Yalnız Mesajı Göster

Şâh-İ A'lâ

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Şâh-İ A'lâ




Yine bir grup kimse onun ziyâretine geliyorlardı Bunlardan her biri, akıllarından birşey tutup; "Bana şunu ikrâm etsin Bana da şunu versin" diye kalblerinden geçirdiler Birbirlerine de söylediler Fakat bunların tuttukları şeylerin hepsi mevcût olan, bulunan şeylerdi Gelenler arasında îtikâdı bozuk bir kimse vardı ki, o; "Arkadaşlar, hep olacak şeyler tuttunuz Ben ise isterim ki, eğer o hakîkaten evliyâ bir zât ise, bana Hindistan'da bulunmayan bir kavun versin Şimdi mevsimi değildir, yakın muhitte de bulunmaz Ama bakalım verebilecek mi?" dedi Arkadaşları, böyle yapmaması için onu ikâz ettiler ise de o hiç aldırmadı

Nihâyet Şeyhin huzûruna vardılar Buyurun, oturun denip yer gösterildi Oturdular Şâh-ı A'lâ, gelenlerin hepsine niyet ettikleri şeyleri ikrâm etti Sıra bozuk îtikâdlı kimseye geldiğinde, ona da; "Oğul, sen burada bulunmayan birşey istedin Ama üzülme az sonra inşâallah o da gelir" buyurdu

Bu sırada Şâh-ı A'lâ'nın talebelerinden biri, bir iş için uzak bir yere gitmişti ve oradan dönüyordu Dönerken, vakti geçtiği hâlde hocasına câzip bir hediye olsun diye kavun satın alıp getirmişti O talebe, hocasının huzûruna girdi ve getirdiği kavunu hocasına arzetti O da kavunu, bozuk îtikâdlı kimseye verdi Bir müddet sohbetten sonra gitmek için izin istediler O da izin verince ayrıldılar Dışarı çıktıktan sonra herkes o büyük zâttan hürmet ve medh ile bahsederken, o edebi kıt kimse yine alaylı alaylı konuşmaya başladı Arkadaşları onu ayıpladılar ve; "Ey kafasız herif! İstigfâr et Hâline tövbe et Yoksa rezil ve helâk olursun Böyle bir kâmil zât için uygun olmayan sözler söyleme" dediler O bedbaht, kimseyi dinlemedi ve bozuk sözler sarfetmekte ısrâr etti Nihâyet bu hâdiseden beş-on gün sonra hastalandı Gün be gün hastalığı arttı Hiçbir ilâç fayda vermedi Sonunda herkese ibret olacak bir şekilde öldü

Şâh-ı A'lâ'nın torunu ve halîfesi olan Şâh Muhammed şöyle anlatır: "Daha küçüktüm Dedem ve aynı zamanda hocam olan Şâh-ı A'lâ'nın yanındaydım Gece yarısını çok geçmişti ki, yüksek dedemin; "Cemâl! İbriğimi getir!" diye seslendiğini duyarak uyandım Baktım Beyaz elbiseli, uzun boylu birisinin dedemin huzûrunda bulunduğunu gördüm Ayakta ve edeble bekliyordu O tanımadığım kimse su döküp, dedem abdest aldı O şahıs dedemin işâreti ile ibriği kaldırıp bir kenara koydu Geri gelip el bağlayarak durdu Dedem; "Cemâl! Gidebilirsin başka iş yok" buyurdu O şahıs birkaç adım gitti ve bir anda gözden kayboldu Ben birden çok korktum Dedeme, o kimsenin kim olduğunu suâl ettim "Sus! Sen onun kim olduğunu şimdilik anlayamazsın" buyurduBen edebimden ağzımı açıp tekrar soramadım Her hâlde evliyânın hizmetine gelen ricâl-i gaybdendir diye düşündüm Daha sonra anladım ki, o gördüğüm şahıs, dedemin hizmetinde bulunan cinlerden biri imiş"

Şâh-ı A'lâ Şeyh Abdüsselâm'ın, Şeyh Nûr ve Şeyh Mensûr isimlerinde iki oğlu vardı İkisi de genç olup onların da çocukları vardı Allahü teâlânın takdîri Şeyh Nûr vefât etti Bir müddet sonra Şeyh Mensûr da vefât eyledi Şâh Muhammed isminde altı aylık bir torunu ve başka torunları da vardı Hepsi kendi sağlığında vefât ettiler SâdeceŞâh Muhammed kaldı Şâh-ı A'lâ hiçbirinin vefâtına gözyaşı dökmedi Allahü teâlânın takdirine râzı oldu Sabretti Hepsinin techiz ve tekfinini kendisi yaptı Şehrin dışında, Mîr Seyyid Ali Müftî'nin yanında bulunan bir yeri kendi âilesine kabristan edindiler Çocuk ve torunları orada yatmaktadırlar Kendisi için de orada bir kabir hazırladı ise de, vefâtında dergâhının bahçesinde defnettiler

Hayatta kalan tek torunu Şâh Muhammed'i bizzat kendisi yetiştirdi Şâh Muhammed, yüksek dedesinin huzur ve sohbetlerinde bulunmakla, on dört yaşında ilim ve edebde yetişip kemâle ermişti Daha sonra bu torununun, kendi yerine geçecek halîfesi olduğunu bildirdi ve; "Silsile yoluyla hocalarımdan bana ulaşan her nîmeti, emâneti, oğlum (torunum) Şâh Muhammed'e verdim" buyurdu

Şâh Muhammed, dedesinin vefâtından sonra yerine geçerek, hizmete başladı veAllahü teâlânın kullarına bu yolun ince bilgilerini anlatmak ve bu yolda ilerlemek husûsunda rehberlik yaptı

İYİCE ARA

Rivâyet edilir ki: Şâh-ıA'lâ'nın tatlıcılık yapan bir talebesi vardıBu talebe biriktirdiği paraları bir kutuya koyup, bir yere sakladı Daha sonra ihtiyaç hâsıl olunca, paraları almak istedi Fakat paraları bulamadı Nihâyet gelip hocasına arzetti O da; "Geri git İyice ara inşâallah bulacaksın" buyurdu "Peki efendim" deyip geri gitti Tekrar aradı ise de yine bulamadı Tekrar gelip arzedince, hemen kalktı ve talebesinin elinden tutup, berâberce o talebenin evine doğru gittiler Eve yaklaştıklarında bastonu ile bir yere işâret edip, oraya bakmasını söyledi Talebe oraya baktığında kutuyu buldu Hocasının yanına gelip ellerine sarıldı O altınlardan bir miktar hediye etmek istedi ise de hocası kabûl etmedi Bunun benzeri bir hâdise de Behâr Hân isminde bir şahıs için olmuş, kaybettiği parasını Şeyh'in yardımı ile bulmuştur

TABUTUMDAN TUĞLAYI ÇIKARIN

Şâh-ı A'lâ Şeyh Abdüsselâm'ın vefâtından, iki seneden fazlaca bir zaman geçmişti ki, talebelerinden ve aynı zamanda sultânın yakın adamlarından olan Mesmât Revşenâhî ismindeki bir zât, mübârek hocasının kabrini tâmir etmek, kabrin üzerine güzel bir türbe yapmak istedi Fetihpûr şehrinden kırmızı taş getirtti İnşâata başlandı İşin başında bulunan mühendis gece rüyâsında, Şeyh'in, kabrinin üstünde ayakta durduğunu ve; "Siz benim kabrimi kazarken, tabutumun tahtasına bir tuğla parçası düştü Tahtayı kırdı ve sol dizimin üzerine geldi Hemen o tuğla parçasını tabutumdan çıkarın, alın Tahtayı düzeltin ve sonra inşâata devâm edin" buyurduğunu gördü Sabah olunca o mühendis, Mesmât'ın yanına geldi ve rüyâsını anlattı Mesmât; "Hazret-i Şeyh'in buyurduğunu yapın" dedi Öyle yaptılar İleri gelenler, şehrin büyükleri, o zâtın talebeleri ve o zâtın büyüklüğüne inananların huzûrunda kabri açtılar Gerçekten tabutun tahtasının sol taraftan kırılmış olduğunu ve bir tuğla parçasının içine düştüğünü gördüler Düşen tuğla parçasını almak için tabutu açtılar Bir de ne görsünler Bütün bedeni sağlam ve nûrlu, sîmâsı ise hayattaki kadar canlı ve tâze olarak duruyor Hayretler içinde kaldılar Rüyâda olduklarını sandılar Mesmât, hocasının mübârek bedenine gülsuyu ve anber sürdü Hazır olanlar Fâtiha okudular Sonra kırılmış tabutu tâmir ettiler ve türbenin yapımına başladılar Güzel bir türbe yapıldı İnsanlar ziyâret edip rûhâniyetinden istifâde ederlerdi

1) Siyer-ul-Aktâb; s248
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c6, s209

Alıntı Yaparak Cevapla