Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlana Halid-İ Bağdadi
Bunun üzerine Sultan Mahmûd Han iki kimseye derviş elbisesi giydirip araştırmak için Şam'a gönderdi Derviş kıyâfetiyle giden kimseler gizlice araştırmaya başladılar Allahü teâlâ bu kimselerin gelişini Mevlânâ Hâlid hazretlerine mânevî olarak bildirdi Kalbine, kendisine gelen iki misâfire ikrâmda bulunması ilhâm olundu Derviş kıyâfetindeki bu kimseleri bulduran Mevlânâ Hâlid-iBağdâdî hazretleri onları yemeğe dâvet etti Yemek hazırlanıncaya kadar da kendi durumunu açıkladı Kendi evini oda oda onlara gezdirdi Bu odalarda ev eşyâsı dışında hiçbir şey bulamadılar
Bu hâlin Mevlânâ Hâlid hazretlerinin kerâmeti olduğunu anlayan o kimseler, saygı ve hürmetle ayaklarına kapandılar Artık gizleyecek bir şey yoktu Olan her şeyi açıkladılar Ona talebe olup tasavvuf yoluna girdiler Huzûrunda kalıp İstanbul'a dönmek istemediler Fakat Mevlânâ Hâlid hazretleri; "Olmaz En uygunu İstanbul'a dönmenizdir Hazret-i Sultana durumu anlatırsınız Verilen görevi tam yerine getirmiş olursunuz Ancak bundan sonra isteyen buraya döner, isteyen de orada kalır Bundan sonrası için artık bir günâh yoktur " buyurdu
Vazîfeli iki kişi Sultan İkinci Mahmûd Hana dönüp şikâyetlerin asılsız olduğunu bildirdiler Sultan da aldığı bu haber üzerine Allahü teâlâya hamd etti Şeyhülislâma da bu teklifinden dolayı teşekkür etti İki kişiden birini Mevlânâ Hâlid hazretlerinin hizmetine yolladı O kimse Şam'a gidip senelerce Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin hizmetinde bulundu ve orada vefât edip türbesinin yanına defnedildi
Sonra Sultan Mahmûd Hanın saray nâzırlarından Mevlevî Hâlet Efendi, Mevlânâ Hâlid'in şöhret ve îtibârını çekemeyerek, kendisini halîfeye çekiştirdi "On binlerle adamı vardır Devlet ve saltanat için tehlikelidir Ortadan kaldırılması lâzımdır " dedi Sultan Mahmûd Han; "Din adamlarından devlete zarar gelmez " diyerek sözüne kıymet vermedi Mevlânâ Hâlid hazretleri bunu işitince, hayır ve selâmetle duâ etti ve; "Hâlet Efendinin işi Pîri Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine havâle olundu Onu huzûruna çekip cezâsını verecektir " buyurdu Az zaman sonra SultanMahmûd Han Mora İsyânına sebeb olduğu için onu Konya'ya sürdü Orada îdâm olundu
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bir ara üçüncü defâ Bağdât'a gelerek İhsâiye Medresesinde yerleşti İnsanlara İslâmiyeti anlatmaya ve ilim öğretip talebe yetiştirmeye devâm etti Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnet-i seniyyesini yayıp, sonradan ortaya çıkan bid'atları kaldırdı İlim, fazîlet ve güzel ahlâkta olgunluğun zirvesine yükselen Mevlânâ Hâlid hazretlerinin üstünlüğünü dost düşman herkes kabûl etti Bağdât'ın âlimleri, ileri gelenleri, vezirleri ve vâlileri önünde boyun eğdikleri gibi, diğer İslâm ülkelerindeki insanlar da onun üstünlüğünü işitip Bağdât'a koştular Uzaktan yakından onun sohbetlerine ve ilim meclislerine gelenler, zâhirî ve bâtınî üstünlüklere kavuşarak memleketlerine döndüler veya İslâm memleketlerinin çeşitli yerlerine giderek İslâmiyeti anlattılar
Çok sevdiği talebelerinden ve halîfelerinden olan Seyyid Tâhâ-yı Hakkârî'ye yazdığı mektûbunda buyurdu ki:
"Allahü teâlâ, kalbimin özlediği, rûhumun gözlediği Seyyid Tâhâ'yı, fena ve bekâ mertebelerine kavuşmakla şereflendirsin Allâmenin (yâni Seyyid Tâhâ hazretlerinin) bu fakîre yazdığı mektup geldi İslâmiyetin yayılmasına çalıştığınız ve Kur'ân-ı kerîmin hatmi hakkında yazıyorsunuz Çok memnun olduk İhlâs şartı ile Allahü teâlâya ne kadar ibâdet ederler, Resûlullah efendimizin sünnetine ne kadar uyarlarsa, sizin vâsıtanızla olduğu için, her birinin sevâbı kadar sizin de amel defterinize yazılacaktır Resûlullah'ın; "Bir kimse İslâmda sünnet-i hasene yaparsa, bunun sevâbına ve bunu yapanların sevaplarına kavuşur Bir kimse İslâmda bir sünnet-i seyyie çığırı açarsa, bunun günâhı ve bunu yapanların günahları kendisine verilir " hadîs-i şerîfi bu sözümüze şâhiddir Vesselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühû "
Talebelerine ve sevenlerine nasîhat ederek buyurdu ki:
Sizlere vasiyetim, size İslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzı terk, Resûlullah'ın dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsı biliniz Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz
Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir Onlara kimse kafa tutamaz Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider
Hanım, çocuklar, mal ve mülk, Allahü teâlânın emânetleridir Emânetlerini istediği zaman alır
Nefs-i emmâreden kurtulmanın alâmeti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir İnsanların rağbetine sevinip, aramamalarına, etrâfınızda dolaşmamalarına üzülmek, basitlik, büyük akılsızlık ve anlayışsızlıktır
En mühim vasiyetim şudur ki: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayınız Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan başka bir şey kalmasın Zîrâ büyüklerin yolunda asıl maksad mâbûddur
İhlâs ne kadar çok olursa, evliyanın yardımı o kadar ziyâde olur
Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur
Bizim yolumuz, İslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur Herkes elinden geldiği kadar buna çalışmalıdır
Allah adamlarının iğnesini (dokunaklı sözlerini) ilâç gibi bilmelidir Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karışıktır Yâni kızmalarında da merhamet vardır
Bütün gayretle, sünnetin yayılmasına ve bid'atlerin yok edilmesine çalışmalı, müslümanların, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâd üzere olmalarına uğraşmalıdır Bu işle uğraşmadan yapılan zühd ve ibâdeti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar
Namazın şart ve rükünlerini, sünnet ve edeblerini anlatan kitapları insanlara okuyup, tavsiye etmeniz büyük devlettir
İnsanlardan gelen sıkıntılara katlanmak, Allahü teâlânın beğendiği, Resûlullah'ın sevdiği ve büyük evliyânın özendiği bir ahlâktır
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin gösterdiği pekçok kerametleri onun evliyâlıktaki yüksek derecesini göstermekdir
Bağdat'taykenHâcı Mahmûd Efendi isminde, servet sâhibi, kendisine bağlı bir talebesi vardı Bu zât, Mevlâna Hâlid'in şerefli hânekâhlarına ve diğer yerlere kendi eliyle yüz bin kuruş harcayıp borçlanmıştı Bir gün Mevlânâ Hâlid'in huzurlarına gidip; "Efendim, borcumun çokluğundan dışarı çıkmaya yüzüm kalmadı " deyince, Mevlânâ Hâlid hazretleri buyurdular ki: "Bir ay sabret " O, bunun üzerine; "Aman efendim, sabra tâkatim kalmadı " diyerek iki defâ tekrarladı Bu tekrar çok yakınlığından ve samîmiyetindendi Mevlânâ Hâlid de; "Mâdemki öyle, kaldır şu hasırı istediğin kadar al " buyurdu Mahmûd Efendi de hasırı kaldırdı ve altında bir altın gördü Altını aldı, başka bir altın gördü ve böylece her aldığı altının yerinde yeni bir altın gördü Yüz bin kuruş tamamlanıncaya kadar bu işe devâm etti Mahmûd Efendi bu kerâmeti görünce, Mevlânâ Hâlid'in ellerini öptü
İsmâil binAli adlı zât anlatır: "Şam-ı şerîfteyken bir gün, Mevlânâ Hâlid hazretlerinin bulundukları yere gittim Mukaddes iltifâtlarına nâil olunca, cezbe hâli gelip, bir nevî gösteriş yaptım Gözlerimi açınca Mevlânâ Hâlid, Şeyh Muhammed Nâsih hazretlerine şöyle buyurdu: "İsmâil'e söyle, hâl ile cezbe ortaya çıktığında onu tutmak gerekir Niye izhâr eder de cezbesini tutmaz Zîrâ zorla cezbe göstermek riyâdır Riyâ ise zinâdan daha büyük günahtır Hâline tövbe etsin " Mevlânâ hazretleri hâlimden kalbimi keşfetmişti
Bağdat Vâlisi Dâvûd Paşanın vezirliği esnâsında Osmanlı şehirlerinden birkaçını İranlılar işgâl ettiler O kasabalarda bulunan halkın kitaplarını yağmaladılar Oradaki âlimlerden birisi, Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine geldi Huzurlarına girip, başından geçen hâdiseyi arz ederek; "Efendim bir kitap alamayacak hâle geldim Ne yapayım? Hangi işte bulunayım? Sizin merhametinize güvenerek geldim " dedi Mevlânâ Hâlid hazretleri, yanlarındaki on yedi bin kitabı o âlime hediye ettiler Böylece yanlarında bir kitap bile kalmadı
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Bağdât'taki vazîfesini tamamladıktan sonra son olarak 1822 senesinde Şam'a gitmek üzere hazırlandı Âile fertlerinden bazılarını Bağdât'ta bıraktı Bağdâtlılar gitmesini istemediler Ancak Mevlânâ Hâlid hazretleri kendilerine gelen mânevî işâretin Şam'a gitmeleri doğrultusunda olduğunu belirterek yola çıktı Talebeleri ve sevenlerinden büyük bir cemâatle Şam'a geliyorlardı Şam arâzisine geldikleri zaman, Safvek bin Fâris diye meşhûr Şemmer kabîlesinden bir yol kesici, adamları ile kâfileyi soymak istedi Safvek bin Fâris, bu hâdiseyi şöyle anlatır: "Pekçok yardımcımla Mevlânâ Hâlid'in kâfilesine hücûm edeceğim zaman, kâfileden beyaz elbiseli, ata binmiş, heybetli biri göründü Sonra gözlerimizin önünde büyük bir dağ kadar oldu Yolcular ile aramızda büyük bir engel teşkil etti Artık kâfiledekileri seçemez olduk Boyunun uzunluğu semâya kadar varan bir büyük dağ gibi olan bu zâtı görünce, korkudan bir titreme gelerek, mızraklarımız elimizden düştü Sonra herkes hayvanlarından düştü Artık kâfilede Allah'ın sevgili bir kulu olduğunu anladık ve hep bir ağızdan; "Aman aman, affedin affedin!" diye bağırıştık Bunun üzerine kâfile görünmeye başladı İçlerinde Mevlânâ Hâlid'i görünce, hepimiz kusurlarımızın affını rica ve niyâz ettik Ellerine sarılarak tövbe ve istiğfâr eyledik "
Sağ sâlim Şam'a gelenMevlânâ Hâlid-iBağdâdî hazretleri,ÜmeyyeCâmiindeki Gazze büyüklerininHalvethânesine girdi Şam'a bu gelişi sırasında Seyyid İsmâil Efendinin kızı Âişe Takıyye Hanımla evlendi Sonra Bağdât'ta kalan hanımı ve âile fertlerinin de getirilmesini emretti
Âlim ve fazîlet sâhibi bir zât olan Şeyh Muhammed Hafız Urfalı anlatır: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, Bağdât'ta kalan hanımı ve oğlu Şihâbüddîn'in Şam'a gelmesi için mektup yazınca onlar yola çıkıp Urfa'ya geldiler Bu esnâda Mevlânâ Hâlid hazretleri bana hitâben; "Hafız! Çoluk çocuğumuz Urfa'ya geldiler Sizin evinize indiler Lakin Şihâbüddîn vefât eyledi " buyurdu Bu sözün söylendiği târihi yazdım Sonra Urfa'ya gittiğimde sordum Tam buyurdukları zamanda Şihâbüddîn'in vefâtı vâki olmuştu
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Şam'ın meşhûr semtlerindenKunvat'ta büyükçe ve geniş bir konak satın aldı Âilesi ile birlikte oraya yerleşti Oranın bir kısmını vakıf olarak bağışladı Konağın yanına bir mescid yaptırdı Bu mescidde beş vakit namaz cemâatle kılınmaya başladı İleri gelenlerden ve halktan pekçoğu Mevlânâ Hâlid hazretlerinin cemâat ve sohbetlerine koştu Vezirler ve devlet adamları onun huzûrunda el pençe divan durdular Kâfile kâfile gelenler Nakşibendiyye yoluna girip talebesi oldular Kendisine devletin ileri gelenlerinden mektuplar yazıldı, vâliler ziyâretine koştular Âlimler ve şâirler üstünlüğünü anlatan eserler ve şiirler yazdılar Kısaca İslâm dünyâsının her tarafında onun üstünlüğünü ve fazîletini bilmeyen ve kabûl etmeyen kalmadı
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Şam'da kaldığı müddet içinde pekçok yıkık mescidi tâmir ettirdi İdas Câmii de bunlar arasındadır Yerleştiği konağın yakın bir yerine bir köy kurdu Orada halîfeleri ve talebelerinden bir cemâatin kalmasını emretti O köy halkının dînî terbiyesini ise, halîfelerinden Şeyh İsmâil Enârenî ile Şeyh AhmedHatib'e bıraktı ŞuvaykaCâmii olarak bilinen Murâdiye Câmiinde Muhammed Hânî'yi, Sâlihiyye'deki Câmi-i Sâhibe'deAbdülkâdir Dimlanî'yi insanlara İslâmiyeti anlatmakla ve Hatm-i hâcegân yaptırmakla vazîfelendirdi Kendisi de medresesinde sabahları Şâfiî fıkhı okuttu
Şam'dayken Kudüs'e giderek Mescid-i Aksâ'yı ve büyüklerin kabirlerini ziyaret etti Kudüs halkından saygı iltifat gördü Kudüs'ten Urfa'ya gelerek mübârek makamları ziyâret etti ve insanlara vâz nasihat ederek kurtuluşlarına vesîle oldu Tekrar Şam'a döndü 1826 senesi hacca gidişinde berâberinde halîfelerinden ve talebelerinden pekçok kimse de bulundu Yol boyunca gittiği beldelerin insanlarına da İslâmiyeti anlatanMevlânâ Hâlid hazretleri hac vazîfesini yerine getirdi Medîne-i münevvereye giderek sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîfini ziyâret etti Mekke-i mükerremede ve Medîne-i münevverede pekçok âlim ve evliyâ zâtlarla karşılaşıp sohbet etti Aynı sene içinde Şam'a döndü ve vazîfesine devâm etti
Mevlânâ Hâlid hazretleri hayâtının son senesinde Ramazân-ı şerîf ayının son gününde halîfeleri ve sevenlerineKudüs'e gitmek istediğini bildirdi Talebeleri bu habere çok sevindiler Fakat Şevvâl ayı içerisinde tâûn salgını, vebâ hastalığı ortaya çıktı Talebeleri; "Kudüs'e gitmenin tam zamânıdır " dediler Onlara buyurdu ki: "Şimdi üzerinde durduğumuz mesele, tâuna karşı sabırlı olmaktır Bunun sevâbı, istediğiniz şeyden daha çoktur " Tâunla şehîd olup gitmenin fazîletinden ve iyiliğinden bahsetti Tâûndan ölenlerin şehîd olacağı hakkında hadîs-i şerîfleri okuyarak bu yüksek dereceye kavuşmak istediğini bildirdi
O sırada birisi gelip; "Efendim duâ edin de bana tâûn bulaşmasın " diye yalvarınca, ona duâ ettiler O kişi kurtuldu Kendileri için ise; "Rabbime kavuşmayı istememekten hayâ ederim " buyurdu
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin Muhammed Behâüddîn isimli beş yaşındaki oğlu bu sene tâûn hastalığına tutulup vefât etti Onun vefâtını haber alınca, buyurdu ki: "Ey Rabbim! Bu musîbete sabır ve genişlik verip, beni sevinçle rızıklandırdın Önümde rûhunu aldın İnşâallah yüksek katınızda büyük bir nasîbi olur Oğlum Behâüddîn mıknatısımızdır Bizi kendisine çeker Biz ona uyarız Vekîlimizdir " buyurdu Nûrlu yüzlerinde sevinç doğmuştu Merhum oğluna sabır ve tahammül etmenin fazîletlerini içine alan sohbet ve vâza başladı Âhirete göç eden bu temiz yavrunun Kâsiyûn Dağındaki bir tepeye defnolunmasını emretti Bu yere bundan evvel kimse defnolunmamıştı Şeyh İsmâil ve Şeyh Muhammed Nâsih hazretlerine techiz ve tekfinini emir buyurdu Cenâze yıkandıktan sonra, müslümanların omuzlarında, adı geçen yere götürüldü Bizzat Mevlânâ Hâlid hazretleri imâm olup, cenâze namazını kıldırdıktan sonra defneylediler
Behâüddîn'in vefâtından sonra, diğer oğlu Abdürrahmân da aynı sene içinde taûndan vefât etti Abdürrahmân gâyet zekî, merhamet sâhibi, akıllı bir çocuktu O da defin hazırlıkları bitinceKâsiyûn isimli tepeye, kardeşi Behâüddîn'in mezârının kuzey tarafına defnedildi Çok kalabalık bir cemâat cenâzesinde bulundu
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, son zamanlarına doğru, yanlarında bulunan emânet kitapları sâhiplerine vermek için ayırmaya başladılar Bir ara talebelerinden birini gönderip, Şeyh İsmâil Enârenî'yi çağırttı Ona; "Buradan hiç bir yere çıkmam Ancak oğlum Behâüddîn'in yanına gitmeyi isterim " buyurdu Şeyh İsmâil; "Efendim güneşin harâretinden oraya gitmek ve orada oturmak mümkün olmaz " deyince Mevlânâ Hâlid hazretleri; "Güneşin harâreti bize zarar vermez " buyurdu Sonra kütüphânesinin önünde oturdu ve; "Ey İsmâil! Beni dinle, aslâ muhâlefet etme Vefâtımdan sonra, çoluk-çocuğum, fıkıh kitaplarım, diğer hukûkî işlerim için yerime vasî olarak, İsmâil Enârenî'yi tâyin ettim Ondan sonra Muhammed Nâsih, sonraAbdülfettâh, ondan sonra da seni seçtim Malımın üçte birini namaz borcumun iskâtı için ayırın Bir su sarnıcı inşâ edin Ben zannederim ki, ümmetin iyi zâtlarından bâzı ihlâs sâhipleri, bu makâmda, sevdiklerimiz için dergâh binâ ederler Malımın üçte birinden geri kalanı da, kapımızdaki fakir ve yoksullara verilsin Ölümümden daha büyük bir musîbet size gelmez Ona karşı sabır ve tahammül gösteriniz İnsanlarla münâkaşa etmeyiniz " buyurdu
Şeyh İsmâil de; "Efendim, bugün kalblerimizi hüzün ve kederle doldurdunuz İnşâallah bu emir gelmez de ömrünüz uzun olur " dedi Mevlânâ Hâlid hazretleri; "Ey İsmâil! Biz Şam'a ancak ölmek için geldik Buraya geliş gâyemiz bundan başka bir şey değildir Cenâb-ı Hak, Beyt-i mukaddesi ve Nebiyy-i zîşânı ziyâreti ve Hâcc-ı ekberi, bize geçmiş senelerde nasîb etti İnşâallah saâdet-i ebediyyeye nâil oluruz Başka bir şey istemiyoruz Bâzı inkârcıların size yapacağı ezâ ve cefâdan korkuyoruz Bilhassa falan kimsenin ezâ ve cefâsından korkuyoruz Hak teâlâya yalvararak duâ ediyoruz ki, size eziyet verecek olan o kimse fazla yaşamasın Çünkü sevdiklerimize iftirâ ederek zahmet verir " buyurdu Buyurdukları gibi, kendilerinden kısa bir müddet sonra o kimse öldü
|