Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlana Halid-İ Bağdadi
MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ
On sekizinci yüzyılın sonu ve on dokuzuncu yüzyılın başında Irak ve Şam'da yetişmiş büyük velîlerden İnsanlara hak yolu göstererek hakîki saâdete, kurtuluşa kavuşturan ve Silsile-i aliyye adı verilen âlimler ve velîler zincirinin yirmi dokuzuncusudur Asrının müceddidi idi Babasının ismi Ahmed'dir İsmi Hâlid, lakabı Ziyâüddîn'dir Bağdâdî nisbesiyle meşhûr olmuştur Babası hazret-i Osman'ın, annesi ise hazret-i Ali'nin soyundandır Bu sebeple Osmânî diye de anılmaktadır Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî diye meşhûr olmuştur 1778 (H 1192) senesinde Bağdât'ın kuzeyindeki Şehrezûr kasabasında doğdu 1826 (H 1242) senesinde Şam'da vefât etti Kabri Şam'ın kuzeyinde, Kâsiyûn Dağı eteğindeki kabristanda bulunan türbesindedir Sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir
Küçük yaşta ilim tahsîline başlayan Hâlid-i Bağdâdî, keskin zekâsı, kuvvetli hâfızası, sağlam irâdesi ve çalışkanlığı ile dikkati çekti Süleymâniye'de devrin meşhûr âlimlerinden Muhammed bin Âdem-i Kürdî, Sâlih-i Kürdî, Abdürrahîm Berzencî ile kardeşi Abdülkerîm Berzencî'den, Abdullah-ı Harpânî'den ve daha pekçok âlimden ilim öğrenip, icâzet aldı Sarf, nahiv, edebiyât, usûl, mantık, hikmet (fen), hey'et (astronomi), geometri, hesâb ilimleri ile tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm, tasavvuf ilimlerini ve diğer ilimleri öğrendi Fîrûzâbâdî'nin Kâmûs'unu ezberledi Öğrendiği bütün ilimlerde din ve fen adamlarına hocalık yapacak derecede üstün bir bilgiye sâhib oldu Din ve fen ilimlerindeki üstünlüğü ve geniş bilgisi sebebiyle zamânının bütün âlimleri ve velîlerinin takdirlerini kazandı Hangi ilimden ve hangi fenden ne sorulursa sorulsun derhal cevâbını verirdi Zekâsı ve bilgisi karşısında akıllar hayrete düşerdi
Hocası Seyyid Abdülkerîm Berzencî 1788 (H 1203) senesinde tâundan vefât edince, onun talebesi boş kalmasın diye ders vermeye başladı Her taraftan âlimler dersine koştu Her müşkülü çözer her derde devâ olurdu Dünyâya ehemmiyet vermez, gece gündüz ibâdet ederdi Böylece yirmi bir yaşındayken, ulemâya ve talebeye üstâd olup, yedi sene ders okuttu Sözü tesirli, avâm ve havâss arasında sözü delîl olan şerefli bir zâttı
1805 senesinde hacca gitti Yolda Şam âlimlerinden çok saygı gördü Tevâzûundan dolayı, Allâme Muhammed Kuzberî'den hadîs rivâyeti; Mustafa Kürdî'den Kâdirî yolu icâzeti aldı
Bir müddet Şam'da kaldıktan sonra Hicaz'a gitmek için yola çıktı Medîne-i münevvereye kavuştuğu zaman Peygamber efendimize aşk derecesindeki sevgisini anlatan Kasîde-i Muhammediyye'yi Farsça olarak yazdı
Medîne-i münevvereye geldiğinde, kâmil bir velî bulup ona teslim olmak arzusundaydı Bir gün Yemenli fazîlet sâhibi bir zâta rastladı Câhilin âlimden nasîhat istemesi gibi ondan nasîhat istedi O zât dedi ki: "Ey Hâlid Mekke-i mükerremeye gittiğin zaman edebe uymayan birşey görürsen hemen reddetme " Mevlânâ Hâlid hazretleri Mekke-i mükerremede bir Cumâ günü Kâbe-i şerîfe karşı Delâil-i Hayrât'ı okurken birinin, Kâbe'ye sırt çevirip kendine bakdığını gördü "Utanmadan Kâbe'ye arkasını çevirmiş Edebi gözetmiyor!" diye düşünürken, o kimse; "Mümine hürmet, Kâbe'ye hürmetten daha öncedir Bunun için yüzümü sana çevirdim Niçin beni kötülüyorsun Medîne'deki zâtın nasîhatını unuttun mu?" dedi Mevlânâ Hâlid hazretleri bunun büyük velîlerden olduğunu anladı Ondan af diledi ve; "Beni talebeliğe kabûl et " diye yalvardı O da; "Sen burada olgunlaşamazsın " dedikten sonra eli ile Hindistan'ı göstererek; "Senin işin orada tamam olur " dedi ve gitti
Bu gördüğü zatın hocası Abdullah-ı Dehlevî olduğu rivayet edilmektedir
Mevlânâ Hâlid hazretleri, memleketi Süleymâniye'ye dönüp ders vermeye başladı Fakat gece-gündüz Hindistan'ı düşünüyordu Bir gün bu düşünceler içindeyken, Hindistan'ın Dehli şehrinde bulunan evliyânın en büyüklerinden Abdullah-ı Dehlevî'nin talebelerinden Mirzâ Abdürrahîm isimli bir zât çıkageldi O talebe, Abdullah-ı Dehlevî; "Mevlânâ Hâlid'e selâmımızı söyle bu tarafa gelsin!" buyurdu " dedi Uzun zaman başbaşa görüştüler Mevlânâ Hâlid talebelerine ders vermeye gelmez oldu Talebeler, Hindli'ye kızmaya başladı
Bir süre sonra, 1809 senesinde ikisi birlikte İran ve Afganistan üzerinden Hind yolculuğuna çıktılar Umulmadık bir zamanda medreseyi ve talebeyi bırakıp bu ânî ayrılışına şehrin bütün halk ve talebeleri çok üzüldüler Yoldan çevirmek için çok ısrar ettiler ve yalvardılarsa da fayda vermedi Hindistan'ın karanlıklar ve tehlikeler içinde bulunduğunu söyleyip vaz geçirmek istediler Onlara; "Âb-ı hayât zulümâtta bulunur " şeklinde cevap veren Mevlânâ Hâlid hazretleri, arkadaşı Mirzâ Abdürrahîm ile yaya olarak önce Tahran'a geldiler Burada meşhûr şiî âlimi İsmâil Kâşî'yi, talebesinin önünde rezîl etti Mevlânâ Hâlid, bâzı şiî tefsîr kitaplarını okumuş, Kur'ân-ı kerîmin birçok âyet-i kerîmelerinin şiîler tarafından değiştirilip, mânâlarının tahrif edildiğini görmüştü Meselâ; Enfâl sûresi 70 âyetinde meâlen; "Bedr gazasındaki esirleri salıverdiğin için Allahü teâlâ seni affeyledi " âyet-i kerîmesi Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh hakkındadır, şeklinde tefsîr ediyorlardı Mevlânâ Hâlid, İsmâil Kâşî'ye; "Peygamberler günah işler mi?" dedi Kâşî; "Bütün peygamberler mâsûmdur, günah işlemezler " dedi Mevlânâ Hâlid;"Peki, Kur'ân-ı kerîmin; "Bedr gazâsındaki esirleri salıverdiğin için Allahü teâlâ seni affeyledi " meâlindeki âyet-i kerîmede; "Af" söylendiğine göre, günah işlemiş mânâsına gelmiyor mu? Hâlbuki peygamberlerden günah olan bir iş meydana gelmemiştir " deyince, Kâşî; "Bu âyet-i kerîme Ebû Bekr'i azarlamaktadır, onun hakkındadır, Peygamberimizin hakkında değildir " dedi O zaman Mevlânâ Hâlid hazretleri; "O hâlde, Allahü teâlâ Ebû Bekr'i affettim buyuruyor da siz niçin affetmiyorsunuz?" dedi Kâşî cevap veremeyip, mahcûp ve rezîl oldu
Mevlânâ Hâlid, Tahran'dan; Bistâm, Harkan, Semnân ve Nişâbur'a geçti Geçtiği yerlerdeki evliyâyı, şiirleriyle medheyledi Âriflerin kutbu Bâyezîd-i Bistâmî'nin kabrini ziyâret ettiği zaman meşhûr bir kasîde söyledi
Sonra Tûs (Meşhed) şehrine gitti Orada, on iki imâmın dokuzuncusu Mûsâ Kâzım'ın oğlu İmâm Ali Rızâ'nın türbesini ziyâretinde de, çok güzel bir kasîde okuyarak onu medheyledi
Mevlânâ Hâlid, AhmedNâmıkî Câmî'nin kabrini ziyâret etti Onu da Fârisî bir kasîdeyle medheyledi Buradan Afganistan'a geçti Hirat'a uğradı Hirat'ın bütün âlimleri, fazîlet sâhipleri, ziyâretine geldiler Gelenler arasında Abdullah-i Hıratî (Hirevî) de vardı Bu zât sonradan Mevlânâ Hâlid hazretlerinin talebesi oldu Her şehirden ayrılırken; âlimler, vâli ve kumandanlar ve halk ona âşık olup, saatlerce yola uğurladılar Kandehâr, Kâbil, Peşâver âlimlerinin suâllerine verdiği cevaplarla hepsini hayran bıraktı Peşâver'de çok hürmet ve tâzimle karşılandı Âlimler onun üstünlüğünü tasdik ve ikrâr ettiler Sonra Lâhor şehrinin bir kasabasında kâmil bir velî olan Allâme Mevlânâ Senâullah Dehlevî'yi (rahmetullahi aleyh) ziyâret etti Mevlânâ Senâullah Dehlevî, Mazhar-ı Cân-ı Cânân'ın en üstün talebelerindendi
Mevlânâ Hâlid; burada başından geçenleri şöyle anlatır: Bu kasabada bir gece kaldım Rüyâda, Şâh Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin, yanağımdan tutup beni kuvvetle kendine çektiğini gördüm Sabahleyin Mevlânâ Senâullah'ın huzûruna gittiğim zaman, daha rüyâmı anlatmadan; "Kardeşimiz ve seyyidimiz Abdullah-ı Dehlevî'nin huzur ve hizmetlerini câna minnet bilmeli, huzur ve hizmetinde bulunmayı, sana vâd olunan nîmetlere kavuşmaya sebep bilmelisin " dedi Daha sonra o kasabadan ayrıldım Hindistan'ın başşehri olan Dehli ismi ile meşhûr Cihânâbâd'a geldim
Aylarca süren uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra tam bir senede Dehli'ye (Cihanâbâd) ulaşan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Dehli'ye vardığında, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin bulunduğu şehre gelmenin sevinci ile, seferdeyken yanında bulunan şeylerin hepsini, fakirlere dağıttı Sonra Hindistan'ın en büyük velîsi ve büyük İslâm âlimi, Şâh Abdullah-ı Dehlevî'nin huzûruna kavuştu
Abdullah-ı Dehlevî, onu talebeliğe kabûl etti Ona nefsinin terbiyesi için dergâhı temizleme vazifesini verdi Mevlânâ Hâlid, bu kadar ilimde âlim olmasına rağmen, hiç îtirâz etmedi Bir gün yerleri temizleme işi nefsine zor geldi Derhal nefsine; "Eğer mübârek hocamın verdiği bu şerefli vazifeden kaçarsan yerleri süpürge ile değil, bu sakalınla süpürtürüm " diyerek hitâb etti Artık bundan sonra hatırına böyle hiçbir düşünce gelmedi Bir gün yine böyle su taşırken, hocası Abdullah-ı Dehlevî hazretleri ile karşılaştı Abdullah-ı Dehlevî, onun mübârek omuzları üzerinden Arş'a doğru muazzam bir nûrun yükseldiğini ve meleklerin ona gıbta ve hayranlıkla baktıklarına şâhid oldu Abdullah-ı Dehlevî, Mevlânâ'nın tasavvufta pek yüksek derecelere eriştiğini, kemâle gelip olgunlaştığını görünce, bu vazifeden alıp, devamlı huzûrunda bulunmasını emretti Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, orada da hocasına canla başla hizmet ederek, büyük mücâhede ve çetin riyâzetler çekti Abdullah-ı Dehlevî'nin huzûrunda beş ay çalışıp sohbetleri ve nazarlarıyla büyük velîlerden olmak saâdetine erişti Huzur ve müşâhede makâmına kavuştu Vilayet-i kübrâ hâsıl oldu Müceddidiyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye ve Çeştiyye yolunda kemâle geldi Abdullah-ı Dehlevî'nin kalbindeki bütün esrâr ve mânevî üstünlüklere kavuştu
|