08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Mustafa Hâki Efendi
MUSTAFA HÂKİ EFENDİ
Tokat velîlerinden Doğum târihi belli değildir 1920 (H 1338) de İstanbul'da vefât etti Kabri Fâtih Câmii bahçesinde, Gazi OsmanPaşa türbesine yakındır Sık sık ziyâret edilmektedir İlmi, ahlâkı, tevâzuu Tokat, Çorum, Sivas, Amasya ve Yozgat'ta dilden dile anlatılmaktadır Aynı zamanda Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin yeğenidir
Mustafa Hâki Efendi, ilk tahsilini Tokat'ta yaptıktan sonra, Çorum Şeyhi Şîranlı Mustafa Efendiye talebe olup icâzet aldı Sonra Tokat'a dönüp, talebe yetiştirmeye başladı Dergahı hak âşıkları, ilim tâlipleri ile dolup taşardı Yetiştirdiği talebeleri, arasında en meşhuru Sivaslı Mustafa Tâkî'dir Mustafa Tâkî Efendi vefât edince bâzıları; "İlim üç Mustafa ile gitti BunlarÇorum Şeyhi Şîranlı Mustafa, Mustafa Hâki ve Sivaslı Mustafa Tâkî'dir " demişlerdir
Mustafa Hâki Efendi, 1908'de ikinci Meşrûtiyetin ilânı sebebiyle yapılan seçimde devrin ileri gelenlerinin arzûsuyla Tokat mebûsu oldu Ancak ittihatçıların ve gayr-i müslimlerin oyları ile mebusluğu düşürüldü veİstanbul'da mecbûri ikâmete tâbi tutuldu Kendisine Çarşamba'daki Mustafa İsmet Efendi dergâhı verildi ve vefâtına kadar burada kaldı
Mustafâ Hâki Efendinin oğlu Behâeddîn Efendi, dînî ilimlerin yanında Eczâcılık mektebini bitirmiş, siyâsî olaylara karışmamak için Türkiye'den ayrılıp önce Medîne'ye gitmiş orada 27 sene ders okutmuş sonrada Şam'a geçmiştir Torunları zaman zaman Tokat'a gelip akrabâlarını ziyâret etmektedirler
Mustafa Hâki Efendinin sözleri ve kerâmetleri halk arasında anlatılmaktadır Bunlardan bâzıları şöyledir:
Mustafa Hâki hazretleri Samsun'a geldiği bir günde misâfir kaldığı evde ikram edilen meyveyi yerken buyurur ki: "Bu gece dünyâya bir oğlum gelse gerektir " Tokat'a gelindiğinde görülür ki sözün söylendiği o saatte Behâeddîn Efendi dünyâya gelmiştir
Mustafa Hâki hazretleri sohbetlerde umumiyetle Eshâb-ı kirâm sevgisinden bahseder, Eshâb-ı kirâm sohbet ile yükseldi Eshâb-ı kirâm dîni bildirenlerdir Eshâb-ı kirâma dil uzatan, dîni yıkar Eshâb-ı kirâmın îmânda ayrılıkları yoktur Hepsi bütün velîlerden üstündür
İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak ve tasavvuf yolunda ilerlemektir
İslâmın temeli; Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine inanmak ve yapmaktır
Nasihat istiyen birisine buyurdu ki: "Müslüman temiz toprağa benzer Temiz toprağa her şey atılır Hakaret görebilir, eziyet görebilir, cefaya uğrayabilir Lâkin ondan hep güzel temiz faydalı şeyler çıkar Müminin, insanları ayırmadan, hepsine aynı şekilde davranması ve güzel ahlâklı olması lâzımdır "
Kerâmet hakkında da; "Bir kimsenin havada uçtuğunu suyun üzerinde yürüdüğünü görseniz, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymaktaki hassasiyetine bakınız Şâyet bu tam ise ona uyabilirsiniz Eğer emir ve yasaklarda gevşeklik varsa hemen ondan uzaklaşınız Çünkü zararı dokunur " derdi
Vefâtı sebebiyle yazılan mersiyeden bir bölüm:
Hicrânda koydun bizleri ey Mürşîd-i ebcel
Nâkısları kim eyleyecek kâmil ü ekmel
Destine yapışdık ebedî bir habl-i metîne
Çekdin elini nâkıs olan düşdi zemîne
Eyvâh geçirdik dem-i fırsatları eyvâh
Allaha ulaştırıcı sohbetleri eyvâh
Feyz-i nazarın mürdeleri eyledi ihyâ
Bu seng-dil Âdemliğini bulmadı hâlâ
Sen bizleri cezb eder idin arş-ı berîne
Biz kendimizi attırırız zîr-i zemîne
Hayfâ o nezâfet o zerâfet, o cemâl
Cem' olmış idi sende hemân cümle kemâlât
|
|
|