Prof. Dr. Sinsi
|
Şâfiî
ŞÂFİÎ
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden olan Şâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânın büyüklerinden İsmi, Muhammed bin İdrîs, künyesi Ebû Abdullah'tır Eshâb-ı kirâmdan olan dördüncü dedesi Şâfî'ye nisbetle Şâfiî nisbesiyle meşhûr olmuştur Soyu, Kureyş kabîlesinden olup hem anne hem baba tarafından Peygamber efendimizin soyu ile birleşmektedir Annesi tarafından soyu Fâtıma binti Abdullah el-Mahmûd bin Hasan el-Müsennâ bin Hasan bin Ali bin Ebî Tâlib'e dayanır Babası tarafından ise Peygamber efendimizin üçüncü dedesi olan Abdümenâf, Şâfiî hazretlerinin dokuzuncu dedesidir 767 (H 150) senesinde Kudüs civârında Gazze'de doğdu 820 (H 204) senesinde Mısır'da vefât etti Kabri Kâhire'deki Kurâfe Kabristanındadır
Şâfiî hazretleri, henüz beşikte iken babası vefât etti Annesi onu iki yaşındayken asıl memleketleri olan Mekke'ye getirdi Çocukluğu orada geçen Şâfiî, zekâ ve olgunluğuyla kendini gösterdi Altı yaşında iken mektebe gitmeye başladı Zâhide bir annesi vardı İnsanlar emânetlerini ona bırakırlardı
Yedi yaşına gelince Kur'ân-ı kerîmi ezberledi Bundan sonra ilim öğrenmeye başladı
Mekke'de bulunan zamanın meşhûr âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devâm etti Kendisi, ilim öğrenmeye başladığı bu ilk günleri için şöyle demiştir: "Kur'ân-ı kerîmi ezberledikten sonra devamlı Mescid-i harâma gidip, fıkıh ve hadîs âlimlerinden pekçok istifâde ettim Fakat çok fakir idik, bir yaprak kâğıt almaya bile gücümüz yoktu Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri, kemik parçaları üzerine yazardım "
İmâm-ı Şâfiî, Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için, çölde yaşayan Huzeyl kabîlesinin arasına gitti Orada da bilgisini ilerletip, ok atmayı öğrendi Bu hususta da şöyle demiştir: "Ben Mekke'den çıktım Çölde Huzeyl kabîlesinin yaşayışını ve dilini öğrendim Bu kabîle, Arapların dil bakımından en fasîhi idi Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim Mekke'ye döndüğüm zaman, bir çok rivâyet ve edebiyat bilgilerine sâhip olmuştum "
İmâm-ı Şafiî daha on yaşında iken, o zamanın en meşhûr âlimi İmâm-ıMâlik'in Muvattâ adlı hadîs kitabını, dokuz gecede ezberlemiştir Gençliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki Süfyân bin Uyeyne, Müslim bin Hâlid ez-Zencî gibi fakîh ve muhaddislerden ilim tahsil etti Hadîs, fıkıh, lügat ve edebiyatta çok yükseldi Mekkeli gençler arasında, ilimde parmakla gösterilen bir dereceye ulaştı
Şâfiî'nin tahsil hayâtındaki en önemli safha İmâm-ı Mâlik'e talebe olmasıyla başlamıştır Mekke'denMedîne'ye gidip, İmâm-ı Malik'den ders almasını şöyle anlatmıştır: "İlk zamanlar Mekke'de, Müslim bin Hâlid'den fıkıh öğrendim O sırada Medîne'de bulunan Mâlik bin Enes'in büyüklüğünü ve müslümanların imâmı olduğunu işittim Kalbime geldi ki onun yanına gideyim, talebesi olayım Sonra onun meşhûr eseri olan Muvattâ'nın bir nüshasını, Mekke'de birinden tekrar geri vermek üzere alıp ezberledim Mekke vâlisine gidip, birini Medîne vâlisine birisini de Mâlik bin Enes'e vermek üzere iki mektup alıp Medîne'ye gittim Medîne'ye varınca,Medîne vâlisine gidip ona âit olan mektubu verdim ve Medîne vâlisi ile birlikte İmâm-ıMâlik'in yanına gittik İmâm-ı Mâlik dışarı çıktı Uzun boylu ve gâyet heybetli bir görünüşü vardı Medîne vâlisi, Mekke vâlisinin gönderdiği mektubu İmâm'a takdim etti Mektupta; "Muhammed bin İdrîs, annesi tarafından şerefli bir kimsedir Ve hali şöyle şöyledir  " diye yazılı olan kısmı okuyunca;"Sübhânallah! Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem ilmi şöyle mi oldu ki, mektup ile yazılıp, sorulup, talep olunur " dedi Ben de durumumu ve ilim öğrenmek istediğimi anlattım Sözlerimi dinledikten sonra bana baktı Adın nedir, dedi Muhammed'dir dedim Ey Muhammed! İleride büyük bir şânın olacak, Allahü teâlâ senin kalbine bir nur vermiştir Onu mâsiyyetle söndürme! Yarın birisi ile gel, sana Muvattâ'yı okusun buyurdu Ben de; "Onu ezberledim, ezberden okurum" dedim Ertesi gün İmâm-ı Mâlik'e gelip okumağa başladım Her ne zaman, İmâmı üzme korkusundan okumağı bırakmak istesem, benim güzel okumam onu hayretler içerisinde bırakır, ey genç daha oku derdi Kısa zamanda Muvattâ'yı bitirdim "
İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik'in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu İmâm-ı Mâlik onu himâyesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti İlimde yüksek bir dereceye ulaşan Şâfiî hazretleri, Mekke'ye dönünce, oraya gelen Yemen vâlisi, onu Yemen'e götürüp kâdılık vazifesi verdi Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdat'a giderek, ilmini ilerletmek için, İmâm-ı A'zamın talebesi İmâm-ı Muhammed'den ders almaya başladı İmâm-ı Muhammed onu kendi himâyesine alıp, yazmış olduğu kitaplarını okutmak sûretiyle, Irak'ta tedvîn edilen fıkıh ilmini ve Irak'ta meşhûr olan rivâyetleri öğretti İmâm-ı Muhammed ayrıca İmâm-ı Şâfiî'nin annesi ile evlenerek onun üvey babası oldu İmâm-ı Şâfiî onun ilminden ve kitablarından çok istifâde etmiştir Şafiî hazretleri bu hususta şöyle demiştir: "İlimde ve diğer dünyâ işlerinde, İmâm-ı Muhammed kadar bana kimse faydalı olmamıştır " Ebû Ubeyd şöyle demiştir: Şâfiî'den duydum, buyurdu ki: "İmâm-ı Muhammed'den öğrendiğim meselelerle ve ilimle, bir deve yükü kitap yazdım Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım Bütün insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kûfe âlimlerinin çocuklarıdır Onlar da Ebû Hanîfe'nin çocuklarıdır " Yâni bir babanın çocukları için lâzım olan nafakayı kazanıp, çocuklarını beslemesi gibi, Ebû Hanîfe de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur Şâfiî ayrıca Selim-i Râî'nin sohbetine kavuşup, vilâyet (evliyâlık) makamlarına da kavuştu
İmâm-ı Şâfiî, Bağdat'taİmâm-ı Muhammed'den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke'ye döndü Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, ayrıca talebelere ders verdi Bilhassa hac mevsiminde çeşitli İslâm beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi Mekke'deki bu ikâmeti dokuz yıl kadar sürdü Sonra tekrar Bağdat'a gitti Bu sırada Bağdat, İslâm âleminin önemli bir ilim merkezi idi Burada bulunan âlimler, Şâfiî'ye hürmet göstermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır Bağdat âlimleri dahi ondan ders almışlardır Daha önceMekke'de Şâfiî ile görüşen ve ondan hadîs dinleyen Ahmed bin Hanbel talebe olmuş, onun üstünlüğüne hayran kalmıştır Yine Şâfiî ile emsâl olan İshâk bin Râheveyh ve başkaları ondan ilim tahsil etmiştir Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvâlara hayran kalıyordu Ders ve fetvâ vermekte uyguladığı usûl, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usûlü olan, usûl-i fıkıh ilmi idi O buna göre açıklamalarda bulunuyordu Güzel ve açık konuşması, ifâde ve izah tarzı, münâzara kuvveti ve tesir bakımından çok güçlüydü Şafiî hazretleri Bağdat'ta bulunduğu sırada El-Kitâb-ül-Bağdâdiyye adını verdiği eserini yazdı Şâfiî'nin üstün şahsiyetine ve yüksek ilmine hayranlık duyarak, ondan ders alıp ilim öğrenen talebelerinden bir kısmı şunlardır: Ahmed bin Hanbel, İshâk bin Râheveyh, ez-Za'ferânî, Ebû Sevr İbrâhim bin Hâlid, Ebû İbrâhim Müzenî, Rebî' bin Süleymân-ı Murâdî Daha sonraki asırlarda, Şâfiî mezhebinde yetişmiş âlimlerden meşhûr olanlardan bâzıları da şunlardır: Hadîs âlimlerinden İmâm-ı Nesâî, kelâm (akâid) âlimlerinden Ebü'l-Hasan-ı Eş'arî, İmâm-ı Mâverdî, İmâm-ı Nevevî, İmâm-ül-Haremeyn Abdülmelik bin Abdullah, İmâm-ı Gazâlî, İbn-i Hâcer-i Mekkî, Kaffâl-ı Kebîr, İbn-i Subkî, İmâm-ı Suyûtî vb
Şâfiî hazretleri ilim, zühd, mârifet, zekâ, hâfıza ve neseb bakımlarından zamânındaki âlimlerin en üstünü idi On üç yaşında iken, Harem-i şerîfde; "Bana istediğinizi sorunuz?" derdi On beş yaşında iken fetvâ verirdi Zamânının en büyük âlimi olan ve üç yüz bin hadîs-i şerîfi ezbere bilen İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, ondan ders almağa gelirdi Çok kimse, İmâm-ı Ahmed'e; "Böyle büyük bir âlim iken, kendi çocuğun gibi bir genç karşısında nasıl oturuyorsun?" dediklerinde; "Bizim ezberlediklerimizin mânâlarını o biliyor Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacaktım O, dünyâyı aydınlatan bir güneştir, ruhlara gıdâdır " derdi Bir kere de; "Fıkıh kapısı kapanmıştı Allahü teâlâ, bu kapıyı, kullarına İmâm-ı Şafiî ile tekrar açtı " dedi Bir kerre de; "İslâmiyete, şimdi Şâfiî'den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum " dedi İmâm-ı Ahmed, yine buyurdu ki: "Allahü teâlâ her yüzyılda bir âlim yaratır, benim dînimi, herkese onun ile öğretir " hadîs-i şerîfinde bildirilen âlim, İmâm-ı Şâfiî'dir Hadîs-i şerîfte; "Kureyş'e sövmeyiniz Zîrâ Kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur " buyuruldu İslâm âlimleri bu hadîs-i şerîf, İmâm-ı Şâfiî'nin geleceğini bildirmiştir, demişlerdir
Ahmed bin Hanbel'in oğlu Abdullah, babasının İmâm-ı Şâfiî'ye çok duâ ettiğini görerek sebebini sorunca; "Oğlum, İmâm-ı Şâfiî'nin insanlar arasındaki yeri, gökteki güneş gibidir O, ruhların şifâsıdır " demiştir
Süfyân-ı Sevrî şöyle demiştir: "İmâm-ı Şâfiî'nin aklı, zamanındaki insanların yarısının akılları toplamından fazladır " Abdullah-i Ensârî buyurdu ki: "İmâm-ı Şâfiî'yi çok severim Çünkü evliyâlıkta hangi makâma baksam, onu herkesin önünde görüyorum "
Az yer, az uyurdu "On altı senedir, doyasıya yemek yemedim " buyurdu Sebebi sorulunca "Çok yemek bedene ağırlık verir, kalbi zayıflatır, anlayışı, idrâki azaltır, çok uyku getirir ve böylece insanı ibâdetten alıkor Kulluğun başı az yemektir " buyurmuştu
Şâfiî hazretleri hikmetli sözleri ve gönül alıcı nasîhatleriyle insanların kurtuluşlarına vesîle oldu
Biri İmâm-ı Şâfiî'den nasîhat isteyince buyurdu ki: "Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma O malına ve parasına hasretle ölür İbâdeti ve tâatı çok olan kimselere gıpta et Yaşayanlar da sonunda ölecekleri için, onların dünyâlıklarına özenmeye değmez "
|