Yalnız Mesajı Göster

Murâd-İ Münzâvî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Murâd-İ Münzâvî




MURÂD-I MÜNZÂVÎ

İstanbul'da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biri 1644 (H1054) senesinde Buhârâ'da doğdu Seyyid olup, nesebi şöyledir: Seyyid Muhammed Murâd İbn-i Seyyid Ali İbn-i Seyyid Dâvûd bin İmâm Ekmel Kemâlüddîn bin Ali eş-Şehîr İbn-i Hümâm Sâlihülkâdî bin Muhammed bin Ömer bin Şuayb bin Hud bin Ali bin Muhammed bin Ali bin Mûsâ bin Câfer bin Muhammed bin Ali bin Zeynel Âbidîn ibni Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib radıyallahü anhümâ 1719 (H1132) senesinde İstanbul'da vefât etti

Murâd-ı Münzâvî'nin babası, Semerkand beldesinin Nakîb-ül-eşrâfı (seyyid ve şerîflerin işleriyle ilgilenen makâmın idârecisi) idi Henüz üç yaşında iken ayakları felç oldu Kötürüm bir hâlde kaldı Fakat ayakları sağlam olanlardan daha çok dünyâyı dolaştı Tahsîl yaşına gelince; ilim, fazîlet ve kemâl elde etmeye başladı Keşmîr'e gitti İlim tahsîline devâm edip, din ve fen bilgilerinde olgunlaştıSevenlerinin yardımı ile Kâbe-i muazzamayı ve Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etti Sonra Hindistan'a gitti Aklî ve naklî ilimleri, maddî ve mânevî kemâlâtı kendisinde toplayan, yüz kırk bin talebesini vilâyet, velîlik makâmına kavuşturan ve Silsile-i aliyye büyüklerinden olanMuhammed Ma'sûm Fârûkî hazretlerine talebe oldu Bir müddet onun yanında kaldı Sohbetleri ve bereketli nazarları ile kemâle geldi İcâzet, diploma aldı Mürşid-i kâmil, yetişmiş ve insanları yetiştirebilen zât olarak tekrar Hicaz'a geldi Hicaz'da üç sene kaldıSonra Bağdât'a gitti Burada büyük zâtları ziyâret etti Sonra İsfehân'dan Buhârâ'ya gitti Belh ve Semerkand'daki tasavvuf büyüklerinin sohbetlerinde bulundu Tekrar Bağdât'a gitti Oradan üçüncü defâ hacca gitti Sonra Mısır ve Kâhire'ye buradan da Şam'a geçti Şam çok hoşlarına gittiği için, uzun müddet burada ikâmet etti ve evlendi Şam'da pek çok kimse ziyâretine gelip kendisinden ilim ve edeb öğrendiler Şam halkı kendisini çok sever ve çok hürmet ederlerdi Şöhreti her yere yayıldı Sultan Mustafa Hân ona Şam'da bir köy verdi Bu köy hâlâ onun adıyla meşhûrdur Murâd-ı Münzâvî'nin bereketiyle zâlimler ıslah olup, Şam halkı pek çok zulümden korundu Her türlü günah işleyenlerin barındığı bir evi zulmetten kurtarıp, Murâdî Medresesi diye anılan bir ilim yuvası hâline getirdi Ayrıca Saruca sokakta da bir medrese yaptırdı Bu medreselerde okuyan talebelerin ihtiyâçları için vakıflar kurdu 1681 (H 1092) senesinde otuz sekiz yaşında iken İstanbul'u teşrif etti Eyyûb Sultan semtinde, Eyyûb Sultan hazretlerinin kabri civârında ikâmet etti Bu arada dördüncü defâ hacca gitti Hac dönüşü Şam'a gelip, orada bir seneye yakın kaldıktan sonra, beşinci defâ Hicaz'a gitti Bir sene kadar Mekke-i mükerremede kaldı Tâliblere ilim ve edeb öğretti 1708 (H 1120) senesinde ikinci defâ İstanbul'u şereflendirdi Bu defâ Yavuz Selim'de, Bıçaklı Efendi menzilinde ikâmet etti Halk akın akın sohbetine koştu Murâd-ı Münzâvî bir ara Bursa'ya gitti Bir müddet Bursa'da ikâmetten sonra, tekrar İstanbul'a döndü Eyyûb'de, Reîs-ül-etibbâ Nûh Efendi yalısında kaldı Eyyûb Sultan ile Edirnekapı arasında Nişancı Mustafa Paşa caddesindeki Şeyh Murâd Dergâhında İstanbul halkına yıllarca ilim ve edep öğretti Kerâmetleri her tarafa yayıldı 1719 (H 1132) senesi Rebîü'l-âhir ayının on ikisinde Salı gecesiİstanbul'da vefât etti Cenâze namazı Eyüp Sultan Câmiinde büyük bir kalabalık tarafından kılınıp, Edirnekapı dışında, Munzavî Câmii karşısındaki medresenin dershânesine defnedildi Bu medrese, Birinci Sultan Mahmûd Hanın devri şeyhülislâmlarındanAhmed Ebülhayr Efendi tarafından yaptırılmıştır Huzûruna gelenler ne kadar münkir, inat ve inkarda olsalar, mutlaka onun feyz ve bereketine kavuşur, başka bir hâl kazanırlardı

Muhibbî, İbn-i Abdülhâdî diye bilinen Şeyh Muhammed bin Ahmed Ömerî'nin hayâtını anlatırken şöyle der: "İbn-i Abdülhâdî vefât ettiği gün, büyük âlim Murâd-ı Münzâvî, Katîfe denilen yerde bulunuyordu Arkadaşları ile berâber münâsib bir saatte Şam'a gitmeyi kararlaştırdılar Ancak bir müddet sonra yola çıkacakları zaman kendisine yolların korkulu ve tehlikeli olduğu, arkadaşsız yola çıkmanın mümkün olmayacağı söylendi O ise; "Mühim bir şey oldu Mutlaka ona yetişmem lâzım" dedi Bir ata binerek yola koyuldu Biz de peşine takıldık Ona, Düme denilen yerde yetişebildik Burada bize Şeyh Muhammed Abdülhâdî'nin vefât ettiğini haber verdiler Şam'a vardığımızda Murâd-ı Münzâvî atından inmeden doğrucaEmevî Câmiine gitti İbn-i Abdülhâdî'nin cenâze namazına yetişti"

Âriflerden Mustafa Bekrî şöyle anlatır: "Murâd-ı Münzâvî ile birkaç kere görüştüm Onun simâsında, yüzünde Allah adamlarının alâmetlerini gördüm Sâlihleri görmek büyük saâdettir Murâd-ı Münzâvî, Muhammed Ma'sûm'un bir talebesidir Şeyh Abdülkerîm Kattân bana, Murâd-ı Münzâvî'nin Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine olan bağlılığından çok bahseder, onunla görüşmeye teşvik ederdi Hattâ Murâd-ı Münzâvî'yi bir gece rüyâmda üç defâ gördüm"

Mustafa Bekrî şöyle der: "Sohbetinde bulunduğum evliyâdan birisi de hocam Molla Abdürrahîm Hindî'dir Molla Abdürrahîm, Murâd-ı Münzâvî'ye çok hürmet ederdiOna çok bağlıydı Hattâ, onun ilim ve ameldeki makâmına hayrandı Molla Abdürrahîm yüksek hâller, dereceler sâhibiydi Bu sebeble, Murâd-ı Münzâvî'nin derecesini herkesten daha iyi biliyordu Çünkü o, gözünden mânevî perdelerin kaldırıldığı bir zâttı

Yine şöyle anlatır: "Şam'ın ileri gelenlerinden birisi, Murâd-ı Münzâvî'yi dâvet etti ve ayrıca gelirken Molla Abdürrahîm'i de berâberinde getirmesini söyledi Bunun üzerine Murâd-ı Münzâvî ona; "Siz dâvet sâhibisiniz dâveti siz yapınız" buyurdu Dâvet sâhibi MollaAbdürrahîm'e gidip; "Şeyh Murâd-ı Münzâvî yarın bizim evi teşrif etmenizi istiyor" dedi Ertesi gün Murâd-ı Münzâvî ve Molla Abdürrahîm, Şam'ın ileri gelenlerinden olan dâvet sâhibinin evine gittiler Bir müddet kaldıktan sonra, Molla Abdürrahîm hoşuna gitmeyen bir şeyden dolayı evine döndü ve; "Keşke Şeyh Murâd-ı Münzâvî, ev sâhibine beni çağırttırmasaydı" dedi Bir ara uyudu Bu sırada rüyâsında Murâd-ı Münzâvî'yi gördü Huzûruna varıp selâm verdi Münzâvî ona dönüp; "Sizin bize ihtiyâcınız yok" deyip, onun hâlini beğenmediğini ifâde eden bir tavır takındı (Çünkü uyumazdan önce Murâd-ı Münzâvî'ye niçin kendisini çağırttığı için sitem etmişti) MollaAbdürrahîm heyecanla uykudan uyandı Hemen Murâd-ıMünzâvî'nin evine gitti Murâd-ı Münzâvî onu görünce: "Geldin mi?" buyurdu O da; "Evet efendim" deyip özür diledi Murâd-ıMünzâvî'nin elini öptü Bu sırada büyük nîmetlere ve hâllere kavuştu Onun kapısından bir daha ayrılmadı"

Muhammed Bedîrî Dimyâtî şöyle anlattı: "Bir kere Murâd-ı Münzâvî'yi ziyâret etmiştim Huzûruna varınca, Allahü teâlânın vergisi olan ilimlerin diğer ilimlere olan üstünlüğünü uzun uzun anlattı"

Şam ulemâsından ve o beldenin ileri gelenlerinden olan Bekrîzâde Halil Efendi İstanbul'da ilim tahsîli yapıp kâdı olmuştu Hazret-i Ebû Bekr'in neslinden olduğu için Bekrîzâde denmekle meşhur olan bu zât şöyle nakletmiştir: "Şeyh Murâd Efendi hazretleri İstanbul'da hazret-i Eyyûb el-Ensârî'nin türbesi civârında ikâmet ederdi Dergâhında bereketli sohbetleriyle insanlara feyz saçardı Ben de devamlı ziyâretine gider, sohbetini dinlemekle şereflenirdim Her varışımda benim hazret-i Ebû Bekr soyundan olmam hasebiyle iltifat ve ikrâmda bulunurdu Âdeti üzere kahve ve tatlı ikrâm eder ve bu ikrâmı her defâsında yapardı Bâzan da kendine mahsus macun gibi olan ferahlatıcı bir çeşit tatlıdan ikrâm edilmesini emrederek, çok yakın ve samîmi iltifatta bulunurdu Yine bir gün ziyâretine gidiyordum Giderken macun şeklindeki husûsî tatlısından yemeyi canım çok istedi Kendi kendime ben herkese ikrâm edilen tatlıdan istemem Hususi tatlıdan isterim Benim bu arzumu keşf ve kerâmetiyle anlayıp ikrâm etseler diye düşündüm Bu düşünce ile huzûruna vardım Oturduktan sonra hizmetçisi âdet üzere herkese ikrâm edilen tatlıdan getirip bana ikrâm etti Hizmetçi o tatlıyı bana verirken Murâd Efendi hazretleri hizmetçiye; "Yok yok! Git bizim macundan getir" buyurdu Hizmetçi derviş gidip tatlı macundan getirdi Bana verdi Ben de alıp yedim Şeyh Murâd Efendi bana bakıp tebessüm ederek; "Bir kaşık daha yiyin, arzu ettiğiniz macundandır" dedi Ben hayret içinde, mahcub oldum Sonra sohbet ve nasîhat ederek buyurdu ki: "Siz hazret-i Ebû Bekr'in torunlarındansınız Bizlere feyz onun tarafından gelmiştir Mâlûmunuz, keşf ve kerâmet derecesine yükselmek ve harika göstermek sizden umulur, buna siz lâyıksınız Biz sizlere göre yabancı sayılırız Hal böyleyken sizin kalkıp bunları bizden beklemeniz lâyık mıdır? Bu garîb bir iş değil midir?"

Murâd-ı Münzâvî hazretleri şöyle anlatmışlardır: "Bir defâsında İstanbul'a gitmiştim Kalmaya niyetim yoktu Hemen yola çıkacaktım Lâkin Ramazân-ı şerîf girdi arkasından da kış başladı O kış İstanbul'da kaldım Ordu, bir sefere çıkmak üzereydi Çok kere bu fakire, adam gönderip duâ isterlerdi Bir gece yarısı kitaptan bir meseleyi okuyordum Vezir kethüdâsı geldi dediler, getirin dedim, yanıma gelip oturdu Okuduğum meseleyi tamamlayıp kitabı kapattım Hoş geldin AhmedAğa, bu vakitte ne oldu da geldin, deyince; "Acabâ bu vakitte bize duâ etmek Şeyh Efendinin hatırına gelir mi?" diye vezir beni gönderdi Selâm söyledi" dediBen de dedim ki: "Biz Ehl-i sünnet vel cemâat mezhebindeniz Mezhebimiz de şöyledir ki, mübârek vakitlerde ve namazlardan sonra selâtin-i İslâma ve ümerây-ı İslâmiyyeye duâ etmemiz lâzımdır Fakat mahallî icâbet oldunuz dedim "Mahalli icâbet" ne demektir dedi Dedim ki daha önceden bir mazlumun bedduâsını almışsınız Mazlumun bedduâsı hakkında Resûlullah efendimiz; Allahü teâlâ mazlumun duâsı için; "Bir müddet sonra da olsa elbette sana yardım edeceğim" buyurduğunu bildirdi, deyince; Ahmed Ağa ağlayıp şimdi bizim işimiz harâb olmuştur, deyip hâlini îtirâf etti"

Murâd-ı Münzâvî dergâhını yaptıran Şeyhülislâm Minkârizâde Yahyâ Efendinin dâmâdıÇankırılı MustafaEfendi idi Burası medrese olmak üzere binâ edildi Vakfeden zâtın oğlu da Ebü'l-Hayr AhmedEfendi olup, 1731 (H1144) senesinde şeyhülislâm oldu 1741 senesinde vefât edince, dergâhta pederi yanına defnolundu SultanMahmûd Hânın şeyhülislâmlarından olan Ebü'l-Hayr AhmedEfendi, Murâd-ı Münzâvî vefât ettiğinde, onu medresenin dershânesine defnettirdi Medreseyi de dergâha tebdîl ettirdi Sonraları Murâd-ı Münzâvî'nin mübârek türbesi yıkılmak üzere iken, 1982 (H1402) senesinde tâmir edildi



Alıntı Yaparak Cevapla