Prof. Dr. Sinsi
|
Sadreddîn-İ Konevî
SADREDDÎN-İ KONEVÎ
Konya'nın büyük velîlerinden İsmi Muhammed bin İshâk, künyesi Ebü'l-Meâlî, lakabı Sadreddîn'dir 1210 (H 606) târihindeMalatya'da doğdu 1274 (H 673) târihinde Konya'da vefât etti Kabr-i şerîfi Konya'da kendi adı ile anılan câminin bahçesindedir
Sadreddîn-i Konevî'nin babası İshâk Efendi, Anadolu Selçukluları nezdinde îtibârlı, yüksek mevkı sâhibi biriydi Küçük yaşta babası İshâk Efendi vefât etti Üvey babası Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ve yetişmesiyle meşgûl oldu Çok iyi bir tahsîl gördü Kelâm ve tasavvuf ilimlerine âit birçok kıymetli eserler yazdı
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ile çok yakından meşgûl oldu Yetişmesine husûsî ihtimâm gösterdi Muhyiddîn-i Arabî'den Konya'da ilim ve feyz alan ve çok istifâde eden Sadreddîn-i Konevî, hocası ileHalep ve Şam'a gitti
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri Sadreddîn-i Konevî'ye nefsini terbiye yollarını öğretti Sadreddîn Konevî günlerini riyâzet ve mücâhede ile nefsiyle uğraşmakla geçirdi Nefsiyle uğraşması öyle bir dereceye ulaştı ki, uyumamak için Muhyiddîn-i Arabî hazretleri onu alır, yüksek bir yere çıkarır, o da düşme korkusuyla uyumaz tefekkürle meşgûl olurdu
Bir günannesine birkaç hanım gelip; "Sen zengin, îtibârlı bir kişinin hanımı iken şimdi bir pîr-i Mağribî'ye vardın Hâlin nasıl, hayâtından memnun musun?" dediler O da; "Hâlimden memnunum Geçimim de iyidir Lâkin gözümün nûru oğlum büyük sıkıntılar içindedir Gecesi de gündüzü de yoktur Efendim Muhyiddîn-iArabî kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler içer, lâkin ciğerpâreme bir arpa ekmeği dahi vermez Yimemek ve içmemekten bir deri bir kemik kaldı Üstelik onu da göremez olduk Onu kimseye göstermez Uykusu gitsin diye zenbile koyup bir yere asar " dedi O akşam Muhyiddîn-i Arabî hazretleri hanımından yine kızarmış bir tavuk istedi Yemekten sonraMuhyiddîn-iArabî hazretleri hanımına; "Tavuğun kemiklerini bir yere topla " buyurdu Kadıncağız kemikleri bir araya topladı O zaman Muhyiddîn hazretleri; "Bismillah! Kalk git ey tavuk!" buyurdu Allahü teâlânın izniyle hayvan et ve kemiğe büründü ve kanatlanarak uçtu Bunun üzerine Muhyiddîn hazretleri; "Hanım! Oğlun böyle olduğunda ancak tavuk etini yiyecek " buyurdu O zaman kadıncağız Muhyiddîn hazretlerinin ellerine kapanıp özür diledi ve cân-u gönülden istiğfâr etti Sonra oğlu Sadreddîn-i Konevî mânevî dereceleri geçip büyük velîler arasına girdi
Sadreddîn-i Konevî hazretleri anlatır: "Hocam Muhyiddîn-i Arabî hayatta iken, benim yüksek makamlara kavuşmam için çok uğraştı Lâkin hepsi mümkün olmadı Vefâtından sonra bir gün, kabrini ziyâret edip dönüyordum Birden kendimi geniş bir ovada buldum O anda Allahü teâlânın muhabbeti beni kapladı BirdenMuhyiddîn-i Arabî'nin rûhunu çok güzel bir sûrette gördüm Tıpkı sâf bir nûrdu Bir anda kendimi kaybettim Kendime geldiğimde onun yanında olduğumu gördüm Bana selâm verdi Hasretle boynuma sarıldı ve; "Allahü teâlâya hamd olsun ki, perde aradan kalktı ve sevgililer kavuştu, niyet ve gayret boşa gitmedi Sağlığımda kavuşamadığın makamlara, vefâtımdan sonra kavuşmuş oldun " buyurdu
Yine kendisi anlatır: 1255 senesi Şevvâl ayının on yedisine rastlayan Cumartesi gecesi, rüyâmda hocam Muhyiddîn-iArabî hazretlerini gördüm Aramızdaki uzun konuşmalardan sonra, ona, cenâb-ı Hakk'ın Esmâ-i Hüsnâsı ile ilgili kalbime doğan bilgileri arz ettim O da; "Çok doğru, pek güzel!" deyince, ona; "Efendim! Hakîkatte güzel olan sizsiniz Çünkü bu ilimleri bana siz öğrettiniz Siz olmasaydınız, bu ilimleri bana kim öğretirdi?" dedim Mübârek ellerini öptüm ve; "Efendim! Bütün mahlûkâtı, her şeyi unutup Allahü teâlâyı dâimî olarak hatırımda tutabilmem için bu fakîre duâ ve himmetlerinizi istirhâm ediyorum " diye yalvardım O da, benim bu arzuma kavuşacağımı müjdeledi ve uyandım "
Sadreddîn-i Konevî hazretleri, bundan sonra çok büyük mânevî derecelere yükseldiğini, mânevî âlemlerin kendisine seyrettirildiğini, hiçbir zaman Allahü teâlâyı hatırından çıkarmadığını, bir an bile unutmadığını Nefehât isimli eserinde bildirdi
Sadreddîn-i Konevî hazretleri hocası Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin vefâtından sonra evliyânın büyüklerindenEvhadüddîn-i Kirmânî hazretlerinin sohbetlerine kavuştu Ondan da yüksek mânevî bilgiler tahsîl etti Sonra hac dönüşüKonya'ya gelip yerleşti Orada güzel halleri ve kerâmetleriyle çok meşhûr oldu
Sadreddîn-i Konevî hazretleri Konya'ya geldiğinde, Çeşme Kapısı içindeki bir mescidde imâmlık yapmaya başladı O günlerde kendisini kimse tanımaz ve îtibâr etmezdi O da tanınmayı istemezdi Bir gün Selçuklu SultanıAlâeddîn'e, şahdan kıymetli bir cevher hediye geldi Sultan, kuyumcubaşısını çağırıp cevheri süslemesini emretti Kuyumcubaşı, cevheri alıp giderken düşürdü SultanAlâeddîn cevherin düştüğünü görünce, veziri Sâhib-i Atâ'yı gönderip onu aldırdı ve bir yerde muhâfaza etmesini söyledi
Kuyumcubaşı dükkanına gelince, yolda cevherin düştüğünü anladığında korkudan rengi sarardı ve feryâd edip; "Mahvoldum " dedi Aklı başına geldiğinde, büyük bir üzüntü içinde bu hâlini yakınındaki câmide bulunan Sadreddîn-i Konevî'yearz etmek istedi Sadreddîn hazretleri onun hâlini öğrenince; "Ey kuyumcubaşı! Eğer sır aramızda kalır da kimseye söylemezsen, cevheri bulmamız kolay olur " buyurdu Kuyumcu buna sevinip söz verdi O zaman Sadreddîn-i Konevî hazretleri bir mikdâr toprak getirtip cevherin büyüklüğünü sordu Kuyumcubaşı da; "Yumurta kadar " deyince, Sadreddîn hazretleri mübârek ağzının suyundan bir mikdâr katıp çamuru güneşte kuruttu Çok geçmeden o toprak parçası misli bulunmayan bir cevher hâline dönüverdi Sadreddîn hazretleri cevheri kuyumcuya verdi Kuyumcu çok sevinip hemen onu Sultan Alâeddîn'e götürdü Sultan cevheri görünce, hayretler içinde kaldı Vezîri Sâhib-i Atâ'ya emredip önceki cevheri getirtti Vezir cevheri getirip Sultanın huzûruna koydu Kuyumcudan bu işin sırrını açıklamasını istediler Kuyumcu çâresiz kalıp başından geçenleri tek tek Sultana anlatıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin kerâmetini haber verdi Sultan derhal hazırlanıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerini ziyâret için onun mescidine koştu
Sultanın, Sadreddîn-i Konevî hazretlerini ziyâret ettiği mevsim, narların olgunlaştığı sonbahar mevsimi idi Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona bir tas içinde nar hediye etti ve bunları götürmesini söyledi Sultan bu narları alıp sarayına döndü Kaptaki narlara baktığında her birinin mücevher hâline döndüğünü gördü Bunun bir kerâmet olduğunu anladı ve Sadreddîn-i Konevî'ye karşı sevgisi daha da fazlalaştı Sonradan bu mücevherlerle Konya iç kalesini yaptırdığı rivâyet edilmektedir
Sadreddîn-i Konevî hazretleri Konya'da binlerce talebeye ders verdi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sa'îdeddîn-i Fergânî gibi birçok hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi Zamânının en büyük âlimlerindendi Kelâm ilmindeki yeri eşsizdi Bu ilimde birçok ince meseleleri açıklığa kavuşturdu Muhyiddîn-iArabî'nin "Vahdet-i vücûd" hakkında söylediklerini ve yazdıklarını dîne ve akla uygun olarak îzâh etti
Nasîruddîn-i Tûsî ile hikmete âit bâzı meselelerde mektuplaşmaları oldu ve aralarındaki uzun süren münâzaralardan sonra, Nasîruddîn-i Tûsî aczini îtirâf ederek, onun üstünlüğünü kabûl etti Sadreddîn-i Konevî'nin hayâtı, zühd ve takvâ içerisinde geçti Haramlardan çok sakınır, şüpheli korkusuyla mübahların fazlasından kaçardı Hiç kimsenin kalbini kırmaz, dünyâ malına aslâ meyletmezdi
Sultan Alâeddîn zamânında HâceCihân adında Konya'da çok zengin biri vardı Malının hesâbı bilinmezdi Bu zenginin oğlu Sara hastalığına tutuldu Derdine çâre bulunamadı Zenginin ona çâre için başvurmadığı tabîb kalmadı Bunun için çok para sarfetti Lâkin hiçbir çâre bulamadı HâceCihân'ın yolu bir gün Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına uğradı Derdini ona açıp; "Şu dünyâda bir oğlum vardı O da sara hastalığına tutuldu Ne olur bu çâresize bir derman olun " dedi Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona oğlunun adını sordu HâceCihân; "İsmiAlican, vâlidesinin ismi de Hân'dır " dedi Sadreddîn hazretleri hizmetçiden kâğıt kalem istedi ve Eûzü besmele okuyup; "Bismillahillezî lâ yedurru maasmihî şey'ün fil erdı velâ fis semâî ve hüvessemîul alîm Eûzü bi kelimâtillah-it-tâmmâti küllihâ min nefsihî ve ikâbihî ve şerri ibâdihî ve min hemezât-iş şeyâtîn " yazdı ve duâlar etti Hâce Cihân eve gittiğinde oğlunun sara illetinden tamâmen kurtulmuş olduğunu gördü Allahü teâlâya şükürler etti ve bunun kerâmet olduğunu anlayıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerine karşı sevgisi arttı
Horasan'dan bir derviş birçok yerler dolaşarak Şam'a gelmiş ve orada Sadreddîn-i Konevî'nin yüksek hal ve kerâmet sâhibi birisi olduğunu işitmişti Bunun üzerine görmeden ona âşık oldu ve Konya'ya geldi Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına uğradı Derviş dergâhta misâfir edilip, kendisine her gün nefis yiyecekler ve içecekler ikrâm edildi Derviş, Konevî hazretlerinin sofrasının böyle zengin olmasına hayret etti Oraya kim gelirse, sofra hazır olur ve istediği yiyecekler önüne gelirdi Herkes ihtiyâcı kadar yedikten sonra giderdi Bu yiyecek ve içeceklerin eksik olduğu bir gün görmedi
Acem diyârından bir derviş birçok yerler dolaşıp birçok kimseler görüp Konya'ya gelmiş ve Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına misâfir olmuştu Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin mal ve mülkünü, hizmetçilerinin çokluğunu görünce, içinden; "Keşke bu kişinin bu malları kendisine ayak bağı olmasaydı da hak yolda bulunaydı KeşkeAcem diyârına bir gidip de oradaki evliyâ ile münâsebeti olsaydı Kendisi için bu ne iyi olurdu " diye geçirdi Bir zaman sonra bu düşüncesini Sadreddîn-i Konevî hazretlerine açtı ve; "Ey Efendi! Siz bir Acem diyârına gitseniz oradaki âlim ve velîlerle görüşseniz bu dünyâya bağlılığı terk edip cenâb-ı Hakk'a kavuşursunuz " dedi Sadreddîn-i Konevî hazretleri dervişin bu sözleri üzerine; "Ey derviş! Pekâlâ, bu dediklerini kabûl ettim Gel gidelim " buyurdu ve birlikte Acem diyârına doğru yola çıktılar On beş gün kadar yol gittikten sonra derviş, hırkasını Konya'da unuttuğunu hatırlayıp, aklı başından gitti ve yüzü üzerine yere düştü Sadreddîn-i Konevî hazretleri dervişin yüzüne su serpip ayılttı Derviş; "Ey arkadaşım! Ben dergâhınızda abdest almak için hırkamı çıkarmıştım Onu unutmuşum Şimdi hatırıma geldi de ondan fenâlaştım " dedi Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona tebessüm edip; "Ey Acem dervişi! Dünyâ sevgisi bütün günâhların başıdır Biz bunca mal ve mülkü hizmetçileri geride bıraktık Lâkin birisi hatırımıza gelmedi Sen ise iki paralık hırkanı terk ettiğinde aklın başından gitti " buyurdu Sonra o dervişi yolda bırakıp Konya'ya döndüler
Sadreddîn-i Konevî hazretleri bir gün, Allahü teâlâya yalvarıp; "Yâ Rabbî! Sana lâyıkı ile ibâdet, kulluk yapamadım ve seni hakkıyla tanıyamadım Senin lutf ve ihsânına güveniyorum Cennet'teki makâmımı görmek arzu ediyorum " dedi O gece bir rüyâ gördü Rüyâsında kıyâmet kopmuş ve insanlar kabirlerinden kalkıyordu Bu durumu kendisi şöyle anlatır:
"Beni de Rabbimin huzûruna götürdüler Allahü teâlâ meleklere emredip; "Alın Cennet'e götürün " buyurdu Beni alıp Cennet'e götürdüler Orada türlü türlü köşkler ve bahçeler vardı Onları seyrettim Bir bahçe vardı ki, onun meyvesi miskti O esnâda bir elma mikdârı misk almak istedim ve aldım İşte o esnâda rüyâdan uyandım Uyandığımda sağ elimde bir avuç misk duruyordu O miskin kokusu da her tarafı kaplamıştı Bu miskin kokusu hocam Şeyh Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin bana hediye ettiği hırka-i şerîfe sirâyet etti " buyurdu Sadreddîn-i Konevî hazretleri vefât ettiklerinde kefenine bu miskten konulmuştur
Bir zaman Sadreddîn-i Konevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve KâdıSirâcüddîn ve başka âlim ve sâlih zâtlar Konya'nın Meram Bağlarına gittiler Mevlânâ hazretleri oradaki bir değirmene girdi ve uzun bir süre kaldı Kâdı Sirâcüddîn değirmene girdi Sonra da Sadreddîn-i Konevî hazretleri geldi Değirmen taşını dinlediler Sadreddîn-i Konevî hazretleri; "Ben de bu taşın Allahü teâlâyı zikrettiğini, Sübbûhun Kuddûsün, dediğini işittim " buyurdular
|