Yalnız Mesajı Göster

Süfyân-İ Sevrî

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Süfyân-İ Sevrî




Süfyân-ı Sevrî hazretleri talebelerinden birisi sefere çıkacak olsa, ona; "Eğer gittiğiniz yerlerde, satılık bir ölüm görürseniz onu benim için satın alınız" buyururdu Vefâtı yaklaştığında çok ağlıyordu "Ölmeyi çok arzû ediyordum, lâkin şimdi ölümümün nasıl olacağını bilemediğim için çok korkuyorum Bu sefere çıkmak gâyet güçtür Başka seferlere çıkmak gibi, bir âsâ ve bir su kabı yetmiyor" deyince, dostları kendisine; "Cennet'i beğeniyor musunuz?" diye sordular Bunlara cevâben; "Siz ne söylüyorsunuz? Benim gibi birine, hiç Cennet'i verirler mi?" buyurdu

Süfyân-ı Sevrî hazretleri Basra'da hastalandı Karnı ağrıdığından devamlı abdesti bozuluyordu Abdestsiz ölmek korkusuyla o gece altmış defâ abdest aldı ve hasta hâliyle hep namaz kıldı

Vefâtı yaklaştığında Abdullah binMehdî'ye; "Beni yatağımdan indirip, yüzümü yere koyunuz Çünkü vakit tamam oldu" buyurdu Abdullah, Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin yüzünü toprağa koyup, dostlara haber vereyim diye dışarı çıktığında, herkesin hazırlanmış olarak beklediklerini gördü "Size kim haber verdi?" deyince, hepsi de, rüyâda haydi kalkın, Süfyân'ın cenâze namazına hazırlanın" diye bir ses işittik dediler Bâzıları içeri girdiler Süfyân hazretleri son anlarını yaşıyordu Yastığının altından içinde bin altın bulunan bir kese çıkardı "Bunu sadaka olarak dağıtın" buyurdu Orada bulunanlar hayret edip, "Allah, Allah! Bu zât, dünyâ malına kıymet vermez, yanında dünyâlık bulundurmaz, hattâ dünyâlık olan hediyeleri de kabûl etmezdi Bu kadar para biriktirmesinin hikmeti nedir?" diye birbirlerine sordular Söylediklerini işitince buyurdu ki: "Bu para ile dînimi ve bedenimi korudum Şeytan elbisen ve yiyecek şeylerin yok, bunlar için dünyâlık kazan" diye ne kadar vesvese vermiş ise, her defâsında; "İşte altın" diyerek bu altınları göstererek onu başımdan kovdum Bu altınları ona karşı silâh olarak kullandım" Bundan sonra Kelime-i şehâdeti söyledi ve rûhunu teslim etti Vefât ettiği gece; "Verâ ve dinde hassasiyet sâhibi olan Süfyân vefât etti" diye bir ses duyuldu

Vefâtından sonra kendisini rüyâda görenler, sordular ki: "Efendim, mezar daracık bir yerdir Hem karanlık hem de yalnızlıktır Buna sabretmeniz nasıl mümkün oluyor?" Cevâbında; "Benim mezarım Allahü teâlânın izni ile çok genişledi veCennet bahçelerinden bir bahçe oldu O bahçede Cennet kuşları ötüşüyorlar" buyurdu

Dostlarından biri kendisini rüyâda görüp, "Allahü teâlâ sana nasıl muâmele eyledi?" diye sorduCevâbında; "Allahü teâlâ bana öyle ihsânda bulundu ki, iki adımda Cennet'e vardım" buyurdu Diğer bir kimse, Süfyân-ıSevri hazretlerini Cennet'te nûrdan kanatlarla uçtuğunu gördü "Bu dereceye nasıl kavuştun?" diye sordu "Dînin emirlerine uymakta çok hassas davranmakla" buyurdu

Süfyân-ı Sevrî hazretleri haramlardan kaçıp, şüpheli şeyleri yapmamakta nihâyete erenlerdendi Edeb ve tevâzuda (alçak gönüllülükte) benzeri azdı Câmi'ul-Kebîr, Câmi-us-Sagîr ve Ferâiz isimli kitapları meşhûrdur

SON NEFES

Süfyân-ı Sevrî'nin gençliğinde sırtı kamburlaşmıştıSebebini sordular Onlara; "Üç üstâda talebelik yaptım Hepsi de zamânının en âlimleriydi Ölüm zamanında üçü de dünyâdan îmânsız gittiler Ben onların hâlini görünce, korkudan omurga kemiğim eğrildiHele üstâdımın birine uzun seneler hizmet ettim, talebelik yaptım Hiçbir edebi terkettiğini görmedim Dünyâdan âhirete göçeceği zaman başucunda idim Gözünü açıp; "Ey Süfyân!Bana ne olduğunu görüyor musun?" dedi Ben de; "Ey üstâdım, kendinizi nasıl buluyorsunuz?" dedim O; "Beni dergâhından kovuyorlar, kabûl etmiyorlar Sen buradan git, bize lâyık değilsin diyorlar" dedi Sonra Süfyân hazretleri yanındakilerden Kur'ân-ı kerîm istedi ve elini kitabın üzerine koyarak; "Şâhid olunuz ki o, bu mushaftan ve içinde bulunanlardan nasipsiz öldü Yahûdî dînini seçti ve can verdiAllahü teâlâ dilediğini yapar" dedi

ALTMIŞ ABDEST ALMIŞTI

Bir gün Süfyân-ı Sevrî, âniden hastalandı,
Bir doktor getirdiler, lâkin hıristiyandı,

Bu hıristiyan doktor, duymuştu önce onu,
Bilirdi evliyâdan, bir kimse olduğunu

Süfyân’ın hânesine, o doktor geldiğinde,
Sohbet etti onunla, tıp ilmi üzerinde

Lâkin öyle bilgiler, verdi ki ona Süfyân,
Ağzı açık dinledi, Süfyân’ı hıristiyan

Zîrâ hiç duymadığı, bilgilerdi onlar hep,
Çok hayretler içinde, kalmıştı bundan sebep

Merak etti, bunları, nasıl biliyor diye,
Başladı daha sonra, onu muâyeneye

Vücûdunu dinleyip, dedi: “Aman efendim!
Nasıl yaşıyorsunuz, buna çok hayret ettim

Korkudan parça parça, olmuş ciğerleriniz,
İmkânsız bu durumda, sizin ömür sürmeniz

Ben ki bunca senedir, tabîblik yapıyorum,
Böyle bir hâdiseye, ilk defâ rastlıyorum

Tıp bilgisine göre, böyle olan ciğerle,
Değil ki yıllar yılı, yaşanmaz bir gün bile

Buyurdu ki: “Tıp ilmi, doğru söyler muhakkak,
Ve lâkin her şeye de, kadirdir cenâb-ı Hak

O hıristiyan doktor, düşündü, durdu biraz,
Süfyân’ın bu sözüne, etmedi hiç îtiraz

Dedi ki: “Parça parça, olmuş böyle ciğerle,
Mâdem ki yaşadınız, sıhhatle, senelerle,

Öyleyse inandım ki, bu sizin dîniniz hak,
Ve elbette her şeye kadirdir cenâb-ı Hak

Kelime-i şehâdet, getirerek o zaman,
Süfyân’ın huzûrunda, hemen oldu müslüman

Zamânın hükümdarı, işitince bu hâli,
Hem sevindi ve hem de, hayret etti bir hayli

Dedi: “Doktor gitmişti, bir hastanın yanına,
Meğerse hasta gitmiş, doktorun ayağına

Ölüm hastalığında, çok karnı ağrıyordu,
Bu sebepten abdesti, sık sık bozuluyordu

Fakat tekrar alırdı, her abdest bozuluşta,
En ufak bir gevşeklik, etmedi bu hususta

Abdestliyken ölmeyi, arzû ediyordu hep,
Çok abdest almasına, bu idi esas sebep

Bu yüzden altmış defâ, abdest aldı o gece,
Ve nihâyet vefâtı, çok yaklaştı böylece

Buyurdu: “Vakit tamam, indirin yere beni
Derhâl îfâ ettiler, Süfyân’ın bu emrini

Bu hâli dostlarına, söylemek maksadiyle,
Çıkınca, gördüler ki, cümle halk gelmiş bile

Girdiler içeriye, o ara, gelen zevât,
Süfyân “Allah” diyerek, o anda etti vefât

O arada gâibden, duyuldu bir ses yine:
“Takvâ sâhibi Süfyân, vâsıl oldu Rabbine

Birisi, rüyâsında, uçarken gördü onu,
Sordu bu dereceye, nasıl kavuştuğunu

Buyurdu ki: “Allah'ın, her emir yasağına,
Uydum hassâsiyetle, büyük ve ufağına

YÜKSELEN NÛR

Bir gün arkadaşları; "Ey Süfyân! Güç ve tâkatınızın üzerinde ibâdet ve nefsinizle mücâdele ediyorsunuz Nefsinize biraz merhamet etseniz yine murâdınıza erersiniz" dediler Süfyân-ı Sevrî onlara; "Ey kardeşlerim! Âlimlerden duydum ki; "Kıyâmet günü Cennet ehli Cennet'e girip, makamlarına vardıklarında bir nur görürler Öyle ki o nur Cennet'in yedi katını da aydınlatır Bu durumda zannederler ki, bu nur Allahü teâlânın cemâlinin nûrudur Onun için secdeye kapanırlar Sonra Allahü teâlâ tarafından bir ses gelir; "Siz başınızı secdeden kaldırın Bu nur, Allahü teâlânın cemâlinin nûru değildir Bir hûrinin, sâhibinin yüzüne karşı güldüğünde meydana gelen ve bu kadar yükselen nurdur" Bu hûrileri isteyenler kınanmazlarsa, Rabbini istiyenler nasıl kınanabilirler" buyurdu

CÖMERTLİK

Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyurdu ki:

Kıymetli kardeşim! Cömert ol Bununla Allahü teâlâ, sana hesâbını kolay yapar Çok iyilik yap Kabrinde sana arkadaş olurlar Haramlardan sakın Îmânın tadını duyarsın Takvâ ve verâ ehli olup haramlardan ve şüphelilerden uzak duranlar ile oturup kalk Allahü teâlâ âhiretini iyi yapar Dînin ve âhiretin husûsunda, Allahü teâlâdan korkan kimselerle istişâre et, onlara danış Hayırlı işlerde acele et Allahü teâlâ, seninle günah olan ve kötü şeyler arasına perde yapar Allahü teâlâyı çok an, Allahü teâlâ seni dünyâya düşkün yapmaz Ölümü çok hatırlarsan, Allahü teâlâ, sana dünyâ işini hafîf kılar Cennet'e kavuşmağa arzulu olursan, Allahü teâlâ seni beğendiği işleri yapmağa muvaffak kılar Cehennem'den korkarsan, dünyâ musîbetleri sana hafif ve kolay gelir Cennet ehlini seversen, kıyâmet günü onlarla berâber olursun Günah işleyen ve kötülük yapanları sevmezsen, seni Allahü teâlâ sever Müslümanlardan hiç kimseye kötü söz söyleme Hiçbir iyiliği hor görme Açıkta ve gizlide ilk işin, Allahü teâlâdan korkup, yasakladığı şeylerden sakınmak olsun Allahü teâlâdan şöyle kork: Ölmüşsün, kabirde başına gelenleri görmüşsün, sonra kıyâmet kopup diriltilmişsin, sonra haşr olup, Allahü teâlânın huzûrunda durmuş dünyâda yaptıklarından hesâba çekiliyorsun, bu sıradaki sıkıntılarla karşılaşıyorsun, sonra Cennet ve Cehennem'e gidiyorsun Eğer Cennet'e gidiyorsan, ebedî nîmetlere kavuşuyorsun, Cehennem'e gidersen, çeşit çeşit azaplar göreceksin ve orada olup, kurtulma da yok İşte bütün bunları görüp, başına bir musîbet gelmesinden nasıl korkuyorsan, Allahü teâlâdan da öylece kork!

MEĞER HASTA DOKTOR İMİŞ

Bir zaman Süfyân-ı Sevrî hazretleri hastalandı Mütehassıs bir hıristiyan doktor getirdiler Doktor muayene edeceği şahsın müslümanların büyüklerinden ve evliyâsından olduğunu duymuştu Süfyân hazretleri, gelen doktor ile tıp ve diğer ilimler üzerinde bir süre sohbet etti Gelen şahıs, tabib olmasına rağmen Süfyân-ı Sevrî'nin tıp üzerine verdiği mâlûmat, hiç duymadığı, bilmediği şeylerdi Hayretler içinde kaldı Sonra muâyene etti Muâyeneden sonra dedi ki: "Sizin akciğeriniz ve böbrekleriniz tamâmen çalışmaz durumda olup, korkudan ciğerleriniz parçalanmış Bu hâliyle bir insanın yaşaması imkânsızdır" Süfyân-ı Sevrî; "Allahü teâlâ her şeye kâdirdir" buyurdu Bunun üzerine hıristiyan doktor; "Bir dinde, tıbben yaşaması mümkün olmayan bir insanın yaşaması, o dînin yanlış, bâtıl olmadığına açık delildir" deyip hemen orada Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu Devrin halîfesi bunu duyunca; "Ben sandım ki, doktor hastanın yanına geldiMeğer hasta doktora gönderilmiş" dedi

1) Târîh-i Bağdâd; c9, s151
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c6, s356; c7, s3
3) Vefeyât-ül-A'yân; c2, s386
4) Tabakât-ı İbn-iSa'd; c6, s381
5) Tezkiret-ül-Evliyâ; s120
6) Tam İlmihâl Se'âdet-i Ebediyye (49 Baskı); s1144
7) Tehzîb-üt-Tehzîb; c4, s111
8) Fâideli Bilgiler; (5 Baskı) s48, 158, 430
9) Vehhâbiye Nasîhat; s129
10) Kıyâmet ve Âhiret (5 Baskı); s110
11) Fihrist; s225
12) El-Cevâhir-ul-Mudiyye; c1, s250
13) Risâle-i Kuşeyrî; s51, 286, 290, 294, 532, 624
14) Keşf-ül-Mahcûb; s231 (Urdu Tercümesi)
15) Eshâb-ı Kirâm (6 Baskı); s392
16) Tabakât-ül-Kübrâ; c1, s47
17) Câmiu-Kerâmât-il-Evliyâ; c2, s27
18) Tezkiret-ül-Huffâz; c1, s203
19) Sıfat-üs-Safve; c3, s147
20) Kevâkib-üd-Düriyye; c1, s115
21) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c2, s377

Alıntı Yaparak Cevapla