Yalnız Mesajı Göster

İbrâhim Bin Edhem

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbrâhim Bin Edhem




Nakledildiğine göre, memleketinden (Belh'ten) ayrıldığında geride süt emen bir oğlu kalmıştı Çocuk büyüdü Zengin oldu Vâlidesine, babasını sordu O da, "Baban kayboldu Mekke'de bulunduğuna dâir bâzı haberler var" dedi Oğlu; "Anneciğim, ben gidip, babamı bulmaya çalışacağım ve hizmetinde bulunacağım" dedi Her tarafa haber gönderip, bu sene hacca gitmek isteyenlerin kendisine gelmelerini, masraflarını kendisinin karşılayacağını bildirdi Bunun üzerine kendisine dört bin kişi geldi Hepsinin masraflarını karşılayıp, hem haccetme, hem de babasına kavuşmak arzusuyla yola çıktı Kâbe-i muazzamaya varınca, orada hırka giymiş, yamalı elbiseli kimseler gördü ve onlara babasını sordu Onlar; "O bizim hocamızdır, Mekke dışından, sırtında odun getirip, satar, parası ile de ekmek alıp bize verir" dediler Genç sahraya çıktı Bir ihtiyarın ağır odun yüklenmiş olarak geldiğini gördü Kendisini tâkib etti O, pazara gidip odunları sattı Parası ile ekmek alıp dostlarına ikrâm etti Onlar ekmek yerken, o da namaz kılıyordu Dostlarıyla birlikte tavaf yaparlarken, güzel yüzlü bir genç karşısına gelip durdu İbrâhim bin Edhem ona bakıyordu Tavafı bitirdikten sonra; "O gence bu kadar dikkatle bakmanızın hikmetini anlayamadık" dediler Buyurdu ki: "Ben, Belh'ten ayrılırken süt emme çağında bir çocuğum kalmıştı Bu genç odur" O genç, "Babam benden kaçar" endişesiyle, kendisini belli etmiyor, fakat her gün gelip babasını seyrediyordu İbrâhim bin Edhem bir gün, dostlarından birini alıp, Belh'ten gelen hacı kâfilesinin yanına gitti Atlastan bir çadır ortasında bir kürsü olduğunu ve oğlunun o kürsüde oturup Kur'ân-ı kerîm okuduğunu gördü Genç; "Her halde, mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) bir belâ ve imtihândır" (Tegâbün sûresi:15) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyordu Bunu duyunca geri dönüp gittiYanındaki dostu, gencin yanına gitti Kur'ân-ı kerîm okuması bittikten sonra gence; "Nerelisin?" dedi O da "Belhliyim" deyince, "Kimin oğlusun?" dedi O da; "İbrâhim bin Edhem'in oğluyum Onu ilk defâ dün gördüm Ama o muydu, değil miydi, iyice bilemiyorum Benden uzaklaşır korkusuyla kendisine de soramadım" dedi Gelen zât; "Gelin sizi onun yanına götüreyim" dedi Bundan sonra berâberce İbrâhim bin Edhem'in yanına geldiler Genç, babasını görünce kendinden geçecek şekilde ağladı Kendine geldiğinde babasına selâm verdi Babası selâmını alıp, bağrına bastı ve; "Hangi dindensin?" diye sordu Genç;"İslâm dînindenim" dedi İbrâhim bin Edhem; "Elhamdülillah!Kur'ân-ı kerîmi de biliyorsun Peki ilim de tahsil ettin mi?" buyurdu Oğlu; "Evet!" deyince, o yine hamdetti Oğlunu yanına alıp ellerini semâya çevirdi "Yâ Rabbî! İmdâdıma yetiş!" diye yalvarmaya başladı Bunu gören yakınları; "Yâ İbrâhim, ne oldu, niçin yalvarıyorsun?" diye sordular Onlara; "Oğlumu bağrıma basınca şefkati ve sevgisi kalbimde kaynadı Bunun üzerine bir nidâ geldi: "Yâ İbrâhim! Beni sevdiğini iddiâ ediyorsun Fakat benimle berâber başkalarını da seviyorsun Dostluğumuza ortak katıyorsun Bir kalpte iki sevgi olur mu? Bu dostluğa sığar mı?" Bunu işitince duâ edip; "İzzet, ikrâm sâhibi olan Allah'ım! İmdâdıma yetiş! Eğer oğlumun muhabbeti, beni, senin sevginden alıkoyacaksa, ya benim, yâhut da onun canını al, diye duâ ettim Duâm hemen kabûl oldu Oğlum kucağımda can verdi" dedi

Buyurdu ki: "Lokmayı helâlden temin edebilmek için uğraşmak, geceleri ibâdet edip, gündüzleri oruç tutmaktan efdaldir Çünkü her şeyin başı helâl lokmadır"

Kendisi işçi olarak çalışır, o gün kazandığı ile yiyecek şeyler alıp dostlarına ikrâm ederdi Bir defâsında eve geç kaldı Yol da uzundu Arkadaşları; "O gecikti Bâri biz yiyecek ne varsa onları yiyip uyuyalım, beklemiyelim" dediler Nitekim yemeklerini yediler, yatsı namazlarını da kıldıktan sonra yatıp uyudular İbrâhim bin Edhem gelince onların uyuduğunu gördü ve bir şey yemeden aç olarak yattıklarını düşünüp çok üzüldü "Getirdiğim unu yoğurayım, bir şeyler pişireyim de uyandıkları zaman yesinler ve yarın oruca niyyet edebilsinler" diye çok uğraşıp, bir şeyler hazırladı Arkadaşları uyandıkları vakit, onun kendileri için ne sıkıntılara katlandığını görünce, ne yaptığını sordular O olanları anlattı Bunun üzerine birbirlerine, "Bakın! O bizim için ne fedâkârlıklara katlanıyor, bizim hakkımızda ne kadar iyi düşünüyor Fakat biz onu yemeğe beklemiyoruz" deyip, Onun kıymetini daha iyi anladılar ve özür dilediler

Recâ bin Hayve şöyle anlatıyor: "İbrâhim ile beraber bir gemiye binmiştik Bir anda gökyüzü karardı Çok şiddetli bir fırtına başladı Kendi kendime; "Vah, vah Gemi batacak galiba" dedim O sırada; "Hiç korkma! İbrâhim bin Edhem sizinle beraberdir, bir şey olmaz" diyen bir ses duydum Ondan sonra fırtınanın şiddeti kesildi, selâmetle yolumuza devam ettik"

Bir defâsında gemiye binmişti Abasını üzerine çekip istirahate çekildi Biraz gidince fırtına başladı Herkes korkup, gemi batacak endişesi ile telâşlandılar İbrâhim bin Edhem ise, abasının altında istirahatine devâm etti Gemidekiler kendisine;"Ne kaygısız kimsesin Herkes can derdinde Sen ise rahatça yatıyorsun Bu ne haldir?" dediler O, gâyet sâkin olarak kalktı ve; "Yâ Rabbî! Bizlere rahmetini göster" diye duâ etti Bundan sonra fırtına sâkinleşti Gemide bulunanlar rahatladılar

Bir gün bir sarhoşun yanından geçiyordu Ağzı bulaşmış, yerde yatar gördü Su getirip ağzını yıkadı ve; "Allahü teâlânın isminin anıldığı bir ağzı böyle bulaşmış berbat halde bırakmak hürmetsizlik olur" buyurdu Sarhoş kendine gelince İbrâhim Edhem hazretlerinin yaptığını ve söylediği sözü bildirdiler O kimse tövbe etti ve sâlihlerden oldu Sonra İbrâhim Edhem hazretlerine rüyâsında; "Sen bizim için onun ağzını yıkadın Biz de senin kalbini temizledik" buyurdular

İbrâhim bin Edhem, sahraya çıkmıştı Bir kuyudan su çekmek için kovayı sarkıttı Geri çektiğinde kovanın gümüşle dolu olduğunu gördü Hemen geri boşalttı ve tekrar sarkıttı Bu çekişinde, altınla dolu olduğunu gördü Bunu da geri boşaltıp, kovayı tekrar daldırıp çıkardığında, kovanın mücevherle dolu olduğunu gördü Bunun üzerine şöyle niyazda bulundu "Yâ Rabbî! Bana hazine veriyorsun Benim arzum bunlar değildir Ben abdest almak için su istiyorum İhsân et" diye yalvardı Kovayı tekrar kuyuya daldırıp çıkardığında su ile dolu olduğunu gördü

Yolda bir taş gördü Üzerinde "Çevir ve altını oku!" yazılıydı Çevirdi; "Eğer öğrendiğinle âmel etmiyorsan ne diye bilmediğini öğrenmek istiyorsun?" yazısını okudu ve; "Yâ Rabbî! Seni tanıyan hakkıyla tanıyamamıştır Şimdi seni bilmeyen bir kimsenin hâli nasıl olur" dedi ve ağladı

İbrâhim bin Edhem hazretleri bir bağda bekçilik yapardı Bir gün uyuduğunda, ağzında nergis dalı ile bir yılan gelip, dalı sallayarak ona serinlik yaptı

Kendisi anlattı: Bağ sâhibi bir gün gelip bana; "Tatlı nar getir" dedi Götürdüm Ekşi çıktı Yine; "Tatlı nar getir" dedi Bir tabak daha götürdüm Bu sefer de ekşi çıktı Bunun üzerine bağ sâhibi, "Sübhanallah! Bunca zamandır burada bekçisin, narın tatlısını ekşisinden ayırd edemiyorsun!" dedi Ben de; "Benim vazifem bağı beklemek, hiç tatmadığım narın tadını nereden bileyim?" diye cevap verdim Bağ sâhibi, "Sendeki bu hâle bakınca İbrâhim bin Edhem'sin diyeceğim geliyor" dedi Bu sözü işitince tanınmamak için hemen oradan ayrılıp gittim

Huzeyfe-i Mer'aşî, İbrâhim bin Edhem'e hizmet ederdiSebebini sorduklarında şöyle anlattı: "Mekke'ye giderken çok acıkmıştık Kûfe'ye gelince, açlıktan yürüyemez oldum "Açlıktan kuvvetsiz mi kaldın?" dedi "Evet!" dedim Hokka, kalem, kağıt istedi Bulup getirdim "Bismillâhirrahmânirrahim Herşeyde, her hâlde sana güvenilen Rabbim! Her şeyi veren sensin Sana her an hamd ve şükr eder, Seni bir an unutmam Aç, susuz ve çıplak kaldım İlk üçü, benim vazifemdir Elbette yaparım Son üçünü sen söz verdin Senden bekliyorum" yazıp, bana verdi ve; "Dışarı git veAllahü teâlâdan başka kimseden bir şey umma ve ilk karşılaştığın adama bu kâğıdı ver" dedi Dışarı çıktım İlk olarak, deve üstünde biri ile karşılaşdım Kağıdı ona verdim Okudu, ağlamaya başladı "Bunu kim yazdı?" dedi "Câmide birisi" dedim Bana bir kese altın verdi İçinde altmış dinar vardı Bunun kim olduğunu sonradan, etraftakilere sordum Nasranîdir (yâni hıristiyandır) dediler İbrâhim bin Edhem'e bunları anlattım "Keseye elini sürme Sâhibi şimdi gelir" buyurdu Az zaman sonra nasrânî, İbrâhim bin Edhem'in huzûruna geldi "Bu yazıyı yazan siz misiniz?" dedi "Evet!" cevâbını alınca; "Çok düşündüm, böyle bir yazıyı yazanın Allah'a olan tevekkülü, ancak hak olan bir dinde olur Bu parayı verdiğim kimseyi tâkib ederek huzûrunuza geldim Bana İslâmiyeti anlatır mısınız?" diyerek, kelime-i şehadeti söyledi ve müslüman oldu"



Alıntı Yaparak Cevapla