Yalnız Mesajı Göster

Süleyman Hilmi Tunahan

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Süleyman Hilmi Tunahan




Federasyonun şu andaki tüzüğüne göre gayesi, kurs ve okul talebelerine yardim gayesiyle kurularak faaliyette bulunan bilumum üye derneklere ve bunların himaye ettikleri talebelere maddeten ve manen yardımcı olmak ve onları her bakımdan korumak, üye derneklerin faaliyetlerinde düzenli çalışmayı ve işbirliğini temin etmek, münferit olarak halline muvaffak olamadıkları meseleleri halletmede kendilerine yardımcı olmaktır

Federasyon bu gayeyi gerçekleştirmek için aşağıda belirtilen hususlarda çalışmalar yapmaktadır:

1 Üye derneklerin mevzuata göre her türlü hak ve menfaatlerini korumak ve üyeler arasındaki sosyal dayanışma ve yardımlaşma şuurunu geliştirmek için lüzum eden çalışmaları yapmak, tedbirleri almak

2 Üye derneklerin ve bunların ilgilendikleri talebelerin haklarını ve menfaatlerini korumak, bunlara mevzuat dahilinde daha geniş haklar ve menfaat temini için gayret göstermek

3 Millî, ananevî, örf ve adetlerimize uygun, sosyal, ahlkî, manevî, iktisdî ve kültürel hususlarda gayr-i siyasi mahiyette ilmî konferanslar, seminerler, toplantılar ve dersler tertip etmek, dergi, gazete ve broşür neşretmek suretiyle üye dernek mensuplarının ve talebelerinin kültür seviyelerinin yükselmesine yardım etmek

4 Üye derneklerden ihtiyacı olanlara, kendi imkanları elverdiği ölçüde, menkul ve gayri menkuller de dahil olmak üzere her türlü mal ve para yardımı yapmak

5 Yukarıda sayılan hususların tahakkuku için gayri menkul mal edinmek, bina inşa ettirmek ve mezkur binaları ve müştemilatını hizmete açmak, bina ve daire kiralamak

6 Binaların muhafazası için icap eden bakımı ve tamiratı yapmak

7 Vakıf mevzuatına uygun olarak federasyonun gayesine uygun vakıf kurmak

Görüldüğü gibi talebe yurdu faaliyetleri bugün resmiyet yönünden de ciddi esaslara oturtulmuş ve herhangi bir resmi engele mahal bırakmadan hizmete devam etmektedir Bu topluluğun maddi ve manevi ruh mimarı olan Süleyman Efendi hakkında M Necati Bursalı şöyle bir tespitte bulunmaktadır: “Süleyman Efendinin en büyük hususiyetlerinden biri de şüphesiz ki Allah’ın kelamı olan Kur’an-i Kerim’e ettiği hizmetlerdir Allah demenin bile yasak edildiği o karanlık günlerde bu işi başarabilmek için insanda Uhud Dağı gibi yürek olması gerek Büyük insanların çileleri de büyük olur Süleyman Efendi de pek çok ezalar, cefalar çekmiştir

O, hiçbir zulüm ve cefadan yılmadı Kur’an caddesinde ömür arabasını son nefesine kadar sürdü

Süleyman Efendi büyük bir mücadele ve dava ruhuna sahipti Onu, muasırlarında nadiren rastlanan bir aksiyon insanı olarak müşahede ediyoruz Hatta sadece kendilerine değil, ondan feyz almış, rahle-i tedrisinde bulunmuş nice talebelerinde dahi günümüzde ayni hasleti müşahede ediyoruz Onun aksiyon cephesini ifade etmesi bakımından talebelerine söylediği şu sözleri burada aynen zikretmek istiyorum: “Biz, ömrümüzde bir defa olsun sırtımızı yaslayıp rahat oturmadık, huzur-u İlhî’de böyle bir kaydımız yoktur Allah (cc) ve Rasulü buna şahittir Aklınızı başınıza alın

Buradan da anlaşıldığına göre Süleyman Efendi, gecesi ve gündüzüyle bütün ömrünü Ümmet-i Muhammed’e hizmet için tahsis etmiştir O, “aklinizi başınıza alin” derken fani olan bu dünyada yapılacak en iyi işin Allah’ın dinine ve kitabına hizmet olduğunu, ümmet-i Muhammed’i hidayete erdirmek olduğunu tembih etmekte ve bu uğurda da talebelerinin gece-gündüz çalışmalarını, zevk ü sefa peşinde koşmamalarını istemektedir

Yine vazifelerinin ne olduğunu evlatlarına hatırlatan ve ömür boyu hizmet düsturları olan bir sözünü talebelerinden Mehmet Bozkır şöyle anlatmaktadır:

“Evlatlarım! Bugün insanların pek çokları vadilerden akan sel gibi cehenneme doğru hızla akmaktadırlar Nasıl ki bir afet olur, dağda derede sel ne bulursa alıp götürürse; dinsizlik, ahlaksızlık ve cehalet de insanları böylesine cehenneme götürüyor İnsanlar bu selden kendilerine lazım olanları kurtarmak için nasıl çırpınırlarsa; biz ve benim evlatlarım, ilim ve cihadla cehenneme gitmekte olan bu insanlardan elimizden geldiği kadar kurtarmaya çalışacağız
<>Peki günümüzde sayıları üç binlerle ifade edilen ve dünyanın her köşesine yayılmış olan bu talebe yurtlarının (Kur’an kurslarının) maddi ihtiyaçları nasıl karşılanıyor? Bazılarının tabiriyle değirmenin suyu nereden geliyor?

Vaktiyle kimileri “Bunlar Mussolini’den para yardımı alıyorlar” demişler hatta bu mevzuda Alanya’da mahkemeye verilmişler Günlerce süren asılsız dava beraat ile neticelenmiştir
Süleyman Efendi cemaati, halka hizmeti Hak’a hizmet olarak telakki etmişler ve maddi finansı da zekat ve öşür müessesini ihya ederek halktan temin etmişlerdir Zekat ve mahsulün zekatı olan öşür Allah’ın kullarına bir emridir Süleyman Efendi bu husus üzerinde ısrarla durmuştur Ayni hassasiyeti bugün talebeleri de göstermektedir Talebeleri mahsullerin öşrünü İslam’da emredildiği şekliyle hesaplayıp gerekli olan yerlere vermekte ve diğer Müslümanların da öşürlerini vermelerine vesile olmaktadırlar Bu şekilde bu kurslar zekat, öşür ve yardımsever zenginlerin yardımlarıyla finanse edilmektedir 26 Cezayir Müslümanları İçin Ettiği Dua ve Kütahya-Bursa Hadiseleri

Süleyman Efendi dünyadaki bütün Müslümanların derdini kendine dert edinmişti 1956’da Cezayir Müslümanları Fransızlara karşı istiklal mücadelesi verirken Türkiye hükümeti beynelmilel mahfillerde Fransızları desteklemiş ve Milletler Cemiyeti’ndeki oylamanın Cezayirliler aleyhine neticelenmesinde etkili olmuştu İslam dünyasında Türkiye’ye olan itimadın, yıllarca sürecek şekilde, kaybedilmesine sebep olan bu politika on binlerce müslümanin kanının Fransızlarca akıtılmasına da alet olmuştuCezayirli kardeşlerimizin sızısını içinde duyan Süleyman Efendi, dayanamamış, vaazlarda “Cezayirli kardeşlerimize hiç olmazsa dua edelim!” sözleriyle gönlünün feryadını aksettirmiştir Bu dua üzerine defaatle ifadesi alınmıştır

1956’larda tekrar baskı ortamı oluşmaya başlamıştı Zira rejimin sadece partisi değişmiş, zihniyeti değişmemişti Hükümet kendi kuyusunu kazarak Müslümanlara nefes aldirmamaya başlamıştı Küfrün en ağır zulümleri yine en ağır vazifeyi yüklenene geldi: Bursa’da düzmece Mehdi hadisesi olarak bildiğimiz tertip

Namaz kılmasını bile bilmeyen bir takım kişiler, akşam vakti Ulu Camiye geldiler Ertesi gün Cuma namazında hutbe esnasında hadise çıkartıp, müdahale edenlere de saldırdılar Yakalandıkları vakit, tertip gereği kendilerini Süleyman Efendinin gönderdiğini iddia ettiler

Bunun üzerine Süleyman Efendi, 59 gün Kütahya Hapishanesinde tutuldu Lakin o, orada bile Kur’an-ı Kerim’e hizmetten geri kalmayıp nice mahkumların hidayetlerine vesile oldu Mahkemede

Süleyman Efendi tarafından gönderildiklerini iddia eden kimseler, Süleyman Efendinin “hazirundan hangisi olduğu”nu bilemediler ve hakim tarafından kovuldular Süleyman Efendi beraat etti ama 59 günlük hapsin telafisi mümkün değildi

Hapisten çıkınca “Efendim, rahatsızsınız biraz dinlenin” diyenlere: “Tekeri patlayan şoför, tamir bitince kaybettiği vakti kazanmak için daha hızlı gider biz de bu iki aylık kaybı daha fazla çalışıp kapatalım” buyurmuşlardır (4)
ULEMANIN GÖZÜYLE SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ (5)
Üstad Bediüzzaman Said Nursi

Süleyman efendi’nin yakın talebelerinden muhterem Mehmed Emre hocaefendi anlatıyor: “Sivrihisar’da vazifeye başladığım sırada ziyaretime gelen Emirdağ Müftüsü Mehmet Oral’a iade-i ziyarette bulunmak üzere Emirdağ’a gitmiştim Bahsi geçen zat beni birkaç gün misafir etti

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bu ilçede bulunduğunu öğrenince Kur’an Kursu öğreticisi Hafız İbrahim ile birlikte üstadı ziyarete gittikBu muhterem zatın ikamet ettiği ev, Kur’an Kursu’nun tam karşısındaydıSokak kapısından içeri girince elle yazılmış bir kağıdın kapısının arkasına raptedildiğini gördüm Ve merak saikasıyla yaklaşıp okudum

Üstadın ifadesiyle kaleme alınmış bulunan yazıda şöyle deniyordu: “Ben yaşlı ve hasta bir Said’im Beni ziyaret etmek isteyenler kitaplarımı okusunlarBöylece daha çok istifade ederler

Üstad Hazretlerinin hizmetinde bulunan Zübeyr, bizi görünce aşağı indi ve maksadımızı öğrenince kapının arasındaki kağıdı gösterdi Ben “O yazıyı siz gelmeden önce okudum Buna rağmen ziyaret etmek istiyorum Kabul etmezlerse geri gideriz” dedim Yukarıya gidip geldi ve üstadın huzuruna kabul edileceğimizi haber verdi, sevindim

Odadan içeri girdiğimizde üstad,oturmakta bulunduğu karyolanın üzerinde iki dizi üzerine gelerek boynuma sarıldı Ben de elini öpüp oturdum Said Nursi hazretleri kendine mahsus şivesiyle ;
“Müftü deyince yaşlı,ihtiyar bir kimse tasavvur ediyordum Sen gençmişsin Kimde okudun?” dedi Ben: “Süleyman efendi hazretlerinde” cevabını verdim Bunun üzerine; Üstad, “Ben kendini görmemişem Fakat manen tanırım Ulema-i su İslam dininin şerefini ayak altına düşürdüler Fakat o bunu minarenin şerefesi gibi yükseltti Onu ve talebelerini okuduğum evradın sevabına ortak kılıyorum” dedi

Pırıl pırıl parlayan gözleri,zekasındaki fevkaladeliği yansıtmaktaydı Bakışlarındaki maveralara uzanan bir ruh hasleti müşahede olunuyordu Kemalatını aynelyakin müşahede ederek yarım saat kadar huzurunda bulunduktan sonra duasını ve müsaadesini talep ederek ayrıldım

(Mehmed Emre-Hatıralarıms:55-56-Erhan yay)

Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur şöyle bir hatıra nakletmektedir:

“16 Eylül 1959 tarihiydi Bediüzzaman Hazretleri aniden şiddetle rahatsız oldu Bu rahatsızlığı üç gün devam etti Gazete okumadığından ve radyo dinlemediğinden hâl-i âlemden haberi yoktu Üç gün sonra İstanbul’dan Rüşdü Bey isimli talebesi geldi Onu görünce hemen ahvâl-i âlemden ve İstanbul’da ne olup bittiğinden sordu O da “Üstadım, Süleyman Efendi vefat etti” deyince, üstad birden kalkarak “Kardeşim, Şeyh Süleyman mı? Şeyh Süleyman mı?” diyerek dikkatle sordu “Evet üstadım, Şeyh Süleyman” deyince Bediüzzaman şöyle dedi: “Kardeşim ne zaman vefat etti?” Bu soruya verilen cevap bizi daha da hayrete düşürmüştü Zira tam vefat ettiği saat Bediüzzaman hastalanmış ve bu manevi elemi hissetmişti Bediüzzaman, devamla
“Kardeşim, Allah rahmet eylesin, Allah rahmet eylesin, mübarek veli bir zattı, mühim hizmetler ifa etti Allah rahmet eylesin

(ProfAhmed Akgündüz-Arşiv belgeleri ışığında Süleyman Hilmi Tunahan-Osav yay)

Süleyman efendinin bendelerinden Arif Hikmet Köklü beyefendi 14092001'de şu enteresan hatırayı anlatmışlardır;
"Bazı kimseler Bediüzzaman Said Nursi aleyhinde neşriyatta bulunuyorlardıOnların tesirinde kalarak Şeyh Süleyman efendi hazretlerine "Biz Said Nursi'yi nasıl bileceğiz?" diye sordum "Bu Bediüzzaman hazretleri Türkiye'de en sevdiğim zattır" dedilerYanından bir zat çıkıyordu,onu kast ederek "Siz gelmeden önce bir zat gelmişti Said Nursi hazretlerinin yanından gelmiş ve sohbetinde bulunmuş Sohbette bizim bahsimiz olmuşAyağa kalkarak: "Ne kadar sevap kazanmışsam yarısını Şeyh Süleyman efendiye veriyorum" dediğini bize nakletti Biz de o zata dedik:"Biz de bu güne kadar sevap ve hayır namına ne kazandı isek hepsini Said Nursi hazretlerine hediye ediyoruz Bunu kendisine bildirirsiniz"

Yine Arif beyin nakline göre Süleyman efendi şöyle buyurmuş: "Said Nursi'ye makamını bizzat Resulullah vermiştirEn yüksek dereceye çıkmıştırHzAllah'ın ilham ettiği şekilde yazacak,onun hizmeti de öyle"

Halen Hollanda'da bulunan Abdullah Tekin hocaefendi de şöyle bir hatıra naklediyorlar: "Risale-i nurları okumakla birlikte çeşitli hocaefendilerimizden dersler de alıyorduk Hacı Süleyman efendi hazretlerinden de uzun zaman ders aldık Merhum bizim nurlarla irtibatımızı biliyorduBir gün yakın talebelerine; "Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleriyle aranızda zerre miktar bir ihtilaf çıkarırsanız huzur-u ilahide iki elim yakanızdadırAbdullah evladımız iki yerden feyiz alıyorBediüzzaman hazretleri o vazife ile tavzif edilmiş, biz de bu vazife ile tavzif edilmişiz" buyurdu

MFethullah Gülen Hocaefendi:

Hocaefendi bir makalesinde Süleyman efendi' için şunları yazmaktadır:
"Silistre'de soylu bir ailenin çocuğu Hoca oğlu hoca Rûhî zenginliğini İstanbul âfâkının irfanıyla kıvamına getirince, ciddî bir vefa hissiyle maskat-i re'si olan beldeyi müderrislikle
kucaklarOnunla alâkalı derin bir beklenti içinde bulunan aile fertleri,etrafını saran talebe, dost ve kardeşlerinin sadâkat ve vefâsında onun misyonunu ve yarınlarını görür, talihlerine tebessümler yağdırırlar

Süleyman Efendi, aksiyonu önde, eşine ender rastlanır yorulma bilmeyen bir mücâhede insanıdır Hayatı boyunca, ehl-i sünnet ve'l-cemaat düşüncesinin sadık ve kararlı bir müdâfii olarak yaşamış dinî duygu ve dinî düşüncenin üst üste sarsıntılar yasadığı bir dönemde "sath-ı mücadele" demiş; dinî düşünce ve tarih şuurunu bir kanaviçe gibi kullanarak, ruhumuzun dantelsini örmüş bir baştan bir başa ülkenin her yanında açtığı kurslar, yurtlar ve pansiyonlarla gönüllerimize varlığımızın esaslarını duyurmaya çalışmış ruhların ve ruhânilerin tayerân ettiği âleme yürüyeceği âna kadar da, bu misyonunu edadan geri durmamıştır

Ben, şu birkaç satırla bu büyük hareket adamını anlatma iddiasında değilim; olamam da Bu kadar az bir zaman içinde, Edirne'den Ardahan'a kadar, ülkenin her yanını, hem de engellemelere rağmen, ilim ve irfanla bezeyen bir ruh ve mânâ insanını anlatmak, değil birkaç paragrafla, mücellitleri bile aşan bir mevzudur(Ruhumuzun heykelini dikerken adlı eserinden)

Hocaefendi İzmir'de 1970'li yıllarda yaptığı bir sohbetinde bir soru münasebetiyle Süleyman efendiden şöyle bahsetmektedir: "Benim bildiğim bir şey var, Türkiye'nin en hücra yerlerine, en ücra köylerine, dere dibindeki nahiyelerine, beldelerine, karyelerine kadar bu memleketin karanlık gecesinde bir tek şafağın çakmadığı günlerde, Süleyman efendi merhumun talebeleri gitti, Kur’an Kursu açtı, vatan evladına Kur’an öğrettilerİmam hatip yoktu, enstitü de yoktu, başka dini müessese de yoktu, İlahiyat da bir tane adam çıkarmıyordu Müftü oldu, vaiz oldu, imam oldu, Kur’an Kursu muallimi oldu bu işin bir yönüydü, böyle bir sâyi hafife almak bir mü'min için caiz değildir

Ama sen daha makul, daha sistemli, devrin dönen çarklarına daha muvafık bir hizmet şekli biliyorsan, çık Allah rızası için hizmet et, seni de ileride gelecek nesiller hizmetinle alkışlasın, dualarıyla yad etsinler Fakat hizmet etmiş, görünüşü itibarıyla büyük işler yapmış kimselerin tan ve teşniini açık-kapalı ifade ve işmam eder şeylerden içtinap etmek lazım Hususiyle büyük hayırlara medar olmuş kimseleri yapacağımız şey, sadece hayırla yad etmektir, içimizi aşamıyorsak en azından hayırla yad etmektir Saniyen, benim hayranı olduğum bir husus var, bunu da belki elli defa nakletmişim

İnsanlık tarihinde diyorum, Aleyhissalatü vesselamdan sonra, aksiyoner olarak gördüğüm bir-iki şahıs var, bir tanesi de Tuna boylu Süleyman Hilmi efendidir Başka hususlarını nakletmeyin ama, bir aksiyoner görmek istiyorsanız ona bakacaksınız

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi

"Bu zat daha ne yapsın ki? Almanya’da ve yurtta her vilayette bu kadar Kur’an kursları var Her çocuğu Kuran’a bağladı Arapça’yı sevdirdi Tedrisatı sevdirdi Bu kadar insanin kalbini Kuran’a bağlamak Hilmi Tunahan’a nasip oldu Allah ondan razı ol (Aksiyon dergisi-sayı-37)

Mehmed Kırkıncı Hoca, dersiamlardan Dursun efendi’nin Süleyman efendi hakkındaki bir sözünü de şöyle anlatmaktadır:

“1970’li yıllarda dersiâmlardan ve Mahmud Efendi’nin hocası olan Of’lu Hacı Dursun Efendi, Erzurum’daki Kümbet Medresemizi ziyaret etmişti Her yönüyle büyük bir alim olan Dursun Efendi’ye herkesi sordum ve o da anlattı Mesele Silistre’li Süleyman Efendi’ye gelince aynen şu cümleleri söyledi: “Süleyman Efendi de dersiâmdır; ancak o Allah’ın hususi bir inayet ve ihsanına mazhardır ve akranlarından farklı bir simadır Başından beri onun böyle olduğunu hissediyorduk”(Ahmed Akgündüzage)

EMEKLİ PİLOT ALBAY KEMAL SEZGİN BEY ÜSTAZINI ANLATIYOR (6)


25 YIL PİLOTLUK YAPTIM ÇOK TEHLİKELİ ANIMDA O’NDAN İSTİMDÂD ETTİM ALLAH’IN LÜTFÜYLE İŞTE BUGÜN YAŞIYORUM
Efendi Hazretleri hakkında hatıralarım pek çok Bir tanesini anlatayım: Dedem Fevzi Bey emekli binbaşı idi Bende bir zamanlar onun yanında kalıyordum Dedem çok sade bir hayat yaşarlardı Hatta bir odası vardı Orada devamlı ibadet,zikir ve fikirle meşgul olurdu Odasında bazı kere kilim veya halının üzerinde yatardı Odası öyle pek mutazam değildi Bir gün Efendi hazretleri yine dedemin evine teşrif ettiler Bizde ordaydık Efendi hazretleri: “Oh maşallah! Odan ne kadar güzel, süslü!” diye dedeme iltifatta bulundular Biz şaşırdık, oda okadar güzel ve süslü değildi Neden böyle dedi diye sözündeki inceliği anlayamamıştık Efendi hazretleri gittikten sonra dedeme sorduk: dedem dedi ki: “Evladım Efendi hazretleri odanın zahiri görüntüsünden bahsetmedi O, içerisinde zikir ve ibadet yapıldığı için manen süslü olduğunu gördü de onun için böyle buyurdu” Öyledir İbadet yapılan yerler manen çok güzeldir ve çok süslüdür Ama onu kalp gözü açık olanlar görür ve bilir

Bir gün yine dedem bana şöyle bir hatırasını anlattı: Efendi hazretleri İstanbul’un çeşitli camilerinde ve bu meyanda Üsküdar’da vaaz ediyordu Üsküdar’da Aziz Mahmud-u Hudai (KS) o camide vaaz vermişler Vaazdan sonra cemaat çıkıp gider ve bir o imamla birde dedem kalır Dedem o imam ve Efendi hazretleri Aziz Mahmud-u Hudai’yi ziyarete gitmişler Efendi Hazretleri türbenin bir tarafında bir müddet murakabede kaldıktan sonra dedemle imamda arkada bekliyorlarmış Dedem diyor ki: “Efendi hazretleri uzun müddet murakabede kaldıktan sonra bize döndü ve imama şöyle dedi Aziz Mahmud-u Hüdai hazretleri buyuruyor ki: Sen zaman zaman imamlığı başkalarına bırakıyorsun? Biz onu buraya seçtik de getirdik İmamlığı başkalarına bırakmasın! Bir mazeret dolayısıyla namazı başkasına bırakırsa o namazın parasını namazı kıldırana vermesi lazım Veya helalleşmesi gerekirAksi halde kıldırmadığı namazlardan dolayı alacağı para ona haram olur Haram para yiyen imamı da biz buraya bırakmayız Biz onu seçtik de getirdik Söyle de dikkat etsin! Bunları duyan imam efendi hüngür hüngür ağlamaya başlıyor ve Efendi hazretlerinin ellerine, ayaklarına kapanıyor Böyle daha bir çok hatıraları vardır

Yine başka bir hatıra şöyle: Bunu ben bizzat kendi gözlerimle görmedim ama, Efendi hazretlerine çok yakın bir büyüğümüzden işittim Efendi hazretleri irtihal buyurdukları zaman defin ruhsatı için bir doktor çağırıyorlar Doktor Müslümanlıkla pek yakın ilgisi olan birisi de değil

Doktor geliyor Efendi hazretlerinin üzerindeki çarşafı kaldırıp göğsünü açıp bakıyor Doktor Efendi hazretlerinin üzerini açar açmaz bir de ne görsün! Efendi hazretlerinin bütün vücudu nur saçıyor Bunu gören doktor, bir acayip oluyor ve kendisini tutamıyor Orada Efendi hazretlerinin ayaklarına kapanmış ve şöyle demiş: “Seni sağlığında tanıyamamışım! Sen evliyaların evliyasısın!İşte defin ruhsatı vermek için ona bakmaya gelen bir doktorun onun büyüklüğünü görünce ağlamaktan ve onun ayaklarına kapanmaktan kendini alamamıştır

Zaten Efendi hazretleri pek keramet göstermek istemezlerdi Şöyle buyururlardı: “Evlatlarım! En büyük keramet, ümmeti Muhammedin kalbine iman,nur ve feyizaşılamaktır” Onun için daima keramet göstermekten kaçınırlardı Onun en büyük gayreti dine hizmet ümmeti Muhammedi düşmüş olduğu bataklıktan kurtarmak ve onlara iman ve ahlak vermekti Hayatı boyunca bunun mücadelesini vermişti Korkmadan yılmadan bütün varlığını bu yolda harcamıştır İşte onun en büyük kerameti dine olan hizmetidir Bundan daha büyük keramet düşünemiyorumBugün eserleri meydandadır Dünyanın her yerinde onun eserlerine rastlamak mümkündür

Efendi hazretlerinin hizmet verdiği devirler çok korkunç ve tehlikeli devirlerdi Hiç kimse bu işe cesaret gösteremedi Herkes korkudan ne yapacağını şaşırdı Bir çoklarının kaçacak delik aradıkları o korkunç devirde Efendi hazretleri hiç durmadan, korkmadan ve yılmadan hayatı boyunca Din-i Celil-i İslam’ı okuttu, öğretti ve din alimi yetiştirdi Nasıl anlatayım Yetişen nesiller tamamen cahil ve din duygusundan mahrum olarak yetişiyorlardı Ben vazifeli olarak bir çok yerlere gittim İngiltere ve Amerika’ya gittim Oralarda Hıristiyanların dinlerine ne şekilde bağlı olduklarını gördüm Bizden giden müslümanlar oralarda çok zayıf kalıyordu Hatta bizim Türklerden birisi Amerika’ya gidip orda bir hıristiyan kızıyla evlenmiş ve kızı kendi dini ile alenen ibadet yapıyordu Fakat müslüman olan erkek bir şey bilmediği için ne yapacağını şaşırmıştıKendisiyle alay etmişlerdi Öyle ya, Hıristiyansan kiliseye gidersin, müslümansan camiye Sen hiç birisine gitmiyorsun, o halde nesin? Diye Adam çok utanmış ve bizden ilmihal kitapları istemişti “ Aman ne olur bana namaz kılacak kadar bir şeyler öğrenebilmem için bazı dini kitaplar gönder” diye yalvarmıştı

İşte Efendi hazretleri müslümanların dini bakımdan bu kadar zayıf olduğu devirde dini ihya etmeye çalışmıştır Cenaze namazı kıldıracak hoca kalmamıştı Böyle bir devirde hem de ne zahmetler çekerek dine hizmet etti Hatta Efendi hazretleri üç gün kadar dedemle de nezarete alındılar Bunun gibi daha bir çok sıkıntı ve zahmetlere katlanmış fakat hiçbir zaman yılmamıştır Ölünceye kadar bu vazifeyi devam ettirmiştir

Hatta dedem anlatırdı O zamanlar Efendi hazretleri çeşitli yerlerde sohbetler yapardı İsmet İnönü’nün kardeşi Ahmet beyde Efendi hazretlerinin sohbetine gelirlermiş Bütün sohbetlerinde Efendi hazretleri polis nezaretinde tutulurmuş, yani polis onu devamlı takip edermiş

Ben Efendi hazretlerini ara sıra ziyarete giderdim Bana haber gönderdi ki; “Beni fazla ziyaret etmesin, belki kendisine (yani bana)bir zarar gelir diye” Bu kadarsıkı takip ediliyordu Bu şartlar altında hizmet verdi ki, her zaman ölüm, hapis ve ceza tehdidi altındaydı Sağlığında çok güç şartlar altında hizmet ediyorlardı, ama hamdolsun şimdi onun talebeleri çok daha rahat, onun yolunu devam ettiriyorlar

Efendi hazretlerinin batını hallerinden biz ancak anlayabildiğimiz kadar bahsederiz Onu tam olarak anlamamız ve anlatmamız mümkün değildir Ben üç dört tane imtihan kazanmıştım Ve mutlaka Amerika’ya gitmem gerekiyordu Fakat bütün çalışmalarımıza rağmen bir türlü buna muvaffak olamadık Bir yandan mutlaka Amerika’ya gitmem gerekirken, diğer yandan bir türlü tayin emrim çıkmıyordu

Kendi kendime üzülüyor ve düşünüp duruyordum Bir defasında da şöyle düşündüm: “Ah efendi hazretleri sağ olsaydı da kendilerine sorsaydım Amerika’ya gidebilecek miyim, gidemeyecek miyim?” Ki, ben bu durumla karşılaştığım zaman Efendi hazretleri irtihal etmişler ve irtihallerinden sonra bir sene geçmişti Ben böyle düşünürken, hemen o akşam rüyamda kendisini gördüm Rüyada bana aynen şöyle dedi “Merak etme evladım, yakında gideceksin” Aradan üç-dört gün geçti ve hemen bizim tayin emrimiz çıktıBöylece biz Amerika’ya gittik Daha böyle nice hatıralar

Küçükken rahmetli annem bana şöyle derdi: “Oğlum sıkıştığın zaman Abdülkadir Geylani Hazretlerinden ve Efendi hazretlerinden yardım iste” Zaten Efendi hazretleri Nakşi olduğu kadar da kadiri kolundan tasarruf sahibiydi

Ben de 25 sene pilotluk yaptım Tabii havada uçuyorsun Hava bozuk oluyor, nice tehlikelerle karşılaşırsın Öyle an olur ki, Allah ile başbaşa kalırsın Başka kimse bulamazsın İşte ben çok tehlikeli anlarda bile, efendi hazretlerinin çok büyük yardımlarını gördüm Ve hamdolsun hiçbir şey olmadan yirmi beş sene bu vazifeyi yaptım Hayatım boyunca onun yardımlarını gördümO nun büyüklüğünü nasıl anlatayım

Çocukları görünce onları çok severdi Onları okşayıp gönüllerini alırdı Bizleri görünce çok sevinirlerdi Bunlar bugün bu kelimelerle anlatılmaz



Kaynaklar


1) Hadîkatü'l-Evliyâ; s123-127
2) Özel Not 3) Süleyman Hilmi Tunahan,
4) Manevi Dünyamızda İz Bırakanlar, Ali Demirel,
5) Ulemanın Gözüyle Süleymen Hilmi Tunahan Hazretleri, Salih Okur,
6)Büyük Müceddid İçin Ne Dediler?,25 Ekim 1978 tarihli UFUK Gazetesi,

Alıntı Yaparak Cevapla