmakta âfâkı

Yazık: şark’ın semâsında Hilâl’in geçti işrâkı

Zaman artık Salîb’in devri-i istîlâsı, ilhâkı

Fakat, yerlerde kalmış hakların ferdâ-yı ihkakı,

Ne doğmaz günmüş ey âcizlerin kudretli Hallâk’ı!

O, işte hep böyle coşkun feryadlarla, heyecanlı konuşmalarla o faciaların matemini terennüm eyler; gelecek nesillere o kanlı günlerin elim hatıralarını nakleder:

“Balkan’daki yangın daha kül bağlamamışken,

Bir başka cehennem çıkıversin Bu ne erken?”

Diye karşıladığı umumî Harp’te de milleti vahdete, mücahedeye davet eden şiirleri, bilhassa Türk askerinin destansı cesaretini tasvir eden ve benzeri olmayan “çanakkale şiiri” onun şöhretini zirveye çıkarır

“Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın Heyhât,

(…)

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber

Bu muhteşem eser karşısında bütün şairler, bütün edibler onun yüksek kudretini teslim ederler; Cenab şahabeddin’ler, Süleyman Nazif’ler gibi büyük edibler onun Millî şair ünvanına hak ettiğini iftiharla söylerler

istiklâl Marşı

Nihayet bu mukaddes mücahedenin büyüklüğünü, kudsî heyecanını terennüm edecek, onu gelecek yüzyıllara aktararak zaman gelince bütün gönüller ona teveccüh edecektir Herkes mücahedenin büyüklüğü nispetinde kuvvetli, heyecanlı bir ses ister

Yurdun bütün ufuklarını heyecanla dolduracak, inletecek, arşın kapılarına yapışarak bağıracak imanlı bir ses! Bu kadar kudsî hisleri, bu kadar ilâhî nağmeleri kim terennüm edebilirdi? Bunları ancak ruhunda duyan ve yaşayan, “en büyük ve en ilâhi bir belâğatla yazan, senelerden beri memleketin kederlerini ıstıraplarını ve bütün kudsi hususiyetlerini dile getiren” millet şairi Mehmed Âkif ifade edebilirdi


Alıntı Yaparak Cevapla