Konu: Üftâde
Yalnız Mesajı Göster

Üftâde

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Üftâde




Üftâde hazretleri bir gün talebeleriyle kıra gitti Bir pınar başında oturup sohbete başladılar Vakit ilerlemişti Talebelerin bâzıları acıktıklarından; "Hocamız müsâade etse de bir yemek yesek" diye gönüllerinden geçirdiler Onların bu düşüncelerini anlayan Üftâde; "Yâ Rabbî! Bu talebelerime bir sini yemek ihsân eyle!" diyerek içinden duâ etti O anda ortaya, getireni görünmeyen bir sini yemek kondu Üftâde, talebelerine; "Haydi evlâtlarım, yemeklerimizi yiyelim" buyurdu Besmele çekilerek yemek yendikten sonra, sini âniden kayboldu İleri gelen talebelerinden Kemâl Dede; "Sini, suyun içine girdi!" diyerek sininin peşinden suya girmeye başladı Üftâde; "Suyun içine sakın girme!" diyene kadar, Kemâl Dede suyun içinde eli kılıçlı iki kişinin kendisine doğru hücûm ettiğini gördü Hızla sudan çıkarak hocasının yanına koştu Hâdiseyi görenler şaşırıp kaldılar

Bir günÜftâde hazretlerine bir kadın gelip; "Efendim! Bir oğlum vardı Hiçbir suçu olmadığı hâlde iftirâcıların şikâyeti ile hapse attılar Hakkımızı arayacak kimsemiz yok Ne olur bir duâ buyurun da, oğlumun suçsuz olduğu anlaşılsın" dedi Bunu derken, kadının iki gözünden çeşme gibi yaş akıyordu Kadının bu hâline dayanamayan Üftâde, ellerini açarak Allahü teâlâya duâ etti Kadına dönerek; "Evinize gidebilirsiniz" buyurdu Kadın, merak içinde eve geldiğinde, oğlunun evde oturduğunu gördü Oğlunun hasretiyle yanan kadın, evlâdına sarılıp gözlerinden öptü ve; "Yavrucuğum! Seni hapishâneden nasıl oldu da bıraktılar?" deyince, oğlu; "Ben de nasıl olduğunu bilemiyorum Hapishânede otururken, bir anda bir el beni evimize koydu Şaşırıp kaldım" dedi Kadın, bunun Üftâde hazretlerinin bir kerâmeti olduğunu anladı

Üftâde hazretleri, bir gün katırına binmiş evine giderken, önüne ihtiyâr bir zât çıkıp, borçlu olduğunu, yaşlılık sebebiyle çalışamadığını, bu sebeple de borcunu veremediğini bildirdi Sonra da bir miktar para istedi Üftâde, adamın hâline acıdı ve; "Kimseye söylemezsen borcunu vereyim" buyurdu Adam söz verince, Üftâde; "Şu taşı kaldır ve altındakileri al!" dedi Adam taşı kaldırdı Altındaki bir miktar parayı görünce, hayret ederek hepsini cebine doldurdu Üftâde hazretlerine teşekkür ederek ayrıldı Parayı saydığında, tam borcu kadar olduğunu gördü Alacaklıya gidip borcunu verdikten sonra, tamâh ederek tekrar o taşın yanına geldi Büyük bir heyecanla taşı kaldırdığında, hiçbir şey bulamadı Bu işin, Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anladı Huzûruna giderek talebesi olup, sohbetiyle şereflendi

Bir gün Yalova'dan İstanbul'a bir gemi gidiyordu İstanbul'a yaklaştıkları sırada, şiddetli bir rüzgâr esmeye, dalgalar gittikçe büyümeye, gemiye şiddetle vurmaya başladı Dalgaların vuruşundan tahtalar gıcırdıyordu Gemi, koca denizde bir o tarafa, bir bu tarafa yalpalıyor, devrilecek gibi oluyordu Yolcular ne yapacaklarını şaşırdılar Herkes geminin bir tarafına birikince, tehlike daha da büyüdü Kaptan, yolcuları teskîn etmeye çalışıyor ve herkesin yerinde oturmasını tavsiye ediyordu Herkes birbiriyle helâlleşiyor ve şimdiye kadar işlediği günahlarına tövbe ediyordu Bâzıları da, kurtulmaları için adakta bulunuyordu Yolcuların arasındaki bir genç, Fâtiha-i şerîfe ve İhlâs sûrelerini okuyarak, hâsıl olan sevâbı; Peygamber efendimizin, Eshâb-ı kirâmın, evliyânın, âlimlerin ve zamânın velîlerinden Üftâde hazretlerinin rûh-ı şerîflerine hediye etti Sonra da; "Yâ hazret-i Üftâde! Himmetinizi, yardımınızı istirhâm ediyorum" dedi O anda, uzaklardan bir karaltı peydâ oldu Yaklaştıkca, bunun bir insan olduğunu, suyun üzerinde süratle kendilerine doğru geldiğini gördüler Onun yürüdüğü yerlerde dalgalar hemen sâkinleşiyordu Nihâyet o zât geminin yanına geldi ve gemiyi eliyle bir mikdâr tuttuktan sonra, geminin önünden yürümeye başladı Yürüdüğü yerlerde deniz durgunlaşıyordu Bir müddet sonra gözden kayboldu Kaptan, o kimsenin su üzerinde gittiği istikâmete göre, geminin dümenini ayarladı Bir müddet sonra, selâmetle sâhile vardılar Herkes bu hâdise karşısında şaşırıp kaldı Sâdece o delikanlı şaşırmamıştı Yolcular sâhile çıktıklarında, bir kimse karşılarına çıkıp onlara; "Ey yolcular! Üftâde hazretlerinin selâmı var Sağ olduğum müddetçe, bu sırrı kimseye söylemesinler diye bana emretti" dedi

Bir kış günü akşamı,Üftâde hazretleri talebelerini toplamış sohbet ediyordu Bir ara; "Dostlarım! Canımız tâze üzüm istedi Acaba bulmak mümkün müdür?" buyurduTalebeler içlerinden; "Bu kış günü, bu karda tâze üzüm olur mu?" diye düşünürlerken, Azîz Mahmûd Hüdâyî de kendi kendine; "Mâdemki bu sözü hocam söyledi, mutlakâ bunda bir hikmet vardır" diye düşünerek ayağa kalktı ve; "Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim" dediMüsâade edilince sepeti aldığı gibi Bursa'nın Çekirge mevkiindeki bağa gittiBağ, karlar altında idi Bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümler gördü Bunun hocası Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anlayıp, üzümleri sepete koymaya başladıAsmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuştu Sepeti omuzuna alarak dergâha doğru yürüdü Hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü Çukur derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştıysa da başaramadıÇâresiz kalınca hocası Üftâde'den yardım istemek hatırına geldi ve içinden; "İmdât! Yâ mübârek hocam!" der demez, çukurun başından bir ses; "Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarı çekeyim" dedi Bu sesin sâhibine baktı, fakat tanıyamadı Çukurun başındaki kimsenin kendisine gülümsediğini gördü Utanarak elini uzattı Yukarı çıktığında o kimseyi göremez oldu Yine sepeti omuzuna alarak dergâha doğru süratle gitti Hocasının huzûruna vardığında sohbet devâm ediyordu Omuzunda üzüm dolu sepeti gören talebeler şaşırıp kaldılar Üftâde hazretleri, yardım edeninHızır aleyhisselâm olduğunu söyledi Talebeler hocaları Üftâde'nin, Allahü teâlânın katında yüksek bir velî olduğunu ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin hocalarına olan teslîmiyetini bir kere daha anladılar

Bir gün Üftâde, talebeleriyle kıra çıkmıştı Talebeler hocalarına takdim etmek üzere, çiçeklerden demet yaparak huzûra getirdiler Herkesin çiçeğini kabûl eden Üftâde, Azîz Mahmûd Hüdâyî'nin getirdiği kırık saplı çiçeği görünce; "Evlâdım! Bütün arkadaşların demet demet çiçek getirdikleri hâlde, sen niçin sapı kırık bir çiçek getirdin?" diye sordu Hüdâyî de; "Efendim, zât-ı âlinize ne takdim etsem azdır Fakat hangi çiçeği koparmak için eğilsem, o çiçeğin; Allahü teâlâyı zikrettiğini gördüm Ancak, bu gördüğünüz sapı kırık çiçeğin zikredemediğini görünce, onu size getirdim Kusûrumu bağışlamanızı istirhâm ederim" dedi Bu cevap, Üftâde hazretlerinin çok hoşuna gitti ve Azîz Mahmûd Hüdâyî'ye hayır duâlarda bulundu

Muhammed Üftâde hazretleri, 1581 (H989) senesinde Bursa'da hastalandı Talebelerini başına toplayıp, onlara son nasîhatlerini yaptıktan sonra, Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti Sağlığında kendi yaptırdığı câminin bahçesine defnedildi Mezarının üzerine türbe yapıldı Sandukasının başucundaki levhada şu şiir yazılıdır:

Bâğ-ı aşkın andelibi, hazret-i Üftâde'dir
Dertli âşıklar tabîbi, hazret-i Üftâde'dir

Vâsıl-ı kâmil odur, tevhîd-i Zâta şübhesiz,
Gösteren râh-ı Hüdâyı hazret-i Üftâde'dir

Eyleyen rûhundan istimdâd erişir matlûba,
Halleden her müşkilâtı, hazret-i Üftâde'dir

Sıdkile ol Hüdâî eşiğinde dâimâ,
Bil hakîkat kutb-ül-aktâb hazret-i Üftâde'dir

Üftâde'nin; Hutbe Mecmûası ve Dîvân adlı iki eseri vardır

Üftâde hazretlerinin yazdığı ve halk arasında meşhûr olan bir şiiri:

Hakka âşık olanlar,
Zikrullahtan kaçar mı?
Ârif olan cevheri,
Boş yerlere saçar mı?

Gelsin mârifet olan,
Yoktur sözümde yalan,
Emmâreye kul olan,
Hayr ü şerri seçer mi?

Gerçek bu söz yârenler,
Gördüm demez görenler,
Kerâmete erenler,
Gizli sırrın açar mı?

Üftâde yanıp tüter,
Bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan,
Îmân ile göçer mi?

MESNEVÎ OKUT

Üftâde hazretleri, dergâhta talebelere ders verdiği zamanlarda, bir gece rüyâsında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi gördü Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî buyurdu ki: "Talebelere bizim Mesnevî'den de okutunuz!" O da; "Farsçayı bilemiyorum" deyince, Mevlânâ hazretleri; "Sen başla bir kere, Allahü teâlâ yardım eder" buyurdu Ertesi sabah, hiç Fârisî bilmediği hâlde, kırk yıldır Farsça tahsîli görmüş gibi Mesnevî'den vâz ve nasîhat vermeye başladı

BURSA'DAN KÂBE'Yİ SEYRETTİ

Bir ikindi vaktinde, MuhammedÜftâde'nin yanına yaşlı bir kimse geldi "Efendim! Bu sene çocuklarımla birlikte hacca gitmiştik Vazifelerimizi yaptıktan sonra, maddî gücüm olmadığı için onları getiremedim Yanlarına bir mikdar para bıraktıktan sonra, kendim geldim Eğer onları buraya getirmek mümkünse, getirmenizi istirhâm edecektim" diye yalvardı Üftâde de; "Sağlığımda kimseye söylemezseniz getirelim" buyurdu Hacı da söylemeyeceğine söz verince, Üftâde hazretleri adamın yönünü kıbleye doğru çevirdikten sonra; "Şimdi bakınız! Kâbe-i muazzamanın yanındaki namaz kılan şu kimseler hanımın ve çocukların değil mi?" buyurdu Adam hayretle binlerce kilometre uzakta bulunan Kâbe'nin yanındaki çocuklarını gördü Üftâde, namaz kılan çocuklara hitâb ederek; "Annenizle birlikte, Harem-i şerîfin dışındaki deveye binip acele geliniz!" buyurdu Çocuklar, namazlarını bitirir bitirmez annelerini aldılar ve dışarı çıktılar Dışarda bir devenin beklediğini gördüler Üçü birden deveye binip Bursa'ya doğru sürdüler Devenin her adımı, gözün görebildiği uzaklığı katediyordu Kısa bir zaman sonra deve, çocuklarla birlikte yanlarına geldi Üftâde, deveye bir şeyler söyleyince, birden kayboldu O, hacıya da; "Bunu sakın kimseye söyleme!" diye tekrâr tenbih eyledi

1) Menâkıb-ı Üftâde (Selîmağa Kütüphânesi, Hüdâyî bölümü No: 982)
2) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s357
3) OsmanlıMüellifleri; c1, s22
4) Kitâb-ı Silsile-i İsmâil Hakkı; s79
5) Sefînet-ül-Evliyâ; c2, s362
6) Yâdigâr-ı Şemsî; s27
7) Vâkı'ât
8) Lemezât; vr 187 b
9) Kâmûs-ul-A'lâm; c2, s999
10) Güldeste-i Riyâz-ı İrfân; s109
11) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (50 Baskı) s1107
12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c15, s12

Alıntı Yaparak Cevapla