Prof. Dr. Sinsi
|
Sa'düddîn-İ Kaşgârî
SA'DÜDDÎN-İ KAŞGÂRÎ
Türkistan'ın büyük velîlerinden Kaşgarlı olup, Nizâm-ı Hâmûş'un talebesi ve Molla Câmî'nin hocasıdır
Sa'düddîn'in babası, ticâret için kervanlarla uzak memleketlere giderdi Babası, küçük yaştaki Sa'düddîn'i, çeşitli ülkeleri görüp, bilgi edinmesi için yanında götürürdü Oğlunun iyi yetişmesi için hiçbir fedâkârlıktan çekinmezdi Sa'düddîn, babasının verdiği din terbiyesi ile büyütülüyor, etrâfına örnek olacak şekilde yetiştiriliyordu Bir defâsında, on iki yaşında babası ile ticâret için sefere çıkmıştı Bir kervansarayda konakladılar Sa'düddîn, kervansarayın kapısında otururken, oraya bir grup tüccar gelip, konuşmağa başladılar Aralarındaki hesâbı görebilmeleri için, birbirlerine uzun müddet bağırıp çağırdılar ve çekişmeğe başladılar Tüccarların bu hâlini seyreden Sa'düddîn, ağlamaya başladı Tüccarlar, çocuğun sebepsiz yere ağlamasına hayret edip niçin ağladığını sordular Bunun üzerine Sa'düddîn; "Sizin yüzünüzden ağlıyorum Sabahtan beri buradayım, dünyâ hırsı yüzünden kavga edip duruyorsunuz Bir ân için olsun, Allahü teâlânın ismini anıp O'ndan bahsetmediniz O'nun emir ve yasaklarından hiç konuşmadınız Size acıdığım için ağlıyor, Cehennem'e düşmemeniz için de duâ ediyorum " dedi Tüccarlar, çocuğun bu hâline hayran oldular ve hepsi yaptıklarına tövbe edip, helâlleşerek işlerini bitirdiler
Bu hâdiseyi işiten Sa'düddîn'in babası, oğlunun ileride büyüklerden olacağını anlayıp, her fedâkârlığa katlanarak okutmağa başladı Sa'düddîn, üstün zekâsı ile kısa zamanda; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi naklî ilimleri ve zamânın fen bilgilerini öğrendi Bu ilimlerde derin âlim oldu ve kitaplar yazdı Bu arada nefsini terbiye etmek için uğraşıyor, bir mürşide yol göstericiye talebe olmak ihtiyâcını hissediyordu Nihâyet Nizâm-ı Hâmûş hazretlerinin huzûruna gitti Kendisini talebeliğe kabûl etmesi için yalvardı Talebeliğe kabûl olununca, çok sevinerek, şükür secdesine kapananSa'düddîn-i Kaşgârî, hocasının her emrini hemen yapar, hizmetiyle şereflenmeye can atardı Bu gayreti ile, kısa zamanda Nizâm-ıHâmûş'un en önde gelen talebesi oldu Hocasının sohbetleriyle olgunlaşıp yetişti ve halîfesi, vekîli olmakla şereflendi
Sa'düddîn-i Kaşgârî anlattı: "Hocam Nizâm hazretlerinin sohbetiyle yıllarca şereflendikten sonra birgün, bende hacca gitme arzusu haddi aştı Hocama durumu anlattım ve izin istedim Bana; "Bu sene hacca giden kâfilelerin içine ısrârla baktığım hâlde seni göremiyorum " buyurdu Bu söz üzerine "Peki" dedim Fakat üzüldüğümü anlayınca da; "Üzülme! İnşâallah, bir gün elbet gitmek nasîb olacak Sen, yine de gördüğün rüyâları Şeyh Zeynüddîn'e gidip anlat, o sana gereken cevâbı verir " diye de emrettiler Ben yine, "Başüstüne efendim " diyerek Zeynüddîn Efendiye gittim Zeynüddîn Hâfî, Horasan'da meşhûr olan bir hoca idi, pekçok talebesi vardı Zeynüddîn hazretlerine durumumu ve gördüğüm rüyâları anlatarak, hacca gitmek arzumu bildirdim Zeynüddîn Efendi; "Sa'düddîn! Buraya kadar yorulup gelmişsin Artık burada bizim yanımızda kal ve bizim talebemiz ol " dedi Ben de, "Efendim! Benim hocam var ve hayattadır Bir kimsenin üstâdı var iken başka birine bağlanması uygun mudur?" dedim Bu suâlime de; "İstihâre ediniz " cevâbını verdi Ben; "Kendime güvenim olmadığı için, yapacağım istihâreye de îtimad edemem " dedim Zeynüddîn Efendi ısrâr ile; "Sen istihâre et, biz de eder neticeye varırız " dedi O gece istihâre namazı kıldım ve cenâb-ı Hakk'a duâ ederek uyudum Rüyâmda,Silsile-i aliyye isimli âlim ve evliyânın pekçoğu Hirat'a ziyârete gelmişler Zeynüddîn Efendi de oradaydı O velîlerin, Zeynüddîn Efendiye karşı hâlleri soğuktu Kendi aralarında konuşuyorlar, ona hiç iltifât etmiyorlardı Gece uyandığımda anladım ki, bir kimsenin üstâdı var iken başkasına bağlanması uygun değildir Sabah olunca, Zeynüddîn Efendiye gittim Daha ben konuşmaya başlamadan; "Yol birdir Bütün yollar aynı noktaya çıkar Sen yine eski yoluna devâm et Eğer bir müşkilin olursa, bizden yardım isteyebilirsin Sana yardıma hazırız " dedi Meğer o da gece rüyâsında, gâyet büyük ve heybetli bir ağacın dalını kesmeye çalışmış, fakat bir türlü başaramamış Bu rüyâsına dayanarak, sabahleyin ben daha konuşmaya başlamadan böyle söylemiş Böylece hem o sene hacca gidemedim, hem de hocamın kıymetini ve büyüklüğünü, her sözünün hikmetli olduğunu yakînen anladım Derhâl hocamın huzûruna dönerek, hizmetine dört elle sıkıca sarıldım Uzun bir zaman geçti Hocam bir gün bana; "Sa'düddîn! Senin hacca gitmenin zamânı geldi Orada bize de duâ et Resûlullah efendimize bizim için de şefâat dileğinde bulunup hürmetimizi arz et Yolculuk esnâsında, bir başkasına Allahü teâlânın kahrı senin vâsıtanla tecellî ederse, sakın bu gücü kullanayım deme!" buyurdu Ben de; "Başüstüne efendim!" diyerek, hazırlığımı yaptım ve yola koyuldum Hacdan sonra geriye dönüş yolculuğumda, hocamın haber verdiği hâl, bende zuhûr etmeye başladı Yanıma yaklaşan birini görsem, gözlerimden çıkan bir şua ile o kimse ânında kendinden geçer, bayılırdı Eğer yanıma gelse helâk olabilirdi Bu hâl bende meydana çıkınca, insanlardan kaçmaya başladım Yanıma gelmeye çalışanlara uzaktan işâret ederek, yanıma gelmemelerini tenbih ederdim Bu hâl benden gidinceye kadar, bir yere gizlenip, hiç dışarıya çıkmadım Böylece hocamın kerâmetleriyle, insanlara zararlı olacak bir hâlimden kurtulmuş oldum "
Sa'düddîn-i Kaşgârî anlattı: "Murâkabeyi, kendi iç âlemime dönüp kontrol etmeyi kediden öğrendim Bir gün bir kedinin, deliğin başında kılını dahî kıpırdatmadan beklediğini gördüm Geriden tâkib etmeye başladım Kedi, deliğin ağzında, fârenin çıkmasını saatlerce hareketsiz bekledi Bu sırada kendi kendine; "Ey kendisine dahî bir faydası olmayan Sa'düddîn! Bir kedi, maksadına kavuşmak için bu kadar dikkatli olursa, sen kalbini temizleyip, Rabbinin emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçmakta niçin dikkatli olmazsın Yazıklar olsun sana ey nefsim!" demekten kendimi alamadım O günden sonra, bir ân bile Rabbimi hatırımdan çıkarmadım "
Sa'düddîn-i Kaşgârî'nin ileri gelen talebelerinden Mevlânâ Alâeddîn anlattı: "Hasta idim Hocam ziyâretime gelmişti Yatağımın kenarına oturup, sesli olarak üzerime Kur'ân-ı kerîm okudu Sonra sessizce başını önüne eğerek murâkabe etmeye başladı O sırada odamın tahtadan yapılmış tavanındaki bir delikten bir miktar toprak, hocamın başına saçıldı Toprağın bir fâre tarafından atıldığı belliydi Hocam, bu hâle önce bir şey demedi Bu hâl üç defâ tekrar edince, Sa'düddîn-i Kaşgârî başını yukarı kaldırarak; "Ey edebsiz fâre!" deyip dışarı çıktılar Bu durum beni oldukça üzdü "Bu fâre, Allahü teâlânın evliyâsı olan bu mübârek zâtı incitti Dur bakayım bunun sonu neye varacak? Bu fâreye gazab-ı ilâhî gelecek ama nasıl?" diye düşünmeye başladım Biraz sonra o deliğin kenarında bir kedi göründü ve beklemeye başladı Yine aşağıya toprak dökmeye gelen fâreyi bir anda yakalayıp öldürdü Yine beklemeye devâm etti Biraz sonra bir fâre daha geldi Onu da öldürdü Bu şekilde o gün akşama kadar tam on sekiz fâreyi öldürüp yedi "
Pîr Ali anlattı: "Hanımım üç aylık hâmile idi Haberim yokken çocuğu düşürmek için bâzı çârelere başvurmuş Fakat başvurduğu çâreler tam tersine netice verince, sancılar içinde kıvranmaya başlamış Eve vardığımda, vaziyeti hiç iç açıcı değildi Başına, yakın akrabâ ve komşular gelmiş ağlıyorlar, mâneviyâtını daha çok bozuyorlardı Benim de yapacağım bir tedbir yoktu Hemen mübârek hocamın huzûruna gittim Yanında bir takım yüksek rütbeli kimseler vardı Hiçbir şey söylemeden, bir kenarda beklemeye başladım Bir müddet sonra o kimseler yanından ayrılıp gitti Yalnız kaldığımızda, ben daha bir şey konuşmadan, hocam; "Hanımınıza gidip deyiniz ki; "Bu işi daha önce yine yapmak istemiştin O zaman seni affetmiştik Şimdi de affediyoruz Eğer bir daha yapmak istersen, senin için kurtuluş yoktur " Hocamın kurtuluş müjdesini duyunca ferahladım Müsâade alarak eve koştum Evde durum bir ânda iyiye dönmüş, hanımım iyileşmişti Hanıma durumu anlattım Dedi ki: "Hocamız doğru buyurmuş Daha önce yine böyle bir iş yapmış ve ölümden kurtulmuştum Demek ki hocamızın himmeti bereketiyle kurtulmuşum Şimdi de bir ânda iyileştiğimi hissettim Hocamızın büyüklüğü karşısında yaptığım bu işten dolayı utanıyorum Artık böyle bir iş yapmaktan cenâb-ı Hakka sığınırım " dedi
|