Yalnız Mesajı Göster

Sultân-Ül-Ulemâ Behâeddîn Veled

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sultân-Ül-Ulemâ Behâeddîn Veled




Bağdât'tan kâfilesiyle ayrılan Sultân-ül-ulemâ, Kûfe yoluyla Kâbe-i muazzamaya geldi Zilhicce ayının ortalarına kadar orada ibâdet ile meşgûl olduHaccını îfâ ettikten sonra, Medîne-i münevvereye gelip, hasretiyle yandığı Sevgili Peygamberimize misâfir oldu Orada günlerce gözyaşları içinde ibâdet eyleyip, Resûlullah efendimizin feyiz ve bereketleriyle şereflendi Bir müddet orada Cennet hayâtı yaşadıktan sonra, mânevî bir işâret üzerine Peygamber efendimize vedâ edip, gözlerinden yaşlar dökerek Medîne-i münevvereden ayrıldı Günlerce yol aldıktan sonra, Şam'a geldi Oradaki âlimler Şam'da kalması için çok ısrâr ettilerse de, onlara nâzik bir cevâb ile Rum diyârına gitmek istediğini bildirdi Sonra Konya'nın bugünküKaraman ilçesinin yerinde bulunan Lârende kasabasına geldi

Konya'da bulunan Sultan Alâüddîn, Emîr Mûsâ'yı Lârende'ye bey tâyin etmişti Emîr Mûsâ, Muhammed Behâeddîn Veled hazretlerine çok saygı gösterdi Onun talebesi olmakla şereflendi Hocası Sultân-ül-ulemâ'ya bir medrese yaptırarak, yedi sene hizmetiyle şereflendi Behâeddîn Veled, oğlu Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi, Seyyid Şerâfeddîn Semerkandî hazretlerinin kerîmesi Gevher Hanımla evlendirdi Vefât eden hanımı Mü'mine Hâtun ile oğlu Alâüddîn'i Lârende'ye defnetti

Emîr Mûsâ'yı çekemeyenler, Konya Sultânı Alâeddîn-i Keykûbâd'a; "Lârende Beyi Emîr Mûsâ, Sultân-ül-ulemâ'yı çok sevip, onun talebesi oldu Ona olan aşırı muhabbetinden sizi unuttu İsminizi bile ağzına almaz oldu" gibi iftirâlarda bulundular Alâeddîn Keykûbâd, Emîr Mûsâ'ya mektup yazarak huzuruna çağırdı Emîr Mûsâ durumu hocasına bildirdiğinde, Sultân-ül-ulemâ; "Sultan Alâeddîn'e gidiniz, selâmımı söyleyiniz Sorduklarına doğru cevab veriniz" buyurdu Emîr Mûsâ derhal yola çıkıp, Konya'da Alâeddîn Keykûbâd'ın huzuruna çıktı Sultânın; "Ey Mûsâ! İşittiğime göre Sultân-ül-ulemâ'nın emrinden dışarı çıkmaz imişsin Bizi ziyârete hiç gelmiyorsun Yoksa bizi unuttun mu?" diye sitem edince, Emîr Mûsâ, Sultân-ül-ulemâ Muhammed Behâeddîn Veled hazretlerinin üstünlüğünü, keşif ve kerâmetlerini, ilimdeki yüksekliğini uzun uzun anlattı Âlimlere karşı aşırı sevgisi ve hürmeti olan Alâeddîn Keykûbâd bu sözleri hayranlıkla dinledi ve; "Ey Mûsâ! Sultân-ül-ulemâ böyle büyük bir âlim ve velî bir zât idi de, bize daha önce niçin bildirmedin? Onu Konya'ya dâvet ediyorum Bizler de feyiz ve bereketlerine kavuşup, mübârek elini öpmekle şereflenelim Lütfen gidiniz, bana vekâleten kusûrumuzun affını isteyip, muhabbetimizin çokluğunu kendilerine arzediniz Lütfedip Konya'yı da şereflendirmelerini istirhâm ettiğimi zât-ı alîlerine bildiriniz" emrini verdi Emîr Mûsâ Lârende'ye gelip, hocasına durumu bildirdi Sultân-ül-ulemâ; "Müslümanın dâvetine icâbet lâzımdır" emri gereğince, bu dâveti kabûl edip hazırlandı Konya'ya doğru yola çıktı Sultan Alâeddîn de, yanında vezîrleri, kâdıları, âlimleri ve ileri gelen devlet erkânıyla, Behâeddîn Veled'i karşılamaya çıktılar Behâeddîn Veled hazretlerine yaklaştıklarında, atlarından inip yaya olarak huzûrlarına vardılar Büyük bir sevgiyle onu karşıladılar El öpüp, hürmetle hâl hatır sordular Büyük bir tevâzu ile Behâeddîn Veled'den af dilediler Hep birlikte Konya'ya dönmeye başladılar Bugünkü Mevlânâ hazretlerinin türbesinin olduğu yere geldiklerinde, Sultân-ül-ulemâ; "Buradan nesebimizin güzel kokuları geliyor" buyurarak, oradaki bir bahçeyi işâret etti Bunu işiten Alâeddîn Keykûbâd, Sultân-ül-ulemâ'ya o bahçeyi hediye etti Behâeddîn Veled, Konya'da bir medreseye yerleşti Orada vâz ve nasîhat ederek, insanların kurtulması, iki cihân saâdetine kavuşması için çok çalıştı

Bir kimse bir günah işleyip, tövbe etmeden Sultân-ül-ulemâ'nın huzûruna çıksa, gelenin durumunu hemen keşfederek; "Allahü teâlânın velî kullarının huzûruna temiz olmayan kalb ile gelmeyiniz Bu kötü hâlleri bırakın, güzel bir tövbe ederek göz yaşları akıtın ki, günah kirleri yıkansın Evliyânın huzûruna, günahlarınıza tövbe ve istigfâr etmiş olarak girip, onların yüzlerine Allahü teâlânın rızâsı için muhabbetle bakınız ki, onların feyz ve bereketlerinden istifâde edesiniz" buyururdu Böylece, onların işlediği günahları söylemeden, yüzlerine vurmadan nasîhat ederdi

Sultân-ül-ulemâ Muhammed Behâeddîn Veled hazretleri, bir gün hasta olup, yattı Alâeddîn-i Keykûbâd ziyâretine gelip; "Efendim! İnşâallah tez zamanda sıhhate kavuşur da devletimizin başına geçip tahta oturursunuz O zaman zât-ı âlinizin hizmetiyle şereflenip, her ne murâd ederseniz, bütün gücümüzle size yardımcı olmaya çalışırız Böylece Rabbimizin ihsân edeceği nice ikrâmlara ve gizli sırların keşfine nâil oluruz inşâallah" deyince, Sultân-ül-ulemâ; "Biz artık bu hastalık sebebiyle bu fânî dünyâdan hakîkî âleme göç ederiz Fakat arkamızdan kısa zaman sonra, siz de bize kavuşursunuz İşte orada sizinle berâber oluruz" dedi Bundan sonra helâlleştiler Bundan üç gün sonra bir Cuma günü, öğleye doğru Kelime-i şehâdet getirerek çok sevdiği hakîkî âleme kavuştu

Muhammed Behâeddîn Veled hazretlerinin vefâtından sonra, Alâeddîn-i Keykûbâd günlerce ata binmedi, sarayında tahtına oturmadı Kuru hasır üzerine oturarak tâziye için gelenleri karşıladı Câmilerde pekçok Kur'ân-ı kerîm hatimleri yaptırıp, öksüz ve fakirleri doyurdu, üstlerini giydirdi Hepsinden meydana gelen sevâbı, hocası Sultân-ül-ulemâ hazretlerine gönderdi

Sultân-ül-ulemâ'nın ileri gelen talebelerinden Seyyid Burhâneddîn anlatır: "Rüyâmda hocam Sultân-ül-ulemâ'nın türbesinden yeşil bir nur yükselmeye başladı Genişledi, genişledi, bulunduğum yere kadar geldi O nûrun önüne bir engel çıkmadan bütün Konya'yı kuşattı Bu hâdise karşısında bayılıp düştüm Sabahleyin rüyâyı tâbir ettirdim Sultân-ül-ulemâ'nın neslinden çok muhterem kimselerin meydana geleceğini müjdelediler"

Behâeddîn Veled'in çok sevdiği talebelerinden biri anlattı: Rüyâmda, Sultân-ül-ulemâ'nın mübârek başını, Arş'a kadar yükselmiş gördüm Ona; "Efendim! Hâliniz nasıldır?" dedim; "Oğlum Celâleddîn-i Rûmî'nin ilim ve amel nûruyla bu derece yükseklere ulaştım Oğlumun mertebesine, bütün velîler ve melekler gıbta ediyorlar Ondan çok memnunum" dedi

KİMİNLE EVLENMESİ MÜNÂSİPTİR

Behâeddîn Veled'in annesi ile babasının evlenmeleri şöyle olmuştur: SultanAlâeddîn bir gün vezîrine, kızının evlenme çağına geldiğini, bu sebeble kiminle evlenmesinin münâsib olduğunu sordu Vezîr de tereddüd etmeden; "Sultânım! Kerîmenizi, ilim ve irfan sâhibi bir kimseye vermelisiniz" deyince, sultan tekrâr; "Bu kimse sizce kimdir?" diye sordu Vezîr; "Âlimler arasında kızınıza en lâyık olan Hüseyin Hatîbî'dir" dedi Sultânın gönlünden geçen kimse de bu olduğu için, vezîrinin bu cevâbına memnun oldu O gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü Ona Peygamberimiz buyurdular ki; "Ey Alâeddîn! Kerîmenizi Hüseyin Hatîbî'ye nikâh ediniz Onu kendinize dâmâd ediniz" Bu rüyâ üzerine, kızı Emetullah Hâtunu, Hüseyin Hatîbî ile evlendirdi Bu evlilikten, Muhammed Behâeddîn isminde bir evlâtları oldu

HEPSİ DOĞRUDUR

Alâeddîn Keykûbâd, bir gün Sultân-ül-ulemâ Muhammed Behâeddîn Veled hazretlerinin bütün halka vâz ve nasîhat vermesini ricâ ettiKaniî denilen yerde bir kürsî kuruldu Bu yerin etrâfında mezarlık bulunmaktaydı İnsanlar kürsînin etrâfında toplandılar Kârîler (Kur'ân-ı kerîmi ezberliyenler) Yâsîn-i şerîfi okuduktan sonra, Sultân-ül-ulemâ hazretleri bu sûreyi tefsîr etmeye başladı Kıyâmetin kopmasını, kabirden kalkmayı, mahşer meydanına toplanmayı, güneşin bir mızrak boyu yaklaşmasını, insanların grup grup ayrılmasını, defterlerin uçarak ele gelmesini, mîzân terâzisini, sırat köprüsünü, cezâ ve mükafâtı uzun uzun anlattı Bunları inkâr edenlerin Cehennem'e, kabûl edip de, Ehl-i sünnet îtikâdına uygun inanıp amel edenlerin, Cennet'e gideceğini bildirdi Öyle anlattı ki, orada bulunanlar içinde ağlamadık kimse kalmadı O kabristanda yatan bâzı kimseler, Allahü teâlânın emriyle kefenleri boynunda olduğu hâlde kabirlerinden çıktılar ve; "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühü" dedikten sonra; "Ey Allahın velî kulu! Senin bu anlattıklarının hepsi doğrudur Biz bu hâlleri burada yaşıyoruz, hepimiz şâhidiz" dediler ve tekrar mezarlarına girdiler Duâ edilirken de, her kabirden iki el çıkmış olduğu hâlde âmîn sesleri duyuldu Bu olanları, orada bulunan herkes hayretle görüp işitti

1) Nefehât-ül-Üns; s513, 514
2) Kâmûs-ul-A'lâm; c2, s1412
3) Mu'cem-ül-Müellifîn; c9, s223
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1063
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s132
6) Risâle-i Sipahsalar

Alıntı Yaparak Cevapla