Yalnız Mesajı Göster

Muînüddîn-İ Çeştî

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Muînüddîn-İ Çeştî




İmâm-ı Rabbânî hazretleri onun kabrini ziyâret ettiği sırada, türbesine hizmet eden türbedarlar, kabri üzerindeki örtüyü ona hediye verdiler İmâm-ı Rabbânî hazretleri de kabûl ederek; "Hâce hazretleri, en yakın elbisesini bize ihsân etti Bunu kefenim olması için saklayalım" buyurdu Bir sene sonra vefât edince, o örtüyü kefen yaptılar

Muînüddîn-i Çeştî hazretleri Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için çırpınır, talebelerini de bu gâyeye sevk ederek buyururdu ki:

Irmak akarken zaman zaman gürültü çıkarır ve zaman zaman etrâfını zorlar Ancak sonunda denize kavuşarak sükûnete erişir Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak arzûsu ile yanan kimsenin de hâli böyledir"

Kendisi hakîkaten Allah adamıydı Güneş gibi herkesi faydalandıran bir davranış içinde ve toprağın herkesi kabûl etmesi gibi misâfirseverdi "İyi olan Allah adamları ile birlikte bulunmak, hayırlı bir iş yapmaktan daha iyidir, bunun gibi kötülerle ve İslâm düşmanlarıyla bulunmak, kötü bir iş yapmaktan daha kötüdür İnsana en çok zarar veren günâh, kendi gibi olan insanları aşağı görmektir" buyururdu

Allahü teâlânın bütün kullarına nehirler gibi sınırsız yardım ederdi "Allahü teâlâyı ibâdetler içinde en çok râzı eden ibâdet, zayıf ve mazlûmları sevindirmek ve rahatlatmaktır İhtiyaç sâhibini hayal kırıklığına uğratmayan kimse, hakîkî derviştir Cehennem ateşinin söndürülmesinin en iyi yolu, açı doyurmak, susuz olanın susuzluğunu gidermek, ihtiyaç sâhibinin ihtiyâcını görmek ve sefâlet içinde bulunanla dostluk kurmaktır" buyururdu

Kendisi sabırlı olup, sevdiklerine sabırlı olmayı tavsiye ederdi: "Sabır, şikâyet etmeksizin üzüntüye katlanmak ve sıkıntılara göğüs germektir" buyururdu

Ölüme hazırlıklı olmayı tavsiye eder, ölümle ilgili olarak şöyle buyururdu: "Ârif, ölümü dost, rahatlığı da düşman görür Allahü teâlâyı devamlı hatırlamayı en büyük saâdet bilir Başının üstünde dolaşan ölümü düşünerek son yolculuğu için hazırlığını tam yapar"

Kendisi güler yüzlü olup; "Ârifin bir özelliği insanlara karşı devamlı güler yüzlü olmasıdır" buyururdu

Ömrü boyunca pekçok insanın îmânla şereflenmesine vesîle olan Muînüddîn-i Çeştî, birçok talebe yetiştirdi Bunların en meşhûrları: Kutbüddîn Bahtiyâr Kâkî el-Ûşî, kendi oğlu Hâce Ferîdüddîn, Hamîdüddîn Nâgûrî Sûfî, Şeyh Vecihüddîn Sa'd bin Zeyd, Hâce Burhâneddîn, kızı Bibi Hâfıza-i Cemâl, Şeyh Muhammed Türk, Şeyh Ali, Sencerî, Hâce Yâdigâr, Abdullah Beyâbânî gibi pekçok kıymetli kimselerdir

MUÎNÜDDÎN ÇEŞTÎ'Yİ ÇAĞIRIN!

Muînüddîn-i Çeştî, gittiği her beldede kabristanları ziyâret eder, orada bir müddet kalırdı Vardığı yerde tanınıp meşhûr olunca, orada durmaz, kimsenin haberi olmadan, gizlice çıkıp giderdi Bu seyâhatlerinden biri de Mekke'ye olmuştur Mekke-i mükerremeye gidip, Kâbe-i muazzamayı ziyâret etti Bir müddet Mekke'de kalıp, oradan Medîne-i münevvereye gitti Peygamberimiz server-i âlem Muhammed aleyhisselâmın kabr-i şerîfini ziyâret etti Bir müddet de Medîne'de kaldı Bir gün Mescid-iNebî'de iken, Ravda-i mutahheradan, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin türbesinden; "Muînüddîn'i çağırınız!" diye bir ses işitildi Bunun üzerine türbedâr; "Muînüddîn!" diye bağırdı Birkaç yerden "Efendim!" sesi işitildi Sonra; "Hangi Muînüddîn'i istiyorsunuz? BuradaMuînüddîn adında bir çok kişi var" dediler Bunun üzerine türbedâr geri dönüp, Ravda-i mutahheranın kapısında ayakta durdu İki defâ, "Muînüddîn-i Çeştî'yi çağır!" diye nidâ eden bir ses işitti Türbedâr bu emir üzerine cemâate karşı; "Muînüddîn-i Çeştî'yi istiyorlar!" diye bağırdı Muînüddîn-i Çeştî hazretleri bu sözü işitince, bambaşka bir hâle girdi Ağlayıp, gözyaşları dökerek ve salevât okuyarak Peygamberimizin türbesine yaklaştı ve edeble ayakta durdu Bu sırada; "Ey Kutb-i meşâyıh içeriye gel!" diye bir ses işitince; kendinden geçmiş bir hâlde, Resûl-i ekremin türbesine yaklaştı ve sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmı görmekle şereflendi Peygamberimiz; "Sen benim dînime hizmet edicisin Senin Hindistan'a gitmen gerekir Hindistan'a git! Hindistan'daEcmîr denilen bir şehir vardır Orada benim evlâdımdan (torunlarımdan) Seyyid Hüseyin adında biri var Oraya cihâd ve gazâ niyetiyle gitmişti Şu anda şehîd oldu Orası kâfirlerin eline geçmek üzere, senin oraya gitmen sebeb ve bereketiyle, İslâmiyet orada yayılacak ve kâfirler hakîr olacaklar, güçsüz ve tesirsiz kalacaklar" buyurdular Sonra ona bir nar verip; "Bu nara dikkatle bak ve nereye gitmen gerekiyorsa, görüp, anla!" buyurdu Muînüddîn-i Çeştî hazretleri, Server-i âlemin verdiği narı alıp, emredildiği gibi baktı, şark ve garbı tamâmen gördü Gideceği Ecmîr şehrini ve dağlarını da görüp dikkatle baktı Bundan sonra Peygamberimizi göremedi Fâtiha okuyup duâ etti ve yardım dileyip, Ravda-i mutahheradan (Peygamberimizin türbesinden) ayrıldı

FAZLA ALMA

Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin en başta gelen talebesi ve halîfesi Kutbüddîn Bahtiyâr Kâkî şöyle anlatmıştır: "Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin çok hizmetinde bulundum Hiç kimseye îtirâz edip, azarladığını görmedim Bir gün hocamla birlikte bir yere gidiyorduk Yanımızda talebelerinden Şeyh Ali Rızâ da vardı Biz yolda giderken bir adam gelip, Şeyh Ali Rızâ'nın yakasından tutarak; senden alacağım var, borcunu ver diyerek alacağını istedi Onun ise o anda ödeyecek durumu yoktu Bu sebepten çok mahcûb oldu Muînüddîn-i Çeştî hazretleri adama yaklaşarak, son derece yumuşak ve gâyet nâzik bir hâlde birkaç gün daha mühlet vermesini söyledi Fakat adam diretip, aslâ kabûl etmedi Bunun üzerine cübbesini çıkarıp yere serdi ve cübbesinin altı altın ve gümüş ile doldu O adama; "Alacağın ne kadarsa onu al, fazla alma" dedi Fakat adam altınları ve gümüşleri görünce, tamahkârlık ederek alacağı miktardan fazla aldı Bunun üzerine hemen eli kuruyup, tutmaz oldu Feryâd ederek; "Tövbe ettim, bana duâ ediniz, bu hâlden kurtulayım" diyerek yalvardı Muînüddîn-i Çeştî adamın bu hâline acıyıp lütfederek, kuruyan eline kendi elini sürdü Adamın eli eski hâline geldi Adam, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin ayaklarına kapandı Bundan sonra ona talebe olup, ömrünü ona hizmetle geçirdi Sohbetinden ve derslerinden ayrılmadı Böylece saâdete kavuştu"

ATEŞ SİZİ YAKACAK

Muînüddîn-i Çeştî, kendi evinde her gün,
Yemek yedirir idi, fukaraya her öğün

Var idi bu iş için, hizmet eden bir kişi,
Her gün yemek pişirip, dağıtmaktı tek işi

Para lâzım oldukça, bu işte hizmetçiye,
Gelirdi çekinmeden, Muînüddîn Çeştî’ye

Namaz kıldığı yerde, bir çekmece dururdu,
Onu çeker, içinde, hazîneler bulurdu

Alırdı kâfi miktar, günlük ihtiyâcını,
Onunla erzak alır, yakardı ocağını

Var idi o zamanlar, Bağdat’ta yedi kimse
Ateşe tapıyordu, onların yedisi de,

Çekerlerdi hem dahi, her gün sıkı riyâzet
Yâni nefislerine, ederlerdi eziyyet

Öyle yapmış idi ki, bu riyâzet onları,
Altı ayda bir lokma, ekmekti gıdâları

Böyle açlık, susuzluk, çekerek gün ve gece,
Bir hayli istidrâca, kavuştular böylece

Çok insanlar görerek, onların bu hâlini,
Büyük zât bilirlerdi, mâlesef herbirini

Muînüddîn Çeştî’yi, işitip bu kâfirler,
Onun ile tanışıp, görüşmek istediler

Geldiler bu maksatla, bulunduğu ülkeye,
Sordular insanlara: “Hânesi nerde?” diye

Girdiler, oturdular, karşısında bir yere,
Dehşete kapıldılar ve lâkin birden bire

Zîrâ henüz onlara, gelmişti bir nazarı,
O an büyük bir korku, kaplamıştı onları

Peşinden bir titreme, aldı bedenlerini,
Hemen kalkıp öptüler, mübârek ellerini

Buyurdu: “Siz Allah'tan, hiç utanmaz mısınız?
Hak teâlâ dururken, ateşe taparsınız?”

Dediler: “Biz ateşe, tapıyoruz elbette,
Ki yakmasın bizleri, dünya ve âhirette

Buyurdu: “Ey ahmaklar, ateş mâbûd olur mu?
Hiç ateşe tapanlar, yanmaktan kurtulur mu?

Zîrâ tek Allah vardır, ibâdete müstehak,
Böyle îmân etmeyen, yanacaktır muhakkak

Siz eğer ki Allah'a, koşarsanız böyle eş,
Dünyâ ve âhirette, yakar sizi bu ateş

Ben ise tek Allah'a, inanırım şu anda,
Bu yüzden ateş beni, yakmaz iki cihanda

Onlar hayret ederek, dediler: “Öyle ise,
Bunun doğruluğunu, isbât et şimdi bize

Onlar merak içinde, mübâreğe bakarken,
O içerden getirdi, bir yığın kor, yanarken,

Allah'a duâ edip, avuçladı közleri,
Açık kaldı dehşetten, kâfirlerin gözleri

Hem de onun elinde, söndü yanan ateşler,
Hayretle şâhid oldu, buna ateşperestler

Ve onlar görür görmez, bu müthiş kerâmeti,
Nakşoldu kalblerine, İslâmın muhabbeti

Ve duydular gâibden, şöyle söylendiğini:
“Ateşin gücü var mı, yaksın senin elini

Onlar bütün bunları, işiterek, görerek,
Hepsi îmân ettiler, şehâdet getirerek

Oldular yedisi de, makbûl bir talebesi,
Hattâ kısa zamanda, evliyâ oldu hepsi

Nice kâfir kimseler, bir bakmakla yüzüne,
O anda îmân edip, inanırdı sözüne

Kendisinin Bağdat’ta, bulunduğu yıllarda,
Gayr-i müslim bir kişi, kalmadı o diyârda

FELÂKETE UĞRAMASINLAR

Talebesi Hâce Kutbüddîn-i Şîrâzî'ye yazdığı mektubda, Muînüddîn-i Çeştî şöyle buyuruyor: "Kıymetli kardeşim DelhiliHâce Kutbüddîn Allahü teâlâ sana her iki cihân saâdeti nasîb eylesin Şunu yazmak isterim ki, Hakk'ı arayan hakîkî talebelerime bildireceğim mânevî bilgileri bildir de, felâkete uğramasınlar Allahü teâlâyı tanıyan, O'ndan bir şey istemediği gibi, herhangi bir arzuya sâhib olmaz O'nu tanımayanlar bunları anlamaz Diğer bir nokta ise, aç gözlülüğü, tamaı bırakmaktır Tamaı bırakan, istediği şeylere kavuşur Allahü teâlâ böyle kimseler hakkında; "İsteklerine gem vuran, Cennet'e girer" buyurdu Kalbini Allahü teâlâdan çeviren ve aşırı isteklere düşen, belâ kefenine sarılır ve pişmanlıklar mezârına gömülür Aşırı isteklerini bırakıp, kalbini Allahü teâlâya çeviren, af kefenine sarılır ve kurtuluş mezârına gömülür Allahü teâlânın istediğini kabûl eden, O'nun korumasına kavuşur

Şimdi, eğer tasavvufun ne olduğunu bilmek istersen, her türlü rahatlığı bırak, bu yolun büyüklerinin sevgisini kalbine yerleştir Eğer bunları yaparsan, tasavvufun sırları sana açılmaya başlar Allahü teâlâyı isteyen, bunu, hem kalbi, hem de rûhu ile berâber yapmalıdır İnşâallah kalb, şeytanın şerrinden korunur ve her iki dünyâda isteklerine kavuşur Benim hocam, Allahü teâlâ ona yüksek dereceler versin, bir kere bana; "Muînüddîn, Allahü teâlânın huzûrunda bulunan kimseyi biliyor musun?" diye sordu ve şöyle buyurdu: "O dâimâ itâattedir Allahü teâlâdan ne gelirse kabûl eder, verilenlerdeki nîmetleri görür İşte bu, bağlılıkta en önemli şeydir Buna sâhib olan, dünyâ sultânıdır Selâm ederim"

NASÎHAT

Muînüddîn-i Çeştî hazretleri vâz, nasîhat ve sohbetleriyle insanların kurtuluşu için gayret ettiği gibi, sultanlara ve devlet adamlarına sözlü ve yazılı nasîhatlarda bulunurdu Sultan Şihâbüddîn Gûrî'ye şu vasiyetnâmeyi yazıp gönderdi "Allahü teâlâ Delhi hükümdârı Muizzüddîn Sâm'ı mübârek eylesin Bu fakîr size ve emriniz altındakilere mânevî ve maddî rahatlık için duâ ettikten sonra derim ki: Peygamber efendimiz beni, Allahü teâlânın izniyle bu ülkeye mânevî şefâatçi ve idâreci olarak mâsûm insanları korumak, onların emniyetini sağlamak, onları hükümdârların ve şeytânî kuvvetlerin baskı ve zulümlerinden korumak için tâyin etti Bu fakîr Allahü teâlânın izniyle bu vazîfeyi tam olarak yapmaya çalışıyorum Bu vazîfeyi kalbimin bütünüyle, sınıf, inanç ve din farkı gözetmeksizin hayatta olduğum sürece yapmaya devâm edeceğim

Bu fakir size ve arkadan geleceklere iyi bir hükümdârlık için aşağıdaki kâidelere uymayı tavsiye ve îkâz ediyorum Hakîkatte bu kâideler bu ülkedeki, hindû olsun, müslüman olsun, mûsevî olsun, hıristiyan ve mecûsî olsun bütün hükümdârlar için geçerlidir Kim bu kâideleri din farkı gözetmeksizin tatbik ederse, Allahü teâlâ onu muvaffak kılar ve o düşmanlarından korkusu olmaksızın, sağlık ve sıhhatle tebeasını idâre eder Her kim ki bu kâideleri gözardı eder onlara uymazsa, Allahü teâlânın gazâbı onunla olur, ülkelerinde ayaklanmalar ortaya çıkar Sağlıklı bir hayat süremez ve netîce olarak ülkesi dağılır, gider Bu kâidelere bu sebepten bütün insanlık için uyulması gerekir

Bu kâideler şunlardır: Birincisi; Allahü teâlânın sana tebea olarak verdiği kimselere zulmetme Çünkü Allahü teâlâ insanları sever ve onlara zulmedenleri sevmez İkincisi; günahlar içinde bir hayat yaşayıp hükümdârlık vazîfelerini ihmâl etme Üçüncüsü; benim talebelerime ve onların tâbilerine, Allah adamlarına ve zamânın velîlerine sevgi ve nezâketle muâmeleyi ihmâl etme Çünkü onlara böyle muâmele etmeyi Allahü teâlâ ve Peygamber efendimiz sever Dördüncüsü; yukarıdaki kâideler aynı zamanda bütün diğer hükümdârlar, vâliler ve devlet teşkilâtlarında vazîfeli olan bütün vazîfeliler için geçerli ve gereklidir"

1) Siyer-ül-Aktâb; s100
2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1122
3) Hadîkat-ül-Evliyâ; Kısım 3, s162
4) Ahbâr-ül-Ahyâr; s28
5) Rehber Ansiklopedisi; c12, s304
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s171
7) The Holy Biography of Hazrat Khwaca Muînüddin Chisti (WD Begg Arizona-1977)

Alıntı Yaparak Cevapla