Prof. Dr. Sinsi
|
Mehmed Emîn Tokâdî
Sultan Bâyezîd hamamında tellaklık yapan bir Arnavud, bâzı töhmetler sebebiyle terbiye edilmesi için Ağa kapısında bulunuyordu Bu Arnavud, Mehmed Emîn Efendiye düşman olup, suikast yapmak için gece gündüz tâkib ediyordu Yine bir gün bu maksatla pazarda dolaşırken, Mehmed Emîn Efendiye bir köşe başında rastladı Arkasından yavaş yavaş yaklaşıp benden haberi yoktur diyerek, belindeki kocaman bir bıçağı eline alıp arkadan vurmak için kaldırdı Bu sırada Mehmed Emîn Efendi; "VurmaArnavud!" dedi Kendisini hiç görmediği ve arkaya dönmediği halde böyle söylemesi Arnavud'u şaşkına çevirdi ve Arnavud titremeye başladı Olduğu yerde dona kaldı Biraz gittikten sonra toparlanıp beni nasıl olsa görmedi diyerek tekrar peşinden tâkib edip, yaklaştı Elindeki bıçağı arkadan vurmak için kaldırdı Yine; "Dur Arnavud!" deyip onu uyarınca, korkup vurmaktan vazgeçti Mehmed Emîn Efendi hiç arkasına bakmadan yoluna devâm etti Ancak Arnavud vazgeçmeyip üçüncü defâ peşinden yaklaştı "Ne olacak vurma dese de dinlemeyip vururum " dedi Yine bıçağı kaldırıp vurmak istedi Bu sırada Mehmed Emîn Efendi hiç arkasına dönmeden işin farkına varıp; "Arnavud elin öylece kalsın!" dedi Bunun üzerine Arnavud'un eli başı üstünde havada dona kaldı Hiç kıpırdatamıyordu Kolunu oynatamadığını gören Arnavud, korkuya ve dehşete kapılıp; "Aman efendim! Affeyleyin " diyerek feryâda başladı Bunun üzerine MehmedEmîn Efendi; "Bak bre habîs, nedir bu senin ettiğin! Bizi görmez mi zannedersin? Bak şimdi ne hâle düştün?" dedi Arnavud; "Aman efendim! Bir daha böyle işler yapmayayım " deyince; "Koy bıçağını beline " dedi Arnavud bıçağı beline koyup Mehmed Emîn Efendinin ayaklarına kapandı Bundan sonra günahlarına tövbe edip, Mehmed Emîn Efendinin sohbetlerine devâm etti Zamanla makbul talebelerinden oldu
Seyyid Yahyâ Efendi şöyle anlatır: "Babam yeniçeriler ocağına mensûb olduğundan, Mora yarımadasının fethi târihi olan 1715'te kapıkulu talebelerine katıldım Sonra da İslâm askerinin Belgrad'dan dönüşünde İstanbul'da kâtiplik vazifesi yapmama izin vermeleri üzerine, sabah hocam Mehmed Emîn Efendinin huzûrundan ayrılıp, Ağakapısı'na gidip, ikindiden sonra dönüyordum Bu hâl üzere devâm etmekteyken, 1745 senesi Recep ayında hocam Mehmed Emîn Efendinin göğsünde küçük bir sivilce çıkıp, rahatsızlanmasına sebep oldu Bunun üzerine bizim evi teşrîf edip, bir hafta müddetle dostlarımızla kaldı Göğsünde çıkan sivilceye bâzı merhemler sürerek tedâvi etmeye çalıştık Fakat gün geçtikce ağırlaştı Sonra kendi evlerine döndüğünde, bir sivilce de omuzlarında çıktı Tabibleri getirip gösterdiğimizde, o sivilcenin şirpençe olduğu anlaşıldı İhtimamla, dikkatle tedâvi etmeye başladık Aradan kırk elli gün geçti Fakat bir türlü iyileşme alâmeti göremedik Nihâyet bu hâlde iken vefât etti
Vefâtını işiten büyük zâtlar toplandı Mehmed Emîn Efendinin talebesi olanBaklalıCâmii imâmı el-Hâc Muhammed Efendi o gece bir rüyâ gördü Mehmed Emîn Efendi, ona rüyâsında; "Yarın gel, benim cenâzemi yıka!" buyurduğundan, sabahleyin hocalarının evine gelip durumu gördü ve rüyâsını anlattı Himmetzâde merhûm Abdüssamed Efendinin dâmâdı Ordu şeyhi Abdülhalîm Efendi, cenâzesini yıkamak için gelmişti Baklalı Câmii imâmı Muhammed Efendi bu vazifenin kendisine verildiğini söyleyince, Abdülhalîm Efendi gasl işini bırakıp su dökme hizmetini yaptı Abdülhalîm Efendi ile, el-Hâc Muhammed Efendi cenâzesini yıkayıp kefenlediler Sonra Fâtih Sultan Mehmed Hân Câmiinde cenâze namazı kılınıp, evinin yakınında Pîrî Paşa Medresesi önündeki kabristana defnedildi
Mehmed Emîn Efendi, İstanbul'a ilk geldiğinde bir ay Pîrî Paşa Medresesinde kalmıştı ve orayı sevmişti Ne zaman bu medresenin önündeki mezârlığın yanından geçse durup, orada medfûn bulunanların rûhuna Fâtiha-i şerîfe okurdu Yanındakilere de; "Burada her zaman böyle duâ ediniz " derdi Vefât edince kendisi de oraya defnedildi
Mehmed Emîn Efendinin alnı açık ve nûrlu, kaşları yay gibi ve araları açık, gözleri iri, parlak ve elâ idi Burnu düzgün ve doğru, yanakları ne etli ne de zayıftı Bıyıkları ile kaşları aynıydı Sakalı yuvarlak ve beyazdı Uzuvları düzgün, yürüyüşü Resûlullah efendimizin sünnetine uygundu Konuşması tatlı ve tesirli, sesi gür olup, Dâvûdî idi Şefkati çok, yetişmiş ve yetiştiren büyük bir mürşid-i kâmildi Son derece mütevâzi davranır ve hâllerini dâimâ gizlerdi Talebeleri ile yakından ilgilenir, müşkillerini çözüp, tesellî ve ferahlık verirdi Meclisinde herkesin anlayışına göre konuşur, her ilmin, her fennin hakîkat ve inceliklerinden de bahsederdi Kıymetli tefsir kitaplarından söz açınca, kitaba bakmadan ibâreyi aynen okurdu Buhârî ve Müslim kitaplarındaki hadîs-i şerîfleri de böylece ezberden okurdu
İbâdet ve tâatlarını son derece gizlemeğe çalışır, giyinişinde, kıyâfetinde husûsî bir elbise veya kıyâfet giymeyip, bu hususta halkın giydiklerini tercih ederdi
Kendisinden nasihat isteyenlere dâimâ; "Önce şunu iyi bilmelidir: Müminlere önce lâzım olan, Ehl-i sünnet ve cemâat âlimlerinin bildirdikleri şekilde îtikâd etmektir Çünkü doğru îtikâd, herkes için temeldir Temel olmayınca binâ olmaz Doğru îtikad her şeyden önce geldiği için, önce onu söylüyoruz Ehl-i sünnet ve cemâat; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiîn efendilerimiz, müctehid imâmlar ve kıyâmete kadar onlara tam olarak tâbi olanlardır " buyurdu
Her sene vasiyetini yazmak âdeti idi Vasiyeti şöyledir:
Allahü teâlâya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan şefâatçımız Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, âline (akrabâlarına), Eshâbına (arkadaşlarına), bütün nebî ve resûllere salât, hayır duâlar olsun Allahü teâlâdan günahlarımın affını ve beni bağışlamasını dilerim Allah'ım! Beni bağışla Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusûlihi velyevmilâhiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minellahi teâlâ ve'lba'sü ba'delmevt Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh (Allahü teâlâya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayr ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye, inandım Ben şehâdet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur Muhammed aleyhisselâm O'nun kulu ve resûlüdür ) Bu şehâdet (îmân) üzere yaşarız, bunun üzerine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inşâallah Allahü teâlâdan Rab olarak, İslâmiyetten din olarak, Muhammed aleyhisselâmdan Peygamber olarak, Kur'ân-ı kerîmden imam olarak, Kâbe'den kıble olarak, namaz, oruç, hac, zekât ve Kelime-i şehâdetten farîza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeş olarak, Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömer-ül-Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn ve Ali Murtezâ'dan imâmlar rehberler olarak râzı oldum (Onları bu şekilde beğendim ve kabûl ettim) Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn
Allahü teâlâ günahlarımızın şefâatçısı Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, O'nun temiz âline ve eshâbına, bütün nebîlere ve resûllere (peygamberlere), onların âl (akrabâ) ve eshâbına (arkadaşlarına) salât, hayır duâlar olsun Allahü teâlâ, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshâbından, dört müctehid imâmdan, şehîdlerden, sâlihlerden, evliyâdan, takvâ sâhiplerinden, zikredenlerden, büyüklerimizden ve bütün bu yolda bulunanlardan râzı olsun
Bu hakîr, günahkâr, aslen Tokat'ta doğdum Elli seneye yakın İstanbul'da yerleşmiş bulunmaktayım Îtikâdda mezhebim, Ehl-i sünnet vel cemâat olan Ebû Mansur Mâturidî'nin mezhebidir Amelde mezhebim, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebidir Meşhûr, bilinen ismim Muhammed Emîn, künyem Ebü'l-Mansûr, Ebü'l-Eman'dır Babam Tokat sâkinlerinden Hasan bin Ömer'dir Sevdiklerime ve dostlarıma vasiyetim şudur: Bu kusurlu kulu hatırlarından çıkarmayıp, Kur'ân-ı kerîm okuyup, rûhuma hediyeden, hayır duâdan unutmayalar Malımın en temizinden, helâlinden yüz kuruşu techîz ve tekfinime ve yirmi iki kuruş iskatıma sarf edeler
Vârislerime, ehlime (âileme) vasiyetim şudur: Dostların sözlerine râzı olup, mahkemeye gitmeyeler Birbirine rızâ gösterip, mücâdele ve muhâsama itmeyeler (çekişmeyeler) Herkes biliyor ki, dünyâ fâni, âhiret bâkîdir Allahü teâlâyı zikre, anıp, hatırlamaya çok gayret edip, çalışalar Çünkü, bütün saâdetlerin başı budur Herkese gönül hoşluğu ile kıyâmete kadar hakkımı helâl ettim Kimsede hakkım yoktur Mürüvvet ve insanlık, kerem, cömertlik, asâlet ve yardım odur ki, tanıyan ve tanımayan dostlar ve başkaları dahi âhiret hakkını helâl ve hayır duâdan unutmayıp, hayır ile iyilikle şehâdet edeler Vesselâm
Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin; Arapça, Türkçe ve Farsça eserleri vardır Eserlerinden bir kısmı şunlardır: 1) İrşâd-üs-Sâlikîn, 2) Risâlet-ül-Etvâr, 3) Şerh-ı Kasîde-i Askalânî, 4) Tuhfet-üt-Tullâb, 5) Hulâsa-ı Tarîkat, 6) Risâle-i Rûhiyye, 7) Sıyânet-i Dervîşân fî Bahsi Deverân-ı Sûfiyyân, 8) Suâl-Cevâb, 9) Metâli' ul-Meserrât Tercümesi, 10) İbn-i Hacer Askalânî'nin, Savâ'ik-ı Muhrika adlı eserinin tercümesi 11) İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Risâle-i Emânet Tercümesi, 12) Risâle-i Sülûk, 13) Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin; "Ân hayâlâtî ki dâm-ı evliyâest" mısra'ı ile başlayan beytini de şerh etmiş, açıklamıştır
SÖZ GERİ DÖNMEZ
Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin İstanbul'da insanları irşâd ile meşgûl olduğu ve insanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğretip saâdete ermeleri için rehberlik yaptığı sıralarda İstanbul'da Antepli ismiyle meşhur bir vâz hocası vardı Bu kimse çok inatçı olup, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin büyüklüğüne, evliyâ ve mürşid-i kâmil olduğuna inanmaz ve konuştuğu meclislerde uygunsuz sözler söylerdi Bir gün bu hoca, Unkapanı'nda bir çeşmede yüzünü yıkıyordu Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri de oradan geçiyordu Antepli vâizin yakınlarından biri; "İşte bu gelen, Tokâdî Emîn Efendidir!" diyerek gösterdi Antebli vâiz alaylı bir tavırla ona baktı ve birşeyler söyledi Mehmed Emîn Efendi yanlarına gelip selâm verdi Bu sırada Antebli hoca başını kaldırıp; "Bak Şeyh Efendi, benim gözlerim ağrıyor Bana bir nefes eyle de gözlerimin ağrısı geçsin " diyerek alay etti Bunun üzerine Mehmed Emîn Efendi; "Kör ol!" dedi ve oradan geçip gitti Antepli hocanın gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı Mehmed Emîn Efendinin talebelerinden bâzıları Antepli hocanın yanına yaklaşıp; "Sen hocamıza karşı edepsizlik yaparak alay ettin! O da sana nefes etti Sen artık kör olursun bunu bilesin " dediler Antepli hoca yaptığı edepsizliğin farkına varıp Mehmed Emîn Efendinin evini öğrenip huzûruna gitti Ayaklarına kapanıp; "Aman efendim kusurumu affedin " diye yalvardı Bu yalvarması üzerine; "Hayır söz geri dönmez! Sonra yerine gözümüzün birini vermek gerekir " buyurdu Antepli hoca bu sözleri işitince, o kadar çok yalvarıp özür diledi ki, Mehmed Emîn Efendi; "Hoş! Şimdi hiç olmazsa bâri bir nebzecik " dedi Bundan sonra Antepli hoca on altı ay devamlı göz ağrısı çekti Daha sonra Mehmed Emîn Efendinin duâsı ile göz ağrısından kurtuldu Bu hâdiseden sonra ona son derece bağlı ve hürmetli, edepli oldu Hattâ meclislerde, toplantılarda ve vâzlarından sonra; "Tokatlı Mehmed Emîn Efendimiz cennetliktir Onun ayağının tozu toprağı olayım " der, böylece ona olan inancını ve sevgisini dile getirirdi
ASIL MAKSAD
Mehmed Emîn Efendi, talebelerinden birine yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu:
"Bu âleme niçin gelindiğini, asıl maksadın Allahü teâlâya kulluk olduğunu bilmelidir Can bedende iken mârifetullahı isteyip, dünyâ ve âhiret seâdetine mazhar olmalıdır
Dünyâ dostu, mal dostu, güzellik dostu ve diğer şeylerin dostu çoktur Allah dostu, İksir-i âzam (her derde devâ) gibi nâdir bulunan çok kıymetli bir şeydir
Bir nefesde iki nîmet vardır Bunun için her nefese iki şükür lâzımdır Yirmi dört saatte, her saate bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse yine şükrün hakkını edâ edemez Mâlûm oldu ki, Allahü teâlâya şükrün binde birini edâ edemez "
1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1155
2) Sefînet-ül-Evliyâ; c 2, s 39
3) Tuhfe-i Hattâtîn; s 9, 10, 11, 400
4) Osmanlı Müellifleri; c 1, s 36
5) Hadîkat-ül-Cevâmi; c 1, s 46, 137
6) Risâle-i Sülûk (Mehmed Emîn Tokâdî) Âtıf Efendi Kütüphânesi, No: 283 varak 19-a,b
7) Tezkire-i Sâlim; s 97
8) Tezkire-i Şu'arây-ı Âmid; s 98
9) Risâle (Mehmed Emîn Tokâdî), Süleymâniye Kütüphânesi, Es'ad EfendiBölümü, No: 3430
10) Risâle, Mehmed EminTokâdî'nin Menâkıbı (Seyyid Yahyâ Efendi)
11) Menâkıb-ı MehmedEminTokâdî, Millet Kütüphânesi, Ali Emîri Şer'iyye Kısmı, No: 1018, v 23
12) Üniversite Kütüphânesi T Y , No: 2294
13) RehberAnsiklopedisi; c 16, s 298
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 17, s 65
|