Yalnız Mesajı Göster

Süleyman Hilmi Tunahan

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Süleyman Hilmi Tunahan




Süleyman Hilmi Tunahan


Son devir din âlim ve velîlerinden

Adı Süleymân Hilmi, soyadı Tunahan'dır

Babası zamânın müderrislerinden Hâfız Osman Efendidir Soyu Fâtih Sultan Mehmed Hanın "Tuna Hanı" olarak tâyin ettiği ve kendi kız kardeşi ile evlendirdiği İdris Beye dayanmaktadır 1888 (H1306) senesinde Silistre'nin Ferhatlar köyünde doğdu 1959 (H1379) senesinde İstanbul'da vefât etti Karacaahmed Kabristanındadır

Babası Osman Efendi tahsîlini İstanbul'da tamamladıktan sonra Silistre'ye giderek meşhûr Satırlı Medresesinde yıllarca müderrislik yaptı

İlim ehli ve fazîlet sâhibi bir âileden dünyâya gelen SüleymânHilmi Tunahan, ilk tahsîlini Silistre Rüşdiyesinde ve Silistre Satırlı Medresesinde yaptı Bilâhare tahsîlini tamamlamak için İstanbul'a gelerek Sahn-ı Semân (Fâtih) Medresesine kaydoldu Fâtih dersiâmlarından ve o devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi (BüyükHamdi Efendi)nin ders halkasına devâm etti Zamânın usûlüne göre aklî ve naklî ilimleri tahsîl ettikten sonra 1916 senesinde Ahmed Hamdi Efendiden birincilikle icâzet, diploma aldı Daha sonra o zamanki tâbiri ile dersiâm (profesör) olarak yetişmek üzere Süleymâniye Câmii medreselerinden Medresetü'l-Mütehassısînin tefsîr ve hadîs kısmına devâm etti

Son derece parlak bir zekâya sâhib olan Süleymân Hilmi Tunahan, 1919 senesinde Medresetü'l-Mütehassısîn'den birincilikle mezûn oldu Aynı yıllarda Medresetü'l-Kuzâtı (Hukuk Fakültesini) da üstün bir derece ile bitirdi Böylece bir taraftan dersiâm diğer taraftan da kâdılık rütbelerine ulaşarak devrinin zâhirî ilimlerini tamamladı Mezûniyetini müteâkip İstanbul'da dersiâm olarak vazîfeye başlayan Süleymân Hilmi Tunahan bir müddet sonra medreselerin kapatılması üzerine vâizliğe tâyin edildi Uzun müddet İstanbul'un Sultanahmet, Süleymâniye, Yeni Câmi, Şehzâdebaşı ve Piyâle Paşa gibi büyük câmilerinde halka vâz ederek insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı

Tasavvuf yolunda Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn Efendinin sohbetlerine devâm ederek yetişti Süleymân Hilmi Tunahan'ın tasavvufî yönüyle ilgili olarak, dâmâdı ve bağlısı Kemâl Kaçar tarafından Necip Fâzıl Kısakürek'e verdiği notlardan bir bölümü şöyledir:

"Süleymân Efendinin bâtın ilmine yâni tasavvuftaki mânevî cephesine gelince, şüphesiz bu husus ehline mâlumdurZâhirî akıl ve zekâ ile idraki mümkün olamaz Öyle ki, bir insan müslüman olabilir, tahsilli ve akıllı olabilir Hattâ iç hayâtı münkir olamaz da yine tasavvuf ve irşâda ehil bir zât ile karşılaştığı halde, o zât ilâhî irâdeyle kendisini ona bildirmezse, dünyâlar bir araya gelse onun feyzlerinden haberdâr olamazlar Bizim ise kendisinin mânevî cephesi üzerinde zerrece tereddüdümüz yoktur Biz bu noktayı ilmelyakîn biliyoruz Kendisinin tasarrufunu ve rûh melekeleri üzerindeki tesirini öz rûhumuzda ve vücûdumuzda hissetmiş, enfüsî ve kevnî kerâmetlerinin üstün irşâd hârikalarını fiil hâlinde ve hakkıyla müşâhede etmiş bulunuyoruz Allah'ın bu husustaki inâyet ve lütfuna mazhar olduğumuza, kendilerinin kâmil ve mükemmel mürşid olduğuna Silsile-i sâdâd=Büyükler zinciri kolundan otuz ikinci ferdi Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn hazretlerinin cismânî nisbet, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin de rûhânî nisbetle vârisleri bulunduğuna îmânımız tamdır Kendisinin bu cephesini anlamayanların, hiç olmazsa aksini iddiâ etmemelerini ve kendisinde bir mürşid hâli görmediklerini söylemekten çekinmelerini, dünyâ ve âhiret yıkımına uğramamaları bakımından tavsiye ederiz"

Zâhirî ve bâtınî yönden yüksek derece sâhibi olan SüleymânHilmi Tunahan, îtikâdda Ehl-i sünnet, amelde Hanefî mezhebine, tasavvufta Nakşibendiyye yoluna mensûb idi Ehl-i sünnet vel-cemâate son derece bağlıydı Kendisinden feyz alan talebeleri ile vâz ve sohbetlerine devâm eden kimselere en büyük tavsiyesi; "Ehl-i sünnet vel-cemâat" akîdesine ihlâs ve samîmiyetle bağlı olmalarıydı

Yetmiş iki senelik ömrü boyunca İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmek ve insanlara anlatarak onların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmalarına vesîle olan Süleymân Hilmi Tunahan 16 Eylül 1959 senesinde İstanbul'da Kısıklı'daki evinde vefât etti Karacaahmet Kabristanlığına defnedildi (1, 2)
Aşağıdaki bölümler Evliyalar Ansiklopedisinde yer almamaktadır, farklı kaynaklardan temin edilmiştir



SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (KS) HAZRETLERİ’NİN KRONOLOJİSİ (3)

1888 / 1304 - Miladi / Rumi Süleyman Hilmi (ks) Efendi, Silistre’nin Hezergrad kasabasının Ferhatlar köyünde dünyaya geldi

1913 / 1329 - Darü’l Hilafeti’l Aliyye Medreseleri Kısm-ı Ali (Sahn) Medresesine girdi

1915 / 1331 - 3 sınıf 1 şubesini 90 üzerinden 88 puanla bitirdi

Eylül 1916 / Eylül 1332 - 4 sınıfı 80 üzerinden 76 puanla bitirdi

30 Eylül 1916 / 17 Eylül 1332 – Medresetü’l-Mütehassisin’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir-Hadis bölümüne girerek Hafız Ahmet Paşa Medresesine kaydoldu

1918 İstanbul Müderrisliği Ruûsuna tayin edildi

27 Mayıs 1919 Süleymaniye Medresesinin Tefsir-Hadis şubesinden mezûn oldu

1926 Köyü olan Ferhatlar’ı son defa ziyaret ederek 40 gün kaldı

1927 Babası Osman Efendi vefat etti

1936 Mürşid-i Kamil olarak vazifeye başladı

1939 İlk defa tevkif edilerek, birinci şubenin tabutluklarında işkence ve hakaretle dolu 3 gün geçirdi

1941 Bulabildiği bir kaç talebeye ilim öğretmeye başladı

1944 İkinci defa tevkif edildi Birinci şube tabutluklarında, 8 gün işkenceye tabi tutuldu

1949 Kur’ân kurslarının açılmasına, sınırlı da olsa müsâade eden kanunun yürürlüğe girmesiyle, Süleyman Efendi Hazretlerinin ilim öğretme faaliyeti bir nebze rahatladı

1950 Vaizlik belgesi iade edildi

1951 Süleyman Efendi (ks), Şehzadebaşı’ndan Kısıklı’ya taşındı ve Avrupa yakasındaki talebelerin tedrisini damadı Kemal Kacar’a bıraktı

1951 Çamlıca’da, Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Bey’in köşkünün birinci katında ilk düzenli Kur’ân Kursu faaliyeti başladı

1952 Çamlıca’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Çilehanesinin yanında ilk resmi Kur’an Kursu, Üsküdar müftülüğüne bağlı olarak açıldı

1956 Cezâyir Müslümanlarının Fransız sömürgeciliğiyle mücadelesi esnasında, vaazlarında "Müslüman kardeşlerimize duâ edelim" dediği için, defalarca karakola çağrıldı ve ifadesi alındı

1957 Bursa’da tertiplenen mehdilik hâdisesi üzerine tutuklandı ve Kütahya Hapishanesi’nde, 69 yaşında olmasına rağmen 59 gün hapsedildi İdam talebiyle yargılandı, berâat etti
16 Eylül 1959 İstanbul Kısıklı’daki Hâne-i Seâdetlerinde, 72 yaşında ahirete intikâl ettiler




Hazret-İ Üstaz’ın (KS) Ders ve Sohbetleri Esnasında Mevzulara Münasip Beyan Buyurdukları Hadise ve Hikayelerden (3)

Hazret-i İmam-ı Azam’a sordular:

-Bu kadar ilmi nasıl tahsil ettin?

-Kitaplardan ta’zim ederdim Onlar da bana ilmini teslim ettiler, buyurdu

Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, eşya-i mukaddese’ye ta-zim etmek zarureti vardır Lakin bir çok hoca ve talebeler, alıp koyarken, okurken dahi, ta’zime dikkat etmedikleri gibi, kitabın elbisesi olan cild kısmına dahi ehemmiyet verip itina etmiyorlar Halbuki kendileri yamalı elbise, ütüsüz pantolon giymedikleri halde, bir kendisine bir de kitabına verdiği kıymeti kıyas etmeli Milyonlarca lira ile yapılan Kur’an kurslarında dahi ilk itina edilecek şey de kütüphanedir

Geçmişte Türkiye’ye Kabe örtüsü getiren vazifeli biri, hürmetsiz davrandığından çarpılıp, cezaya uğradığı ve akibet-i hali hakkında, bir veliyi muhteremin beyanları mevcuttur

En güzeli, Hz İmam-ı Ali (ra) tarafından “bir harf öğreten beni köle kılar” sözleriyle, üstaza ve hocaya karşı lazım gelen ta’zimin ehemmiyetine de dikkatli olmalı

Hz İmam-ı Azam, ayağını muayene ettirirken, biraz ters tarafa çekmesinin sebebi tabib tarafından sorulunca:

-O tarafta hocam Hz Hammad’ın evi var, demek suretiyle, hocasına karşı olan riayet ve ta’zimin en güzel misalini vermiştir

Kendi devrinde İmam Ebu Yusuf gibi müctehidler ve daha bir çok alimler yetiştiren Hz İmam’ın (ra) yatsı abdesti ile sabahı kıldığı ve buna benzer büyüklüğünden bahsedilince, şeriki olan İmam-ı Mis’ar inanmaz Kontrol için, yatsıyı beraber cemaatle kıldıktan sonra caminin bir yerinde geç saatlere kadar saklanır Çıkarken de İmam-ı azam’ın pabuçları üzerine kum taneleri ile işaret koyar ve sabah erken geldiğinde, işaretleri ve Hz İmam-ı Azam’ı yerinde görür Böylece üç gün aynı hali görüp Hz İmam-ı Azam’a:

- Ya İmam,ben sana suizan ettim, beni affet, hakkını helal et deyince, Hz İmam:

- Sen bana suizan etmedin, Allahü Teala’ya suizan ettin Kendini O’na affettir Zira bu emanetullahtır, taşıyoruz

Bir çok Allah dostlarındaki anlaşılamayan haller de böyledir

*******

Talebelerine ders okuturken, İmam Ebu Yusuf’un anası sık sık gelir Hz İmam-ı Azam’a:

-Benim çocuğumu burada tutuyorsun Biz fukarayız, iaşe temin edeceğiz ilh gibi sözlerle sitem ederdi Hz İmam ise mülayim lisanla:

-Valide sen sabret Bu çocuk sana ilmin kerametiyle, badem yağından pilav yedirecek buyurarak ilerde zengin olacağını işaret ettiğinde kadın ümitsiz haliyle:

-Ey ahali! Bu şeyh oynatmış, diyecek kadar ileri giderdi

HİKAYE 1

Fatih Medreseleri’nden, kaabiliyeti kısa olduğu halde, tevazu ve teslimiyetine binaen ittifak ve iltimasla icazet alan Bektaş Hoca namıyla maruf bir zat, Edirne taraflarında beş sene kadar imamet ettikten sonra, hocasını ziyarete gelir Sabah vakti kapıyı çalar Hocası sabah kıyafeti ile açtığı zaman, Bektaş Hoca’yı karşısında aynı sadelik ve safiyetiyle görüp iltifat ederken, hocanın köpeği de Bektaş Hoca’ya saldırmaya devam eder Bektaş Hoca köpeğe:

-Sus be, ne oluyorsun Beş sene evvel ben de bu kapının köpeği idim, senden eskiyim, demesi üzerine, hocası orada secdeye kapanıp üç defa:

-Ya Rabbi benim ilmimi de buna ver, diye etmesinden sonra, iltimasla icazet alan Bektaş Hoca imtiyazlı alim sınıfına geçip kitaplar te’lif etmiştir Hocaya ta’zimin kerameti

Himmet büyük şey

HİKAYE 2

İstanbul Karagümrük’te “Üç Baş” ismiyle maruf zat tarafından yaptırılıp ve kendi ismini taşıyan medresenin açılış merasiminde Hz Halid’i (ra) ziyaretten gelen Padişah II Mustafa da iştirak eder Ve merasimden sonra; banisi olan zata hitaben:

-Herkes dört başı bir kuruşa traş ederken, senin cimrilik yaparak üç başı bir kuruşa traş ettiğin ve bahilliğin, bana kadar ulaştı Şu hale göre, bu kadar parayı buraya nasıl harcadın sualine:

-Şevketlim, paralarımı çok sevdiğimden ahirette de benimle beraber olsunlar diye, burada harcadım, demiştir
Bu zat-ı şerif, medrese, mescid ve selvili avlusuyla güzel külliyenin inşası esnasında, usta ve amelelere, inşaatın sahibini söylememeleri için sımsıkı tembih eder, kendi yaptırdığını gizli tutardı Hatta Padişah dahi, kendini bildirdikten sonra öğrenmiştir İşte bu ihlasın tesirinden dolayı, en çetin günlerde de kapanmayıp, içinde Kur’an-ı Kerim ve diğer derslerin okunmasına devam edildiği gibi mescidinde de namaz kılınmıştır İhlas ne güzel şey (Rahmetullahi Aleyh)

HİKAYE 3

Hoca, medresede ders verirken talebenin biri arasıra ayağa kalkar Hoca sebebini sorar

Talebe:

-Efendim Hızır geliyor da ondan

Hoca:

-Ben niçin görmem?

Talebe:
-Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar

Hızır Aleyhisselam’ın:

-Hocan süsü ile çok uğraşıyor Medreseye gelirken ayna önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazla meşgul oluyor Bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan hocaefendinin, sarığı eskiyip sallanmaya başladığından “Saçaklı Hoca” ismi verilmiştir (Rahmetullahi Aleyh)

Terakki-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalı



Alıntı Yaparak Cevapla